hesabın var mı? giriş yap

  • twitterda ağlamaya başlayan paralı troll.

    noldu lan furki ayarını bozduğunuz kantar nasıl güzel tartıyor mu?

    hem nolmuş 30.000 lira dolandırıldıysan maaşını alamadıysan işinden atıldıysan. sen devlete karşı mı geliyorsun. vatan haini misin ? terörist misin?

  • sabah yazarı hilal kaplan'ın yaptığı alkışlanası savunmadır.

    kaplan, 5 yıl önce 15 temmuz'da gerçekleşen darbe girişimini hatırlatarak, bu nedenle erdoğan'a tam teşekküllü ve ultra lüks bir yazlık saray yapıldığını yazmış.

    işte bu kadının da yeteneği bu. kimsenin göremediği o küçük noktaya görebiliyor. mesela biz adam orada sefa sürecek, ejder meyveli smoothielerle ferahlayacak, torunlarıyla deve güreşi yapacak zannediyorduk. iyi ki hilal kaplan'ı okuyoruz da gerçekleri öğrenebiliyoruz.

    bu arada 15 temmuz da hakkikaten erdoğan'ın dediği gibi "allah'ın lütfu" imiş. kamu bütçesinden masalsı bir yazlık saray yapıyorsun, "15 temmuz'dan korunuyorum" diyorsun. kıyak iş.

  • sen küçük bir kız çocuğunun 5 yaşından 35 yaşına kadar senin ürettiğin sütü içerek büyümesi, okula gitmesi, spor yapması, mezun olması, evlenmesi, anne olması üzerine reklam çekeceksin "büyüdüm büyüdüm pınar'la büyüdüm" diye, sonra aynı kız çocuğunun daha reklamın 3'te 1'ine bile denk gelmeyen kısmında, hâlâ çocukken evlendirilmesini meşrulaştıran bir kararın tek adam tarafından zart diye alınacağı, o kız çocuğunun bir daha özgürce ne spor yapabileceği ne de rüzgarın saçlarının arasından geçebileceği bir düzeni destekleyip, reddedenleri paranla tehdit edeceksin öyle mi?

    sonra da utanmadan reklamında kullandığın o özgür cumhuriyet kadınının ve onun annesinin, babasının, kardeşinin, kocasının hiçbir şey olmamış gibi senin ürünlerini market arabalarına doldurmaya devam etmesini bekleyeceksin? çok beklersin.
    çevremde izmir markasıdır, kalitelidir diye pınar kullanan ve çocuk evliliğini desteklemeyen ne kadar insan varsa, son yıllarda hiç konuşmadıklarım dahil, bu durumdan haberdar ettim, büyük firmalar için toplu alımdan sorumlu iki arkadaşımı da öyle.

    sizin yalakalık yapmanız gereken kişi henüz ev yoğurdunu, kasap sucuğunu, yerel peynirciden alınan peyniri, sek sütü keşfetmemiş olan, bu ülkenin ekonomisini ve sizin cironuzu sırtlayan insan kesimdi, evine çüküm sütü zor alıp, çocuğuna ısıl işlem görmüş gergedan sucuğunu ayda 1 zor yedirip, bir padişah gelip bizi tekrar kanırtsa hayalleri içinde deliren durgun zekalılar değil.

    biraz haysiyetiniz varsa reklamlarınızda bir daha tecavüzcüsüyle evlendirilme, şortu yüzünden tekmelenme, burkanın içinde sıkışıp kalma kaygılarından azadeymiş gibi koşup oynayan, spor yapan eski türkiye'nin kız çocuklarını kullanmayın. çok ikiyüzlü oluyor öyle. size yeni reklam önerim:
    büyüdüm büyüdüm pınar'la 14'üme kadar büyüdüm
    sonrası 24'ünde 4 çocuk annesi,
    sunumlarım, 4 duvar arası #künfeyekün

    edit: 4 senedir mado'ya adım atmadım, nimet için kötü konuşmak istemiyorum ama mideden 10 saat geri gelen dandik bir salçalı hamburgeri kemirmek için arkamdan küfreden şeriatçıların dükkanları önünde kuyruğa girecek kadar basiretsiz bir insan hiç olmadım. sahipleri içki içenler hakkında ağza alınmayacak laflar eden, müşteri tartaklayan, kazıklayan hiçbir mekana adımımı bile atmam, herkes cuma akşamı boomerang'la yapılmış rakı bardağı tokuşturma videosu çekmek için böyle yerlerin yolunu tutmuyor. gideceğim yerin kirası kimin cebine giriyor onu bile araştırıyorum. kin gütmek, öfkelenmek lazım bazen, yorucu ama lazım.
    biraz basiretli olun, malum şahsın dediği gibi artık biraz da siz kininizin davacısı olun.

  • evet artmalıdır ve neden artması gerektiğini de, problemin kaynağının aslında çocuklar olmadığını da ilgili ankete yanıt veren çocuklu insanların zihin yapısından çok net görebilirsiniz.

    bu mekanlar artmalı diyen hemen hemen hiç kimse bunu çocuklardan nefret ettiği için istemiyor. özellikle son 10-15 senede ülkede yaşanan lümpenlik dalgasından ebeveynlikte nasibini almış. herkesin çocuğu prens, prenses, hepsinin çocuğu çok zeki bilmem ne. bir kısım gerçekten bilinçli anne babayı tenzih ederim fakat neredeyse ekseriyeti tamamen hür iradeleri ile yaptıkları çocuğu büyütme işinin tüm toplumun ortak görevi olduğunu düşünüyorlar. fakat, bunu talep ederken de çocuğa aile içinde verilmesi gereken eğitimin ve terbiyenin de zerresini vermiyorlar. sizin çok sevdiğiniz ve hatta tüm yaramazlıklarını zeka göstergesi olarak gördüğünüz, çok özel sandığınız çocuğunuz ben ve başkaları için avm'de, parkta, restoranda çığlıkları ile sürekli insanların kafasına tecavüz eden binlerce veletten sadece birisi. dolaysıyla size çekilebilir gelen ve hatta şirin bulduğunuz bu durumlar bana ve başkalarına ne sevimli ne de çekilebilir gelmiyor.

    edit: illa yaftalayacaksanız çocuk düşmanı olarak değil, gönül rahatlığıyla gamsız ve şerefsiz ebeveyn düşmanı olarak yaftalayabilirsiniz.

  • büyük otomobildir. arka koltukta oturan yolcu, şehir içinde bu otomobili sürücüsünden çok sever. üç yıllık audi a4 kullanımından sonra şaha kalkmış döviz kuru ve yıllık kilometremizin düşüşünü de dikkate alarak bu defa skoda superb kiraladık. daha evvel bu otomobili kullanmamıştım, sırf merakımı gidermek için vw passat comfortline yerine skoda superb style istedik. bugüne kadar çevremde bu otomobili kullananlar, övgüde sınır tanımıyordu.

    bir aydır, yaklaşık iki bin kilometre kullandım. 1.6 tdi 120 ps motorlu bir otomobili ilk kullanışım olduğundan, evvela performans ve yakıt tüketimine dikkat kesildim, bu konuda netice: hayal kırıklığı. (edit: performans hala hayal kırıklığı ama yakıt tüketimi zamanla düştü ve hakikaten az yakmaya başladı fakat; uzun yol otobüs şoförü gibi kullanırsanız)

    konfor-donanım-tasarım:

    otomobil, hakikaten büyük. bagaj hacmi ve arka koltuk diz mesafesi, muhtemelen sınıfının en iyisi. 580 lt civarında bir bagaj hacmi var, bagaj kapağı, arka camla birlikte açıldığından yüklemesi kolay. bagajdaki kancalar, cırt cırtlı yük sabitleme zımbırtıları, epey kullanışlı.

    ön koltuklar elektrikli, bel desteği ayarı var. ortadaki ekran güzel, kocaman ve dokunuşlara tepkisi yeterince hızlı. ön koltuklar arasındaki kol dayamanın içi geniş ve soğutmalı. torpido, aracın geneline bakınca minicik kalmış. araçta cd çalar yok, onun yerine sd card okuyucu koymuşlar ve bunu torpidoya koydukları için hacimden çalmış, torpido gözü kilitlenmiyor.

    arka koltukta geniş geniş oturuluyor. diğer otomobillerden bir farkı da burada, arka koltuk iki kişilik değil. mecbur kalındığında çok iri olmayan üç kişi seyahat edebilir ve ortada oturan çok rahatsız olmadan idare ediyor.

    donanım ve büyüklük iyi. bir üst donanım seviyesi olan prestige paketi alanlar çok memnun ama listede deri döşeme olduğunu görünce düşünmedim bile. passat’ın highline donanımında da aynı durum var, istesek de kumaş döşeme alamıyoruz.

    aracın ses yalıtımı, pek de iyi değil. yol ve lastik sesi, rahatsız edici seviyede. motor sesi, çok gelmiyor.

    bu aracın konforu, sınıfında normal seviyede. iddia edildiği gibi çok üst seviye değil. maalesef büyüklükle konfor karıştırıldığından, konforu abartılıyor. 600 kilometrelik bir yolculuk sonunda, yolda üç defa yarımşar saatlik mola vermeme rağmen kıçım başım ağrıyarak indim. koltuk döşemesi taş gibi sert. passat, mondeo ve a4, uzun mesafede bu otomobilden kesinlikle daha konforlu. şehir içinde veya kısa mesafede, geniş iç hacim sebebiyle superb, iyi bir alternatif.

    motor-şanzıman-performans-yakıt tüketimi:

    araçta sıralı dört silindirli, 1.6 lt hacminde, turbo beslemeli, 120 ps gücünde, 250 nm torklu bir motor var. 7 ileri vitesli bir dsg şanzımanla donatılmış. bu şanzımanı, audilerdeki 7 ileri s-tronicle karıştırmamak lazım, biraz farklı ve gıcık. sırf bu şanzımanın dayanımı için tork, 250 nm ile sınırlandırılmış, aracın performansını direkt etkiliyor.

    aracın üç performans modu var: eco, comfort, sport.

    eco modunda gaz tepkileri epey ağır, pedalın yarıdan fazlası boş. otomobil, çok düşük devirde ve mümkün olan en yüksek viteste gitmeye çalışıyor. 70 km/saat süratte 7. vitesi görüyor. gaz pedalını her bırakışta kavramayı ayırıyor ve motor devrini rölantiye düşürüyor.

    comfort modunda eco’dan tek fark, gazı bıraktığınızda kavramayı ayırmaması.

    sport mod dedikleri, sanırım normalde vites kolundaki “s” modu gibi. aracın vites geçiş devirleri değişiyor ve biraz da gaz pedalına tepkisi artıyor. ama ne yaparsanız yapın gidiyormuş gibi değil.

    kağıt üzerinde bu otomobilin 0-100 km/saat hızlanması, 11 saniye. on yıl önce üretilen 2.0 litre motorlu araçların değeriyle aynı. sorun, bu otomobili daima tam gaz kullanmadığınızda ortaya çıkıyor. otoyol seyrinde 130 km/s süratle giderken sol şeride çıkıp şöyle 170 km/s sürate çıkayım dediğimde, kick down yapmadıysam zorlanıyor. on yaşındaki mondeo, bundan daha esnek.

    araç, passat’ın uzatılmışı olduğundan onun kadar rijit değil. kimsenin bu otomobilin limitini test etmesini tavsiye etmem. bu sakıncayı gidermek için olsa gerek, kısa aralıkta çalışan sert bir arka süspansiyon kullanılmış, bu yüzden yoldaki her çukur, her alçak kasis, yolcuyu zıplatır. dar yanaklı lastikleri de hesaba katarak zorlamadan, yumuşak bir kullanım tarzı benimsenmeli.

    bu otomobilin en büyük sorunu, lanet şanzımanının ayarları. tali yoldan çıkacaksınız ve durdunuz diyelim, ana yola katılmak için gazladığınızda yarım saniye kadar bekliyor, sonra kavrıyor ve o arada solunuzdan gelen ayı, şayet gaz kesmediyse dibinizde bitiyor. her kavşakta ince ince hesap yaptırıyor. her kalkışta şanzımandan o kırrrrttttt hissi geliyor. bunu maalesef tam izah edemiyorum ama debriyaj balatası bitik bir arabanın kavrayışı gibi, tırtıklı bir kavrama hissi.

    karma yakıt tüketimi, 7 litrenin altına inmedi ama 10 litreyi de görmedi. bundan iki yüz kilo ağır, dört çeker, 2.0 litre motorlu a4 de bu kadar yakıyor. aracın yeni olmasından ya da benim kullanımımdan olabilir, biraz daha kullanınca değişebilir.

    sekiz ay ve 30.000 km kullanımdan sonra edit: otomobilin şehir dışı yakıt tüketimi, fabrika verisi 3,9 litre/100 km. baktım ki uzun yolda otomobili performans için boşuna zorluyoruz, şehirler arası otobüs şoförleri gibi kullanmaya başladım. "eco" modunda, hız sabitleyici kullanarak ve sürat tahditlerini zinhar ihlal etmeyerek kullanmaya başladığımda yakıt tüketimi 4 litre/100 km'ye düştü. bir depo motorinle (60/65 litre civarı alıyorum) 1.500 km civarında gidebiliyorum. bir defasında sakin bir yolculuktan sonra 3,8 litre tüketim hesapladım ki, oha. özellikle 15.000 km'de yapılan periyodik bakımdan sonra tüketim düştü.

    bunun sebebi, doğru lastik hava basıncı ayarları ve hız sabitleyicinin yanı sıra 7 ileri kademeli dsg şanzıman (birden fazla overdrive dişli olduğuna eminim ama iki mi üç mü onu bilmiyorum). 80 ya da 90 km/saat süratle giderken şanzıman 7. viteste oluyor ve motor çok az devir çeviriyor, böylece stabil sürüşte inanması zor tüketim değerleri görülüyor. dizel motorlu bir otomobili, bu kadar düşük devirde kullanmaya hep mesafeliydim ama baktım ki otomobil bunun için ayarlanmış, saldım gitti. yeteri kadar uzun yol gidilince dpf rejenerasyonu da problem olmuyor, motorun ve manifoldun sıcaklığı yeterince yükseldiğinden hem daha az partikül çıkıyor hem de bir yandan sanıyorum rejenerasyon yapılabiliyor.

    şehir içinde haliyle bu kadar düşük devirde kullanmıyorum. tüketim 7,5 litre/100 km civarında.

  • şuraya tecrübe, işgücü falan yazan olmuş...

    arkadaşlar ben sizin hayalgücünüzü seveyim ya...

    azıcık gerçekçi olun. farz-ı mual aşırı derecede parasızsınız ve acilen para lazım. ne satıcan? tecrübenin ilanını mı vericen?

    sabah sabah ya... tövbe tövbe

  • adam bir şey yapmamış ki, niye bu kadar abartıldı.
    ödülünü al ondan sonra konuş kardeşim sen de.
    ödül kaldı adamın elinde.

  • yalan olma ihtimali hiç düşünülemeyen yalanlar.
    -dönüşte alalım o oyuncağı...
    -ağlayan pirinç taneleri...
    -kalan pirinç taneleri kadar çocuğun olacağı hayali...bazen 1 bazen 3 bazen 10 pirinç...
    -sinema salonu tamirattaymış...
    -senin istediğin bebek bitmiş...
    -kardeş için evimiz çok kalabalık...
    -evlenip giden kedilerim...
    -seyahate çıkan kırmızı balıklarım...
    -sık sık elektrikleri kesen ve erken yatmak zorunda bırakan belediye başkanları...
    -ben doğdum diye her yıl 29 ekimde tüm ülkede havai fişeklerin patlatılması...
    -başının arkasında gözü olan anne...
    -odada kulağını unutup her şeyi duyan büyükanne...

    yazdıkça utandım ''ıq'' yerlerde.
    hiç yoktan okur yazarlığımız var, iyi kötü okul bitirebilmişiz nasıl ''o inek benim'' olduysam?
    ...

  • bu sayının içine, testi negatif olup tomografisi pozitif olan hastalar dahil değil.

    t: artmış günlük korona sayısı

    edit: çok soran oldu. nerden biliyorsun, emin misin diye. eminim, türkiye’nin en büyük pandemi hastanesinden yani şehir hastanesinden bir doktor olarak bildiriyorum.

  • half life sampiyonu oldugu iddia edilen turk bir dayinin bu haritayi oynayisini eger gecmiste hl oynadiysaniz izlemekte fayda var:

    [[2021 link edit: ]] https://www.youtube.com/watch?v=m3zuvldmvlg

    bosa oynamisiz onca yil. adam insan kulagininin duyamayacagi seslerden kimin haritanin neresinde spawn oldugunu falan tahlil ediyor, kafaya sictim. ornegin twitch videosunda

    * 4:40'ta kendisinin "ucan pompali hareketi" adini verdigi bir vurus yapiyor dillere destan.
    * 11:25'te "uzaya cikip vurmak" hareketi var. (14:15'te daha iyisi)

    yilin en basarili twitch videosu. hic ölmeden 57 kill falan aliyor arkadaslariyla oynarken, boyle bi adam olsaniz arkadaslariniz internet cafe çıkışında pıçaklar valla sizi.