hesabın var mı? giriş yap

  • ilkokulda, okulu teröristler bassa ben de hepsini öldürsem; kahraman olsam.
    ortaokulda, ingilizce öğretmeni bana aşık olsa keşke.

  • evlenebilmiş biri hayatındaki amacına ulaşmış sayılıyor zannedersem. evlenmişsen tamam bitmiştir her şey, tebrikler!

    nereden mi vardım bu kanıya? her şey iki hafta önce bir gece yarısı ilkokul arkadaşımın feysbuk'tan eklemesiyle başladı. evlenmiş, çocuk yapmış. o bunlardan bahsetti diye ben de evlenmediğimden, çocuk yapmadığımdan bahsettim.

    bu hafta da bütün kızların olduğu çılgın atan(!) bir sohbet grubu kurdular, neredeyse hepsi evlenmiş, çocuk yapmış. önce düğün resimlerini sonra bebelerinin resimlerini paylaştılar. evlenemeyenlere evde kalmış ahahaha dediler.

    günlerce konuştular da kimse kimseye ne iş yapıyorsun demedi ya lan! demek ki neymiş? hatunların hayattaki başarı kriteri evlilikmiş. marilyn monroe geldi aklıma "kariyer güzel bir şeydir ama geceleri sarılıp uyuyamazsınız."

    2 cilt yüksek lisans tezim vardı, sarılıp uyumayı deneyeceğim şimdi.

    kancıklar!

    editle gelen not: evlendiniz mi şeklinde çok mesaj geliyor. yok hâlâ evlenmedim. özel mesaja gerek kalmadan genellikler içinde cevaplamış olayım. başka hedefler var şimdilik. kimbilir belki bir de doktora tezi yazar, grup sarılma yaparım. (26.11.2018)

    covid editi: bu ara evlenecektim covid çıktı. en içten şekilde diyorum ki; sağlık olsun... doktora da aynı sebepten sürünmecede. (27.05.2020)

    başarı editi agdajhdjs: evlendim. entryi yazdığım günden bu yana yaklaşık 6,5 yıl geçmiş. evliliği beklemek yerine iş güç mesai yapma, yeni sporlar deneme, yeni hobiler deneme, gezip görme, bir takım hedefler peşinden koşma ile uğraştım. artık bu boş şeyleri geride bırakıp aa benim beyim x'i hiç sevmez muhabbetleri yapmayı planlıyorum. şaka şaka. neyse beyim dağınık ev hiç sevmez biraz evi toplayayım.

  • - aşkım şarjım az, kaya beni bırakacak, sabah ararım.
    - bak yavrum, iyi dinle: facebook'u açıyorum. önce arkadaş listende kaya adında kimse var mı kontrol ediyorum, öyle birini bulamıyorum. sonra, çalıştığın şirketin linkedın hesabını beğenmiş herkesi tek tek tariyorum, kaya diye birini bulamıyorum. sonra, akşam gideceğini söylediğin barın ismini twitter'a yazıp orada check-in yapanların arasında kaya adlı birinin olduğunu görüyorum. tüm tweet'lerini okurken, nikimyok caddesi'ndeki trafikten şikayet ettiği bir tweet'ine rastlıyorum. bu bilgiyi cebe koyup, kaya'nın instagram hesabına tıklıyorum. fotoğrafları tararken, bir arabanın önünde çektiği bir selfie görüyorum. bu bilgiyi de cebime koyuyorum. az önceki check-in olayına geri dönüp foursquare'de paylaştığı yer bildirimi fotoğraflarına bakıyorum. bi kahvecide çektiği fotoğrafı görüyorum. o kahvecinin sayfasına tıklıyorum ve tahmin ettiğim gibi kaya yavşağının o mekanda en çok check-in yapan kişi olduğunu görüyorum. nikimyok caddesi yakınlarındaki kahvecinin adresine bakıp o bilgiyi de cebe koyuyorum. evden çıkıp kahvecinin olduğu sokağa gidiyorum. o sokakta ve yakınındaki sokaklarda, fotoğraftakine benzer bir araba arıyorum. iki sokak ötede söz konusu arabayı buluyorum. arabaya tekme atıp alarmın ötmesini sağlıyorum. az sonra bi apartmanın ikinci katındaki bi dairenin penceresi açılıyor ve beyaz atletiyle kaya beliriyor. bi iki bakınıp alarmı susturuyor ve pencereyi kapatıyor. apartman kapısına gidip o dairenin bi üst katının ziline basiyorum. kim o diyor bir ses, "ya ben kaya'ya geldim de zili çalışmıyor sanırım, kapıyı açabilir misiniz?" diyorum kibarca. kapı açılıyor, ikinci kata çıkıyorum. kaya'nın dairesinin kapısını çalıyorum. kapıyı açıyor sormadan. kimsiniz diyor. dairenin içine adımımı atıp "ben meltem'in sevgilisiyim, şarjı bitiyormuş da şarj aleti getirdim" diyorum. aletin kablosunu kaya'nın boynuna dolayıp sıkmaya başlıyorum. gürültüyü duyunca sen geliyorsun, üzerinde bornoz var. kaya'yı bırakıyorum, suçun büyüğü sende çünkü. beni görünce korkup odaya kaçmaya çalışıyorsun. peşinden geliyorum. yüzüne tükürüyorum. yazıklar olsun diyorum, niye yaptın bunu diyorum. ağlıyorsun, açıklayabilirim diyors...
    - ay tamam, tamam! bitmiyor şarjım. of, taksiye binip eve geliyorum hemen. bişey lazım mı? yoğurt felan?

    edit: niye bu kadar sevildi anlamadım ama beğenen, paylaşan herkese eyvallah... 3 vakte kadar, bu entry'yi temel alan bi kısa filmle karşınızda olacağız inşallah. haber ederim.

    seneler sonra edit: hala mesaj atıp kısa film n'oldu diye soranlar oluyor. bir şey olmadı tabii ki, olacağı da yoktu. "abi izin ver ben bunu kısa film yapayım" diyen sayısız genç sinemacının ayağını kesmek için yazmıştım bu notu. işim gücüm vardı ve kısa filmcilerle uğraşmak gündemimin en son sırasında bile değildi. uğraşılır mı lan?

  • sorumsuz lavuğun tekidir.

    bu adamın daha komplike bir türü de sen cebindeki üç kuruşu vermiş ve bir süre idareli gitmeye çalışırken; bu param yok diye ağlayan yavşak ona buna yemek ısmarlar, sigarasından da taviz vermez.
    senin gitmek isteyip de "neyse kalsın şimdi çok gerek yok" dediğin bütün konserlere gider, tatilini yapar.
    bir süre sonra zaten borç zaman aşımına uğrar; sen de paranın gelmeyeceğini anlayıp hesaplarını bu yönde revize edersin.

    ayrıca

    (bkz: alacağını istemenin borç istemekten daha zor olması)

  • eğer eşin ölürse, dul olursun. eğer bir çocuksan ve ebeveynlerin öldüyse, yetimsindir. ama çocuğu ölen anne babayı ifade edecek hiçbir kelime yoktur. belki de bu, adı konulamayacak denli korkunç bir şeydir. *