hesabın var mı? giriş yap

  • yakışıklı, zengin, kültürlü erkeğin adı soyadı kombinlenmeden asla söylenemez..

    necmi bıngıllıoğlu ile yaşadığım her şey çok özeldi..
    haydar nevizade senin için ne ifade ediyor?
    necdet folloşlugil ile aramda hiç bir şey yok..!

    gibi gibi.. mesela "necmi ile yaşadığım her şey çok güzeldi".. olmuyor işte.. o etkiyi vermiyor.. adamlar haklı tabii..

  • 2022 britanya gp'sinde gerçekleşen kazadan sonra tekrardan önemini anladığımız, kazayı yapan zhou'nun yarış sonrası “halo saved me today” diyerek de önemini tekrar hatırlattığı bir koruma sistemi.

    halo, arabanın kokpitinin üstüne oturan ve sürücünün kafasını saran, 3 ayaklı bir çubuk aslında. çubuk dediğime bakmayın, oldukça fazla ağırlığı taşıyabilecek bir şekilde dizayn edilmiş ve malzemesi (titanyum) de tabii ki ona göre kullanılmış. 12.000 kilo taşıyabilen halonun amacı, sürücünün kafasına gelebilecek darbelerden sürücüyü koruyarak kafadan hasar alınması durumunda ölüm riskini en aza indirmek.

    ne zaman ve nasıl formulaya girdiğine baktığımız zamanda da, bizi maalesef formula tarihinde kaybettiğimiz sürücüler karşılıyor. formula 1 her ne kadar her zaman tehlikeli bir spor olmuş olsa da yakın tarihe (2000ler ve günümüz) bakıldığı zaman 2009'da formula 2 sürücüsü henry surtees ve 2014 yılında formula 1 sürücüsü jules bianchi'nin ölümünden sonra pilotların kafa kısmındaki korumanın arttırılması yönündeki çalışmalar ivme kazanıyor. kasklar her ne kadar pilotların kafasını büyük ölçüde koruyor olsa da büyük kazalar olduğu zaman kafaya gelebilecek darbe yahut ağır cisimlere yeterli korumayı sağlayamadığı için de halo ortaya çıkıyor. takımlar kendi içlerinde bu güvelik sorununa bir çözüm arasalar da, halo kadar efektif bir sistem bulamıyorlar ve ilk olarak 2016'da denenen halo, daha sonrasında 2018'de neredeyse tüm formula serilerinde zorunlu hale geliyor. red bull racing'in haloya alternatif olarak geliştirdiği sistemle (aeroscreen) birlikte birçok test yapılsa da sonucunda haloda karar kılınıyor. 240 km/s'de ateşlenen bir tekerleği saptırma testini başarıyla geçen tek sistem olmasının yanında, sürücülerin görüş açısını en az şekilde etkileyen sistem olma konusunda da hala alanında tek. fia'in yaptığı, 40 gerçek kazadan oluşan araştırmada ise halonun hayatta kalma oranını neredeyse yüzde 20 arttırdığı sonucuna varılmış.

    aralarında o zamanki f1 patronu bernie ecclestone ve mercedes patronu toto wolff'un da dahil olduğu bir grup, başta sistemi beğenmese ve hatta lewis hamilton bile “sporun tarihindeki en kötü gözüken modifikasyon” olarak adlandırsa da, insanlar buna zamanla göre göre alışıyor ve hatta lewis hamilton da 2021 italya gp'sinde verstappen'le yaşadığı kaza sonrası halo sayesinde hasarsız bir şekilde kurtuluyor. hatta toto wolff, “iyi ki bizim istediğimiz tasarım kullanılmamış” diye bir açıklamada da bulunuyor :)

    yakın tarihte yaşanmış büyük kazalardan biri olan romain grosjean'ın kazasına da bakıldığı zaman halo'nun olmadığı takdirde grosjean'ın kafasına alacağı hasar şu görselde belli oluyor diye düşünüyorum. bilmeyenler için de kaza anı ve grosjean'ın arabasındaki halonun son hali.

    özetle, formula tarihindeki can kayıpları sonrası geliştirilen ve yeni kayıpları engellemede oldukça başarılı bir sistem. bu entryde bahsetmediğim ancak ölümü ile bu spordaki güvenlik önlemlerinin arttırılmasına vesile olmuş tüm pilotların listesine de buradan ulaşabilirsiniz.

  • insan bir alışınca bağımlısı oluyor bu fırçanın. benim 27 yıl boyunca hiç diş ipi vs. alışkanlığım yoktu dişlerimi fırçalardım ama diş araları için özel bir şey yapmazdım emme bu nalete alıştığım günden biri yani son bir yıldır ne yesem ardından diş aralarımı bu fırça ile temizleme ihtiyacı hissediyorum. kullanmayınca ağzımı bakımsız hissediyorum. sanki evde arayüz fırçaları biterse ve ben bu fırçadan bulamazsam hayat ızdırap olurmuş gibi geliyor. ciddiyim abartmıyorum diş aralarımın kendisine çok ihtiyacı var. alışmış kudurmuştan beterdir derler ya asdfgfds alışmışım bir kere. en son a101'e geldiğinde stoklamıştım, normalde eczaneden alıyorum ama ya bulamazsam ne yaparım diye de korkmuyorum değil. gratis'te watson'da falan da satılmıyor ki her yerde yok. çok faideli ama bir o kadar da bağımlılık yapan bir şey bu. keşke hiç alışmasa mıydım. öyle işte.

  • 2,5 yaşındaki kızımla şu şekilde bir diyalog yaşamama sebep olan program;

    ben: bu programda ne oluyor?
    kızım: ağlıyolar.
    ben: neden?
    kızım: elbise giyiyolar, ağlıyolar.

  • niye kan dondurması gerektiği anlaşılamayan twit. illa kanın donsun istiyorsan berkin'in 14 kilo olarak gömüldüğü gerçeğini hatırla, yeter sana.

  • kanlı irinli şu son türkiye gündeminde fotoğraflarına baktıkça istem dışı güldürüyor reis.

    reisin her an yeni sekme açıp 2.el doblo fiyatlarına bakabilirim bakışını hepinizin yakaladığını biliyorum.

  • nesine şaşırıldığını anlayamadığım kuyruklar.

    yani hiç kimse size ülkedeki tepeden tırnağa bütün insanlar açlık sınırının altında yaşıyor demiyor ki şaşırıyorsunuz.

    ülkenin yüzde 60'ından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor diyoruz.

    bunları alabilecek insanlar da var evet biliyoruz ama çoğunluk değil işte.

  • amk gelirken 85 milyon türk halkına sorulmamış, sınır neden var? devlet neden var? riayet edilmemiş. ama gönderirken neden, niçin, nasıl diye soracaksınız. pardon da adamın içinden geçerler. sen yeter ki göndermekte kararlı ol.

  • onbir, oniki yaşlarındayken arada annemle beraber gündeliğe giderdim. genelde büyük temizlik yapılacaksa ek yardım olarak. anneme beş veriyorlarsa bana da iki, üç verirlerdi. şimdi düşününce, çok küçükmüşüm ama erken gelişmiştim. bir de fakir fukaranın çocuğu pek çocuk olamaz. çocuk olmaya vaktimiz de paramız da yoktu. neyse bu bir başka entry konusu...ben aslında başka bir şey anlatacaktım;

    yine annemle gündeliğe gittiğimiz birgün, evini temizlediğimiz kadının eşi, mahmut amca, ertesi gün okuldan sonra onlara gitmemi ve bana kışlık ayakkabı alacağını söyledi. annem de okul çıkışı mutlaka gelmemi söyleyince gittim mecburen. mahmut amca ile kapıda buluştuk, sonra beraber yakınlardaki bir ayakkabıcıya gittik. annem gelseydi bari ama gelmedi. calismasi gerekiyordu çünkü. mahmut amca'yla ayakkabılara baktık. bir tane denedik, aldık ve çıktık. sanırım hayatımın en mutsuz günlerinden biriydi. ayakkabı alındıktan sonra da, eve geldikten sonra da sadece ağlamak istediğimi ama kendimi tuttuğumu hatırlıyorum. bir de sonradan mahmut amca anneme asık suratlılığımdan dem vurmuş. sanırım bunu, ayakkabı alındıktan sonra sevinçle bacaklarına sarılan bir çocuk hayal ettiği halde, eskisinden de mutsuz bir çocukla karşılaştığı için hayal kırıklığı ile söylemişti. aslinda cok iyi niyetli bir adamdi ve ailece cabamizi takdir ediyordu.

    buraya nereden geldim peki...dün nuri bilgi ceylan'ın kış uykusu nu izledim...orada da vicdanını (ki vicdan genelde korkakların sevdiği bir sözcüktür ve öncelikle güçlüleri dehşete salmaya yarar.)* rahatlatmak için fakir bir aileye para vermeye çalışan kadına kızarken hatıralar beni buralara getirdi galiba. kadın parayı açıklama yapmadan gizlice kapıya bırakabilirdi...ama hayır, o şık kıyafetleriyle yardım ettiği ailenin gözlerinde sevinç görme, minnet duygusuyla sarmalanıp sarılma ve başkalarının mutluluğuyla mutlu olma fikrinden ziyade, mutluluğu için teşekkür edilmesiyle tatmin olma yolunu seçtiği için.
    çoğu zaman insanlar egolarına yenik düşüyorlar, birilerine yardım etmek güzel de teşekkür beklemek niye? teşekkürü bırak da arkandan etsin. illa yüzüne edilince ne oluyor?

    bir çocuğu mutlu edecekseniz o çocuğa yapılacak yardımın gizli olmasına, hatta çocuktan bile gizli tutulmasına dikkat etmeniz lazım. eskiden bir laf varmış, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek diye, ne doğru laf.

    bana şükret, sayemde bak yine iyisin'le iyi edilemiyor. kış uykusu bunun gibi pek çok anımı canlandırdı. daha gelirim ben buralara.

    * filmden alıntı