hesabın var mı? giriş yap

  • nivea'nın eski vişneli dudak koruyucusu. şimdiki gibi parlak değil daha mat olduğu hali. sanki herkes yağlı görünümlü dudaklarla gezmek istermiş gibi.

  • istiklal marşı'nın yokuşaşşağı en hız aldığı yerdir. "o be"'den hemen sonra tam gaz geldiği rampadan fırlamış havada süzülen bir araba hayal ediyorum. o havadayken tam bir sessizlik, hafif rüzgar. sonra "niimm milleettimin" ile zemine yumuşak bir iniş yapıp yoluna toz kaldıra kaldıra devam ediyor.

  • aylardır aktif olarak kullanıyorum ama bir kişiyle bile eşleşemedim. artık görüşme sohbet olaylarını geçtim eşleşince nasıl bir program arayüzü falan çıkıyor onu görsem yetecek.

  • süper olay.

    ekran görüntüsüne gerek yok, twitter'da #receptayyiperdoğan yazıp aratırsanız nadide örneklerine tanıklık edebilirsiniz.

  • harikulade bir ses, enfes bir şarkıcı, arkansas’ın tezenesi.

    abd’nin arkansas eyaletinde 1932 yılında dünyaya geldi. çocukluk yıllarında maddi durumları iyi değildi. ailesi geçimini tarımla sağlıyordu. kendisi de küçük yaşta pamuk tarlasında çalışarak başladı. tam bir adanalı şarkıcı hikayesi bizdeki.

    12 yaşına geldiğinde ilk gitarına sahip oldu. pamuk tarlasından arta kalan zamanlarda gitarıyla vakit geçiriyordu. annesi johnny’deki yeteneği farketti ve ona bir gitar hocası buldu. gitar hocası derslerin bu kabiliyetli çocuğun doğal yeteneğine zarar vereceğini düşünmeye başladı. ve onun serbest olarak çalışmaya devam etmesinin daha iyi olacağını düşünerek dersleri bıraktı.

    günler geçerken hayatının dönüm noktalarından olan kötü bir olay yaşandı. kardeşi jack ile atölyede bir iş yapmaları gerekiyordu. jack dikkatsiz olduğu bir anda atölyedeki elektrikli testere kazası yaşayarak hayatını kaybetti. jonny bu olaydan etkilendi. bu olayı sırtında ömrü boyunca taşıdı. babası olayla ilgili hep johnny’i suçladı. neden bir şeyler yapamadım pişmanlığı da hep oldu.

    1950 yılında askerliğini yapmak için teksas’a geldi. aslında askerlik babasının kötü laflarlarından kaçmak için bir fırsattı. teksas’ta ilk eşi olan vivian liberto ile tanıştı. daha sonra görev yeri olan almanya’ya gitti. askerliği bittikten sonra vivian ile evlenen johnny’nin haliyle para kazanması gerekiyordu. belli bir zaman evleri kapı kapı dolaşıp süpürge satmaya çalıştı. abisinin arkadaşlarıyla amatör bir müzik grubu kurdu. eşi johnny’nin daha düzgün bir iş yapmasını istediğinden bu durumdan memnun değildi.

    cash ve arkadaşları zamanla bir yerde sahne almaya başladılar. arkadaşları bir plak şirketine gitmeleri gerektiğini konuşuyorlardı. elvis presley’i keşfeden ve adını duyurmaya başlaya sun records’un sahibi sam philips’in yanına gitmeye karar verdiler. cash ve arkadaşları sam’in karşısında performanslarını sergilediler. jonny’nin sesi ve karizması yapımcının dikkatini çekmişti. ancak yaptıkları müzik yapımcının pek hoşuna gitmemişti. grup daha sonra iki yeni parçayla sam’in karşısına çıktı. johnny cash “cry cry cry” parçalarını seslendirdi. sam philips’in bu sefer şarkıları da beğendi ve ilk anlaşma yapıldı. johnny cash ve arkadaşları 1955’te cry cry cry ve hey porter kayıtlarıyla profesyonel müzik dünyasına girmiş oldular.

    sun records şirketinden albüm çıkartan johnny cash folson prison blues ile listeleri zorladı. asıl zirveyi gördüğü şarkı ise i walk the line oldu. şarkı country listelerinde 43 hafta zirvede kaldı. iki milyonun üzerinde satış yaptı.

    johnny cash artık sun records’un elvis presley, jerry lee lewis ve carl perkins ile birlikte milyon dolarlık dörtlüsünden birisiydi artık.

    california’ya taşınan cash konserler, kayıtlar nedeniyle aylardır eve gelemediği oluyordu. bu süreçte amfetamin ve barbiturat bağımlılığı artmıştı. sonucunda vivian liberto olan evlilikleri 1966’da sona ermişti. 1967’de june carter ile evlendi. bu dönemde yazdığı ring of fire klasikleri arasına girdi.

    1969 yılında the johnny cash show adıyla bir program yaptı.

    johnny cash o dönemlerde mahkumların koşullarından memnun değildi. folsom hapishanesinde bir konser ayarlandı. johnny cash at folsom adıyla kayda alınan bu konserin albümü 2 grammy ödülü almış olup tüm zamanların en iyi konser albümlerinden biri kabul edilir.

    dönem değiştikçe country ve blues albümleri yerlerini hiphop ve grunge tarzı müziğe bıraktı. modern döneme ayak uydurabileceğini johnny cash tek gitarla kaydettiği geleneksel amerikan parçalarını seslendirdiği “american recordings” büyük ses getirdi ve bir grammy kazandı.
    solitary man

    2003’e gelindiğinde johnny cash çok sevdiği eşini kaybetmişti. bu ölüm onu sarstı. eşinin vasiyetiyle kalan tüm konserlerini tamamladı. ancak eşinin ölümünden dört ay sonra 12 eylül 2003’te vefat etti. son yaptığı parça ise hurt’tı.

    rick rubin johnny cash’in god’s gonna cut you şarkısını tekrar düzenledi. şarkının klibinde kanye west, chris rock, bono, travis baker, jay z, jonny depp gibi bir çok ünlü yer aldı. müzik ve hollywood dünyası kendisine teşekkürlerini sundu böylece.

    johnny cash ve eşinin kendilerine canlandıran joaquin phoenix ve reese witherspoon’u bizzat seçtikleri, jonny cash’in hayatını anlatan walk the line filmi oscar’a aday olmuş bir filmdir.

  • zamanında bir deney yapılmış; kadınlara guzellestirici etkisi %100 olduğu söylenen bir ilacı her gün kullanmaları ve 15 gün sonra guzellesmenin başlayacağı 1.ayin sonunda da bilmemkaç oranında daha güzel olunacaği söylenir. kadınlar tam da bahsedilen günlerden sonra artık daha güzel olduklarından emindirler. bunun adı plasebo etkisidir.
    hayatlarında biri olmayan kadınların kendilerini çirkin bulmlarinin en büyük sebebi onlara "çok güzelsin" diyen birilerinin olmamasıdır.

  • anlamıyorum.

    söyleyecek o kadar çok şeyim, dışarı vurmak istediğim o kadar çok duygu var ki…

    baştan söyleyeyim, vicdani retin olması gereken bir hak olduğunu, askerlik konusunda en mantıklı ve zaten olması gerekenin de profesyonel ordu şekli olduğunu düşünüyorum. açıkçası diğer ülkelerin uygulamalarından çok haberim yok. ancak yine askerlik yapmak isteyenlere askerlik açık olabilir. herkesin kendi inancı, düşüncesi… deli gibi askerlik yapmak isteyenler de olabilir tabii.

    yalnız ben anlamıyorum. vicdani ret çıkacak diye etekleri tutuşan, vicdani retçilere ‘defolsun gitsinler madem’, ‘bunu da mı görecektik’, ‘şehitlerin ahı bulur sizi’ diyen; hiçbir hedef, amaç, sonuç yokken göz göre göre binlerce gencin bir hiç uğruna ‘şehit’ olmasını normal bulan, boş yere gencecik yaşta ölmek istemeyen insanlara demediğini bırakmayan insanları anlayamıyorum. zorla askere alınan, üstüne üstlük bu zorunlu görevi komutanlarından dayak yiyerek, komutanlara, komutanların ailelerine hizmet ederek, birkaç aylık ne idüğü belirsiz ‘eğitim’ sonrası ellerinde silahlarla, kedinin önüne mama koyar gibi teröristlerin önüne konulup güya ‘savaşarak’, psikolojileri bozularak geçiren ve daha da kötüsü bundan hiç gücenmeyen insanları anlamıyorum, anlayamıyorum.

    ‘’ben askere gider şehit olursam, karıma çoluğuma çocuğuma n’olur, kim bakar kim sahip çıkar?’’ diye soran adama, ‘’bunca zaman kaçmasaydın’’, ‘’ sanki her giden şehit oluyo ya sen de’’ diyen zihniyeti gerçekten anlayamıyorum.
    askerlik vatan borcu falan değildir. kimse kusura bakmasın, ben bu vatan için ölmeyi göze almam. benim öyle bir borcum yok. ‘askerlik yapmak istemeyen zaten hayındır, vatansızdır’ diyen insanlara cidden çok sinirleniyorum. o kadar cahiliz ki. o kadar saçma salak şeylerle yıllardır uyutulmuş, gözleri kapatılmış, mutlu olmayı bilmeyen, istemeyen bir halkız ki.

    diyor ki, ‘’yazıklar olsun’’ diyor; ‘’türklük diye bir şey de kalmadı’’. gözleri abartılı milliyetçilikle, saçma sapan ideolojilerle, dinle, mantık dışındaki her şeyle boyanmış insanlar. kusura bakmayın, türklük eğer bu şekilde savunduğunuz şeyse, ben türk de olmayayım dostlar. size kalsın türklük. gidin askere terörist öldürün, ölün. çünkü terörist öldürmekle, ölmekle pırıl pırıl bi ülke olcak türkiye’niz. komutanın karısına iyi vakit geçirtirseniz hemen bitecek terör, fakirlik, mutsuzluk. patatesleri düzgün soyarsanız muhteşem bir türk olursunuz işte.

    ben dinine de, vatanına da düşkün kimseye kötü bir düşünce beslemez, kötü söz söylemezken sırf düşüncelerim doğrultusunda boş yere ‘hizmet’ etmek istemiyorum diye ‘vatansız, vicdansız, beş para etmez’ biri olduğum için bu isyanım. askerliğin ‘vatan borcum’ olduğunu düşünmüyorum diye, sanki haberlerini duyduğumda üzülmüyormuşum sandıkları şehitlerin ahının en büyük belam olmasını istedikleri için. kusura bakmayın, vatanı korumak, terörü önlemek, engellemek, yok etmek benim işim değil, devletin işi. askerin işi. ama ben asker değilim. kurarsın adam gibi ordunu, kum torbasından set çeker gibi sokaktan adam toplayıp dizmezsin sınıra. o zaman ne yaparsan yap. ben öğrenciyim, belki bilim adamıyım, belki sanatçıyım, belki beş parasız işsiz bi adamım, belki anneyim belki babayım. ama kusura bakmayın, asker değilim. eğer türklük askere koşa koşa gitmekse, türk de olmayayım ziyanı yok. şehit olmak istemiyorum diye vicdansızsam, en vicdanlı siz olun. inanın hiç önemli değil, en yüce türk siz olun.

    nasıl diyor siz,

    her türk asker doğar. heh.

    ben anlamıyorum ondan.