hesabın var mı? giriş yap

  • enerji enerji enerji deyip de bu kadar fizikten anlamayan birisini ben ilk defa görüyorum.

  • ötv zammı ve gelir vergisi dilimlerini de değiştirip onları da bizden aldılar mı, her şey tamamdır. kocaman bir resesyon ile bir- iki sene gideriz. sonra erken seçim muhabbetleri falan falan.

    belliydi bu günlerin geleceği de insana şey koyuyor; ben hep düzenli vergi veren, harami gibi her kurumu oyup yemeyen, düzgün çalışan, ortalama bir vatandaşım. ha bire neden benim sırtıma biniyorsunuz?

  • nereden bakarsan bak, çok kral harekettir.

    çünkü bu iblisler için adalet sağlayacak bir sistemimiz yok. en güzeli temizleyin gitsin.
    polisimizin ellerine sağlık.

  • nasıl ki soma katliamından sonra akp soma'dan birinci parti çıkmaya devam ettiyse, havai fişek fabrikasının patlamasından sonra da sakaryalılar yine ampule basacaklar. çünkü bu insanlar allahçı, reisçi. belki reisçilik allahçılıktan önce geliyordur, bilemeyeceğim. çünkü reis camiye gel dese hepsi gider, allah gel dediğinde gitmiyorlar diye biliyorum. her şeyin allahtan geldiğine, sınandıklarına inanıyorlar. olacağı varsa olur kafası yaşıyorlar. teknolojik imkan olsa da anüslerinde havai fişeği doğrudan patlatsa müsiad tayfa, dağda 3-5 pkklı kaldı dayanın, denildiğinde yine ses etmeyeceklerdir. bu insanları sıradan bir seçmen olarak değerlendirmek hata, hasta hepsi, sosyolojiden, politikadan ziyade tıbbın araştırma alanına giriyorlar. bunu samimi söylüyorum.

  • dünyanın en özel, en eşsiz tatil beldesiymiş, ahh diğer her yer çok kötüymş gibi kaktırıla kaktırıla, türk esnafı açgözlülüğünün birinci mekanı olmuş yazlık yer. ayağımın parmağını göndermem.

    "bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz"

    londra'dan 10 günlük tatil için bodrum'a gelen üniversitede öğretim üyesi 56 yaşındaki andrew macton, eşi, 53 yaşındaki maggy macton ve 3 çocuğu liman kenarına oturup döner ekmek yediklerini belirtirken şunları anlattı:

    "iki gün önce yalıkavak'ta bir restoranda sadece birer balık yedik ve birer bira içtik 1850 tl hesap geldi. bir kafeteryaya oturup 5 kişi dondurma yedik 200 tl ödedik. eşim de öğretmen. burada yediğimiz yemeklerin fiyatı londra'nın en lüks semtlerine göre çok çok pahalı. karşılığını almadığımız bir hizmete yüksek ücret ödemek çok zorumuza gitti. 6 yıldır bodrum'a tatile geliyoruz, bu yıl fiyatlar gerçekten kabul edilemez hale gelmiş. bu nedenle otel dışına çıktığımızda küçük bir sandviç veya döner ekmek ile karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz ama bodrum'da harcadığımız paranın yarısı ile dünyanın en güzel yerlerinde rahatlıkla tatil yapabiliriz. bir bodrum aşığı aile olarak bunları yaşamaktan çok üzüntülüyüz."

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…tl_ye_maden_suyu.html

  • ellerinde rpg ile şehir meydanında gezen masum insanlara yapılmış büyük terbiyesizlik. zaten onlar da ellerindeki küçük çaplı cephanelikle saldırmadan önce teslim ol çağrısı yapacaklardı.

    eğer bu saatten sonra bir pkk'lıya teslim ol çağrısı yapan güvenlik görevlisi varsa, en az pkk'lı kadar vatan hainidir gözümde.

    7 yıl sonra gelen edit: başlık başıma miras kalmış

  • kayseri'de yol çalismasi yapiliyomus. köylüler esegin birini salip geçtigi yerden yolu geçiriyolarmis. o sirada oradan geçmekte olan amerikali bir mühendis görmüs bunlari.
    merak etmis; gitmis yanlarina.
    -merhaba dayi nabiyonuz böyle? demis.
    köylü -yol yapiyoz diye cevap vermis.
    -"e bu essek ne" diye devam etmis mühendis.
    köylü genel prosedürü söyle bir anlatmis. essegin yolun nerden geçecegine karar verdigini söylemis. bizim amerikali mühendis yerlere yatmis gülmekten, öyle sey mi olur diye. alayci bir tonla:
    - "eee demis, essek bulamiyinca napiyonuz?"
    köylü:
    - "o zaman amerika'dan mühendis getirtiyoz."

  • maçtan sonra sıcağı sıcağına "yarın süleyman abi'nin mezarına gideceğim" dedi..

    reina'daki kutlamalara katılmak yerine evine gidip erken yatmış, dün sabah da gerçekten sessiz sedasız gidip çiçek bırakmış, mutlu haberi vermiş..

    ***

    aynı röportajda, "beşiktaş büyük kulüp tamam, biliyorum ama ben beşiktaş taraftarının da böyle olduğunu bilmiyordum" demişti..

    şenol hoca, asıl ben senin böyle büyük adam olduğunu bilmiyordum..

    alnının her terine helal olsun..

  • türk akademi camiasında yaygın bir gelenektir. kimi zaman "vaaay ne yazmışlar yahu" denilen bir makalenin dört, beş, hatta altı, yedi yazarlı olduğunu görünce, "aymnızıskim" diye bir tepkide bulunabilirsiniz. beş kişi 15 sayfa için ne yapar yahu? her bölüm için demiyorum ama beş, rakamla 5?

    yeni yök yasa tasarısında, "kurul tarafından belirlenecek alanlar dışında, kurbanda danaya girer gibi beş, altı yazarın yazdığı makaleler, dikkate alınmayacaktır." şeklinde bi ifade nasıl yok anlam veremedim. hımmm acaba tasarıyı hazarlayanların kendilerinden kaynaklı olabilir mi?

    - makale yazıp, comparative politics'e gönderiyoruz abi, sen de yardım eder misin?
    + kaç kişiyiz?
    - sen de katılırsan 4 olucaz.
    + ergun hoca?
    - siz hele bi yazın da beni de eklersiniz dedi.
    + toplam da beş kişiyiz yani?
    - yok abi, bu çalışma özcan hocanın danışmanlığını yaptığı doktora tezinden olduğu için... tezi yazan öğrenci de var..
    + 6 kişiyiz yani?
    - dur bakalım bizim çaycı selami "abi ben bi düşüneyim bu sene kesemeyebilirim" dedi.. o da olursa 7..

    herhalde böyle oluyor literatür taraması??

  • açılın benim de bir anım var, geçen sene bir adet masayı ilana koymuştum, çekmeceli, büyük, ahşap ve iyi durumdaydı. gerçek fiyatını bilmiyorum ama 400-500 vardır diye tahmin ediyorum. ben ilana 70 tl yazmıştım (amacım para kazanmak da değil evi yenilediğim için masadan kurtulmak istemiştim). bir adet de fotoğrafını çekmiştim. yalnız masanın üzerinde yeni aldığım bir adet 27 inch imac vardı. bir de bir sürü board game. tabi ilanda satılık masa diye yazıyor. açıklamasında da masa ile ilgili detaylar mevcut.

    bir kişiden mesaj geldi:

    -bilgisayardan birlikte mi? (imla hatası bana ait değil.)

    arkadaşlar akıl var mantık var, bilgisayarın fiyatı şu anki 13.000 tl. acaba imac bilgisayarı masanın yanında eşantiyon olarak veriyor olabilir miyim?

    dedim ki evet ayrıca masanın üzerindeki board gameleri de veriyorum. (ki risk oyunu sadece 200 lira civarında. bunun yanında satranç takımı, monopoly, tavla falan var.)

    bu cevabımdan sonra utanır bişey yazamaz diye düşündüm. ama gerçek çok farklıydı, beni şaşırtmaya devam etti.

    - bilgisayarda bozukluk var mı?
    - hayır yeni aldım, çalışıyor. (bak yeni aldım diyorum, uzaklaş artık.)
    - indirim yapamaz mısınız?
    - hayır yapamam.
    - o zaman size hayırlı satışlar.

    bir adet imac ve board gameler ile dolu masayı 70 liraya vereceğimi söyledim ve üstüne trip yedim.

    bence artık dağılabilirsiniz.

  • bahaneler çoğaltılabilir.

    ancak yaratıcı insanı tek körelten şey; psikolojik savaştır. insan en çok kendine acımasız davranır. sürekli kendini eleştirir, yaptığı işi hiç bir suretle beğenmez, mükemmeliyetçi bir zihniyeti vardır. bu nedenle çevresiyle paylaşmaktan korkmaya başlar, sanattan anlamayan insanların eleştirileri de eklenince haliyle özgüven kaybına uğrar ! tarz yaratmakta sıkıntı bile yaşayabilir.

    türkiye’de yaşamak bir tarafa dursun, parasızlık ya da internet kesinlikle körelme sebebi değildir. insan yaratmak istedikten sonra parayı her türlü idare edecek gerekirse kıyafet almayacak gene de boya setine tonlarca para yatırmaktan hiç geri kalmayacaktır. internet dediğiniz meseleye gelince, faydalı kullanmak yine kişinin kendi elinde. sosyal medyada gezerken başkalarının hayatını merak edip stalklamak yerine, yaratıcılığa ilham olabilecek dergileri, çizimleri, modern çağın sanatını ya da belli web siteleri takip ederek her boş bulduğu aralıkta kendini geliştirmek için çabalayabilir.. kaldı ki bu en büyük nimettir. zaman kavramı diye de bir olgu olduğunu sanmıyorum, yeterki kişi sanatını geliştirmek istesin gerekirse her akşam bir saat bunun için vakit ayırmayı hevesle isteyecektir...

    kendi yaşadığım problemlerden ufak bir özet geçeyim, belki biraz olsun herkese ilham kaynağı olabilirim. eminim içinde başlığa cevap olabilecek nedenlere dayalı detayları yakalayacaksınız...

    henüz 10 yaşımdaydım, abim okul kütüphanesinden aldığı meslekleri detaylı şekilde anlatan bir kitabı eve getirmişti. hala dün gibi, aklımda kalan tek görüntü sayfada ki resim yapan insan çizimidir. kitaba dair başka bir şey hatırlamıyorum. bir süre incelerken o sayfaya denk gelmemle dönüp ev halkına ‘karar verdim ben ressam olacağım’ demiştim. nasıl bir his nasıl bir tutku biliyorum o sayfayı detaylıca okumamın ardından kitabı öylece kapatıp abime geri verdim. senelerce bana ‘aç kalacaksın, ısınmak için tablo mu yakacaksın, sonra evin alev alacak ve yalnız başına öleceksin, hobi olarak yapsan da olur, türkiye’de bu işi yapamazsın, yol yakınken vazgeçmelisin’ gibi gibi bir çok acımasız uyarı ve espiri yapıldı !!! bu arada anne baba öğretmen buna rağmen herkesten tepki aldım. derken; lisede tembel bir öğrenciydim, bir şekilde mezun oldum. test çözmek öss ye hazırlanmak gibi bir karektere sahip değildim. neredeyse beni iki yıllık bir bölüme öylesine göndereceklerdi. bir gece ailece çok içmiştik ayakta duramadığım için uzanmıştım, babamı yanıma çağırdım geldi oturdu başucuma ‘ neden ağlıyorsun’ dedi. ‘ben güzel sanatlara girmek istiyorum, başka mesleği yapamam, beni hazırlık kursuna göndermiyorsunuz, hayatımla oynuyorsunuz, yıllardır dershanelerde sürünüyorum, buna mecbur değilim’ dedim. bir hafta sonra beni ressam bir tanıdığın atölyesinde kursa yazdırdılar. o sene sadece üç ay eğitim aldım. ilk yetenek sınavına girdiğim üniversitede görsel tasarım bölümünü kazandım. benden umudu kesmişlerdi haberi aldığımız gün bütün aile kutlama yaptı. hevesle bütün süreç boyunca yanımda oldular. hatta gidip bana okulum ilk günü ev tuttular. üniversite boyunca resim yapmayı hiç bırakmadım ancak dijital dünya ve teknoloji hoşuma gitmiyordu. mezun olunca denedim sektörü sevmedim. bıraktım. sinema sektöründe devam ettim. şartlar hassas karekterime zor geldi onuda bıraktım. çünkü hayatım boyunca hiç bir zaman para için çalışmadım. ailemin durumu çok çok iyi ya da çok çok kötü de değildi ancak bir şekilde kendi ayaklarımın üstünde durmak için oradan oraya savrulup, çabalayıp, yıpranıp duruyordum. 6/7 sene çizim yapamadım. belki daha fazla. sonra yine aniden, hayatımı böyle saçma sapan şeylerle geçiremeyeceğimi, sektörün yeteneklerimi körelttiğini farkedip meslek hayatımı bitirme kararı aldım. yaşım oldu 32, hızla geçen 10 seneye geri dönüp baktım. elde hiç bir şey yok. ne para, ne ev ne kendi aldığım bir araba ! sorgulamaya başlayınca en ağır eleştirileri kendime yaptımı anladım. ne için gelmiştim ki dünyaya, üç beş lira kazanmak adına sağlığımı kaybetmek için miydi tüm bu eziyetler. hayatım boyunca yalnız yaşamıştım, ailemden maddi bir beklentiye girmemiştim ama artık yılmıştım. psikolojik tedaviler, fiziksel problemler yaşamaya başlamıştım. her şeyi bırakıp sıfırdan kendi istediğim mesleği icra etmek, insanlara, topluluklara, saçma sapan şirketlere, kapitalizme hizmet etmektense kendime yatırım yapmak istiyordum. hayatım düzene girecek diye beklemekten senelerimi harcamıştım. ne yapacağımı bilmez bir ruh haliyle kayıplara karıştım. başka bir şehre göç ettim. kendimi geçindirebilmek için evime yakın olan bir markette işe başladım. mesai saatlerimi kendim ayarlama şartım vardı. akşamları erkenden soluğu evde alıyordum. her gece saatlerce resim yaptım. iki ay aileme yalan söylemek zorunda kaldım. bu süreçte ziyaretime gelen kuzenlerim durumumu görüp haber vermişler. ailem endişelenmeye başlamıştı. hatta bir süre yalanıma ortak olmaya devam ettiler. sonra bana geri dönmem için ideal teklifler sundular. babamın şöyle bir cümle kurduğunu hatırlıyorum sadece ‘ biz senden maddi bir şey beklemiyoruz, sende yıllarca mücadele ettin, sağlığını bozdun, ülkenin durumu zaten ortada, bence tatilini yapıp kafanı dağıttığına göre artık dön yanımıza. markette çalışmanı istemiyoruz, buna gerek yok, gel evinde otur, resim yap, ne yapmak istiyorsan onu yap, orda kendine daha fazla işkence çektirme’ dedi. istanbul’a geri döndüm. gerçekten de bir sene evde oturdum. odamı atölye gibi kullandım. malzemelerin bir kısmını babama aldırdım. bir kısmını arkadaşlarım, kuzenlerim, dayılarım aldı, eksiklerim oldukça kendi harçlıklarımı kullandım. gerektiğinde bir ay sokağa çıkıp para harcamaktan kaçındım. 32 yaşında eve dönmek sıkıntılı ve mahçup ediciydi. onu da aştım. resim yaparak motive oldum. sağlığım düzeldi, aileme yakınlaştım, yılların kopukluğunu ortadan kaldırdım. yıllarca çalışmaya alışkın biri olarak sonra neden evde duruyorum dedim. yüksek lisansa başladım. eski ressam hocalarımla görüşmeye başladım. çevrem bile değişti. hayatımda her kademe değişti. mutluyum. resim yapmayı hiç ihmal etmedim. yılların acısını çıkardım, günlerce sabahladım, bende körelen ne varsa yeniden ortaya çıkardım.....

    gelecekte bir sergi açmak dileğiyle !

    sevdiğin şeyi yapmak bahaneleri hiçe sayar bunu anladım.
    kendiniz olun. toplum baskısı, aile, ekonomi, siyaset bunlar faso fiso. hayatta hiç bir şey sağlığınızdan daha önemli olmasın ! ancak o zaman gelişmeye devam edebilirsiniz.

  • avrupa'da yaşayan 7 milyon gurbetçi 'otomatik bilgi paylaşımı' anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle zor durumda kalmış. gurbetçilerin türkiye’deki banka hesap bilgileri 30 eylül itibarıyla yaşadıkları ülke idarelerine bildirilmeye başlanmış. gurbetçilerin işsizlik maaşını hatta vatandaşlığı kaybetme riski varmış.*
    zaten avrupa'da açlık ve sefalet var (!) gelsinler buraya.