hesabın var mı? giriş yap

  • dün yaşanan ilginç olay.

    9 temmuz 2023 ağrı doğubeyazıt konserine katılması için organizasyon, kadr, uzi ve mustafa sandalla anlaşmış,

    daha sonra konserde uzi görülmeyince konserin organizatörü hikmet eraslan kalabalığa uzinin neden gelmediğini açıklamış

    ağrı'ya business class uçuş olmadığı için ben ekonomi sınıfında uçmam diyerek ve ben en son çıkarım mustafa sandaldan önce çıkmam diyerek konsere gelmiyor. tabi kalabalık da yuhalıyor uziyi.

    daha sonra uzi açıklama yapıyor görsel görsel, özeti: business olayı doğru değil ama evet mustafa sandaldan önce çıkmam ben ondan fazla dinleniyorum o kim ben daha büyük sanatçıyım gak guk.

    mustafa sandal ise şöyle cevap veriyor. görsel

    mustafa sandalın cevabı bile kim sanatçı kim değil gösteriyor. uzinin kendini mustafa sandaldan büyük görmesi beni benden aldı.

    arkadaş şu an sen tarkandan sezen aksudan da çok dinleniyorsun şimdi sen tarkandan sezen aksudan da mı büyüksün *

    adamın 20 yıl önceki şarkılar hala dinleniyor, senin 2 sene önceki şarkını kimse dinlemiyor, sürekli şarkı yapmasan 2 seneye piyasadan silinirsin kalkmış kendini mustafa sandaldan büyük görüyorsun.

  • elazığ gönül dostları buluşmasında yapılan oldukça sert açıklamalardır.

    ak parti'nin oylarının yüzde 49'dan yüzde 34'e düşürüldüğünü söyleyen davutoğlu, parti yönetimini sert bir dille eleştirdi.

    -anayasal sistemler, devlet mimarisi kişilere, partilere göre inşa edilmez; çarpık bir cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.

    -istanbul seçimlerinde 800 bin oyla tekrar kaybetmişse, bunun sorumlusu eylemde söylemde ahlakta siyasi ayakta ciddi savrulmalara sebep olanlardır.

    -tabanda büyük kitleler kopmaya başladıysa insanları neyle tehdit ederseniz edin o çözülüşü durduramazsınız.

    -sıradan bir memurun dayısının oğlunun, amcasının oğlunun tutuklandığı bir türkiye'de fetö darbesinin baş sorumlusu olanların kardeşlerinin akrabalarının en yüksek makamları işgal ettiği görülürse orada adalete güven kalmaz.

    -devlet yapısıyla aile ilişkileri kesinlikle ayrılmalıdır, birinci derece akrabalık ilişkisi olmamalıdır.

    -devlet makamlarını birtakım trol çetelerine mahkum edenlerin karşılarında 3 sene sustuk

    -bir seçimde beka kaygısından bahsedip bu şekilde düşünmeyen herkesi terörist olarak itham ettikten sonra diğer seçimde imralı'ya başvurmak milletin vicdanından kopuştur.

    -adalet öylesine örselendi ki insanların hukuk sistemine güvenini sarsıyorlar. adalet duygumuzu sarsacak her şey için ortak tavır alma vakti geldi.

    -ülkemiz çok yoğun bir ekonomik krizin içinde ciddi bir mücadele veriyor.

    -ekonominin başında ekonomiden anlayan insanlar vardı; vizyon vardı.

    -kendi içerisinde beka kaygısı ile siyaset yapanlar tarih sahnesinden silineceklerdir.

    -ak parti 1 kişinin, bir ailenin partisi değildir böyle yola çıkmamıştır...

    -görev değişikliği değil bir hal değişimi lazım.

    -yeni meydan okumalarla ilgili akademisyenlerle, siyasilerle ve derneklerle çalışma yürütüyoruz. ak parti'nin temel değerleri bu memlekete egemen olmuş olsaydı kıyamete kadar susardık.

    https://t24.com.tr/…meseleleri-tartismaliyiz,828380
    https://www.ensonhaber.com/…-yerden-yere-vurdu.html

    +

    @bigdata rica etti, konuyla ilintili olarak şu başlığı paylaşıyorum.

    (bkz: davutoğlu ve babacan'ın yapması gereken çağrı)

  • her iki çocuk da birbirlerinden farklı olduklarını bilmezler.
    akılları fikirleri oyundadır.
    dünyayı bir panayır yeri zannederler.

    sonra büyürler. bu başlığı açanın yaptığı gibi kin ve nefret tohumlarını atmaya başlar toplum onların üzerine.
    fırsat buldukça birbirlerini ezmeye başlar o iki çocuk sonra.

  • sırf cumhuriyet halk partisi getiriyor diye sadece manisa'nın değil türkiye'nin önemli bir sorununun çözülmesi adına verilmiş bir araştırma önergesini reddeden akp'lilerin bir dakika bile milletvekilleri kalmamaları gerekiyor. az biraz şerefleri, haysiyetleri ve vicdanları varsa.

    oraya chp ile kavga etmeye değil, iş yapmaya gittiklerinin farkında olmayacaklar ki pişkinliğin, yüzsüzlüğün bini bir para olmuş.

    ama adamlar öyle otomatikleşmişler ki muhalefet aleyhinde el kaldırıp indirmeye, muhalefetin verdiği her araştırma önergesi akp'lilerce reddediliyor. beyefendilerin keyifleri olacak ki kabul edecekler. türkiye'nin sorunlarının çözülmesi akp'li milletvekillerinin sikinin keyfine ve siyasi çıkarına kalmış. bu bugün bir kez daha açıkça görülmüştür.

    https://i.imgur.com/gf4oxik.jpg

  • kanserle mücadelede oldukça etkili olduğuna dair hakkında pek çok çalışma olan, literatürde curcumin ve turmeric anahtar sözcükleri ile hakkında yapılan çalışmalara ulaşılabilen, çok şifalı bir baharat.

    özellikle beyin tümörlerinde, en baba kemoterapi ilaçlarının bile aşıp aşamadığı belirsiz olan beyin kan bariyerini, yapılan hayvan* deneylerinde aştığı ispatlanmış. hastalarla yapılan çalışmalarda da kayda değer sonuçları var. o yüzden şu anda beyin tümorü hücrelerine ulaştığı bilinen tek besin.

    ayrıca kemoterapi sürecinde "chemoresistance" gelişmesini önleyen ve tümor hücrelerinin ilaçlara olan direncini kıran zerdaçal'ın tek kusuru "yağ"da çözünebilir olması.*

    bu özelliği göz önünde bulundurarak zerdeçalketen tohumu yağı, hindistan cevizi yağı, balık yağı, avakado veya yoğurt ile karıştırarak tüketmek gerektiği çeşitli akademik kaynaklarda yazıyor. bunlar hep amerikan araştırmaları olduğu için yağ çeşitleri böyle antin kuntin tabi. bizim halis muhlis zeytinyağımız, ev yoğurdunun kaymağı gibi bir yağ depomuz varken avakado rendelemeye hiç gerek yok bence.

    ayrıca beyin tümörlerinde, çözünen zerdeçal'ın beyne ulaşmasını kolaylaştırmak ve genel olarak çözünürlüğü arttırmak için zerdaçal'a karabiber eklemek, tercihen aç karnına tüketmek ve bir miktar ısıtılmış yağ kullanmak gerekiyor.

    erkan topuz'a da hakkında bu kadar bilgiyle gidince adam da bir şaşırdı zaten. onun verdiği tarif ise, zeytinyağı, karabiber, nar ekşisi ve zerdaçal'la bir karışım hazırlayıp bunu kahvaltıda esmer ekmek kabuğunu bana bana tüketmek yönünde oldu.

    ha bir de şu anda dünyada kanser oranı en düşük ülkelerden biri hindistan. üstelik kanserli hastalar arasında metastaz oranı en düşük, yaşama süresi en uzun ülke sanırım hindistan. yani adamlar kanser olmuyor, olsa da kanser yayılmıyor, yayılsa da öldürmüyor! ve bu konuda yapılan bazı çalışmalar bu durumun hintlilerin aşırı baharatlı mutfağı, özellikle de zerdeçal, zencefil, köri gibi baharatları çok yoğun tüketilmesi ile yakından alakalı olduğunu gösteriyor.

    sözün özü; faydaları saymakla bitmeyen bu baharatı ucundan kıyısından değil, tam ortasından hayatımıza sokmamız lazım. misal bizim evde artık kaynayan her tencereye en az 1 tatlı kaşığı zerdeçal ekleniyor. yemeklerimizin ortama 6 kişilik yapıldığını düşünürsek fark edilir bir tat değişimi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. fakat gözle görülür bir renk değişimi var tabi. yayla çorbası gibi beyaz çorbaları yaparken tencereye değil, tabağa eklemek daha mantıklı ama bunların dışında dolmadan köfteye, kısırdan böreğe her yemeğin içinde kendine yer bulabilen bu mucize baharatı yiyin yedirin diyor, entryi bağlayamadan noktayı koyuyorum.

  • edit: bugün itibariyle konu hakkında bimer'e gerekli şikayeti yapmış bulunmaktayım. bu konuda beni yönlendiren yazarlara teşekkür ederim.

    önemli edit: aşağıda bahsi geçen konuyu (özellikle polisin haklı olduğunu söyleyenler için) hizmet sektöründe çalıştığım yerde üyemiz olan bir emniyet müdürüne detaylıca anlattım ve tahmin ettiğimden de net bir ifade ile hemen savcılığa başvurmam gerektiğini söyledi. bimer üzerinden şikayet etsem dediğimde "o da olabilir" dedi. böyle bir şey yapmaya yetkisi ve hakkı olmadığını iletti. ve buraya yazamayacağım bir takım şeyler daha söyledi. emin olun ki beni haksız bulanlar mutlaka ikna olurlardı :)

    içim 2 gündür rahat etmediği için; iyi niyetli, görevini ve yetkilerini kötüye kullanmadan yerine getiren tüm emniyet mensuplarını konunun dışında tuttuğumu belirtmek istiyordum. kendi akrabalarım içinde de polis olanlar var. etrafımda tanıdığım ve çok düzgün insanlar olan polis tanıdıklarım da var. bu entry tamamen bu olayı yaşadığım polis üzerinden, görevini ve yetkisini kötüye kullanan polislere dikkati çekmek için yazılmıştır. toplumsal özelliğimiz olan "genelleme" yapma refleksimiz sebebiyle yine bir şeyleri düzeltmek için adım atalım derken, maalesef tam tersi etki yapıp daha çok ayrışmaya sebep olma ihtimalinden dolayı bir kez daha tekrar edeyim, işini layıkıyla yapan, vatandaşına saygı duyan tüm emniyet çalışanlarını bu konunun dışında tuttuğumun bilinmesini isterim.

    neresinden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğiz inanın bunu da bilmiyorum. sinirim henüz geçmemişken saat 19:30 sıralarında yenikapı marmaray girişindeki polis arama noktasında başıma gelenleri anlatmaya çalışacağım.

    arkadaşımla marmaray girişine yakın bir noktada buluşup, marmaray gişelerine gitmek için yürümeye başladık. 8-10 polis gişelere gelmeden hemen önce arama yapıyorlardı. sırt çantam ve kulağımda kulaklığımla beni arayacak polis hangisi diye bakınırken 2 polisin arasında geniş bir boşluk oluştu. herhalde beni aramayacaklar deyip (herkes yaşamıştır, kalabalık sebebiyle arada kaynadığınız olmuştur) boşluktan geçecekken, 26-27 yaşlarında, sakallı, polis yelekli olanlarından biri bir anda önümü kesti. sert ve aşağılayıcı bir ifadeyle "geç şuraya, aç çantanı" dedi. ben de yaklaşık 1 saniyelik bir süre içerisinde "neyse belaya bulaşmayayım şimdi" diye düşünüp arama noktasına hareketlenecekken aynı polis ne olduğunu anlamadan sert bir hareketle kulağımdaki kulaklığı kordonundan çekip, "şimdi daha iyi duyarsın" dedi. halbuki onu duyduğumun zaten farkındaydı, kulaklıkta bir müzik çalmıyordu. en küçük bir mimikle dahi tepki vermeden arama masasına doğru çantamı açmak için hareketlendiğimi görmüştü. hiçbir agresif hareketim olmamıştı. kulaklığı çekince bi an şok yaşadım. kan beynime sıçradı! hafif tepkili bir ifade ile "bi dakka niye kulaklığı çekiyorsun" dedim. "ne diyosun ulan sen" dedi. kolumdan sert bir şekilde tutup yine sert bir hareketle kafasıyla kafamı ittirdi. horozlanma diyelim buna, tahmin edersiniz. "bi dakka napıyosun, polis olunca bunu yapma hakkın mı doğuyor" gibi bir şeyler söyledim. o anki şok duygusuyla "aldık durup dururken başımıza belayı" diye düşündüm. ben bunları söyleyince aynı polis bir anda konuyu saptırıp "alın bunu, çantasını aratmıyor, şüpheli davranıyor. içeride aranacak" demeye başladı. bir anda bütün polisler üzerime gelip, çekiştirmeye başladılar, ciddi bir kargaşa vardı (görüntüleri mutlaka vardır) diğer polislerden biri, "çantanı aratmadığın için şüpheli konumundasın. içeride aranacaksın" dedi. bundan önce ilk olayı yaşadığım polis de "gel şimdi seni içeride arayalım da gör bakalım" gibi sözlerle tehdide başladı. o arada bir sürü şey söyledi ama aklımda kalanlar bunlar. olaylar bu noktaya gelince artık güzel bir dayak yiyeceğimi düşündüğüm için içeri girmek istemedim. "arayın üzerimi gideyim, durup dururken bu yaşadıklarıma inanamıyorum " gibi sözler söylemeye başladım. arkadaşım da araya girip engel olmaya çalışıyor ama onu da hırpalıyorlardı. ikimizi de arka tarafta bir odaya aldılar. ikimiz ve yaklaşık 8-10 polis bizi sindirmeye başladı. olayı ilk yaşadığım polis üzerimizi çekiştirip durmaya, itiştirip, hırpalamaya devam ediyordu. arkadaşım, "yapma böyle, yanlış yapıyorsun" dedikçe daha çok hırslanıyor, dilini dişlerine sıkıştırıp, kafa atma hareketi yapıyordu. "bir dakika dinler misiniz?, lütfen bir dinleyin, şu an yaşadıklarıma inanamıyorum, haksızlık yapıyorsunuz. ben hiçbir şey yapmadım." diye anlatmaya çalışırken olayı yaşadığım polis, konuyu detayıyla anlattığımda yaptığı haksızlık ortaya çıkacağı için bir anda "üzerimi aratmam dedi" diye iftira attı. halbuki bırakın aratmam demeyi, ağzımdan tek bir harf çıkmamıştı. tabii ki herkes onun dediğine inanıyor, beni dinlemiyorlardı. o an yaşadığım haksızlığa uğrama hissini hiç kimsenin yaşamamasını dilerim. büyük bir çaresizlik. sinirden ve tedirginlikten bütün vücudum titrerken söylemek istediklerimi tam olarak ifade edemiyordum. diğer polisler bu ilk polisi çekip dışarı çıkardılar, çünkü bir gram bile geri vites yapmıyordu. yaşı daha büyük olan polislerden biri yine aşağılar bir ifadeyle "he söyle söyle, ne diyeceksin söyle" dedi. anlatmaya çalıştım. umurlarında bile değildi. hala akıl verip, aşağılar ifadelerle konuşmaya devam ediyorlardı. bu arada, içindeki herşeyi dağıtıp sözde aratmak istemediğim çantamı arıyorlardı. sonra bir tanesi beni dışarı çıkarıp, yine akıl vererek, "hadi git şimdi" dedi. %100 alttan aldığım için başıma bu kadarı geldi, eğer %99 kadar alttan almış olsam, muhtemelen bunları yazacak durumda olmayabilirdim.

    şimdi bunları neden yazdım? belki birileri bu yazdıklarımı görür, bana bunları yaşatan o sakallı yeni yetme polise haddini bildirir. sen vatandaşa nasıl böyle davranırsın diye sorar. tabii ki hiçbir şey olmayacak biliyorum, biliyoruz. peki güzel ülkemizdeki bu vicdansızlık problemi ne olacak? bunları yapan adam akşam yatağına kafasını huzurlu bir şekilde koyma rahatlığına aldığı hangi aile, okul eğitimiyle kavuştu.

    kamera görüntüleri %100 vardır. keşke birilerinin kulağına gitse de, şu görüntüler ortaya bir çıksa, polis vatandaşına sıfır suçu varken nasıl davranıyormuş oturup izlesek.

    selam olsun sana sakallı, vicdansız, yalancı polis kardeş...

    zorunlu edit: o kadar detaylı anlattığım halde hala objektif olmadığımı söyleyenler var. objektif olmasam "aradan geçecektim" diye açık açık yazar mıydım? malzeme yapılacağını yüzde yüz bildiğim halde bu detayı bile girmişken objektif değilsin demek bence dingilliktir. kusura bakmayın. buraya yazacağına, git şikayet et diyenler var. e burası etkili bir haber yayma ortamı değil miydi? buradan yayılıp, gazetelere, haberlere konu olunmuyor muydu? ben mi yanlış biliyorum. buradan konu bir yayılsın, gidip şikayetimi de yaparım ama o vakitten sonra da başıma geleceklere çok güvenmiyorum ki. son olarak, herkes bir şeyler söylemiş ama sonuna kadar okumaktan sıkılıp gözden kaçırıldığını düşündüğüm, polisin gözümün içine baka baka yalan söylemesine kimse değinmemiş. adam resmen haksız olduğunu bildiği için "çantamı aratmam dedi" diyor. ağzımdan tek kelime çıkmamışken üzerime suç atıyor. sahtekarlık yapıyor. hala "objektif değilsin", bilmem ne, ulan sanki herkesin bildiğinin aksi bir şey iddia ediyorum da, objektif değilim. vay arkadaş ya.

    edit: vicdansız bir yazarımız şöyle demiş. "1. o çantayla aranmadan geçemeyeceğini bilmen gerek." demiş ve bir sürü saydırmış aklınca. yenikapı'ya taksim'den bindiğim metro ile geldim. taksimde kontrol, turnikeleri geçince yapılıyor. turnikeden geçtim, burada polis değil de güvenlik görevlileri vardı. duraksadım ve soktuğumun çantasını sırtımdan çıkarmadım. biri çantama bakmak istese uzatacaktım hemen. yüzüme bile bakan olmadı. geçtim gittim. ulan ülkede hizmet standardı mı var da, bu müthiş standarda bir kez boş bulunma sebebi ile uymadığım için kendimi suçlu göreyim. adama tek kelime bir şey demedim diyorum! hemen dediğini yapmaya gidiyordum. o an çekti kulaklığı, arkasından neden çekiyorsun dedim. isteğine karşı gelmemiştim ki. niyeti kötü olan, elindeki yetkiyi kötüye kullanan, kötü bir devlet memuru profilinden bahsediyoruz. ve tarzı böyle olanların sayısı hiç az değil. hiç mi geleceğimiz için endişe etmiyorsunuz. böyle düşünenlerin kafası mı çalışmıyor, yoksa başka bir problemleri mi var?

    önemli edit: şu tip yorumlar geliyor. "sen çantanı önceden hazırlayacaksın", "o kadar bomba patlarken rahatça geçeceğini mi sanıyorsun" vs. ben zaten sırtımda çantam çaktırmadan geçecektim demiyorum ki. 1000 defa yaptığın birşeyi 1 defa hatalı yapabilirsin. dalgın olabilirsin. bir sürü şey olabilir. her dikkatsiz vatandaşa polis ortada hiçbir şey yokken (sadece neden kulaklığımı çekiyorsun dedim!) kafa atıp, üstünü başını çekip, tepki verecekse vay bu milletin haline. %100 alttan aldım diyorum, bakın %99 değil. rica ediyorum.

    edit: sinir harbi sebebiyle 15 ekim 2016 yazacağına 10 ekim yazmışım. başlığı yeniden açtım. desteğinizi bekliyorum arkadaşlar.

    edit 2: abarttığımı, süslediğimi düşünen arkadaşlar var. sözlüğün yapısını bildiğim için kızmamaya çalışıyorum. bu olayları tam olarak bu şekilde yaşamasam oturup "rezalet" başlığı açmazdım. unuttuğum bir sürü detay var, fazlası var. emin olun lütfen.

  • sivil hayatında mandanın bokundan bile daha önemsiz görüldüklerinden, burada erkekçilik oynamışlar. 1 sene sonra o işkence ettikleri çocuk gibi birinin önünde süklüm püklüm iş isteyecek veya işinin görülmesi için yalvaracak. eminim ki bundan öte gidemeyecek zavallılar topluluğu.

  • videoda gerçekten anlaşılmıyor, velev ki aşağı bak demiyor olsun. videonun başında, polisin terbiyesizler dediği gerçeğini değiştiriyor mu? veya orantısız müdahalesini?

    edit: ben de yol tv'nin yaptığına doğru demedim zaten. slogan oradan çıkmış ama temel mesele o değil. yol tv'nin yaptığı yanlış ve bence de manipülasyon. ama polisin yaptığına sadece "rahatsız edici" demekle yetinip odak noktasını buraya kaydırmak doğru değil. bunun üzerine de gitmek gerekli, o ayrı mesele.