hesabın var mı? giriş yap

  • hele ki ilk aşksa, platoniklikten el ele tutşma aşamasına geçtiğiniz ve ilk kez elele yürüdüğünüz günün sonunda, bir de gözünüzün önünde şaka gibi bir kaza yüzünden öldüyse, aradan 22 yıl geçer ve halen kendinize gelemediğinizi anlarsınız olayı hatırlayınca....
    öyle bir yara bırakır ki, yüzlerce yıl kanar ama öldürmez......

  • --- spoiler ---
    dört sezon boyunca ilginç olaylar izledik. yolcuları derinlemesine inceledik. herhangi bir beklentimiz olmadı.

    - ölen adamlar dirildi "vadesi dolmamış" dedik.

    - gökten yemek yağdı "ne bereketli yermiş" dedik.

    - kötürüm adam yürümeye başladı "damar damar üstüne gelmiştir sarsılınca kendine geldi" diye sevindik.

    - ayı gördük "ayı nerede yok ki" diye kendimizi avuttuk.

    - zamanda yolculuk yaptılar "bizler tuvalet kağıdının üstüne akı kapasitörü çizerek büyümüş nesiliz alışkınız böyle olaylara" * dedik.

    - michael ortalığı dağıtıp " dey tuk may san" *diye bağırdı. baba yüreği dedik.

    - dededen kalma çalışan vw minibüs buldular "almanlar yapmış abi" dedik.

    - benjamin'i bağrımıza bastık. gözlüklerine hasta olduk.

    - sayidi taklit ederek evdeki ütüyü tamir ettik.

    - fazla yeme hurley gibi olursun eleştirilerini yerinde bulduk. gece yarısı dürümü kestik.

    - "lost ne lan?" sorusunu "ada var. uçak düşüyor. böyle süper bişey." seklinde cevapladık.
    "ee ne var yani bunda. sıkıcı bence." diyenlere karşı sakin tavrımızı koruduk.

    - locke usulü çeyizlik 36 parça bıçak takımı aldık.

    - arkadaşlara chinzuşii diye hitap ettik. yadırgandık.

    - 108 dakikada bir kod girilen bilgisayara reset atsak süre sıfırlanır mı acaba? diye düşündük.

    hepsini kabullendik ama bize o adanın suya atılmış bozuk para misali ortadan kaybolmasını açıklayacajsın j.j. ` :j j abrams` bunu hakediyoruz.

    --- spoiler ---

  • ülkemizin akıllara ziyan gündemi nedeniyle gözden kaçan bir yakalanma hadisesine maruz kalmış belaruslu genç gazeteci ve aktivist.

    belarus'un otoriter devlet başkanı aleksander lukaşenko'nun bilhassa geçtiğimiz sene yaşanan seçim sonrası protestolarının haberleştirilmesi anlamında çok önemli işlere imza atmış olan ve nexta adıyla bilinen telegram platformununun baş editörü olarak geçtiğimiz sene lukaşenko karşıtı gösterilerin organize edilmesinde de kayda değer bir rol oynamış olan 26 yaşındaki raman prataseviç, belarus muhalefetinin lideri konumunda bulunan ve litvanya'ya kaçmak durumunda kalan siyasetçi sviatlana tsikhanouskaya ile de yakın ilişkilere sahip ve geçtiğimiz aylarda da önce polonya ve ardından yunanistan'a giderek uluslararası kamuoyunu lukaşenko ve zorbalıklarına dair bilgilendirmek için varşova'da bağımsız bir haber ağı kurduğu biliniyor. hatta, kasım ayında verdiği bir röportajda da "ömrümü sürgünde geçirmeyeceğim. güvenliğim garanti edildiği gün derhal belarus'a dönmek istiyorum" diyerek niyetinin özgür ve kendi kararını verebilen bir belarus'ta yaşamak olduğunu dile getirdiğini de hatırlatmak gerekiyor.

    geçtiğimiz günlerde kız arkadaşı ile birlikte atina'dan vilnius'a* gitmekte olan prataseviç'in yolcu olarak bulunduğu ryanair uçağının belarus hava kuvvetleri tarafından hava sahalarına girer girmez mig-29 olarak bilinen askeri jetler tarafından eşlik edilmek suretiyle apar topar belarus'un başkenti minsk havalimanına indirilmesini takiben lukaşenko'nun görevlendirdiği özel polisler tarafından göz altına alınması da 21'nci asrın basbayağı kamuoyunun gözü önünde gerçekleşen devlet terörizmi örneklerinden birisi olarak kayıtlara geçmiş bulunuyor.

    hâlen göz altında bulunan ve sorgusu devam eden prataseviç'in sağlığından endişe ettiğini belirten muhalif politikacı franak viaçorka da uluslararası kamuoyunu prataseviç'in derhal serbest bırakılması için lukaşenko'ya baskı yapmaya davet ederken lise çağlarından beri lukaşenko'yu protesto eylemlerinde yer alan ve hep en önde ve göz önünde olmayı seven prataseviç'in göz altına alınmadan önce yaptığı son açıklamalar ise bir hayli dikkat çekici. lukaşenko'nun rusya'ya kaçabileceğini ama bunu yaparken de ardında pek çok kgb kökenli ajan ve sovyet zihniyetine sıkıca bağlı destekçilerini bırakacağını söyleyen prataseviç, belarus'un tam, katılımcı ve özgür bir demokrasiye geçişinin uzun zaman alabileceğini dile getirmişti.

    prataseviç hakkında polonya'da yaşadığı dönemde, lukaşenko'nun "kendisinin terör eylemlerine destek vermesi ve yasadışı yollarla rejim değişikliği yapmaya çalışması" nedeniyle varşova'dan kendisinin belarus'a iadesi içim resmi başvuru yaptığı, ancak polonyalı yetkililerin bu başvuruyu derhal reddettiği de biliniyor. zaten, bu akıllara ziyan devlet terörizmi eylemine de en büyük tepki polonya'dan geldi ve başbakan mateusz morawiecki, derhal avrupa komisyonu'nu belarus'a karşı eyleme geçmeye çağırdı.

    irlanda menşeli bir uçuş firmasına ait yunanistan'dan litvanya'ya giden bir uçakta polonya'da yaşamakta olan bir belaruslu gazetecinin karga tulumba göz altına alınması ve hayatından endişe edilir konuma gelinmesi, uluslararası kamuoyunda da ciddi reaksiyonlar doğurdu. litvanya devlet başkanı gitanas nauseda "eşi benzeri görülmemiş bir hadise! bu iğrenç eylemin arkasında lukaşenko rejimi var. derhal prataseviç'i serbest bırakın!" paylaşımını yaparken, avrupa komisyonu başkanı ursula von der leyen de "uluslararası uçuş kurallarını keyfi olarak hiçe saymanın muhakkak yaptırımları olacaktır" açıklamasında bulundu.

    dün sabah saatleri itibariyle bitkin ve yüzünde yara izleri bulunan raman prataseviç'in bir "itiraf videosu" belaruslu yetkililer tarafından paylaşıldıysa da gazetecinin babası dimitri prataseviç, oğlunun hiç alışık olmadığı bir şekilde konuştuğunu ve baskı ve zorbalık altında bu açıklamayı yapmaya zorlandığını söyleyerek kendisinin hayatından endişe etmekte olduğunu ifade etti. genç gazetecinin, ajanlık, terör destekçiliği ve rejimi yıkma girişimi gibi suçlardan 15 yıla kadar hapsi istendiği iddia edilse de pek çok muhalif kaynak da tıpkı babası gibi kendisinin hayatından endişe ediyor.

    belarus ve lukaşenko hakkında bilgi sahibi değilseniz, sizi şu kısa entry'e bir göz atmaya davet ediyorum.

    (bkz: aleksander lukaşenko/@ncpzbsn)

    bakalım beyaz rus diyarının diktatörünün bu son çırpınışları, yapıştığı koltuğunda kalabilmesine fayda edecek mi?

    ekleme: bugün* itibariyle ukrayna'da ölü bulunan vitaliy şişov ile birlikte kendisini yeniden anımsadım. bu olayın ayrıntıları için sizleri aşağıdaki entry'e davet ediyorum. bu arada raman prataseviç'e ne oldu dersiniz? göz altına alınışının ardından toplamda üç kez dış işleri bakanlığı gözetiminde basın toplantıları düzenleyen genç gazeteci, her seferinde oldukça iyi durumda olduğunu, belarus'un devlet mekanizmasına vermiş olduğu zararı fark ettiğini ve bunu düzeltmek için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu ifade etmiş bulunuyor. genç gazetecinin ailesi ise ısrarla oğullarının zorbalık altında bu şekilde ifadeler vermeye zorlandığını iddia etmeyi sürdürüyor.

    (bkz: 3 ağustos 2021 belaruslu aktivistin ölü bulunması/@ncpzbsn)

  • küçükken en sevdiği oyun gaz odasıymış, bir de hayvanlara işkence yapmaktan hoşlanırmış. acaba bu çocuk seri katil olur mu denilecek zamanda değilmiş, adam 48 doğumlu. ilk cinayetini 1964 yılında büyükannesini öldürerek işlemiş, tek merak ettiği onu öldürmenin hissetireceği duygularmış. ardından büyükbabası gelmiş ve geldiği gibi gitmiş. sonra gelsin akıl hastanesinde geçen seneler. buradan çıktığında deli ruhunu muhafaza ettiği yetmiyormuş gibi cüsseside almış başını gitmiş, boy olmuş 205 cm kilo olmuş 150. yine 2 sene sıkmış dişini, 1972'de artık yeter hayal kurduğum diyerek arabasına aldığı iki otostopçu kızı öldürmüş, cesetlerine yapmadığı iğrençlik kalmamış. bunu sevmiş ve yine otostopçu kızları öldürmeye devam etmiş. 1973 yılında başladığı yere dönmüş, ailesinden bir kurban daha almış: annesini. ardından çok üzülür diye düşünüp annesinin arkadaşını eve çağırmış ve onu da öldürmüş. sonra ne olduysa polis arkadaşlarını arayıp bunları ben öldürdüm demiş. ne ceza istersin sorusuna verdiği cevap ise: "işkenceyle ölüm"olmuş. ama ömür boyu hapse mahkum edilmiş.

  • yatacak yeri yok bu düzenbazların. oynanmış görüntü ve sesle gelip bunu gerçekmiş gibi lanse ediyor. bu adam en büyük haindir. alçak, şerefsiz ve namussuzdur.

    bakın bu montajın arkasında kimler var;
    “sosyal medyada araştırma yapınca bu montaj videoyu yayan hesabın "yekvücut"isimli hesap olduğu ortaya çıkıyor. peki, bu trol hesabı kim yönetiyor? sayfasına girildiğinde "yekvücut bir bosphorus global projesidir" ifadesi dikkat çekiyor. bosphorus global ne mi? pelikancılar denilen ve seçim boyunca yalan haberlerle ülkeyi karıştırarak provokasyon ortamı yaratmaya çalışan grubun merkezi”

    kaynak : http://www.yurtgazetesi.com.tr/…akiler-h130713.html

  • evet efendiiiim. şu an evli erkekler için kerevizden kurtulma sanatı başlığında döktürülen entry lere bakarak; açıklamak, aydınlatmak ve feyz vermek farz oldu.

    öncelikle kocaların kereviz, enginar, kuzu kulağı, radika, karnabahar, kabak ve beş benzemezlerine verdiği tepki evrensel; "öğğğğkk" . biz işini bilir eşlere düşen görev ise, bu sağlıklı besinlerin kocalarımızın bünyesine kazandırılması ve dahi uzun yaşam sırrına beraberce vakıf olmak, bla bla bla...

    öncelikle güzel bayanlar şu "evde rakı içmek" olayına karşı duruşumuzu belirlememiz lazım. doğru bilinen yanlışların büyüğüdür bu; "evde kocanın rakı içmesine müsade etmeyeceksin." hayır efendim; eğer koca rakıya ya da benzer alkollü içeceklere meyilli ise, bu eylemi evde sürdürmesi en doğrusu ve en güzelidir. alkolü seven bünye ne yapıp eder o alkolü bünyeye katar. bunu kabul edeceğiz. ve eğer biz kocalarımızın evde içmesine karşı çıkarsak, o koca gider; evde bir haftada tüketeceği alkolü arkadaşlarıyla çıkacağı bir gecede içer gelir. tecrübeyle sabittir ve tecrübe yirmi yıllı kapsadığından mütevellit değer verilmelidir.

    evde hazırlayacağımız rakı sofrası onları sıkmasın, bu meret tek başına dinsiz imansız gitmesin diye de bir zahmet içmeyi öğreneceğiz. oturduğunuzda 4-5 kadehi yuvarlamanız şart değildir, bir kadehle bile usul usul ona eşlik ettiğinizde, huzur içinde en fazla 3 kadehçiğini içip, tatlı tatlı muhabbetini ettiğini göreceksiniz.

    gelelim sebze-i alinin bu sofradaki yerine; hazırlayacağınız bu sofrada tüm sebzeleri gerek sarımsakla, gerek yoğurtla, gerekse limonla kamufle edip yediremeyeceğiniz erkek yoktur. sizin güzel bi sofrada rakıları açıp kendisini beklediğinizi gören koca, bilin ki; sarımsaklı yoğurdu kaldırıp altında yatan sebze nedir diye bakmayacaktır.

    karnabaharı haşlayıp bol sarımsak limonla yatırın tabağa...kabağı rendeleyip sarımsaklı yoğurt ve cevizle harmanlayıp serin kayık tabağa özenle... kerevizin tarifini sayın alexander goygoyevic vermiş hali hazırda, o tarife ince kıyım dereotu da ekleyip koyun sofraya... enginarı haşlayıp pilava katın, limon,taze soğan ve dereotu eşliğinde... pırasayı ince ince doğrayıp bol zeytinyağında acı pul biber marifetiyle su katmadan kavurun, sürün önüne...

    bakın bakalım birine bile ağız burun kıvırıyor mu? zaten kurduğunuz ilk sofrada -hele de alışık değilse sizden böyle bir güzellik görmeye- ağzı bir karış açık kalır, ne yediğinin farkına bile varmaz. sonra kendisi gelir kapınıza mum olur; "karıcığım geçen mezeler yapmıştın, sofra kurmuştun, hadi bi daha"

    bu sistemle, bildiği sebze, ıspanak, patlıcan, patatesi geçmez, ankara'da doğmuş büyümüş kocaya, ege nin dağlarında ne kadar ot-çöp varsa yedirmiştir kardeşiniz, fikirlere itibar edin.

    haa derseniz ki; "illa rakı sofrası mı kurulacak kardeş, içmez benimki, ben ne yapsam?" , işte ona çok bi alternatifim yok. eğer sağlıklı yaşam zırvasına içmiyor ise kerevizden alacağı vitamin eksik kalsın, öyle de yaşar o, bırak yemesin, üsteleme. ya da öylesine "sağlıklı yaşam" diyerek yedirmek daha kolay olur, ne bileyim? benim anlattığım konu, bildiğim konu. kafamdaki tanım, vereceğim örnek budur.

    sonuç olarak kurun sofranızı, alın kadehinizi elinize; sonra gelsin kerevizler, gitsin enginarlar, sofranın baş köşeciğine kurulsun pırasalar...

  • patronum yeni araba aldı, hayırlı olsun çok güzel araba dedim, eğer iyi çalışır kendine hedefler koyar daha başarılı olursan seneye daha iyisini alırım dedi.

  • ogrencilerle yaptigi konusmalardan bir tanesinde, sayisiz odul ve basaridan sonra bile hayatinin en mutlu yillarinin zorunlu hizmetle mardin'de ve köyünde doktorluk yaptigi zaman oldugunu soylemistir.

  • savaşmadan teslim olmak ve onuruyla yenilmek arasındaki farkı kavrayamamış insanların savunduğu fikir. çanakkale'de "zaten savaşı kaybedeceğiz" deyip savaşı bırakan bir millet olsaydık kurtuluş savaşı diye bir savaşımız da asla olmazdı.

  • adamın biri bi kahveye girmiş. millet kahvede baya gülüyor eğleniyor filan. napıyor lan bunlar demiş bakmış birisi ordan bağırıyor,

    - 45!

    herkes yerlerde

    - 7!

    ağlamışlar gülmekten.

    - 51!

    buna da gülmüşler baya.

    adam merak etmiş sormuş,

    - neye gülüyorsunuz böyle?

    kahvenin eskilerinden biri sinan özen'in şu bakışını atarak;

    http://t2.gstatic.com/…mages_up/sinan ozen1.jpg&t=1

    "sen yenisin galiba" demiş. "biz bu kahvede sabah akşam fıkra anlatırız. öyle çok fıkra anlatırız ki artık yorulmayalım diye fıkraları numaralandırdık. misal 5. fıkra temel ingiliz alman uçaktalar filan.. herkes ezbere biliyor. biri 5! diyince hepimiz fıkrayı hatırlayıp gülüyoruz" demiş.

    adam teşekkür etmiş,

    sonra "7412" diye bağırmış

    bağırmasıyla birlikte bütün kahve yerlere yapışmış. sandalyeden düşenler mi dersin, gülmekten sıçanlar mı dersin, burnundan sümük gelenler mi dersin, millet paramparça, konuşacak halleri yok, gözleri yuvalarından çıkacak.

    adam şaşırmış "niye buna bu kadar güldünüz" demiş

    zar zor konuşanlardan birisi cevap vermiş

    - bu fıkrayı daha önce hiç duymamıştık