hesabın var mı? giriş yap

  • iktisat neydi? iktisat emekti...

    serbest piyasada fırsatçılık yapmak ve istediğiniz fiyatı çekmek için olması gereken şey belli: tekel olacaksınız ve fiyat esnekliği düşük bir ürün satacaksınız.

    tekel olacaksınız ki size gelmek zorunda kalsınlar
    fiyat esnekliği düşük olsun ki almaktan vazgeçemesinler

    ortalama bir esnaf bunu nasıl yapar?
    mesela köşedeki fırsatçı pizzacı dedi ki "ulan ben bi pizzadan, allah bereket versin, temiz 10 lira kazanıyorum, salak mıyım? basayım zammı 30 lira kazanayım" ve fiyatları haşırt diye yükseltti.

    başka pizzacı mı yok (tekel mi bu adam)?
    pizzadan başka bir şey yiyemiyor musun (ürünün fiyat esnekliği ne alemde)?

    e pizzacı patladı, işleri düştü, müşterileri kaçtı... ha belki diyorsun ki o muhitin gıda esnafı toplanıp anlaşıyor, örgütlü fırsatçılık (oligopol) yapıyor... ben de derim ki geceleri maske ve pelerin takıp ayin de yapıyorlar mıymış?

    zam işletmelerin sevdiği bir şey değildir, hele de sık sık yapılan zam. çünkü her şeyi geçtim masrafı vardır; onca menü değişir, bastırılır, güncellenir... her zam yaptığında müşteri mutsuz olur, talep düşer, hesap şaşar. bakın bu yüzden perakende de "shrinkflation" diye bir olgu var. sırf ürünün fiyatı değişmesin diye artan girdi maliyetleri ürünün miktarı düşürülerek karşılanıyor.

    yani istisnai vakalar dışında zam mevcut piyasa koşullarından dolayı yapılıyor, kabullenin artık şunu.

  • akiro kurosawa'nın 1952 yapımı "ikiru" adlı filminden uyarlandığını yeni öğrendiğim sağlam bir yapım.

    1950'lerin londra'sında, mizahtan yoksun son derece ciddi bir memur olan williams karakteri, amansız bir hastalık sonucu hayatı deneyimlemek için kendi çapında bir yolculuğa çıkıyor. film sizi kendi hayatınızın amacına ve hayatta olmanın gerçekte ne anlama geldiğiyle ilgili sorgulamaya zorluyor. sahnelerde inanılmaz bir özen, tertemiz oyunculuklar, şahane müzikler var. filmden sonra işinizi bırakıp gerçekten yaşamaya başlamanız gerektiğini hissediyorsunuz. aktör bill nighy müthiş bir oyunculuk çıkarıyor. williams karakteri özellikle sempatik biri olarak başlamasa bile o soğukluğu yavaş yavaş yerini sıcaklığa bırakıyor ve seyirciyi kazanıyor. sondaki tatlı duygu, ne kadar küçük veya önemsiz görünürse görünsün, hayatının öneminden şüphe duyan herkesi rahatlatacaktır. 8/10

  • düşünsene; bir akşam araban bozuluyor ve yardım istemek üzere bunların kapısını çalıyorsun. the hostel komedi filmi kalır olacakların yanında.

  • 4 aylık bi tane var bende. konuşmayı çok kolay öğrendi. yemi dışında pek bir şey sevmiyor. biraz tarhana çorbası seviyor bir de her sabah benim çayımdan otlanıyor. sürekli oyun istiyor. şimdi bu elemanlar kafeslerine çok bağlıdırlar bilirsiniz. geçen arkadaşla konuşurken dedim ki, "ben şimdi bu şerefsizi besliyorum, oynuyorum, temizliyorum ama küçülsem de evsiz barksız kalsam kafesine sokmaz bu beni. iki lokma yem yedirmez tekme tokat dışarı atar." o da hak verdi, gıcık kaptık elemandan. allahın sopası yok demek ki dün sinüzitten geberiyordum. sağ gözümün üstünü matkapla deliyorlar sanki. ilaç falan da fayda etmiyor. kanepeye uzandım geçsin diye dua ediyorum. o sırada bu kafesinden çıktı, uçtu kafama kondu. doğrudan gelip gözümün üzerine oturdu. sıcacık karnı sağ gözümün üstüne öyle güzeldi ki. ağrım hafiflemeye başladı. bu sakin sakin hiç kımıldamadan yatarken uykuya dalmışım. uyandığımda yastıkta yanımdaydı ve başımın ağrısı tamamen geçmişti.

    akşamın o saatinde çıktım ballı yemlerden aldım adamıma. bi gün önceki sözlerimi de geri aldım.

  • zehirlere karşı olan bağışıklığı açıklanamamıştır. "bir allahtan korkar" denilebilecek sanırım tek canlıdır, densizdir, cengaver ruhludur, çöllerin kabadayısıdır vesselam.

  • kariyerinde atletico madrid ve bayern münih gibi takımlarda oynamış futbolcuya sosa kim milan kim yahu yazmış adam

    asıl soru ulan sen kimsin amk ?