hesabın var mı? giriş yap

  • okunan her entry, birer puzzle parçası aslında. parçalar birleştikçe, vakit geçtikçe söz konusu yazara dair bir profil beliriyor aklımızda. politik görüşünden tut da dinlediği müziğe kadar, aile mefhumuna ilişkin görüşlerinden tut da yaşamı nasıl özetlediğine değin birçok farklı bahiste neler düşündüğünü okuyor öğreniyoruz. fakat life is drunk heybesinde olanı anlatmak, kendisini yazmak yerine, düzmece hikayelerle şükela avına çıkıyor.

    kendisinin ve yakın çevresinin, evvel entry'lerde anlatılanlardan çok çok uzaklaştığını, bambaşka kişilere evrildiğini görüyorsunuz mesela zamanla. yazılanların külliyen uydurma olduğunu anlamanız öyle çok bir vaktinizi de almıyor. okurun, şüpheci ve mantık arar olması, meselenin baştan aşağıya tiyatro olduğunu kavraması için yeterli.

    life is drunk, sözlüğün şifresini çözmüş yemiş bitirmiş bir beşer. burada bir "hak teslimi" yapmamız da şart. hangi başlıkta, hangi yazının, hangi detaylarla yazıldığında debe'ye gireceğini çok çok iyi biliyor. gerçi bazen tek bir entry'de 25 olağanüstü gelişmeyi art arda dizerek mübalağa'nın dibine vursa da, yurdum insanı "eheheheheh çok güzel" deyip şükela'yı yapıştırıyor.

    olaya müteallik karakterler yaratması, konuşturması, mizah katması ve tüm bunları bir çırpıda okutturan akıcılıkta yazması, yazabilmesi, onun becerisi hiç kuşkusuz... ama artık sıktı. vallahi de sıktı billahi de sıktı. badim değil ama neredeyse badim gibi. asıl can sıkıcı şey de bu işte. her sabah debe'de life is drunk'ın fantastik kurgularını okumak canımı sıkıyor. kurtulamıyorum düzmece metinlerinden... yaptığı girizgahtan anlıyorum o olduğunu; scroll'luyorum aşağıya bir bakıyorum ki o, basıyorum eksiyi...

  • durmaksızın yeni yerleşim yerleri inşa ediliyorken sanki yeni insanlara yer varmış gibi görünüyor bu şehir. halbuki ne kaldıracak yolları, ne de yetecek oksijeni, hacmi var. peki bu yapılaşmayı durduracak olan kimse var mı? planlamayla sorumlu kişiler bunu biraz olsun gözetiyor mu? tabii ki hayır.

    örneğin zaten trafiğin tıklım tıkış olduğu bir yere kocaman binalar dikildiğinde kimse bu binalarda ikamet edecek yüzlerce kişinin arabalarının bu trafiğe nasıl gireceğini düşünmüyor.

    mesela manhattan'a dındırık bi inşaat şirketinin gelip eski binaları yıkıp bilmem kaç katlı ev yaptığını düşünebiliyor musunuz? adamların nüfusu zerre kadar artmıyor çünkü şehrin kapasitesi sabitlenmiş. çünkü orada devlet insanına değer veriyor. buradaysa insanlar için şehrin gitgide yaşanmaz bir hal alışı, herkesin saatlerini trafikte geçiriyor oluşu, suçun artıyor olması ve insan kalitesinin gitgide düşüyor olması kimsenin umrunda değil. tek umurlarında olan rant ve para.

  • üniversite sınavlarının yapıldığı güneydoğu'daki bazı merkezlerde pkk'lı veya pkk sempatizanı salon amirlerinin/gözetmenlerin pkk'lı piçlerin çatır çatır kopya çekmesine müsaade etmeleri sebebiyle rastlanan bir durumdur.

    bu sayede odtü'ye, boğaziçi'ne, itü'ye girebileni çoktur da mezun olabileni pek yoktur. ya ders başarısızlığından atılırlar ya da bir noktada dağa çıktıkları için devamsızlıktan. olmadı eylemde vs geberdikleri için kayıtları silinir.

  • hayır gülünç olan ne biliyor musunuz? reklam verip sanki bunun kendi başarılarıyla orada ücretsiz yayınlanmış gibi lanse edip bunu kadınların gücüne bağlaması. kadınların böyle şeylere ihtiyacı yok hadisecim.

  • bir gece sofrada atatürk misafirleriyle otururken, ekmeğe bir kuruş zam yapılacağı hakkında bir mevzuu açıldı.

    yapılacak zam hakkında herkes bir fikir beyan ediyordu. tartışmalar sürerken, atatürk “durun bakalım, bizim sofracıbaşımız ibrahim’in de fikrini alalım, o halk çocuğudur. bu hususta bakalım ne diyecek ?” dediler. sonra ibrahim’e dönüp “söyle bakalım ibrahim, bu ekmek zammına ne diyorsun ?” diyerek cevabını beklediler.

    ibrahim bey arkadaşımız “paşam, ekmek fakir fukara halkın başlıca gıda maddesidir. bu itibarla yapılacak 1 kuruşluk zam zengin tabakayı zaten ilgilendirmez. halk tabakası ise günde üç dört ekmek yer, bu da cebinden 3, 4 kuruş fazla çıkması demektir. zengin ve varlıklı olanlar esasında francala yer. onun için yapılacak zam, ekmeğe değil, francalaya ve buna mümasil diğer yiyecekler olan pasta, börek, çörek, bisküvi gibi varlıklı insanların yedikleri unlu mamullere yapılmalı” dedi.

    atatürk sofrada bulunanlara dönüp “ibrahim’in söylediklerini işittiniz mi?” diye sordu.

    -“evet, işittik”.
    -“o halde biz de ibrahim’in fikrine iştirak edelim ve ekmeğe yapılacak 1 kuruşluk zammı kabul etmeyelim”

    atatürk’ün yanıbaşında - çankaya köşkü kütüphanecisi nuri ulusu’nun hatıraları - derleyen mustafa kemal ulusu- doğan kitap

  • kocaları "neden benimle hiç fotoğraf paylasmiyorsun" dediğinde. "aşşşırı yakışıklısın seni o çakalların görmesini istemiyorum, sen yalnızca bana aitsin" diyerek kandırırlar. böylelikle dm'lerine gelen mesaj sayısında azalma olmaz. bu şekilde motive olurlar.

    boynuzluyordur...

  • ıtululer odtululer birbirini bu kadar tutmuyor, helal olsun hep birbirlerinin arkasindalar. oyle bi kulturle yetistirmis lise demek ki. ınsallah birlikte de yargilanirlar.

  • bulutların beyaz görünmesine neden olan saçılma türüdür.

    bulutları oluşturan her bir su damlacığının, güneş ışığının dalga boyuyla benzer dalga boyuna sahip olduğu durumlarda gerçekleşir bu saçılma.
    kendisiyle benzer dalga boyuna sahip bir maddeye çarpan güneş ışığı, bu maddenin bireysel dalga boyu renklerini ayırt edemez ve böylece tüm dalga boyu renklerini eşit bir şekilde saçar. tüm dalga boylarının eşit olarak saçılması sonucu beyaz renk meydana gelir. böylece bulutlar beyaz görünür. sisli havalarda, yere yakın havada duran su molekullerin şeffaf su olarak değil de beyaz olarak görünmesi de aynı saçılımdan kaynaklanan duruma bir örnektir.

    peki suyun dalga boyu hep aynı, güneş ışığınınki de öyle ise, o halde neden bazen bulutlar mavi, gri, pembe gibi farklı renklerde görünür? bu sorunun cevabı da atmosferdeki diğer moleküllerin de buluttaki su molekülleri ile etkileşmesi sonucu dalga boyu rengini değiştirmesi. bir diğer sebep de bazen bulutlatın fazla kalın olması ve güneş ışığını bizim gördüğümüz tarafa geçirememesi. gri gibi koyu renklerde görünmesinin nedeni de budur.

    gün doğumu ve gün batımındaki bulut renkleri bu konunun dışındadır. gün doğumu ve batımı, güneş ışınlarını atmosferde kat ettikleri mesafe ile ilgili olan rayleigh saçılımının konusudur.

  • böyle saçma sapan başlıklar açıyorsunuz, bu kadar acımasızlık olmaz yaa, pes...

    etin ne olduğunu araştırdım internetten sizin yüzünüzden. lan böyle bir besin var da bizim niye haberimiz yok, ibneler.

    amk aristokratları!...

  • çocukluğumdan beri oyuncak bebeklere yönlendirmem beklenen ilgiyi arabalara yönlendirdiğim için, hakkında biraz bilgi verebileceğim araç.

    klasik otomobiller ile elektrikliler arasındaki farka değineyim. klasik otomobillerde kullanılan içten yanmalı motorlar basitçe, yakıtın havayla karışıp tutuşmasının neden olduğu küçük patlamalar aracılığıyla çalışırlar. meydana gelen bu ufak patlamalar pistonların itilmesini sağlar. krank mili, ortaya çıkan doğrusal hareketleri dairesel hareketlere, yani dönmeye çevirir. bu da tekerlekleri döndüren şeydir.

    elektrikli bir arabada invertör bulunur. lityum iyon piller burada devreye girer ve doğru akım üreterek invertöre gönderirler. elektrikli otomobillerdeki pil sayısı birkaç bini bulur. bu kadar çok olmalarının amacı hem gereken miktarda enerjiyi araca sağlamak hem de yüzey alanını genişleterek sağlıklı şekilde soğumayı sağlamaktır. piller tarafından üretilen ısı fazladır. bunun için de bir radyatör, soğutucu görevini üstlenir.

    özel olarak indüksiyon motoru kullanan otomobiller için konuşursak;

    invertör, pillerden gelen doğru akımı alternatif akıma dönüştürür. 3 fazlı alternatif akım, stator ve rotordan oluşan indüksiyon motoruna uygulanır. rotor, hareketli olan bir parçadır. alternatif akım, indüksiyon motorundaki bobinler aracılığıyla (kutup sayısı tasarıma göre değişecek şekilde) dönen bir manyetik alan üretir. bu alan, rotorun kendi ekseni etrafında dönmesini sağlar. alternatif akımın genlik ve frekansını değiştirerek rotorun devir sayısın artırmak veya azaltmak mümkündür ki bu da aracın hızını kontrol eden mekanizmadır. akımın fazı değiştirilirse rotor da diğer yöne doğru dönmeye başlar. bu da geri vitesin işini kolaylaştırır.

    indüksiyon motorunun ürettiği güç buradan tekerleklere iletilir. yine klasik araçlarda olduğu gibi diferansiyel ve şanzıman aracılık eder buna ancak dönme hareketinin torkuna dayanıklı olması için açık diferansiyel kullanılır.

    ***

    tipik bir elektrikli otomobil tek pedalla çalışır. normalde 2 pedallı olan bu araçlarda debriyaj bulunmaz ve bir düğme aracılığıyla, kullanılacak pedal sayısı 1'e indirilebilir. bu pedal sadece gaz pedalı olarak çalışır. yavaşlamak için ayağınızı pedaldan çekmeniz yeterlidir. bu sayede araç kademeli şekilde yavaşlar ve sonunda durur ancak iki pedalı birden kullanmak daha mantıklı olacaktır çünkü ani fren yapılması gereken durumlarda tek pedal, gereken çabukluğu sağlamaz ve herhangi bir şeye çarpabilirsiniz.

    tek pedal sistemini çalıştıran parça rotordur. araç seyir hâlindeyken rotorun hızı, manyetik alanın hızından daha düşük durumdadır. tek pedaldan ayağınızı çekerek yavaşlamak istediğinizde invertör devreye girer ve rotorun hızı, dönen manyetik alanın hızını geçecek şekilde artırılır. bu esnada fazladan enerji üretilmiş olur ve bu da pil bölmesine gönderilerek orada depolanır.

    ***

    bu araçların yaygınlaşmasının önündeki en büyük engeller şu an için şarj istasyonlarının sayısı, pillerin sağlayacağı enerjinin ve şarj edilmelerinin süresidir. hızlı şarj modunda şarj durumu 1 saate kadar çıkabilirken hızlı şarj özelliği olmayan araçların şarj süresi 10 saati ya da daha uzun süreleri bulabilir. ayrıca şarjın birkaç saatten daha uzun yollara dayanması genellikle mümkün değildir.

    genel olarak lityum iyon pillerin ömrü, aracı 20 seneye kadar idare edebilir.

    edit: düzeltme ve ekleme için weirdfish'e teşekkürler.

  • dogru tespittir. üniversitenin ilk yillarinda bir arkadasin evinden 76 adet bos bira sisesi cikartip bir büyük raki alabilmistik. düsünün depozitodan alinan para sabit ama simdi o kadar bos siseyle alsaniz alsaniz 3 bira alabilirsiniz. dördüncüye paraniz yetmez.

    adamlarin zihniyeti kendi tabanina hos görünüp kalan kismina en agir vergileri yüklemektir.