hesabın var mı? giriş yap

  • beklemek, kucağınızda taşıdıkça ağırlaşan küçük bir çocuk gibidir. ilk kucakladığınız an hafif bile gelir. küçük bir çocuk ne kadar ağır olabilir ki? beklemek ne kadar zor olabilir ki?
    sonuçta çocuk küçük, kaç kilo olsun? on diyelim mi?
    diyelim.
    on kiloluk çocuk, kucakta geçen dakikalar boyunca yavaş yavaş ağırlaşır, kollarınız titreyene kadar ağırlaşır, bir noktada on değil elli kilo olur.

    beklemek de çok kolay gözükür başta. ne yapıyorsunuz ki? hiç. hiçbir şey. sadece duruyorsunuz, olduğunuz yerde. oysa çocuğun ağırlığını taşıdığınız ve o ağırlığa direndiğiniz gibi, beklerken de hayata karşı mukavemet gösterirsiniz. geçen anlar kapınıza dayanır, birikir de birikir. kapınız anları tutamayacak gibi olur. kapı da kollarınız gibi titremeye başlar. olur da anları tutamaz olursanız ve beklediğiniz şey hâlâ vuku bulmadıysa hayatın akışına kapılır, sürüklenir gidersiniz.

    beklenen gelse de gecikmiştir artık, siz bambaşka bir yere akmış gitmişsinizdir o biriken anların basıncıyla. peki beklenen de sizi bekler mi acaba?

    o da başka bir geceye, başka bir hikayeye, bekleyenlere kalsın artık.

  • güzel bir gelişmedir. adamlar yiyor ama çalışıyor.

    darısı temaya.

    edit: yaklaşık 254 tane 'bana da atsana bir bakayım' mesajı aldım. şizofreniden yattığım zamanlardan biliyorum. kendinize mesaj atabiliyorsunuz. yalvarırım artık mesaj atmayın..

    edit 2: hala kendime mesaj atma olayı yok bende diye mesaj yağıyor. bakın anlatıyorum.
    1) mesaj butonuna bas
    2) sağda 'yeni mesaj' kısmına nickini yaz.
    3) altındaki boşluğa 'mesaj yeşilimi görmek istiyorum' yaz.
    4) yolla butonuna bas.
    5) bana mesaj atma.

    edit3: mobilden kendimize atamıyoruz diye hala mesaj atıyorlar efendim durduramıyoruz. mobilden girenler için anlatıyorum:
    1) pc'den girin.
    2) bana mesaj atmayın.

    edit4: mesaj kutusunun bir annesi var mı bilmiyorum ama varsa şu an cayır cayır ağlıyor. follofoş bir mesaj kutusu üzerine istatistik:
    -bana mesaj atsana ehuehuhee %28
    -tamam atmayız kardeş sıkıntı yapma %21
    -ahahahaa iyi güldüm % 15
    -eyvallah panpa %10
    -ne mesajı? %8
    -diğer %13
    -beni 'diğer'e yaz kanka %5

    edit 5: atma. elini ayağını seveyim atma... mesaj kutusu_son_son hali__ensonhali_(38)
    http://i.hizliresim.com/d3x4nn.jpg
    http://i.hizliresim.com/qmbalz.jpg
    http://i.hizliresim.com/pkmal8.jpg
    http://i.hizliresim.com/j3nmwn.jpg
    http://i.hizliresim.com/wky5g8.jpg
    benim mesajı neden yayınlamadın diye mesaj atan var ya. keşke bir görseydiniz burayı. yayınlamadıklarım kusura bakmasın random seçiyorum.

    edit 6: mesaj yeşilinden bıktırdınız. emeği geçen herkesin. teşekkürler.
    (bkz: mesaj yeşili gitsin çingene pembesi gelsin)

  • çok iyi anladığım mağduriyet.
    direnişçiler benim de bir arkadaşımın kaynının amcasının dayısına osurmuşlar.

  • öncelikle tavuk suyuna çorba tadında bir entry giremeyeceğim için bu başlığın takipçilerinden özür dilerim.

    efendim, maalesef 10 aylık kızımı iki gün önce havale geçirdiği için hastaneye kaldırdık. ateşten kasılmış, dudakları morarmış kızımın başında damar yolu açmaya çalışan, oksijen veren, soğuk kompres yapan insanlar falan... manzara tarif edilemez, allah kimsenin başına vermesin. neyse... iki gün hastanede yattıktan sonra bir kaç saat önce eve geldik. kızım şimdi yan odada annesinin kucağında mışıl mışıl uyuyor... herşey yolunda... dahası ateşini her kontrol ettiğimde ateşinin 36,5 derece ve buna yakın bir değer gördüğümde sevinçten ateş ölçeri kıçıma sokasım geliyor. o derece. ben ömrümde mutluluk nedir hiç tatmamışım meğerse be...

    evet, gülümsetmek kelimesinin hafif kaçtığının farkındayım. belki yanlış başlığa yazmışımdır. aramaya inandım ama benzer bir şey bulamadım. "öyle bir sevinmek ki sevinçten ateş ölçeri kıçına sokmak" diye bir başlığa da sözlüğün ihtiyacı olmadığını düşündüm. sevincime verin, idare edin.

  • 31 mart 1922 gecesi, almanya'nın münih kentinin 70 mil kuzeyindeki küçük gröbern kasabasının hemen dışındaki gözlerden uzak bir çiftliğin sakinleri korkunç şekilde katledildi. basına hinterkaifeck cinayetleri olarak yansıyan bu dava bugüne kadar çözülemedi.

    hinterkaifeck adındaki çiftliğin sahibi andreas gruber, karısı cäzilia, 35 yaşındaki dul kızları viktoria gabriel ve küçük çocukları cäzilia ve joseph ile birlikte yaşıyordu. yakındaki kasabada iyi şekilde tanınan ailede andreas'ın şiddet ve istismarcı doğasının olduğu da bilinen bir gerçekti.

    saldırıdan yaklaşık altı ay öncesine kadar ailenin çiftlikteki yaşamı normal bir şekilde devam ediyordu. derken ailenin ve evin etrafında garip şeyler yaşanmaya başladı. ilk olarak çiftlikte hizmetçilik yapan maria, çiftliği derhal terk etmesi gerektiğini açıklayarak işini bıraktı. maria garip bir şekilde evin etrafında tuhaf sesler duyduğunu ve geceleri çatı katından ayak sesleri geldiğini söylüyordu. aileye, bir çeşit kötülüğün evi ele geçirdiğini ve daha fazla duramayacağını söyledi.

    ailenin babası andreas bir gün çiftliğin etrafında gezerken karın üzerinde orman tarafından çiftlikteki makine odasına giden izler buldu. üstelik makine dairesinin kapısının kilidi de kırılmıştı. ama andreas’ı asıl şaşırtan, makine dairesinden dışarı doğru çıkar pozisyonda hiçbir ayak izinin olmamasıydı. ilerleyen günlerde çiftlik evinin anahtarları ortadan kayboldu ve çiftlikte (hatta civarda da) kimsenin abone olmadığı bir münih gazetesi bulundu. cinayetlerden bir gün önce ise aile çatı katından gelen bazı ayak sesleri duydu. ancak andreas çatıya çıktığında çatı katının boş olduğunu gördü.

    31 mart sabahı gruber'ların kapısı çalındı ve yeni aile hizmetçileri maria gaumbartner ile tanıştılar. maria çiftliğe kız kardeşi ile birlikte gelmişti. kız kardeşi evine döndüğü için aileyi canlı olarak gören son kişi oldu. yaşanan her ne idiyse o gece yaşanacaktı.

    ertesi sabah kahve satışı yapan hans ve eduard schirovsky sipariş almak için çiftliğe gittiler. kapıyı çaldılar ve kimse cevap vermeyince evin çevresini dolaştılar ama kimseyi bulamadılar. gelgelelim makine dairesinin kapısının açık olduğunu fark ettiler. üç gün daha geçti ve takvimler nisan 3’ü gösterirken postacı josef mayer, hinterkaifeck'e posta teslim ettiği sırada cumartesi gününden o yana teslim ettiği postaların hiçbirinin posta kutusundan alınmadığını fark etti. buna şaşırsa da bir müdahalede bulunmadı. bu esnada kasabada hayat normal seyrinde devam ediyordu. genç cäzilia'nın okula gelmeyi kesmesi dışında ailede hiçbir sorun yok gibiydi.

    hatta bir ara, cinayetlerin ardından sorguya çekilen albert hofner, bir makine motorunu tamir etmek için hinterkaifeck çiftliğinin içine kadar girdiğini açıkladı. bu esnada hiçbir aile üyesini görmediğini ve ahırdaki çiftlik hayvanlarının sesleriyle köpeğin havlamalarından başka bir şey duymadığını belirtti. bir saat kadar bekledikten sonra makineyi tamir etmeye başladı ve yaklaşık beş saat sonra tamiri bitirerek oradan ayrıldı. öğleden sonra gröbern'de köy rehberi lorenz schlittenbauer'in kızlarıyla karşılaştı ve onlara hinterkaifeck'teki onarımları hallettiğini söyledi. hofner ayrıca wangen belediye başkanı georg greger'e hinterkaifeck'in boş olduğunu, hayvanlardan başka hiçbir canlı görmediğini anlattı.

    o günün ilerleyen saatlerinde rehber lorenz schlittenbauer iki oğlundan çiftliğe gitmelerini ve çiftlik sakinlerinden birini bulmalarını istedi. oğlanlar geri döndüklerinde hiç kimseyi göremediklerini söyleyince schlittenbauer, yanına aldığı iki adamla çiftliğe doğru yola koyuldu.

    çiftliğe zor kullanarak girdiklerinde andreas, viktoria ve cäzilias'ın cesetlerini buldular. yaşlı cäzilia'nın vücudunda boğulma belirtileri ve kafasına aldığı darbelerin neden olduğu çatlaklar vardı. andreas o kadar kötü biçimde dövülmüştü ki elmacık kemikleri yüzünden dışarı fırlamıştı. viktoria'nın kafatası ise tamamen parçalanmıştı ve yüzünde birçok yara vardı. genç cäzilia'nın çenesi kırık, saçları ise ellerinde öbekler halinde bulundu. dehşete kapılan genç kız, panik hali yüzünden saçlarını yolmuş olmalıydı. yeni hizmetçi maria yatak odasında, joseph ise karyolasında bulundu. ikisi de kafalarına ve yüzlerine aldığı darbelerle feci şekilde öldürülmüştü. ailenin her üyesi kazma kullanılarak katledilmişti.

    işin daha garip yanı aileyi öldüren kişi her kimse muhtemelen dört gün daha evde kalmıştı. zira birkaç gün daha çiftlik evinin bacasından yükselen dumanlar görülmüştü. bu esnada çiftlik hayvanları beslenmiş ve inekler sağılmıştı. katil ayrıca çiftlikteki yiyecekleri de tüketmişti.

    polis başlangıçta aileyi para için veya çiftlik evini kullanmak için öldürmüş olabilecek civardaki serserilerden şüphelenmişti, ancak bu teori çiftlik evinde dokunulmamış hâlde duran büyük miktarda para bulununca hızla çürütüldü. bugüne kadar polis 100'den fazla şüpheliyle görüştü ve son sorgulama 1986'da yapıldı. ne yazık ki sorgulamaların hiçbiri kesin bir sonuç vermedi ve aileyi kimin ve neden katlettiği asla bulunamadı.

    ek bilgi: prime video’da yer alan lore adlı yapımın ikinci sezonunun üçüncü bölümü de bu olayı işliyor.

  • çocuk doktoru ise pedagoji eğitimi de vardır diye umuyorum, ama yine de doğru iletişim mi bir şey diyemeyeceğim.

    ancak sirozun 3.safhasına gelmiş bir hasta için ailenin öncelikli endişesi çocuğun ağlaması ise 13 yaşında çocuğun 98 kiloya nasıl geldiğini anlamak zor değil.

    muhtemelen teselli için daha da tatlı yediriyorlardır. asiymiş ve söz dinlemiyormuş ya...

  • "izmir’in işgali yıllarında “anadolu’nun işgali ingiliz emperyalizminin bir oyunudur” ve “kardeşime kurşun sıkmam” dedikleri için inciraltı’nda yunan krallığı’nca kurşuna dizilen 200 yunan sosyalist askeri, ölümlerinin 94. yıl dönümünde katledildikleri yerde barış şiirleri okunarak ve ege denizi’ne karanfiller bırakılarak anılacak."

    "anadolu’nun işgali ile sonuçlanan emperyalist savaşa hayır dedikleri için katledilen sosyalist yunan askerlerini yazan şair tuğrul keskin, son kitabı zito i epanastasis’i (yaşasın isyan) öldürülen askerlere ithaf etmişti.

    ilk kez anılacaklar

    1921 yılının ocak ayının birinci günü gerçekleşen katliam, 4 ocak 2015 pazar günü bir şiir etkinliği ile ilk kez anılacak. 4 ocak’ta barış şiirini yanına alan izmirli şairleri ve yürekli insanları beklediklerini ifade eden tuğrul keskin, “kardeşime kurşun sıkmam dedikleri için öldürülen askerler, iki ülke arasındaki kardeşliğin defne dalıdır. tarihimizde yer alan bu trajik olayı yeniden hatırlatarak, ege’nin iki kıyısı arasındaki dostluğu daha da güçlendireceğimize ve günümüzdeki pek çok kavram kargaşasına da ışık tutacağımıza inanıyorum. bunun için 4 ocak pazar günü saat 13.00’da inciraltı sahili’ndeki barış manço köprüsü’nde buluşarak, bu güzel insanlara şiirler okuyalım istiyoruz ve bütün izmirlileri o gün, saat 13.00’da barış manço köprüsü’ne bekliyoruz” dedi. "

    http://haber.sol.org.tr/…ra-ilk-kez-anilacak-104189

    (bkz: zito i epanastasis)

  • her şeyin yeri ve zamanı var.

    köpeğin vapurda işi yok bunu anlayın.

    yolculuk esnasında sizi ısırsa görevlilerden şikayetçi olursunuz.

    ilk şikayetçi olacak kişiler de bu olayı savunanlar olur genelde.