hesabın var mı? giriş yap

  • hiç ama hiç hoşlanmadığım için bittabii burnumun dibinde biten ottur.

    başlık "kadınlar" olarak açılmış ama maalesef bunu yapan erkekler de görüyorum bu arada. her duyuşumda sinirlerimi zıplatan bir hitap çocuklara "aşkım, sevgilim" denmesi. arkadaş bu kadar mı kıskançsınız ki bu hitapları bile çocuğun gelecek sevgilisinden önce parselliyorsunuz? neymiş "ama çocuk en büyük aaaaşşşkkk" ya bi git, yeme beni! "tanrı aşkı" falan da var, tanrınla konuşurken "aşkım tanrım" diye mi hitap ediyorsunuz?

    "aşkım" kelimesinin çağrıştırdığı anlam bellidir. "yavrum, çocuğum, evladım, kızım, oğlum", bilumum sevimli hayvanat ("kuzum, uğurböceğim" falan ne bileyim ben) gibi bir sürü hitap varken hiçbiri tatmin etmiyor da mı bir de bunlara sardırıyorsunuz? yahu bu nasıl bir doymazlık? "sevgiliniz" de olmayıversin artık çocuğunuz! bu nasıl hastalıklı bir sahiplenme artık?

    bunun niye bu şekilde kullanıldığını gerçekten anlayamıyorum. yani daha doğrusu bazı tahminlerim (aşksızlık, varlığını çocuğu üstünden inşa etme, kimlik bunalımı vs.) var da, o tanıyı koyan ben olmamalıyım herhalde...

    ekleme: bu entry'yi yazdıktan iki hafta sonra uzmanların bu konuya yönelik açıklama yaptığını gördüm. "tanıyı ben koyamam, uzmanlar koysun" demiştim, koymuşlar: bunu yapan anne babalar "duygusal istismarcı" kategorisinde ve ilgi eksikliği içinde, terapiye gitmeliler. "bişi olmaz yeaa"cılar kanadından değilim kusura bakmasınlar, çocukları daha fazla umursuyorum zira.

    “çocuklara ‘aşkım, sevgilim’ diyen anne - babaların aslında kendilerinin sevilme ihtiyacı var. anne, babalara düşen onların kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız kişiler haline gelmelerini engellememektir. evlatları tarafından çok fazla sevilmek isteyen anne - babalar, çocuklarına duygusal olarak yapışma eğilimi gösterdiklerinden bağımsızlaşıp olgunlaşmalarını engelliyorlar. çocukları kendi isteklerimiz doğrultusunda kullanmak, duygusal istismardır.”

    http://m.t24.com.tr/…-demeyin-terapiye-gidin,419579

  • anayasal hak olmasına rağmen başaramayacağımız şey. düşün işte hakkın olmasına rağmen kapıda önünü kesip içeri almayacaklar. "burası işletmenin kardeş" diyecekler. istediğin kadar durumu anlat "burası işletmenin"den öteye gitmeyecek konu.

    jandarma ya da polisi aradığında normalde işin çözülmesi gerekecek ama öyle de olmayacak. çünkü polis işini yapmayacak. "10 lira için ne ayak yapıyorsun kardeşim" diye bir de seni suçlu çıkartacak. değil 10 isterse 1 lira olsun, bu senin hakkın ama kafalar çok başka.

    özetle; her alanda olduğu gibi burada da güçlü hakkı olmayan şeyleri senden benden alacak, seni koruması gerekenler de s*kine takmayacak. o iş yaş.

  • yokluğuna çok üzüldüğüm dergi. ne kadar ay geçti bir de o güzelim sayfalara bakmadan. ne albümler çıktı oysa.

    oturmuş müzik dinlerken birden aklıma 26 ekim 2006'daki metric konseri * geldi. hayır gittiğimden değil ama o zamanlar adana'da lise okuyan bünyeme, grupla yaptıkları röportaj şeker şerbet gibi gelmişti. her ay kısa dalga bölümünde kimleri tanıtacaklar diye meraklar edip, yeni ses soluklar için sabırsızlanıyordum. temalı listelerinden az mı playlist hazırladım, ajanda kısmının üzerindeki kitap alıntılarını az mı karıştırdım. liste kısmında her ay beyoğlu ve kadıköy plakçı ve barlarında rağbet gören albümlerine göz gezdirip, istanbullu gençlerin belki de bıktığı, lakin benim henüz adım bile atmadığım mekanlarını öğrenmeye çalışırdım. lale plak o zamanlar sadece bir isim, karga'nınsa kasveti üzerime sinmemiş..

    şimdiyse roll yok. bir+bir var, iyi güzel hoş ama roll başkaydı. roll, 2000'lerin başlangıcı da var demekti. bir nevi hafıza gibi. dönüp elimdeki eski sayılara bakıyorum da şu an müzikte iyi yerlere gelmiş, severek dinlediğimiz insanların aslında seneler önce de istanbul'a bir uğrayıp konser verdiklerini anımsıyorum yeniden. ne vakit okuyacak kitap bulamasam, bir öneriye ihtiyacım olsa, açıyorum alıntılar kısmını, kitapların isimlerini not düşüyorum. elimdeki sayılar çekmecelere sığmıyor, kitaplıklardan fırlıyor. roll'u dergi olarak göremiyorum. hala okuyup da bitiremediğim bir kitap gibi o. hala dinlediğim bir albüm..

  • insanı durduk yere 3-5 yıl yaşlandıran durum. özellikle de çevreniz oynamaktan, ortamın odak noktası olmaktan çok hoşlanan insanlardan kuruluysa. artık düğünlerde, düğünün başlangıcından itibaren, nikahtır, fake pastanın kesilmesidir, takı törenidir, oynamaya kalan süreyi kafamda hesaplayabilme yeteneği kazandım. 45 dk kaldı, 30 dk kaldı. özellikle de evlenen kişi yakın arkadaş - akraba ise.

    bu konuda çok da öküz sayılmam aslında, halay türü ve senkronize oynanan kalabalıklar içerisinde kendinizi unutturabileceğiniz, takım çalışması ile icra edilen oyunlara kendi isteğimle katılarak, çiftetelli türü oyunlarda oyunlara çağırılınca, "aabi yorulduk be, siz oynayın" diyebilme çakallığını keşfettim kendimce. çünkü göbek atmalı oyunlarda her türlü hırboluğa maruz kalıp kendinizi bi anda el ayak çırpan 8 - 10 kişinin ortasında zenne gibi bulabilirsiniz. düşman başına.

    hayır bir de ailede bu konudaki tek sığır adam benim diğerleri, utanmasalar "düğün olsa da ortada dönsem" diye evde pratik yapan insanlar, sırf bu yüzden bile "lan acaba gerçek anam babam kardeşim mi lan bunlar" diye düşündüm. abim, tam bir disko kralıdır. benimse kenarda el çırpma yeteneğini kazanmam 25 yılımı aldı. adam bi dalar ortaya bi damadı çeker kenarı 1-2 dakika altından üstünden girer ordan burdan fırlar, bi anda yanınızda biter. adam tam olarak şöyle. tövbeler tövbesi, ben bu özgüvene sahip olabilmeyi rüyamda bile göremiyorum lan.

    abim evlendiğinde bile damatlıklarla pistin orta yerinde hani şu romanların mı bilmiyorum tam, yerde dizlerinin üstünde çamaşır yıkarcasına yaptıkları dans figürünü icra edip, müstabel kayınpederini renkten renge sokmuş adamdır. off yazarken bile içim şişti yeminne. adam orda "noluyo lan, kimlere veriyoruz bu kızı, bu nasıl damat, azcık ağır ol lan" demiştir içinden. ama yeni taktik de buldum tabi fotoğraf makinasını kullanıyorum artık, insanlar oynarken ben fotoğraflıyorum, nerden baksan 1 saat kazandırıyo bana, 4 kere de sigaraya çıksam 10'ar dakikadan 40 dakika. 1 kere de telefonla konuşuyorum ayağı çektim miydi. nerden baksan 1 saat falan kalır köşe kapmaca oynayacağım.

    bak gerçekten, yılların birikimi bunlar, biliyorum bizim sayımız çok fazla, sessiz bir kalabalığız biz oynayamayanlar. partisini kursak iktidarı sallarız. örgütlensek, liderler seçim öncesi ziyaret eder.

  • mükemmel bir duygu:) inanılmaz bir his:)
    güneş sanki bugün benim için doğdu. sanki hayata gelmemin anlamı bu.
    güzeller güzeli bir kıza bakıp "sen benim hayatımın aşkısın" demek tarifi zor bir mutluluk. kelime karşılığını bulamıyorum be sözlük.
    çok mutluyum, çooookkkk:)

  • haklı bulduğum argüman.

    19 mayıs, 30 ağustos, 23 nisan gibi türk devriminin bir kilometre taşı olan gerçek vakalar, derin izleri ve sonuçlarıyla bugünün yaratıcısı. herhangi bir "inanan"a ihtiyaç duymayan, özgül değerleriyle var olan tarihi gerçekler.

    oysa 15 temmuz, kutlanmadığı anda yok. 0.

  • burada yapılan futbol muhabbetinin, 5 yaşındaki çocuğun yaptığı futbol muhabbetinden çok da farklı olmadığını belgelemesi açısından iyi bir örnek teşkil eden afacan cümlesi.

  • eğitimli insan korkak insandır. neden korkar? çünkü kaybedecek şeyleri vardır.

    eğitimli insan kibar insandır. orman kanunları ile yaşamak istemez. kavga etmek istemez. ailesini ve kendini riskte görmek istemez.

    bugün türk adalet sistemine işiniz düşse veya polislik bir işiniz olsa insan gibi muamele göreceğinizi düşünüyor musunuz?

    cevabınız evet ise bu insanların gelme ihtimali var. yoksa boşuna beklemeyin.

  • 2020 yili itibari ile tamami ile kendi kaynaklarini kullanarak bu motoru uretebilen sadece dort tane ulke var.

    bunlar
    fransa,
    abd,
    birlesik krallik
    ve
    rusya.

    diger ulkelerin hicbiri bu isi kendi baslarina yapamiyor. almanya 2. dunya savasi oncesinde bu listedeydi hatta ilk jet motorunu ureten de almanya'dir fakat giristikleri anlamsiz savasi kaybetmeleri ile birlikte bu olanak ellerinden alinmistir.

    hani yerli ucak .vs. diye bahsedildiginde konusulan sey motorlar disindaki parcalardir. motorlar icin pasa pasa, elin mahkum bu dort ulkeden birinin sirketlerine gideceksin, kacisin yok.

    bunlarin hepsinden ayni anda ambargo yemeyi becerebilecek bir stratejik derinlige sahipsen o "yerli ucak" ic politika malzemesi olmaktan oteye gec(e)mez.

    duzeltme: north downs ek gonderdi, 2020 itibari ile japonya da bu listeye girdi.
    ek: "peki cin ne durumda?" diye bircok mesaj aldim. cin'in henuz jet motoru uretebildigine dair bir kayit bulamadim, rus dizaynlarinin uzerinde oynayarak teknoloji gelistirmeye calisiyorlar ve oldukca ilerlediklerine de eminim. kopyalama konusunda bu kadar yetenekli ve bu kadar olanaga sahip bir ulkenin bile henuz tum bunlara ragmen bunu basaramamis olmasi da size konunun zorlugu hakkinda bir fikir verebilir.