hesabın var mı? giriş yap

  • türk kızı başlıkları yine hortladığına göre özgecan'ı unutma evresine geldik anlaşılan. neyse bir dahaki tecavüz/cinayete kadar hadi hep birlikte türk kızlarının ne kadar kezban olduğunu çeşit çeşit başlıkta inceleyelim.

  • banka mail atmış "rafet el roman'la romantik bir gece geçirmek istermisin?” eskiden kredi kartı borcunu ödemeyince sadece icraya verirlerdi. iyice çirkinleştiler
    *

  • artık net bir şekilde görünen gerçek. 15 yasindakinden tut 45 yaşındakine kadar geniş bir skalada vuku bulmuş görünen delilik hali. bir de kendi sikko profillerini sponsorlu halde reklam olarak karşımıza çıkarmalı yok mu? şaşkınlık dehlizlerinde gezintiye çıkıyorum adeta.

    kız almış abi eline kahveyi yanina mum beride kedi -şaşmaz zaten- böyle bir garip haller pozlar falan altına açıklama kısmına da ya ingilizce kastirmalar veyahut edebiyat soslu cümleler ilistirmeler. nedir abi olayınız? pikniğe gitmiş hatun. sofrada bal kabağı var yahu. napacan la bal kabagini? sırf fotoğraf çekecem diye onu nasıl yanina aldın? bu neyin özgüveni? sahte sahte gulumsemeler. soğuyan kahve, asla içilmeyecek olan yeşil bir su. ne işimiz var lan burda der gibi bakan kahvaltılıklar. kafayı yemenin kaçıncı leveli oğlum bu?

    uzun uzun yazılır fakat kisaca soylemem gerekirse garipsiyorum ya valla bu denli beğenilme sevdasını. elbette herkes beğenilmek ister fakat başka bir çılgınlık bu şahit olduğumuz.

  • sene sanırım 2004. 19 mayıs çalışmaları için bizim okul nöbetçi. müdür ve başta beden eğitimi hocamız olmak üzere bütün hocalarımız durumu gurur meselesi haline getirmiş. 'bu 19 mayıs'ta farkımızı ortaya koyacağız, bütün ili kendimize hayran bırakacağız' nidalarıyla 1,5 ay önceden dersler askıya alındı her allahın günü stattayız. aksi gibi o sene hava leş gibi. ayılanlar bayılanlar... müdür kararlı ama stadın yanında ambulans bekletiyor yine de vazgeçmiyor. artık millet başının çaresine bakmaya başladı stattan kaçıp kaçıp okula sığınıyor.
    müdür yine şahane cuma konuşmalarından birini yaparken;
    'arkadaşlar sizi gerçekten anlamıyorum. önce okulda tutmaya çalışıyorduk dışarı kaçıyordunuz. şimdi dışarda tutmaya çalışıyoruz okula kaçıyorsunuz. hayır okula niye kaçıyorsunuz lan madem stattan kurtuldun başka yere gitsene okula kaçan öğrenci mi olur ?'

  • kelime olarak birbirlerinin zıttı gibi görülseler de aslında fonetikte olduğu kadar kontrast kavramlar değildir bunlar. nesnel değil kişisel olmaları, gerçekleri değil o gerçeklerin algılanış biçimini ön plana çıkarmaları gibi yönlerden dolayı ikisi de avangard akımlar olarak doğmuşlardır. ekspresyonizm, bir bakıma empresyonizmin araladığı kapıyı açarak daha ileri taşımıştır.

    ayrıldıkları noktalar ise özellikle şunlardır:

    -empresyonistlerin teması genellikle doğa ve manzaradır.
    -manzarayı onlarda uyandırdıkları duygu ve izlenimle çizerler ki adları bu yüzden izlenimcilerdir.
    -resimler ekseriyetle fludur. bu yüzden resimleri daha çok bir manzaranın akılda kaldığı ya da rüyada görüldüğü hali gibidir.
    -gerçeği tamamen değiştirmez, sadece biraz bozarlar. boyutlarla, biçimlerle vs. oynamazlar.
    -ışıkla oynamayı severler.
    -açık alanda çalıştıkları için resimlerinde kısa ve aceleyle atılmış darbeler görülür.

    -ekspresyonistlerin belirgin bir teması yoktur.
    -biçim bozma ve abartı elzemdir, estetik kaygıları bulunmaz.
    -kalın çizgiler, patlayan renkler kullanırlar.
    -çizdikleri subjeye değil, onun çağrışımıyla bir duygu ifade etmeye odaklanırlar. yani subjeyi fikirlerini anlatmak için araç olarak kullanırlar hatta bazen eserde bir subje olup olmadığı bile belli değildir.
    -empresyonist eserler melankoli, özlem, yalnızlık gibi daha naif duygulardan beslenirken ekspresyonist eserlerde yıkım, bunalım, korku gibi uç duygular hakimdir. zaten ww1'in buhranıyla başlamış bir akımdır.
    -çoğunlukla atölye işi olduklarından eserlerde daha özenli ve artistik darbeler görülür.

  • çomaristanda yine boktan bir olay..

    “bu çocuğa el kaldıramazsın” diyen arkadaşın/abinin tepkisi gerçekten takdire şayan.. helal olsun..

  • kristof kolomb'u motive eden para kaynaklarinda biridir. vakti zamaninda venedik'i o kadar ihisamli yapan esas baharat olup, bu sehirde kendi borsasi kurulmustu. zira karabiber avrupaya buradan dagitiliyordu. anavatani hindistandir.

  • bu yaşta sebze kuyruğuna girdiği için üzgün ve sıkkın olan emekli birine "geber o zaman" diyen türbanlı bacı içeren video.

    her şey sıçıp batırıldığı için kendi parasıyla kendisine şov yapılıyor, aidiyetten gözü kör olmuş olayı eleştirene "geber" diyor. nasıl bir kafa lan bu?

    bir de "sen karşılığını almışsındır bin kere" diyor.
    adam emekli, 50 yıl çalışmış, emekli haliyle sebze kuyruğunda. bu mu lan karşılık?

    (bkz: siyasal islam)

  • hazır memleket yangın yeriyken içinizi serinletecek bir sangria tarifi vereyim. marbella'da, sevilla'da, malaga'da, granada'da tadımladığım farklı lezzetleri harmanlayıp anadolu'nun kendine özgü renklerini de ekledim;

    - 2 şişe 75 cl kırmızı şarap
    - 15-20 cl votka (bir küçük votkanın yarısı)
    - 1 lt kadar taze sıkılmış portakal suyu
    - 1 şişe niğde gazozu
    - 1 çay bardağı taze sıkılmış limon suyu
    - 1 adet küp küp dilimlenmiş ekşi elma
    - 3 adet mandalinanın dilimleri
    - 4-5 adet küp küp dilimlenmiş kırmızı erik

    tüm malzemeleri yeterince büyük bir kapta karıştırın ama çalkalamayın*, 24 saat buzdolabında bekletin. ince limon dilimleri ile servis edin. afiyet olsun.