hesabın var mı? giriş yap

  • polarize ve uv filtreli olmasıdır. polarize şart değil ama uv filtre şart. şık görünüyor diye 3 kuruşa imitasyon gözlük alırsanız gözlük ışığı kestiği için gözbebeğiniz (pupil) büyür ama uv filtresi olmadığı için büyük pupilden daha çok uv retinaya ulaşır. kaş yapayım derken gözünüzden olursunuz.

  • adam köylü zaten. doğma büyüme beypazarlı. para ve mevki bozmuyor adamı. imelihin gözlüğü fiyatına 3 takım elbise düzer. dekatlon marka spor ayakkabı giyen adam harama el uzatmaz.

  • can kaybı olmaması sevindirici. ama özellikle pilota helal olsun dediğim kazadır. national geopraphic tarafından belgeselinin en kısa sürede çekileceğini ve kaptan pilot adına marşlar yazılacağını da düşündüğüm kazadır ayrıca.

    hudson nehri akmam diyor
    airbus u yutmam diyor
    şanı büyük kaptan pilot
    uçamazsam batmam diyor...

  • öğle yemeği tabi verilir temizlik tam günse ama sabah kahvaltısı yapmadan da gelinmez. biz işyerine gidince kahvaltı veren var mı? bi zahmet evde yesinler ya da yanlarında getirsinler.

    tam 1 saat kahvaltı faslı sürüyor yardımcıların. kahvaltı yaptınız mı diye nezaketen soruyorum, bir kere de evet yaptım diyen olmadı. e aç mı çalışsın mecbur hazırlıyosun misafire hazırlar gibi, sonra hayat hikayesi anlatma kısmı başlıyo. bir tane de dertsiz eşiyle sorunu olmayan görmedim. benim derdim bana yeter bide bir saat dert dinliyorum. sonra bir saat kahvaltı yapma, yarım saat kahve içme derken, saatim doldu şunlar yetişmedi diye kaçıyorlar.

    almıyorum artık yardımcı filan kafam rahat.

    edit: mesele asla bir kap yemek meselesi değil. herkes verir paylaşır ne varsa ama yarım saatte bir 10dk kahve sigara telefon molası, bir saat kahvaltı molası, bir saat öğle yemeği molası. bi de arkadaş oturmasına gelmiş gibi yayıla yayıla yavaş yavaş yeme olayı var. yahu işimiz var işte ye de kalkalım hayat hikayeni neden dinliyorum? e kaç saat duruyosun ki zaten? ben bu kadına habire yemek hazırlayıp bulaşıkla mı uğraşayım, yoksa temizliğin ucundan köşesinden yardım mı edeyim? -o çalışırken oturamıyorum- sonra o gittikten sonra bir bakıyosun her şey yarım yamalak yapılmış ve resmen kaçmış evden. bu noktada da kendini enayi gibi hissediyosun bide misafir gibi ağırlama salaklığı yapıp kalan işleri gene kendin yapıyosun. ee aç doyurmak mıydı amaç sadece? aman neyse işini hakkıyla yapan bana denk gelmedi size başarılar..

  • otostopçu görünce dayanamamak gibi salak bir huyum var maalesef. "çok yardımseverim, kahretsin" diye değil, istanbul'da bu işi yapmak pek güvenli olmadığı için salak bir huy bu.

    genelde öğrenci vs alıyorum tabi, özellikle eski ofisimin olduğu sanayi bölgesinde hiç minibüs geçmeyen, saatte bir otobüs geçen bir yoldaki okula, o çocukların başka türlü gitme şansı da pek yok zaten. kapıya kadar bırakmama da izin vermiyor elemanlar "abi müdür kızıyo" diye. müdür de yolda sürünsünler diye değil, 15-16 yaşında çocuklar tanımadığı adamların arabalarına, kamyonlarına binmesinler diye kızıyor muhtemelen.

    bazen öğrenci olmayan adamlar da denk geliyor. daha bu otostop işini keyfine yapana denk gelmedim, o bir kaç liralık yol parasını veremeyecek durumda insanlar oluyor genelde bunlar.

    3 sene önce altunizade'den köprüye katılırken bir eleman aldım 30'larında. hayvan gibi trafik var, yağmur yağıyor. adam teşekkür etti, sonra 10 dakika hiç konuşmadı. sonra radyoda sıkıntıdan zap yaparken şafak türküsü denk gelince "kalabilir mi?" diye rica etti. ben zaten çok severim ahmet kaya'yı, adamı mı kırcam? şarkı bitene kadar da hiç konuşmadı. bitince yine teşekkür etti. ceza evinde bu türküyü çok dinlediğini söyleyince aha dedim, denk geldik sonunda.

    sonra başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. okul bitince memlekete döndüğünü kan davasından babasını öldürdüklerini, onun da karşı taraftakileri vurduğunu anlattı. tam mühendis olup işe başlayacakken hapse girdiğini, davasının yıllardır devam ettiğini, tam o sıralar hizbullah'tan elemanları falan da saldıkları yasa değişikliği sayesinde tam da benim arabaya bindiği gün serbest kaldığını, bacakları açılsın diye ümraniye ceza evinden altunizade'ye kadar yürüdüğünü anlattı. ceza evindeki tek arkadaşının da bir kaç ay önce serbest kaldıktan sonra öldürüldüğünü anlattı. onun mezarını ziyaret edip memlekete döneceğini anlattı. ben kitlenmiş bir şekilde dinliyorum tabi.

    neyse avrupa yakasına geçtik, ben ıkına sıkıla ihtiyacı olup olmadığını sordum, memlekete dönecek yol parası olmadığını, gönlümden ne koparsa alabileceğini söyledi. nerdeyse 1 saat vakit geçirmişiz, hayvan gibi etkilenmişim adamın hayat hikayesinden, ben de kopan x lira'yı verdim. bu andan sonra ekran cızırdar gibi oldu biraz. adana'ya otobüs biletinin daha pahalı olduğunu varsa biraz daha vermemi, başkasına el açtırmamı rica edince sinir oldum, yok dedim. ısrar etmeye başlayınca da bunaldım, benim buralarda işim var deyip indirdim.

    3 senedir de hep aklımdadır bu hikaye. kimi alsam arabaya bu eleman gelir aklıma. 2-3 ay önce aynı noktada aynı boktan havada birinin beklediğini görünce de yine dayanamadım aldım. selamınaleyküm de ses tonu tanıdık geldi. lan yine mi o herif? ama tipe bakıyorum alakası yok. diğeri uzun paltolu kurtlar vadisi figuranı, bu eleman takım elbiseli, iyi parfümlü. radyoda bu sefer beşiktaş maç muhabbeti vs. hangi takımı tuttuğumu sordu. fener dedim. eleman başladı anlatmaya. aslen kozan'lı olduğunu, ktü mezunu makine mühendisi olduğunu anlattı. istanbul'da 2006'da maç yüzünden 2 fb'liyle kavga edip meşru müdaafa'dan öldürdüğünü, bugün cezaevinden çıktığını anlattı. bacakları açılsın diye ümraniye'den buraya kadar yürüdüğünü, cezaevindeki arkadaşının babaannesini ziyaret ettikten sonra memlekete döneceğini söyledi.

    adam otostopta yalan söyleme rituelini başka bir boyuta taşıyarak resmen otostopçuların keyser söze'sine dönüşmüş rıza baba? herif o an elindeki tüm keyword'lerden acıklı hikaye uydurarak arabasına bindiği insanlardan para toplayan bir sosyopat çıktı.

    bir yandan adamı yalanlarıyla yüzleştirmek için içim içimi yese de, hiç çekinmeden başkasının arabasına binip böyle bir hikaye uydurabilme potansiyeli olan herifin buna ne tepki vereceğini bilemediğimden ben de inadına yeni hikayeyle ilgili saçma sapan detaylar sormaya başladım bu sefer. fenerin oynadığı tüm derbilere hakim olmanın verdiği rahatlıkla, hangi maçtı, golleri kim atmıştı, hangi tribünde oturuyordun? çarşı'dan kimi tanıyorsun, olay nerede oldu vs vs diye adamı sorularımla ambale ederek yıldırdım. köprüden geçer geçmez de metro turizmin ofisinin önünde durdum, aha otobüsler buradan kalkıyor bin git dedim. bir an dönüp para istemeye yeltenir gibi olunca da bastım gaza gittim.

    insan parasız kalınca her yola girebiliyor ok ama bu ney lan? nasıl bir coğrafya olm burası?

    edit: mesaj yoluyla soranlar oluyor. böyle dallamalar çıksa da arada evet hala otostopçu almaya devam ediyorum mümkünse. kendinize güveniyorsanız siz de alın, paylaşmak güzeldir. yol kenarında 2 kişi durup da soteye saklanan arkadaşlarıyla arabama 8 kişi binen gebze hatice bayraktar meslek lisesi ergenlerine de selam olsun buradan :)

  • tam yemek masasinin uzerine cikmi$ peynir kabina kafayi daldiracakken seni gordugum an tek pati havada sabit kalip kipirdamayinca gorunmez olmuyorsun.

    yemek masasina ciktigini seslerden anlayip geldigimde de o saniye sandalyeye inip patilerini altina kivirmaya cali$man inandirici degil, patiyi kivirayim derken gotunu havada unutuyorsun, son on dakikadir orda oturmadigin anla$iliyor.

    kabina her mama koydugumda deli gibi bagirmana gerek yok, biliyorsun o buyuk kutudan senin kabina gelecek o mama, her seferinde sanki yari yolda vazgecicem veya mamayi ben yiycem gibi cirpinman gereksiz.

  • kadınlar genelde kendilerini aldatan adamı değil de evli erkeklerle ilişkiye giren kadınları suçlamaya kalkarlar.

    halbuki eşine bağlılık için yemin etmiş olan adamdır, karısı varken ona yalan söyleyip başkasıyla beraber olan da adamdır. başlığımıza konu olan kadınların ise beraber olduğu adamın karısına karşı bir sorumluluğu, onun kocasına dokunmama gibi bir yemini falan yoktur.
    ama sanki adam evinde televizyon izlerken yabancı bir kadın onu kaçırıp tecavüz etmiş gibi bir yaklaşımla "hayatına sızarlar adamın, yuvasını yıkarlar, çocuklarını ağlatırlar" demek saçmalıktır kanımca. adam bunları önemsememiş, yuvam ne olacak, karım ne yapacak, çocuklarım dengesiz olacak mı diye düşünmemiş bizse hala adamı değil de başkasını mı suçlamaya çalışıyoruz?

    (devasa parantez: aslında burada bahsettiğim kadın veya erkek olmakla ilgili değil, aldatılan tarafın genelde partnerini değil de onun beraber olduğu insanı suçlama eğilimi. yani evli bir insanla ilişkiye girenin bir kadın veya bir erkek olması yukarıda saydıklarımı değiştirmez)