hesabın var mı? giriş yap

  • ne yapmak istiyorsan iste eğer beyninde yeterince güç kondisyon yoksa yarı yolda kalırsın

    bu sebeple beyin gücünü çeşitli yöntemlerle geliştirmen lazımdır işte sana birkaç öneri

    1) giyimine önem göster çünkü ne kadar dağınık ve özensiz giyinirsen aynada sürekli gördüğün imajın düşünce şeklini de etkiler. steve jobs o üniforma gibi simsiyah elbiseleri boşuna giymiyordu. giyim disiplinli düşünce seviyemizi etkiler.

    2) her gün farklı sokaklarda ve bilmediğin semtlerde yürüyüş yap. böylece beynin hem yeni şeyler gördüğü için hem de daha fazla oksijen aldığı için canlanacaktır. koltukta oturup her gün aynı şeyleri görerek beyin falan gelişmez.

    3) bir şeyi merak ettiğin zaman hemen “google’a yazıp” çıkan ilk sonuca tıklamak seni zamanla bir aptala çevirir çünkü araştırmayı unutursun. onun yerine kendine her ay öğrenmek için yeni bir konu belirle ve o konu hakkında kitaplar oku sonrada ınternet üzerinden araştırmalar yap.

    4) yeni bir dil öğrenmeye uğraş. çünkü yeni bir dil öğrenme sırasında beynin müthiş ölçüde yeni uyarıcı alır ve birden fazla bölgesi gelişir.

    5) zeytin, ceviz, fındık gibi besinlerin beyne faydalı olduğu artık ispatlanmıştır. bunların dışında da beynine iyi gelecek bir ton besin vardır. bunların ne olduğunu öğren ve mümkün olduğunca tüket. bunların yerine beynine hamburger, gofret gibi abur cubur çöpleri gönderirsen zamanla beyninin alacağı şekil çöp olacaktır.

    6) vücut çalış, yoga yap, koş, yürü hiçbir şey yapamıyorsan günde yirmi kere olduğun yerde çök kalk ama o vücudunu çalıştır. çünkü fiziksel aktivite beyni direkt olarak geliştirir. hantal ve hareketsiz insanın beyni de kendisi gibi olur.

    7) uyku esnasında vücut beyinde gün içinde oluşan zehirleri ve toksinleri temizler. aynı zamanda öğrendiği yeni verileri sıralar. bu nedenle doğru dürüst uyu ve o cep telefonunu kafanın yanına koymaktan da vazgeç.

    8) beyin aynı anda beş tane işi yapabilmek için yaratılmamıştır. elinde ne varsa onu yap bitir sonra diğerine geç. dedemin dediği gibi “elin işte, gözün oynaşta” olmasın. aynı anda bir tek işi odaklanarak yapmaya kendini alıştırırsan hem zihinsel gücün hem de odaklanma yeteneğin zamanla artacaktır.

  • hala yardım tırı sayısını baz alarak sidik yarıştırmaya çalışan fanatikler var. adam usenmemis istatistik bilgi vermiş bir de.

  • italya ayni zamanda bugunku libya topraklarina da sahipti, dogu afrikada da topraklari vardi. libyanin hali ortada, dogu afrikada biraktigi bolgede somali falan var

    suriye, lubnan, tunus, cezayir ve bati afrikanin neredeyse tamami fransizlarin elindeydi

    irak, misir, urdun, filistin israil ve orta afrika ingilizlerin elindeydi

    2.dunya savasindan sonra cogu ulkelere bagimsizliklari verildi ve bu ulkelerin hali ortada

    eger ataturk ve silah arkadaslari ulkeyi bu dusmandan kurtarmasaydi, bugun en iyi ihtimalle suriye gibi bir ulke olurdun fazlasi da olmazdin ve yine ab'ye giremezdin.

    yani sen o narin beynini boyle seylerle yorma, daha az dusun, daha basit konular dusun..

  • recep tayyip erdoğan (kenan evren, turgut özal, adnan menderes, süleyman demirel vb): bunlar yönetenler.

    ferit şahenk (aydın doğan, yıldırım demirören, ahmet çalık, acun ılıcalı vb.) bunlar para babaları, işveren, medya.

    somalılar ( reyhanlılılar, ermenekliler, ordulular, sivaslılar vb.) bunlar da halk. katiline aşık olan halk!

  • akşamüstüne doğru bir sıkıntı başlardı... hala da olur böyle..
    eski pazar günleri; en çok radyodan dinlenen futbol maçlarının sesi, ütülenen önlüklerin kokusu, yıkanmış çamaşırların ıslaklığı, son ana bırakılmış ödevlerin karın ağrısıydı. cenk koray ve telekutu, evet hayır yarışması, izmir marşıydı. bizimkiler dizisinin bitmeyen vasatlığının hükümdarlığıydı.. eski pazarlar, hafta sonuna sığdırmaya çalıştığımız hayatımızın özgür yanının ellerini yeniden bağlayan saatlerin adıydı. coşkumuzun ağır ağır sönüşüydü. doyulmayan oyunların, müthiş gevşemelerin sonuydu. toparlanma vaktiydi. zira pazartesi ağır misafirdir ayakta karşılanması gereken... istiklal marşı, ve sabahın köründe midenin kabul etmediği zorla yenmeye çalışılan kahvaltılar... henüz hakim olunmayan bir hayatın zorunlu kuralları...
    herşeyin bir sonu vardırı en çok hatırlatan gündür pazar günleri bana hala...

  • ne kadar karakterli siyasetçilerimiz olduğunu bir kez daha gözler önüne seren örnekli bir anlatım olmuş.
    ama iyi olmuş...



    ab'ye paralel

    brüksel’e giden tayyip erdoğan, avrupa birliği’ne “paralel devleti” anlatmış, avrupa birliği de dinleyip, ikna olmuş.

    *

    ne anlatmıştır acaba derseniz?

    *

    almanya’da mesela” demiştir...
    hani, alt tarafı 700 euroluk tatil masrafını arkadaşına ödettiği ortaya çıkan almanya cumhurbaşkanı utanıp istifa etti ya... biz öyle yapmadık, ayakkabı kutuları ortaya çıktı, para sayma makineleri ortaya çıktı, dört bakanım hakkında rüşvetten fezleke var, beşinci bakanımın bacanağını yakaladılar, bu satırlar kaleme alınırken adalet bakanım hakkında da fezleke ortaya çıktı, hiç istifimi bozmadım, üstüme bile alınmadım, koçlar gibi oturuyorum koltuğumda demiştir.

    *

    fransa’da mesela” demiştir...
    hani, isviçre’de banka hesabı olduğu ortaya çıkan bütçe bakanı, yemin billah inkâr etmek varken, anında itiraf edip, içinde bulunduğum ahlaki çöküntü nedeniyle özür diliyorum deyip, milletvekilliğinden bile istifa etti ya... biz öyle yapmadık, fezlekelere göre 63 milyon dolar avanta almakla suçlanan bakanlarım bile hâlâ meclis’te oturuyor, allah sizi inandırsın, oğulları tutuklanan bakanlarım bile hâlâ milletvekili demiştir.

    *

    italya’da mesela” demiştir...
    hani, benim canım arkadaşım silvio’nun hırsızlıkları ayyuka çıkmıştı, buna rağmen istifa etmiyordu da, milyonlarca italyan sokaklara dökülüp, benim canım arkadaşımı istifa ettirene kadar protesto eylemi yaptılar ya... biz öyle yapmadık, çünkü benim milletim, soyuyorsa beni soyuyor, sana ne diye bizi savunuyor, hırsız varrr diye protesto gösterisi yapanlarla kavga ediyor demiştir.

    *

    yunanistan’da mesela” demiştir...
    hani, atina’da bir öğrenci polis kurşunuyla öldürüldü de, ülke ayağa kalktı, önce içişleri bakanı, sonra hükümet istifa etti ya... biz öyle yapmadık, kurşunla öldürdük, sopalarla döve döve öldürdük, gözlerini çıkardık, içişleri bakanımız destan yazan polislerimize ikramiye verdi, bizde böyle, biz işimize gelen polise ikramiye veririz, işimize gelmeyen polisin kellesini alırız demiştir.

    *

    ingiltere’de mesela” demiştir...
    hani, özel otomobilini kullanırken hız yaptığı için radara yakalanan enerji bakanı, ehliyetine el konmasın diye, direksiyonda ben yoktum, eşim kullanıyordu dedi de, bu yalan beyanı ortaya çıkınca bakanlıktan istifa etti ya... biz öyle yapmayız, çünkü bu örneği benim milletime izah edebilmem bile mümkün değil, nasıl yani falan derler, istifaya akıl erdiremezler, benim memleketimde benim bakanlarım kırmızı ışıkta geçip adam bile ezse, ehliyetine el konmaz, aksine, ezilen ayıplanır, böyle incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden istifa edilir mi birader, salak mısınız siz demiştir.

    *

    lüksemburg’ta mesela” demiştir...
    hani, telekulak skandalı ortaya çıkıp, siyasilerin telefonlarının dinlendiği anlaşılınca, lüksemburg başbakanı ahaliden özür diledi ve bostan korkuluğu olmadığıma göre, bu hukuksuzluğun bir numaralı sorumlusu benim diyerek istifa etti ya... biz öyle yapmadık, benim telefonum bile dinleniyor, odama böcek yerleştirmişler dedim, çıktım işin içinden, bırak sorumlusu olmayı, mağdur bile oldum demiştir.

    *

    ispanya’da mesela” demiştir...
    hani, ispanya kralı’nın damadını yolsuzluktan sanık yapıp, malvarlığına el koydular, kralın kızını, prenses’i ifadeye çağırdılar, tıpış tıpış gidip ifade verecek ya... yok öyle! bizde monarşi yok, ileri demokrasi var. o yüzden, oğlumu ifadeye çağıranların alayını görevden aldım, savcıları vatana ihanetle suçladım, ne savcı bıraktım ne polis, darmadağın ettim, muhalefet milletvekili oğlumun mevzusunu meclis’te dile getirmeye kalktı, benimkiler saldırdı, bana dil uzatanın ağzını yüzünü patlattılar, kızımın telefon konuşmaları internete düştü, gazetede-televizyonda yayınlayan medya patronunu oyarım, burda krallık yok, milli irade var, hsyk’yı değiştirdim, gene değiştiriyorum, yarın canım isterse gene değiştiririm, ister asarım ister keserim demiştir.

    *

    e bu kadar izahattan sonra... avrupa birliği anlamıştır mutlaka “paralel devlet”in ne olduğunu, ikna olmuşlardır!

  • zamanında yılmaz güney abimizle feyecanlı bir aşk yaşamış oyuncu. yani bir nevi çirkin kral'ın güzel sevgilisi olmuştur. özellikle bu aşk, yılmaz güney'in yazıp yönettiği altın portakal film festivalinde en iyi film ödülü alan bir çirkin adam filmiyle başladı. ( 1969 ) feri cansel bir yandan şöhret kapısını aralarken, diğer yandan yılmaz güney'e vurulmuştu. gerçi gerek yılmaz güney'de gerekte diğer ilişkilerinde şansının yaver gitmediğini söylemek lazım. yani özel yaşantısındaki şanssızlık, yaşamına da mal olmuştur cansel'in.

  • 1 ay dayanabildi, ve bu sabaha karşı hayatını kaybetti.

    şu an katillerinin yüzünü görmek isterdim; ne düşündüklerini, nasıl yorum yaptıklarını, bu kızın ölüm haberini aldıklarında hayatlarına nasıl devam edebildiklerini. sanırım "napalım" diyip şişelerine yeni mazotlar doldurup başka otobüslerin başka sivillerin avına çıkacaklar.

    uğur kaymaz'ın, ceylan önkol'un katillerinden başka bir yerde mi yargılanacaksınız sanıyorsunuz? yanılıyorsunuz. aynı bokun soyusunuz.