hesabın var mı? giriş yap

  • bayraksız bir ırkçının yapmaya çalıştığı provokasyonu geri püskürten bir cevaptır. bana kalırsa ilber hoca daha sert bi cevap bile verebilirdi. çünkü önderleri apo'nun da m.ali birand röportajında söylediği gibi bu ve bunun gibiler hoş laftan anlamaz.

    tarihi, bayrağı, vatanı bile belli olmayan, meseleye yekten "dünyada türkler kadar geçmişiyle övünen bir ırk yok, türkler kendi söyledikleri yalana kendileri inanıyor" diye giriş yapması zaten ne denli kompleks sahibi bir ırkçı olduğunu gösteriyor.

  • başıma bir şey gelmeyecekse katılmak istemediğim kampanya.

    yok, sezen aksu'nun şarkı sözünü eleştirmiyorum. bana ne, beni hiç ilgilendirmiyor. sonuçta bir şarkı sözü.. ama sezen aksu şimdiye kadar hep irticanın yanında durdu, yetmez ama evet diyerek safını belli etti. kendi desteklediği elemanların gerçek yüzünü görsün. onlarla yuzleşsin.

    aksu, doğrunun yanında durmadi ki, durduğu yer belli. onlarin modern atatürk ülkesini bu hale getirmesinin taşlarından bazılarını döşedi.

    ben oturur çekirdeğimi çitlerim..

  • ''bir erkek bardakla bile ayni ortamda uzun sure kalsa bardaga karsi bile bisey hisseder'' erdal bakkal.

  • turkiye'nin ilk ve tek kuresel felaket/kuresel kiyamet filmi olmasina ragmen hakettigi ilgiyi ne yazik ki hic gorememis turk filmi. ustelik neredeyse sifira yakin butceyle bu felaket senaryosunu sokaklarda, caddelerde, acik alanlarda cok kalabalik figuran ordusuyla cekecek kadar cesur bir denemedir.

    ciktigi zamanlarda turkiye'de zaten az salonda gosterim sansi bulabilmis, yurtdisinda ise neredeyse hic gosterilemedigi gurbetcilerin de izleme firsati olmamistir. bu sebeple pek bilinmeyen bir film olarak kalmistir.

    tabii kesinlikle sonuna kadar saygiyi hak eden ve bas taci edilmesi gereken bir deneme olsa da yapilan bazi secimler de filmin genel tarafindan begenilme oranini dusurmustur. filmin oykundugu korku komedi tarzi cok ince bir denge kurulmayinca iki turun seyircisini de kaybeder. iste bu film de ne yazik ki bu denge tam oturmuyor. bir komedi filmi olmak icin fazla gerilimli, bir gerilim filmi olmak icin fazla sulu kaliyor. bu sadece zombilerin yarattigi gerilim degil, karakterlerin arasindaki surekli kavga hali komedi izleyicisini gereksiz yere geriyor. cunku karakterler surekli aralarinda gerilimli bir tartisma icindeler. bir korku olmasi icin de fazlasiyla civik ve espirili kaliyor boyle olunca korku izleyicisi de sacma buluyor.

    zaten bu tarz yani klasik b film korku komedi tarzi 80'lerde zirvesini yasayip 90'larda miyadini doldurmustu. bu tarzin krali sam raimi'nin army of darkness, evil dead serisi filmleri dengeyi iyi kurdugu icin kult olmustu. onun disinda peter jackson'in braindead'i ve dan o'bannon'in the return of the living dead harici pek de basarili ornegi yoktu zaten.

    2000'lerde izleyici anlayisi haliyle degisti. mesela benzestigi shaun of the dead'in en gerilimli ani bile fazlasiyla eglenceli ve rahat geciyor. plakla zombi oldurmeye calisirken album kalitesi tartismasina girmeler, muzik esliginde senkronize vuruslarla barmeni dovmeler, gevsek elemanin zombi taklidi yaparken telefonla geyige baslamasi gibi muthis sahneler var. ve bunun haricinde shaun of the dead mukemmel bir ingiliz toplumu elestirisi.

    yine bir diger ornegi zombieland ise efektleriyle, ve yuksek aksiyon dozuyla korku komediyi harmanladigi icin cok tutuldu. ayrica karakterler arasi iletisim ve gevseklik de fazlasiyla keyifliydi.

    herneyse, neredeyse hic butcesi olmamasina ragmen yonetmen/yapimcilar bu kadar kapsamli ve yenilikci (ulke sinemasi acisindan) bir film yaptigi icin her turlu ovguyu hakediyor. eger bir gun turk sinemasinin sagduyulu (fanatik/entel yaklasimlar/ahbap cavuscu degil mantikli yaklasimlar yani) bir kitabi yazilirsa, bir elin parmaklari kadar yenilikci/sektoru ileri tasimaya calisan/yerinde saymaktan kurtarmaya calisan filmlerden biri olarak ada zombilerin dugunu filminin adi gececektir.

    kisisel olarak ise sunu dusunmekten kendimi alamiyorum; keske su biz turk milletinin her seye mizah katma cabasi en azindan sinema acisindan son bulsa da turkler uzaya cikarsa/turkler zombi gorurse/turkler zamanda yolculuk yaparsa/turkler robot yaparsa/turkler yapay zeka yaparsa vesaire temasi altinda surekli bir mizah cabasi yerine ciddi filmler izleyebilsek. turkler uzaya cikarsa diger milletler ne yapiyorsa onu yapacak, "turkler uzaya cikarsa mangal yapar ince belli bardaktan cay icer beyaz atlet giyer" geyiklerinden vazgecmek lazim. ne yani turk savas ucagi pilotlari kokpitte cay icip atletle mi oturuyor? diger ulkelerin savas pilotlari ne kadar ciddiyse o kadar ciddi olarak islerini yapiyorlar. efekt/cgi yapmayi onemsemekten cok asil onemsenmesi gereken ilk nokta su surekli mizah yapma cabasindan en azindan sinemada vazgecmek. bitmek bilmeyen mizah cabasi oldukca cgi/efekt falan isterse hollywood standartlarinda olsun kalite yukselmeyecek. su filmin icindeki mizahi cikarip sadece zombi filmi kalsa cok daha iyi olabilirdi diye dusunuyorum sahsen.

    ha bazi sahnelerine ben de cok guluyorum o ayri.

    not: taner birsel zaten efsane bir oyuncu, turk sinemasinin en iyilerinden hem de. yine efsane oynuyor. onu soylemeye gerek bile yok.

  • ahmet çakar: herkes paraya çalışıyor kardeşim. para vermeseler biz buraya çıkar mıyız? sen çıkar mısın apo?
    abdülkerim: semtten geçmem.

  • arkadaşları olan biz bekar erkekleri doğal pezevenkleri olarak görürler. olum bizde de bize kadar var.

  • şimdi size bir olay anlatayım karakterler ve yaşları aşağıdadır.

    aliko ; esas oğlan (çünkü benim oğlan). 2 yaşı yeni geçti.
    ılgın : esas kız 2 yaşı yeni geçti oda (arkadaşımın kızı)
    çağan : bu da arkadaşın oğlu ve üç yaşına yaklaşıyor.

    şimdi; çağan, biraz büyük olmasından mütevellit biraz sert, oyuncaklarını çok paylaşmaz özellikle ılgın 'a karşı daha bir sert. biraz da artist. bizim aliko da oyuncak konusunda sıkıntı çıkarabiliyor ama sıkıya gelince verir, başka bir oyuncağa geçer. ben diyeyim efendi siz deyin tırsak. ılgın kızımız ise bu iki erkekten sıra bulursa oynuyor garibim. biraz da sessiz mizaçlı biz kızımız.

    neyse olaya dönersek;

    ılgın ısrarla o anda kimsenin yüzüne bakmadığı bir oyuncağı aldı. ev sahibi olmanın etkisi ile çağan onu elinden aldı ve yere attı. ılgın yine aldı. çağan bu sefer de yere atınca kızımız hali ile ağladı.

    işte o zaman devreye bizim oğlan girdi ve oyuncağı çağan 'ın yanından aldığı gibi ılgın ' a verdi.

    ve o zaman işte o acı gerçekle ilk defa karşılaştı;

    ılgın kızımız oyuncağı eline alır almaz bizimkinin kafasına geçirdi ve çağan 'a gülümsedi.

    aliko, hatunların efendi adam yerine piç tercihi ile ilk defa karşılaştı. bunun son olmayacağını da zamanla öğrenecek heralde.

    üçüne de allah uzun ömür versin bu arada.

  • ahlakın dışsal kaynaklı mı yoksa içsel kaynaklı mı olduğunu sorgulayan ilginç bir sorudur.

    birçok örnek aslında ahlakın dışsal referanslı olduğunu gösterse de tek kalan kişinin hayvanları keyfi olarak öldürüp öldürmeyeceği gibi sorular da düşünülmelidir. demek ki tek kalsa da diğer varlıklara karşı olan tutumu da bir ahlaki durum yaratacaktır.

    tek kalsam da keyfi olarak diğer hayvanları öldürmek ya da örneğin ağaçlara zarar vermek gibi bir eylem içine girmeyeceğimi düşündüm. demek ki ahlak ben tek olsam da var olacak. hala "doğru" ve "doğru değil" kavramları var olacak.

    eğer kasıt toplumsal ahlak ise evet bu yok olacak. ama kasıt etik yani içsel referanslı ahlak ise bu var olmaya devam edecektir.