hesabın var mı? giriş yap

  • soz konusu çocuklar olunca içime garip bir huzun cokuyor. klasik olacak ama baba olunca daha da uzuluyorsun cocuklara.

    bu çocuğun varlıklı yaşdaşları dünyanın medeni ülkelerinde oyun hamurları, legolar ile oynuyor, iyi arabalara biniyor, guzel okullarda okuyor.

    bu çocuğun günahı yok. suclu onu bu duruma dusurenlerde..

    eğer ki cehennem diye bir yer var ise ateşle yanmasin buna sebep olanlar, senin gozyaslarinda bogulsunlar.

  • cevabi umrumda dahi olmayan sorudur.

    ben kadinim ve hemcinslerime birsey soylemek istiyorum: neden ama neden bir erkegin sizi sevmesini bu kadar umursayip kendiniz olmak yerine sirf o sizi sevsin diye olmadiginiz biri gibi hareket edesiniz ki? hayat bunun icin cok kisa degil mi?

    bir erkek sizi sevmezse eksik degilsiniz su hayatta, sunu bir anlayin. kendinizi sevmezseniz eksiksiniz.

    kendinizi sevin, kotu yanlarinizi elbette degistirmeye calisin ama yapmacik davranmayin. bu bir erkegi size asik etmez bence ama hayatta mutluluga sizi bir adim daha yaklastirmaz mi?

  • köpekten korkmak da suç oldu amk.
    korkar, korkabilir; yaklaştırmayıver köpeğini. çok mu zor?

    pardon ya, sokaklar köpeklerindi, fazlalık olan bizdik; unutmuşum.

    bıktık lan hayvan faşizminizden; yeminle bak!

    sevgi değil, faşizm dedim; ikisi ayrı şeyler.

  • grup icerisinde tamamen saka amacli turklerle dalga gecme muhabbeti..

    yunan - hehe olm siz eu ya anca 2350 de girersiniz bu gidisle..
    ben - valla oyle gozukuyo da, istanbul guzel bi sehrimiz hakikaten.. neydi hakkaten onceden oranin adi? soole 1400 lerin basinda?
    grup - ehahahahohoh
    italyan - ahaha siz 3. dunya ulkesisiniz olm..
    ben - olabilir, ama zamanin da agliyodunuz anacim kacin turkler geliyo diye..
    grup - muhhahaah
    venezuellali - 3. dunya ulkesi.. ahahhaha.. ehahahha.. ohohoho
    (butun grup bir anda donup soyle bi bakar)
    venezuellali - tamam lan biz de oyleyiz ne var..

  • aborijinler yeryüzündeki her şeyin bir ruhu olduğunu ve bunların dünyaya yarar sağlamak için var olduklarına inanırlar.

    aborijinler doğaya o kadar saygılıdırlar ki, sadece ayakta kalmalarına yetecek kadarıyla yetinirler. bitkilerin tümünü koparmaz, bir kısmı toprakta bırakarak yeniden yetişmesini sağlarlar. hayvanları yettiği kadar avlarlar, onlara zarar verecek bir şey yapmazlar. hatta bazıları gömülmek istemezler, böylece hayvanlar tarafından yenerek ve toprağa karışarak doğadan aldıklarını ona bu şekilde vereceğini düşünürler.

    sinekler hakkında bile şöyle düşünüyorlar: onlar, kulaklarımızın içine dolarlar çünkü her gece uyurken kulaklarımıza dolan kumu ve kiri temizlerler. bizlerin harika bir işitme yeteneğine sahip olduğumuzu görebiliyor musun? evet, onlar burnumuza da girerler ve orayı da temizlerler. … önümüzdeki günlerde hava daha da sıcak olacak ve burnun temizlenmezse, daha çok rahatsız olacaksın. sıcaklar dayanılmaz olunca hava alabilmek için ağzını açmak zorunda kalacaksın. … bak bizim tenimiz ne kadar yumuşak … sadece yürüdüğü için teninin rengi değişen bir insan görmemiştik. … biz, kimsenin derisini bir yılan gibi kuma bıraktığını görmedik. senin teninin sinekler tarafından temizlenmeye gereksinmesi var ve günün birinde sineklerin yumurtladığı yere geldiğimizde, yemeğimizi de onlar sağlayacaklar.*

    "insanlar hoşlarına gitmeyen her şeyi anlamaya çalışmaktansa yok etme yoluna gitselerdi varolmazlardı." diyor aborijinler. bir şeyleri değiştirme çabasında değiller, hiçbir şeyi de eleştirmiyorlar. yalnızca kabul ediyorlar. oysa biz her şeye karşı geliyor, hiçbir şeyden memnun olmuyor ve çevremizdeki her şeyi -hatta insanları bile- değiştirmeye çalışıyoruz. çünkü o kadar benciliz ki kendi çıkarlarımız için yaşıyoruz. mutlu olduğumuz zaman başkalarının ne halde olduklarını düşünmüyoruz. bununla kalmıyor, hiçbir şey için –herhangi birine- şükretmiyoruz. aborijinler ise karşılarına çıkan her şeyde doğaya teşekkür ediyorlar.

    kimseyle yarışmayı da sevmiyorlar; "birisi kazanınca diğerleri kaybeder. bunun nesi eğlenceli ki? oyunlar eğlenmek içindir. neden insanları böyle bir deneyime tabi tutup, sonra da tek bir kişiyi gerçekten kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz?" diyorlar . en küçük bir örnekle insan tuttuğu takım uğruna her şeyi göze alabiliyor. daha iyi yerlere gelebilmek için başkalarının hayatlarıyla oynayabiliyorlar; hile, rüşvet gibi yollara başvurabiliyorlar. hatta hiç düşünmeden başkalarının canını alabiliyorlar. rekabet çağındayız ve bu çağdan asla kurtulamayacağız. her şey böyle otomatik bir şekilde, duygusuz insanlar eşliğinde devam edecek ve bitecek. biz farkında olmadan yaşamımız elerimizden akıp gidecek.

    "insanların yaşamında pasta kreması diye bir şey var. bu, onların varoluşlarının tüm dakikalarını yüzeysel, yapay, geçici, hoş lezzetli, hoş görünüşlü tasarılar yapmakla geçirdikleri ve yaşamlarının pek az zamanının sonsuz varlıklarını geliştirecek eylemlere ayırdığının bir kanıtı bizce." diyorlar aborijinler.

    onların inancına göre maddesel nesneler korkuya yol açar. insanlar ne kadar çok mala sahipse o kadar çok korkarlar. ve olasılıkla sadece bu nesneler için yaşarlar.

    herkesin bir görevi var aborijinlere göre. bazıları insanlara şifa vermek için, bazıları alet yapmak için, bazıları ise sır tutmak için dünyaya gelir ve yaşamı boyunca bu görevi yerine getirmeye çalışır. biz ise başkalarının önüne geçmek için yaşıyoruz. çünkü bunu mutluluğun tek yolu olarak görüyoruz.

    bilim adamlarına göre avustralya’da elli bin yıldır insanlar yaşamakta. elli bin yıl sonra ormanları yok etmemiş, suları kirletmemiş, canlı türlerinin soyunu kurutmamış, hiçbir türlü zehirlenmeye yol açmamış olmaları ve bununla birlikte her zaman bolca yiyecek ve korunak bulmuş olmaları gerçekten şaşırtıcıdır.

    *

  • bizim buradaki bakkal amcanın "eğer biri gelir de daha önce hiç duymadığım bir sigara almak isterse hemen bunu veriyorum. şimdiye kadar %100'le tutturdum." diyerek çözdüğü sorunsal.

  • askeri tarih alanında çalışan biri olarak şunu diyebilirim ki bu dönemden döneme farklılık gösterir. sayın yazarların değindikleri ya da adlarını saydıkları isimler kendi dönemlerinde savaş meydanlarından muzaffer ayrılmış ya da meydandaki taktik ve stratejileriyle farklılık göstermiş kişilerdir. benim şahsi düşüncem kesinlikle her dönemi ya da bütün bir dünya tarihini kapsayan yegane komutan olmadığıdır. şüphesiz her döneme ve savaş teknolojisine damgasını vuran bir ya da birkaç komutan olmuştur. eski çağlar için milattan önceki dönemlerde 5. yüzyılda themistokles ve thucydides, 4. yüzyılda büyük iskender, 3. yüzyılda pirus zaferi söylemine adını veren meşhur epirli pirus ve yine 3. ve 2. yüzyıllarda hannibal barca ile mete han -bilindiği gibi mete han ya da motun ya da börü tonga, orduda ondalık sistemi ilk kullanan komutandır ve bu gerçekten askeri bir devrimdir- ve 1. yüzyılda iulius caesar. roma ordusunda ondalık sistem çok geç kullanılmaya başlanmıştır, roma ordusundaki lejyonlar ondalık sistemden ziyade kendine özgü olan bir sistem kullanmıştır. bir lejyonda ilk kohort hariç sonraki 9 kohort 555 piyade ve 66 süvariden oluşmaktadır. tabi ki birçok başka general vardır ancak bu saydıklarım savaş alanında imkansızı başaran ya da yeni taktik strateji üretenlerdir. yoksa lusitannilerin variatus'u, cheruskilerin arminius'u ve icenilerin boudicasını unutmuş değiliz ancak bu isimlerin askeri alandaki başarıları sınırlıdır. tuzak kurma ve akınlar düzenleyerek yıpratma taktiği üzerine kuruludur. bu isimler bu şekilde uzar gider. milattan sonraki dönemde de bu şekilde yüzyıl yüzyıl komutan adlarına değinebiliriz ancak bunu çok lüzumlu görmüyorum o yüzden kendi mühim gördüklerimi yazmak istiyorum.

    m.s. 6. yüzyılın en önemli komutanlarından biri belisarius'tur. doğu roma'nın magister militarium'u olarak sasanilere karşı ülkemiz sınırları içinde bulunan dara'daki(mardin'de antik bir kent) müdafası dillere destandır. daha sonra 1. juatinianus'un romayı yeniden kurma çabası ile kuzey afrika'da ve italya'da da birçok askeri başarı elde etmiştir.

    m.s. 7. yüzyıl için de tartışmasız bu isim halid bin velid'dir. yarmuk ve mute muharebelerindeki başarıları dillere destandır. kalabalık doğu roma orduları karşısındaki başarıları kendisini benim listeme yerleştirmektedir.

    m.s. 8. yüzyıl için de tartışmalı da olsa benim listeme girmeyi başaran isim tarık bin ziyad olmuştur. tartışmalı olmasının sebebi o dönemde ispanya'nın içinde bulunduğu otoritesiz durumdur ancak bu tarık bin ziyad'ın kısıtlı lojistik destek ve asker ikmaliyle kazandığı başarıları gölgede bırakmaya yetmemektedir.

    m.s. 10. ve 11. yüzyıllara damgasını vuran komutan bana göre doğu roma imparatorluğu'nun başına geçen en haşin imparator olan 2. basileios'tur. roma üzerinde baskı kuran ve adeta şamar oğlanına çeviren bulgarları öyle bir hezimete uğratmıştır ki adının önüne “bulgar kıran” lakabı getirilmiştir.

    13. yüzyıl komutanlar bakımından epey kalabalık bir asırdır. adını ilk saymamız gereken kişi tabi ki cengiz han'dır. ancak cengiz han'ın komutanlarından yine bu asra adını altın harflerle yazdıran ve benim de çoğu platformda adını mahlas olarak kullandığım büyük general, ulu noyan subutay'dır. yine bu asra damgasını vuran bir başka komutan da memluk sultanı baybars'tır. kendisi her ne kadar ayn calud muharebesiyle bilinse de aslında o muharebede ordunun başında bulunan isim baybars değil kutuz'dur. baybars öncü kuvvetlerin başındadır ve nitekim memluk öncü kuvvetleri savaşı belirleyen isim olduğu için kendisi listeme girmiştir.

    14. yüzyılın muzaffer komutanlarından olan ve benim listeme adını yazdıran isim osmanlı padişahı 1. murad'dır. kendisini bu listeye sokan özelliği muharebe sahasında müstahkem mevki savunması ya da taarruzu olmamasına rağmen top kullanmasıdır. özellikle kosova muharebesinde düşman piyadesine karşı kullandığı toplar fazlasıyla etkili olmuştur.

    15. yüzyıla gelince timur'u atlamak resmen ihanettir. tez kellesi vurulaa dedirtir. timur tarihin gördüğü ender generallerdendir. üzerine yürüdüğü herkesi yerle yeksan edip geçmeyi başarmıştır. bu hususta tam emin olamıyorum ancak sanırım hiç yenilgisi yok, bu onun en ayırt edici özelliği olmakla beraber benim listeme adını yardıran özelliği bilime verdiği değer ve savaş meydanındaki taktikleridir.

    15. yüzyıldan devam edersek eğer bana göre en iyi komutanlarından biri ve buraya adını yazdırmayı başaran isim ingiliz kral 5. henry'dir. 100 yıl savaşlarının bir parçası olarak 1415 tarihinde avrupa ana karasına geçerek agincourt'ta sayıca az olmasına rağmen süvari cambazı fransızlara karşı kazandığı zafer sonraki süreçte bütün kuzey fransa'nın britanya krallığı egemenliğine girmesine sebep olmuş ve fransa ordusunun devrim yapmasını sağlamıştır.

    15. yüzyılın bir diğer önemli ismi şüphesiz osmanlı padişahı 2. mehmet'tir. kendisini bu listeye sokan unsur şahi topu ve istanbul'un fethi değildir. çünkü yukarıda değindiğim ingiliz fransız savaşında zaten surlara karşı top kullanılmış ve aslında büyük toplar terk edilerek yerine küçük toplar kullanılmaya başlanmıştır. nitekim 1443-47 yılları arasınsa fransa, batısındaki ingiliz hakimiyetini bu yolla kırmıştır. meseleye dönecek olursak fatih'i bu listeye sokan ve benim çok kıymetli bulduğum asıl mesele bir askeri savunma devrimi olan ve italya'da 14. yüzyıl sonunda geliştirilen yıldız şekilli surları hemen kullanmaya başlaması ve istanbul boğazında venedik gemilerine karşı denizin yüzey gerilimini kullanarak uyguladığı gülle sektirme taktiği. bu sayede birçok venedik gemisini bertaraf etmeyi başarmıştır. eşi ve benzeri yoktur.

    17. yüzyıla geldiğimizde en önemli komutanlardan biri tabi ki gustavus adolphus'tur. isveç kralı olan 2. gustav öyle bir askeri devrim yapmıştır ki tüfeğin muharebe alanındaki etkinliğini arttırmış ve savaşlara yeni bir soluk getirmiştir. nitekim kendisi bulduğu yöntemle beraber birçok zafer de kazanmıştır. bulduğu yöntem ise örnek olarak verecek olursak 20 en 8 derinlikli bir hat piyadesi düzeni düşünelim. flintlock tüfekler kullanan bu hat piyadelerinda birinci saf ateş ettikten sonra 2. saf 1. safın önüne geçmiş ve ateş etmiştir. 2. safın ateşi ile birlikte 3. saf 2. safın önüne geçmiş ve ateş etmiştir. bu sayede hat öne doğru hızlı bir şekilde hem ateş etmekte hem de ilerlemektedir. düşmana göz açtırmadan bir anda süngü hücumuyla nihai zafere ulaşmaktadır.

    18. yüzyıla geldiğimizde karşımıza çıkan isim bende yeri ayrı olan ve yine listeme adını atın harflerle yazdıran prusya kralı 2. friedrich'tir, nam-ı diğer friedrich der große. kendisi muharebe sahasına yeni bir soluk getirmiştir. oblique order yani eğik düzen çok eski bir taktik olmasına rağmen ateşli silahların ve özellikle tüfeğin tam olarak etkinlik kazandığı ilk yıllarda askeri bir devrim yaratmıştır. bunu örnekleyerek anlatacak olursak eğer birbirine ateş eden karşılıklı iki hat düşünün, hatlardan biri rezerv kuvvetlerini eşit dağıtırken diğeri sadece bir noktada yoğunlaşıyor, dolayısıyla yoğunlaştığı noktada düşmanı hızlıca bozguna uğratıp arkasına sarkarak sarıp imha ediyor. görselde görüldüğü şekildegörsel.

    18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlarında ise bu isim hiç ama hiç tartışmasız napoleon bonapart'tır, ta kendisidir. “vive l'empereur” allah allah, aman aman. yani kendisini ne kadar methetsem azdır efenim. inanılmaz bir komutandır. hangi birini saysam bilemedim, say say bitmez. şüphesiz 1805 austerlitz bunlardan biridir, inanılmaz bir zaferdir. avusturya ve rusya yerle yeksan olmuştur.

    19. yüzyılın bir diğer önemli isimlerinden biri de japon mucizesi saigo takamori'dir. takamori'nin buşin savaşlarındaki başarısı dillere destandır.

    19. yüzyıldaki listeme girme hakkı kazanan komutan ise helmuth karl bernhard von moltke'dir. nam-ı diğer baba moltke ya da der große schweiger. kendisi 1839 yılındaki osmanlı devleti ile mısır valisi kavalalı mehmet ali paşa'nın oğlu ibrahim paşa'nın komutasındaki mısır kuvvetleri arasında cereyan eden nizip savaşında da bulunmuştur. ancak moltke'nin bu listeye adını yazdıran özelliği howitzer yani obüs topunu çok çok etkili kullanmasıdır. bana göre bu askeri bir devrimdir, bugün hala aynı taktik kullanılmaktadır. öncelikle yoğun bir obüs atışı ve ardından gelen ani saldırı. bu taktik 1864'teki ikinci schleswig savaşı'nda danimarka ordusunu dehşete sürüklemiştir. ardından savaşlarda siper ve hendek daha da önem kazanmaya başlamıştır.

    20. yüzyıla gelindiğinde yine komutanlar deryası içinde buluruz kendimizi. şüphesiz bizim gönlümüzü fetheden kişi ulu önderimiz mustafa kemal atatürk'tür. büyük taarruzda birden fazla taktiği aynı anda uygulamayı başarmıştır. topyekün bir harp, hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır ve o satıh bütün vatandır sözü ile hat stratejisinin tarihe karışması ancak oblique order olarak adlandırılabilecek bir asker kaydırma ve 1,5 saatlik top atışının ardından gelen ve ağırlık noktasını belli etmeyen taarruz, süvarinin düşmanın gerisine sarkması ve ikmal hatlarıyla birlikte iletişimi kesmesi… ne desem bilemedim, yazarken hayranlığımı nasıl tarif etsem az gelecek. anlatılmaz yaşanır diyorum ve meraklılarını büyük taarruzu incelemeye davet ediyorum.

    20. yüzyıl dediğim gibi komutanlar deryasıdır ve içinde boğulmadan yüzmek gerçekten yetenek gerektirir. birinci dünya savaşında siper yüzünden cephelerin kilitlenmesi ve ardından milli mücadelede hat müdafaasından daha etkili olan satıh müdafaası stratejisinin güdülmesiyle gelen zaferle birlikte blitzkrieg yani yıldırım harbi doktrinine gereken altyapı oluşmuştur. işte o altyapı üzerine heinz guderian öyle bir harekat stratejisi inşa etmiştir ki önünde dağlar tepeler duramamıştır. bu harekatı önemli kılan en önemli özellik motorize ordularda işlevsellik göstermesidir. ayrıca havadan destek almadan bu taktiği uygulamak pek mümkün değildir. hafif ve orta sınıf tanklar, motorize piyade ve stukalar. pike sesleri kulağımda yankılandı resmen, cehennemin yeryüzündeki yansıması olsa gerek.

  • - abi lost diye bi dizi keşfettim, süper!
    - ...
    - noldu abi sustunuz bişey desenize?
    - ...valla bir tavır takınacaktık sana ama, ondan bile vaz geçtik.

  • bbc human instinct belgeselinde penguen-taş örneğiyle açıklanan olgu. penguenlerde erkekler kuluçkaya yatıyor. bu erkekler önceden karaya çıkıp taş topluyor. kimin ne kadar taşı olursa yuva o kadar yüksek, dolayısıyla da yumurtadaki yavrunun soğuktan zarar görme ihtimali o kadar düşük oluyor. sonradan karaya çıkan dişi penguenlerde de çiftleşilecek erkeği seçerken yuvası büyük yani taşı çok olanı seçme eğilimi oluyor... taş = para.

    bir de meşhur bir video vardı, milletin topladığı taşları çalan hırsız penguen :) tanıdık geldi, değil mi? :)

  • -baba para lazım kızla buluşcam
    -hahahahahaha iyi güldürdün dur fazladan para vericem.

    harbi harbi kahkaha atmıştı ya ne içime oturmuştu o gün. canım babam.