hesabın var mı? giriş yap

  • fikret orman tarafından müzik açtırılarak bastırılmaya çalışılan tezahürat.

    bu devran dönecek fikret orman...

    edit: nereden biliyorsun diyorlar. tahmin ediyorum! çünkü o stadyumda taraftarın tezahüratını fikret orman'ın haberi olmadan kimse bölemez.

    edit2: a haber denen çöp, 10 saniye sürdü ıslıkla bastırıldı diye haber yapmış, o ıslık bizim sesimizi bastırmak için açılan müziği protesto etmek için yapıldı.. müziği kapatın diye ıslıkladık.

  • kızlar, aferin size.

    söyledikleriniz doğru olabilir, yanlış olabilir. gösterdiğiniz duruş ümitlendirdi beni.

    bir müslüman olarak ben de bu din tacirlerinden bıktım usandım.

    “müslüman mıyız”, “domuz eti tüketiyor muyuz” bilmem ne. terbiyesiz herif.

    senin tebliğine kaldık sanki. tebliğ ediyormuş. çeneni kapatıp, defolup gidersen müslüman sayısında yeterli artış olacaktır, merak etme sen, işine bak.

    aferin kızlar.

  • martin seligman tarafından ortaya atılmış bu terim, kişinin kontrolü dışında gelişen olaylarda tecrübe ettiği şeyler doğrultusunda ortaya çıkan negatif şartlanmasıdır. bir nevi motivasyonu kaybetmenin alt yapısını incelenmiştir. yapılan deneyler sonucu martin seligman depresyona dair birçok önemli bakış açısı kazanmıştır.

    bu deney, pavlov'un köpekler üzerinde uyguladığı deneyi incelerken ortaya çıktı. köpeklerin zil sesiyle yemek arasında kurduğu bağlantıdan etkilenen martin seligman, üç gruba ayırdığı köpekler üzerinde deney yapmıştır.

    ilk gruptaki köpeklere verilen zararsız elektrik şoku veren martin seligman, aynı zamanda elektrik şokunu kesen bir buton da koymuş odaya. elektrik şokunu kesmeyi öğrenen köpekler gittikçe daha kısa sürede maruz kaldıkları elektrik şokuna son verebiliyorlardı.

    ikinci gruptaki köpekler içinse ilk gruptaki köpeklerle aynı koşullara sahipti. yalnızca aldıkları elektrik şoku, düğmeye bassalar bile sonlanmıyordu. bunun dışında yedikleri eletrik derecesi de süresi de ilk grupla aynıydı.

    üçüncü gruptaki köpeklere ise herhangi bir elektrik şoku uygulanmıyordu.

    üç gruptaki köpekleri çitle bölünmüş bir alana alan martin s, 10 kez uyguladığı elektrik şoku sonucu köpeklerin çitin diğer tarafına atlayıp atlamayacağını görmek istemiş. bunun üzerine ortaya çıkan sonuç ise birinci ve üçüncü gruptaki köpekler çitin öteki tarafına atlayabilmişken, ikinci gruptaki köpekler kaçmamıştır.

    deneyin sonucu ise ilginçti: kaçamayan gruptaki köpekler artık çaresiz olmayı öğrenmişlerdi. yaşadıkları kaçamama tecrübesinden sonra tekrar denemeye tenezzül etmiyorlardı. bu deneyle birlikte ortaya depresyona dair de şaşırtıcı bulgular ortaya çıkmıştı: sonraki yıllarda yapılan araştırmalar gösterdi ki depresyonda olan insanlar çaresizliği bir şekilde öğrendikleri için bunalım yaşıyorlardı.

    martin seligman depresyondaki insanların kötü olaylar hakkında depresyonda olmayan insanlardan daha kötümser olduklarını fark etti.

    öğrenilmiş çaresizliğin temelinde kişinin geçmişte yaşadığı acı tecrübeler, başkalarının yaşadığı olumsuz tecrübeler, sosyal çevrede yaşanan stabil durum, güven problemi gibi birçok etmen yatar.

    asıl önemli olan şey ise bizim yaşadığımız şeyin ne olduğunu bilmemiz ve bununla nasıl başa çıkabileceğimizdir.

  • -babam: gel buraya sahtekar pezevenk!
    -ben: ne oldu baba ?
    -babam: olum, sende hiç utanma, arlanma yok mu?
    -ben: ne oldu? anlamadım ?
    -babam: ulan babanın kalıbına sıçım, bütün pastırmaları yemişsin. 1 haftalık pastırma ihtiyacımdı o.
    -ben: baba, ben yemedim, temizlikçi kız yemiştir.
    -babam: kaldır lan koltuk altını!

    veee.. leş gibi pastırma kokan ben'e, o muhteşem laf gelir..

    -babam: "ben sana protein olsun diye et müptelası oldum lan pezeveng! 8 sene uğraştım seni yapmak için."
    -ben: "8 sene her gece mi baba?"
    -babam: ulaaaaan ben seninnnnn.. çatt... pataküte pataküte diye sesler duyulur ve bundan sonrası hatırlanmaz. yaş 14-15'tir.

    keşke şimdi hayatta olsa, hayatta olsa da yeniden sinirlense, bağırsa çağırsa..
    kıymet bilmek lazım, a dostlar.
    baba, candır. yücedir. allah'tan sonra gelendir.

  • psikodrama grup psikoterapisinin kurucusu j. l. moreno tarafından 20. yüzyılın başlarında oluşturulmuş bir tiyatro türü. aslında bu tür, sahneleme özellikleri nedeniyle ismiyle çelişecek ölçüde tiyatroya karşı bir duruş sergiler. yazılı metin, kurgu, rollerin önceden belirlenip, oyunculara dağıtılıp, çalışılması, seyircinin pasif izleyici konumunda olması, bu tiyatronun amaçlarına aykırıdır. oyuncular sadece sahneleme tekniklerini öğrenmek, kişisel spontanlık ve empati kurma becerilerini geliştirmek üzere eğitim alırlar. oyunun en başından itibaren lider konumunda olan kişi seyirciyi, iç dünyasını paylaşmak üzere cesaretlendirir. seyirci paylaşmazsa sahnede oyun da olmaz. liderin görevi seyirciyi ısıtmak, paylaşımı sağlamak ve sahnedeki oyuncuların hangi tekniği kullanacağına karar vermektir.

    günümüzde daha çok playback tiyatrosu olarak isimlendirilir. yaygın olarak kullanılan sahneleme tekniklerinden bazıları; tablo, akışkan heykel, koro, büyüteç, zıtlıklar, kuklalar, ve eylem şiiridir.

    sahnede amaç, seyircinin anlattıkları yoluyla iç dünyasındaki malzemenin yani alt metinlerin, duyguların, çelişkilerin, beklentilerin oyuncular tarafından algılanması ve eyleme dökülmesidir. böylelikle seyirci sahnede kendisini “görür” ve bu yolla farkındalık kazanır. moreno zaten bu tiyatro türündeki deneyimleri yoluyla, tamamen eyleme dönük bir ruhsal gelişme ve tedavi yöntemi olan psikodramanın temellerini atmıştır.

  • kendimize göre bazı projelerimiz olduğundan, cevabını merak ettiğim soru. mantıken hemen kurur diyorum ama, bir astronot arkadaş kafamı karıştırdı. "sekiz on senede anca kurur, hiç girme bu işlere..." diyor. ya bir şey biliyor da söylüyor ya da hasedinden önümü kesmek istiyor. sanki biz bu işin fizibilitesine bakmıycaz, sanki bizim nasacı olsun, yapı denetimci olsun, hiç ahbabımız yok...