hesabın var mı? giriş yap

  • 2000'li yıllarda mahşer-i cümbüş tarafından ülkemizde ünlenen, ismini geleneğini tülüat'tan alan, tamamen güldürü, commedia dell arte, orta oyun ruhuna sahip olan, aslında tam da ülkemiz insanını anlatan tiyatro türüdür. ülkemizde pek çok doğaçlama tiyatro ekibi ortaya çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir. lakin bu kadar fazla olan bir ürünün de değeri azaltmaktadır. çünkü büyük şehirlerde nereye gitseniz daha önce sahnede duruş eğitimi bile almamış insanlar doğaçlama tiyatro yapmaktadır. doğaçlama tiyatroya insanları çağırıyorsunuz, günlerinden ortalama 2 saat çalıyorsunuz ve tamamen eğlendirme ve güldürme sözü veriyorsunuz ve insanlara sahnede arkanızı dönüyorsunuz(diagonal duruş önemli). yeri geliyor 10 dakika insanların yüz hatları oynamıyor ve insanlar sizi vasat bulabiliyorlar. yani demem o ki bir oyuncu için zorluk açısından metinli tiyatrodan daha zor olan ve tamamen komik olmanız gereken bir türdür. her babayiğidin harcı değildir. fazla yayılmasın, az olsun öz olsun, kaliteli mizahlar olsun.

    doğaçlama tiyatronun en büyük gerekçesi her dakika kaliteli bir şekilde güldürmektir. bu tiyatro türünde oyuncular hiçbir metne bağlı kalmadan oynarlar ve tüm oyunu seyirci söylemleriyle belirler. örneğin oyun moderatör tarafından durdurulur ve oyun hakkında bir soru sorar. sorunun cevabına göre oyun devam edebilir. oyun boyu seyirciler yönetmen rolünde koltuklarında oturmaktadırlar.

  • yer : roma'da bir oyuncakçı

    mağazada satılan küçük prens gece lambasını gören italyan yar ilgimi çekeceğini bildiğinden bana dönüp lambayı işaret ediyor ve kendinden emin bir ses tonu ve gurur duyduğu türkçesiyle:

    -aşkım bak sucuk prens!!!
    - haaa?
    -eeee...sümük prens!!!
    -?!?!?
    -sümücük prens?
    - oooy oooy!

  • + başka firmalarla görüşüyor musunuz?
    - hayır sadece bu firmayla ilgileniyorum.
    + yalan söylemeyin, çantanızdaki cv fotokopilerini gördük.
    - ay nerden gördünüz onları ya?
    + aslında görmemiştik.
    - nası yani?
    + olta attık, siz de yediniz.
    - ama olmadı ki böyle...
    + oldu.
    - hem, yok ki çantamda fotokopi benim!
    + pınar hanım.
    - ay gerçekten yok!
    + daha fazla çirkinleşmeden gidin.
    - üf ama yaaa :(

  • neden doktorlara 5.000 lira veriliyor demek yerine ben de bu miktarda zammi hak edecek is yapiyorum desen, zam alan doktorlara cemkirmek yerine zam vermeyen hukumete sesini cikarsan bir yere geleceksin.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • aptallıktan başka bir şey değildir, en son müdahale iki gün önce 14 lira olmasın diye yapılmıştı şimdi 17 olmasın diye yapılıyor. yapılacak en etkili müdahale isminde ak geçen bütün akoduklarimin istifa etmesidir

  • katarlı kamal saleh al mana'nın sahibi olduğu boheme ınvestment gmbh tarafından işletlen mc donalds türkiye’nin akıl almaz fiyatlarıdır. amerika birleşik devletlerinin standart kampanyasız cheeseburger fiyatı 1,49$ dan satılırken. mc donalds türkiye aynı ürünü 74 tl veya bugünün kuruyla 2,74$ a satmaktadır. peki hangi kalemden dolayı fiyatlar daha yüksek? kira mı? personel mi? ürün maliyeti mi? hepsinin türkiye’de daha düşük olduğunu biliyoruz. ama fırsatçı katar’lıların bu memleketin adamını söğüşlemesine tabiki kimse birşey demeyecektir.

  • leonardo dicaprio'nun ödülü aldıktan sonra debe editini basıp araya küresel ısınma ve çevresel duyarlılık konularını da sıkıştırdığı tören.

  • kraldır kral.

    (bkz: 22 eylül 2013 beşiktaş galatasaray maçı)

    son dakikalarda melo'yu kavgadan çıkaran da o.

    paşa paşa gollerini atıp galibiyeti getiren de o.

    dürüst oynayan, pislik yapmayan da o.

    galatasaray taraftarının kalbinde yaptığı hareketlerle de yer edinen o.

    harbiden parti kur oy verelim reis.

    not: beşiktaşlıyım

  • baba - alo kızım nasılsın?
    as - iyiyim baba, sen nasılsın?
    baba: iyiyim kızım ben de
    as: valla iyi olduğuna şüphem yok annem 2 haftadır benimle çünkü
    baba: ahahaha eşşeğe bak ne yapayım kızını benden fazla seviyor demek ki
    as: baba maaşımın yarısını sana vereyim ne olur çağır artık annemi :(
    baba : mal varlığımı üstüne yapayım sende kalsın