hesabın var mı? giriş yap

  • son teaserındaki hedwig's theme ile bayağı duygulandırmıştır. anılar canlandı birden...

    fragman belli başlı yerlerde heyecanlı olmasına heyecanlı ama sanki bu düşük tempo bizler için daha hayırlı gibi geliyor. beklentileri yüksek tutup hayal kırıklığı yaşayacağımıza şu haliyle olanı kabul edip her türlü mutlu ayrılmak iyi olacaktır kanaatindeyim.

    ayrıca türkçe altyazılı fragmanı için.

  • 1815 yılında, insanlık tarihinin bilinen en büyük patlamasını gerçekleştirmiş, endonezyada bulunan yanardağ. bu patlama sırasında - vezüv'ün patlamasında çıkanın 10 efsanevi krakatoa patlamasındakinin ise 7 katı kadar - zehirli gaz ve eriyik madde, gökyüzünde 5-10 kilometre yukarı kadar çıkar ve zamanla tüm dünyayı kaplar. işin ilginç yanı bu patlama o derece büyüktür ve bu zehirli duman bulutu o kadar büyük bir alanı kaplar ki, güneşten gelen ışınlar yeryüzüne ulaşamaz ve dünyada küçük çaplı bir iklim değişikliğine yol açar. ertesi yıl, yani 1816 yılında tüm dünyada ortalama olarak 1-1.5 derecelik bir sıcaklık düşüşü görülür. şimdi 1.5 derece size çok fazla gelmese de bilimadamlarının dünyamızın 2-2.5 derece ısındığı takdirde gerçekleşecek değişikliklere dair çizdiği felaket senaryolarını düşünebilirsiniz. zaten dediğim gibi bu 1.5 derece tüm dünyadaki genel ortalamadır. değişikliğin en fazla hissedildiği avrupa ve kuzey amerika kıtalarında, 1816 yılının özellikle de yaz ve ilkbahar aylarında sıcaklıklar normalin 10-11 derece altına kadar düşmüştür; hava durumu istatistiklerinin tutulduğu son birkaç yüzyılda kaydedilmiş olan en düşük sıcaklıklar, üstelik de açık bir farkla 1816 yılına rastlar, ki bu durum dünyanın hemen her yeri için geçerlidir.
    bu sıcaklık düşüşünün özellikle de yaz ve ilkbahar aylarında daha çok hissedilmesi sonucu tarım inanılmaz sekteye uğramıştır ve neticesinde amerika ve avrupanın hemen hemen her yerinde kıtlıklar yaşanmıştır. buralarda tutulan kayıtlar yine 1816 yılında önceki senelere göre çok daha fazla sayıda çocuk ve yaşlı ölümüne rastlandığını gösterir.
    kısacası, dolaylı yoldan da olsa dünyanın her yerinde birçok can alan bir patlamadır tambora yanardağının patlaması.

  • "umarim bir tanidikla karsilasmam" dediginiz anda birden fazla tanidikla karsilasacaginiz garantidir

  • filmi bir hafta içinde -dikkatle- üç kez izledim. ilkinde tektim, ikinci kez eşimle, üçüncü kez de nbc hayranı bir arkadaşımla.

    bu arada hem ekşi sözlükte hem birikim'de hem de t24'de yazılanları okudum, birkaç youtube çözümlemesi seyrettim. birazdan aşağıya yazacaklarıma hiç bir yerde rastlamadım. belki bu sebeple yapacağım değerlendirme aşırı yorum bile sayılabilir, baştan marj koyayım.

    yapılan eleştirilerin aksine ben samed karakterinin bencil, narsist ve alçak olduğunu düşünmüyorum. aksine samed'in okuldaki hademeden ev arkadaşına, 'terörist' olma potansiyeli taşıyan işsiz güçsüz gençten nuray'a, öğrencisi sevim'e kadar 'ilişki' kurduğu herkese karşı son derece açık ve samimi. en azından böyle bir yaklaşımla hareket ediyor.

    'tavuk aldım, yumurtaları artık benden alın, ötekilere de söyle' diyen hademenin isteğini geri çevirmiyor, hemen öğretmenler odasında sözünü açıyor. gelen alaylara karşı 'adamın iki çocuğu var' cevabını veriyor.

    evlenmek isteyen arkadaşına nuray'ı öneriyor, birbirleriyle tanıştırıyor.

    içinde bir enerji ve potansiyel gördüğü sevim'e özel ilgi gösteriyor, ona hediyeler alıyor, kitaplar öneriyor, bu çorak coğrafyada kuruyup gitsin istemiyor, yetiştirmeye çalışıyor.

    veterinerin dükkanına uğrayan umutsuz gençle -belli ki alamayacağını bile bile borç para vermiş- sohbet ediyor, sıradan bir devlet memuru gibi 'tehlikeli' görmüyor onu.

    okulun etrafında gezinen uyuz köpekler için veterinerden destek istiyor.

    üstelik bütün bunları -sofradaki tartışmada nuray'ın yüklediği devrimci ya da toplumcu ahlaki bir duyarlılıkla değil- öyle çok sıradan, çok önemsiz şeylermiş gibi derin anlamlar yüklemeden yapıyor.

    ve çok ilginç; ortalama seyirci bu karakteri egoist, narsist ve alçak olmakla suçluyor.

    oysa samed insanlarda derinlik, samimiyet ve açıklık arayan birisi. tanıştırdığı kızla flört etmeye başlayan ev arkadaşında bu açıklığı göremeyince... ki bu konuda arkadaşının itiraf etmesi için oldukça sıkıştırıyor, imkan da veriyor aslında...

    mektubunu sakladığı sevim'de bu açıklığı göremeyince...

    kenan'la tanıştırdığı nuray'da bu açıklığı göremeyince... öfkeleniyor. kırılıyor. ve kötücül yanına teslim oluyor. her şeyden ve herkesten küçük bir çocuk gibi intikam almak istiyor.

    sevim'e olan tepkileri... nuray'ın davetini kenan'a söylemeyişi... nuray'ın kenan'a söyleme tembihine rağmen ilk fırsatta nuray ile yaşadıklarını kenan'a anlatışı...

    insanlarda derinlik, açıklık ve samimiyet arayan, onlardan, onlara yaklaştığı gibi yakınlık ve samimiyet göremeyince kırılan, öfkelenen samed'i kendime çok benzetiyorum ve onu çok iyi anlıyorum.

    nuri bilge, ebru ceylan ve akın aksu samed'i yazarken neyi amaçladılar bilmiyorum fakat ben izlediğim ve anladığım kadarıyla samed çizdiği profilin çok ötesinde, çok derin ve kişilikli birisi. en azından konuştuğunda mangalda kül bırakmayan fakat zora gelince realiteye çarçabuk teslim olan ev arkadaşından, kendisini bir davaya adadığını-haklar kazandığını-bu uğurda bacağını kaybettiğini söyleyen fakat mahallesindeki köpekler için bir tas yemek vermeyi çok görüp 'onların da kaderi bu' diyen, 'eve gelirken birisi seni gördü mü?' diye tedirgin olan nuray'dan çok daha dürüst ve tutarlı.

    daha da yazarım elbette fakat şimdilik bu kadar. aklıma bir şeyler gelirse eklerim. fakat filmi bir de bu gözle seyretmenizi tavsiye edeceğim.

  • "norveç'e kaçtım fakat ortalarda kimse yok şimdi ne yapacağım" sorusuyla güldüren arkadaş.

    ne bekliyordun amk gemiden indiğinde norveç kralı seni mi karşılayacaktı?*bu kafayla orada tutunması pek mümkün görünmüyor zaten.