ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
eskişehir'de köpeğe saldıran psikopat kedi
-
iki adet psikopat gördüğüm olaydır.biri olayın başkahramanı azman kedimiz diğeri de köpeğin sahibidir.adamın acilen köpeği bırakıp kediyi sahiplenmesi gerekmektedir zira töreler bunu uygun görmüştür.
mark zuckerberg
-
bugun palo alto'da farmers market'te esi ve cocuguyla birlikte gordum. gitti, 5 dolara durum (burrito) satan cadirlardan birinde kuyruga girdi yemegini aldi, sonra oradaki butun insanlar gibi oturdu kaldirimda yol kenarinda efendi efendi yedi. sandalyeye bile oturmadi. gunes gozlugu, sapka falan da takmamis, hic kasma yok. bu alcakgonullu tavri acaip hosuma gitti.
sonra aklima turkiye'de mark zuckerberg'in binde biri kadar parasi olup koruma ordusuyla dolasan zorbalar geldi. vay be dedim, zenginligi kaldirmak boyle bir sey iste.
suçsuz yere mağaza alarmına yakalanmak
-
bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.
bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.
insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.
o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...
cuma günü öğle vakti bim'lerin kapalı olması
-
dağılın cahiller açıklıyorum.
olay şöyle: firma diyor ki cumaya gitmek isteyen varsa gitsin. bir kişi ben gidiyorum diyor kalan 3 kişi de o çalışmıyorsa ben de o gelene kadar çalışmam deyip içeride oturuyor. iki taraf da haklı.
oscar alabilirdi denilen türk filmleri
-
(bkz: bir zamanlar anadolu’da)
merdaneli çamaşır makinesi
-
bizde vardi bir tane bundan. "yari-otomatik" ne demekse artik.
cok duygusal bir aletti, yalniz kalmayi sevmezdi. koridorun ortasina kadar pesimizden gelirdi, fisi yettigi yere kadar.
keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi
-
sayesinde eski ve riskli binalarda oturmanın bütçesel bir mecburiyet değil de bir tercih meselesi olduğunu da öğrenmiş olduk.
finlandiya'da 9 kişinin yaşadığı adanın 4 mevsimi
-
jani ylinampa isimli fotoğrafçı finlandiya’nın rovaniemi şehrinde bulunan bir adanın 4 mevsim fotoğraflarını drone marifetiyle almış.
ilkbahar
yaz
sonbahar
kış
ada, rovaniemi kıyılarına o kadar da uzak değil.
kısa bilgi: finlandiya, bir kısmı iskandinavya yarımadasında yer alan, 188 bin göl ve 180 bin ada/adacıktan oluşan, 5.5 milyon nüfuslu bir baltık ülkesi. finlandiya'nın % 75'i ormanlık alan, % 10'u ise su ile kaplıdır.
finlandiya'ya genel bakış 1 / 2
jani ylinampa instagram
ekleme:
sadece adanın görsellerini paylaşmak yerine kısa bir bilgi eklemiştim, sanırım yeterli olmadı. evet finlandiya (kara parçasının tamamı baltık denizine bakmasına rağmen) aralarında tarihî ve coğrafî yakınlık bulunan estonya, litvanya ve letonya gibi asıl üç baltık devletinden biri değildir. önceleri sadece bu üç bağımsız devlet için kullanılan tabir günümüzde zaman zaman baltık denizi devletleri konseyi'ni kastetmek amacıyla da kullanılır.
baltık denizi devletleri konseyi (bddk), soğuk savaş sonrası baltık denizi çevresinde meydana gelen jeopolitik değişimlere cevap verebilmek ve hükûmetler arası iş birliğini tesis etmek amacıyla 5 - 6 mart 1992 tarihlerinde kurulmuştur. bddk'nın üyeleri estonya, letonya, litvanya, isveç, norveç, danimarka, finlandiya, izlanda, almanya, polonya, rusya ve avrupa komisyonu'dur. üye ülkelerden danimarka, norveç ve izlanda'nın baltık denizine kıyısı yoktur.
ve son olarak finlandiya aynı coğrafyada bulunmasına rağmen danimarka, isveç ve norveç gibi asıl iskandinav ülkeleri içinde yer almaz. (finlandiya, izlanda, faroe adaları, aland adaları ve grönland nordik ülkeleri oluştururlar) ancak fiziksel coğrafya tanımının yanı sıra, politik açıdan bakıldığında isveç, norveç, finlandiya, danimarka ve ana karalarıyla bu ülkelere bağlı binlerce ada ve bunların kapladığı alan iskandinav ülkeleri olarak da anılabilmektedir.
evlenecek erkek bulamamak
-
(bkz: ne vereyim ablama)
evliliğin yatak osuruğunu engellemesi
-
7 aylık evliyim, cayır cayır osurmaya devam ediyorum. vasat önerme..
rusların güzel olma sebepleri
-
sahsimca uzun suredir uzerinde kafa patlatilmis olup bir kac adet bulunmus olan sebeplerdir. malum bunlar hic bir yerde yazmiyor, el emegi goz nuru uzun kisisel cabalar gerektiriyor. nedir bu irki bu kadar guzel yapan? her hangi bir anda, rusya'nin her hangi bir caddesindeki guzel kiz oraninin dunyanin diger yerlerine gore bu kadar cok olmasi?
1- cografya: soguk bolgelerde gunes isigi almayan ten beyazlasir, gozler daha cok isik almasi icin renklilesir, burun isi kaybini azaltmak icin kuculur.
2- ikinci dunya savasi: 20 milyon kayip veren sovyetler birligi'nde kayiplarin cogu dogal olarak erkekti. sonucta erkek nufusu azaldi, erkekler de cok sayidaki kadinlardan en guzellerini secip eslesti, boylece cok guzel bir nesil cikti ortaya.
3- stalin'in irkci uygulamasi: bir sehir efsanesine gore stalin rus irkini guzellestirmek icin en guzel kadin ve erkekleri secti, eslesmeye ve cocuk yapmaya zorladi. lakin bana pek inandirici gelmiyor.
ikinci iddiada kafami yoran bir husus var. eger ikinci dunya savasi etkili olduysa sovyetler birligi kadar kayip vermeyen iskandinav ulkelerindeki kadinlar niye o kadar guzel? sanirim cografya daha etkili bir faktor.