hesabın var mı? giriş yap

  • obama bu dizinin son sezon ilk bölümü ile çakışmasın diye konuşma saatini değiştirmiş.
    yapımcılar da kendisine bu bölümü dvd ile göndermişler.

    şimdi obama gerçekten halk adamıysa bunu rapide yükler. bekliyoruz.

  • vedat milor için yemeğin vazgeçilmez, telefonun ise önemsiz bir materyal olduğunu gösteren hadise. hastayım bu adama cep telefonu denize düşüyor bütün ekip panik vedat abinin tepki ;
    - telefonunuz düştüüü!
    - benim telefon mu düştü?
    - evet!
    - o zaman çok kötü. kaybettim herhalde telefonu, artık hayır gelmez ondan. ve yemeğe devam.. :

    o an

  • kaldırıldığı hastanede yaşam mücadelesi veren tek kişi, tek hasta. hastanede yatan geri kalan herkes oraya tatile gelmiş belliki.

    okuduklarımdan anladığım kadarıyla aynı katta bulunan hastaların refakatçileri dışarı çıkartılıyor (tehlike arzettikleri için), hastaların cep telefonlarına el koyuluyor, hatta ve hatta -abartılmamışsa şayet- hastaların kapıları dışardan kitleniyor. çok normal, çünkü o insanlar oraya tedavi olmak için değil hastanenin otel hizmetinden faydalanmaya gelmişler. hastalar ibrahim tatlıses için bu kadar tehlikeli bulunurken, hastanenin içi ana baba günü gibi. bütün ünlüler bir koridora toplanmışlar sanki, durumu iyiymiş çığlığı, aman durumu kötüye gidiyormuş çığlığı.. onlar, hasta ibrahim tatlıses için duydukları endişeden ne yaptıklarını bilmiyorlar, diğerlerine saygı göstermeyi düşünecek kadar kafaları yerinde değil. zaten onlar ünlü. kimse hesap soramaz, kimse onlara lütfen burada beklemeyin, şurada bekleyin diyemez. onların telefonlarından dışarıya bilgi sızamaz, onlar tehlike arzedemez.

    aynı katta odasına kapatılmış refakatçisiz hastayla o kalabalıkta kim ilgilenebilmiş, "bu ne gürültü uyuyamıyorum" dediğinde hangi şık cevap verilmiş çok merak ediyorum.

  • bu entry’de ise maddeler halinde yaşadıklarımı anlatacağım.

    1- 2016 mart'da kızılay’da medikal direktör'e ulusal kan ürünleri rehberiyle ilgili mail attım. sorduğum soruların cevabından çok ulusal kan ürünleri rehberinde yazılanların kopyası vardı.

    2- 19 eylül 2016'da rehberin düzeltilmesi ile ilgili resmi olarak memnuniyet eleştiri şikayet(meş) formu açtım. [normalde 1 haftada kapatılması gerekiyordu fakat ankara’ya gidip olanları basına anlatacağım diyene kadar yani 23 ay açık kaldı]

    3- 21 eylül 2016'da kızılay'da üst düzey bir yöneticiye whatsapp'tan rehberin düzeltilmesi ve güncellenmesi ile ilgili meş'de yazdıklarımı pdf dosyası yapıp gönderdim.

    4- meş'den bir süre sonra tüm türkiye'de, kızılay kan hizmetleri yönetiminde çalışan bir doktor ve mikrobiyoloji uzmanı tarafından eğitim verildi. bu eğitime gelen hocalarımıza rehberin kesinlikle güncellenmesi gerektiğini söyledim. cevap olarak rehberin red kriterlerinden memnun olunduğunu aldım.

    5-6 mayıs 2017'de sunum hazırlayıp kızılay'da yönetici olarak çalışan bir doktora whatsapp üzerinden gönderdim.

    6- 7 mayıs 2017 tarihinde düzeltici önleyici faaliyet açıp rehberin güncellenmesi gerektiğini bir kez daha belirttim.

    7- www.kanvercanver.net sitesini kurdum. dünya'daki belli başlı rehberlerin red kriterlerini elimden geldiğince çevirdim. ekipte çalışan doktorlara siteyi ulaştırabilir miyiz yazılı mailime medikal koordinatör tarafından maalesef cevap verilmedi.

    8- aralık 2017 tarihinde kızılay'ın düzenlediği ekip liderleri toplantısının son gününde tüm sorunlu gördüğüm konularla ilgili bir konuşma yaptım. tüm yöneticilerin önünde noktasına virgülüne dokunmadan şu cümleyi kurdum. "bakın kızılay’ın şu an ivedilikle tüm gücüyle gerekirse cumhurbaşkanı danışmanlarının kapısında yatıp bir an önce rehberi güncellemeye başlaması gerekir. bu rehber yüzünden günde yüzlerce belki de binlerce kişiden kan alınamıyor yine yanı sayılarda alınmaması gereken kişilerden kan alınıyor. bunun vebalini ödeyemeyiz." aynı toplantının değişik günlerinde "detaylı bir ilaç listesi hazırlıyoruz. yakında elinizde olacak" "ankara'da komisyona çağrılacaksınız" cümlelerini benimle beraber toplantıya katılan tüm doktor arkadaşlarla beraber duydum.

    9- resmi yazı ve kongrede uyarmama rağmen 18 temmuz’da suriyelilerden kan alımının önü açıldı ve iyi niyetli mücadelemin bir sonuç getirmediğini anlayınca 20 temmuz 2018 tarihinde rehberin güncellenmesi ile ilgili hiç bir gelişme olmayacağından emin olunca göreve başlayışımın 3. yılında 30 sayfalık "kızılay yıllardır güvensiz kan mı alıyor?" başlıklı bir günde yazdığım yazıyı sadece rehberin düzeltilmesine yönelik bir garanti olması açısından sosyal medya ve medya ile paylaşacağımı söyleyen bir maili yöneticilere gönderdim.

    10- kızılay kan hizmetleri'nde üst düzey bir yönetici ile görüştüm. derdimi anlatamadım. anlatamadıkça sinirlendim.

    11-daha sonra yaptığımız görüşmeyi gözden geçirip yöneticiden özür dileyip kızılay'da gördüğüm sorunları anlattım ve rehberin bir an önce güncellenmesi gerektiğini söyleyen bir mail attım.

    12- eylül 2016'da açtığım şikayet formuna anlamsız bir cevap geldi. normalde 1 haftada kapatılması gereken meş 2 yıl aradan sonra kapatılmıştı. bu cevaba yapılması gerekenleri anlattığım bir mail daha yazdım. ardından 5 ağustos'ta aldığınız kararların bilimsel dayanağını görmek istiyorum şeklinde mail attım cevap alamadım.

    13- ardından 17 ağustos'ta blöf olarak attığım maile kızılay tarafından resmi olarak skandal bir cevap verildi. bu resmi cevapta olanların duyulması halinde tarafıma dava açılacağı söyleniyordu.

    14- 18 ağustos'ta gönderilen yazıya ne kadar sinirlensem de güzelce bir kez daha kanıtlarımla cevap verip amacımın daha iyi bir rehber hazırlanması olduğunu bir kez daha anlattım. daha iyi hazırlanmış bir rehberin hiç kimsenin zararına olmayacağını belki de yirminci kez söyledim.

    15- ardından doktorların hepsine anket ve test soruları gönderdim. doktorlara gönderdiğim mail'de yöneticilerin istifasını talep ettim.

    16- medikal koordinatör tarafından arandım. komisyon kuralım düzeltelim cümlesini sonunda duydum. fakat 2 saat geçtikten sonra iptal olduğunu öğrendim. doktorların test ve anket sonuçlarını yayınladım.

    17- personeli kışkırttığımdan dolayı tazminatlı olarak iş sözleşmemin feshi nedeniyle son savunmamı yazdım.

    18- türk kızılayı çalışanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğum iddia edilerek tazminatsız olarak iş sözleşmemin fesih edildiğini tebliğ ettim.

    19- 15:35'de tebliğ ettiğim yazıdan yarım saat sonra rehberin revizyon haberini mail üzerinden aldım. bu rehber öyle ya da böyle bir şekilde düzeltilecek diyerek verdiğim sözü tuttum.

    20- yüzüm ak, başım dik, onurlu bir şekilde hakkımı helal etmeyerek kurumdan ayrıldım.

    21- aradan geçen süreye rağmen kan bağışcısı seçim kriterleriyle ilgili herhangi bir düzeltilme yapılmadığını öğrendim. işe dönüş davamı kazandım ve bu yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesi amacıyla yardımınızı dileniyorum.

    okuyan, paylaşan, destek olan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. emile zola’nın dediği gibi “gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramaz”

    #haketmiyoruz

  • ben şimdi şu alevilik kısmına takıldım açıkçası. olm siz operatörle görüşme yaparken, mevzuyu nasıl oluyor da aleviliğe getirebiliyorsunuz? hayır, biz mi yanlış yapıyoruz bir yerde amk?

    -bu arada aleviyim ben kıps;)

    bizim memleket hakikaten garip bir yer.

  • hasar gören sigortalı aracın, sigortacı tarafından alınıp yine hasarlı bir şekilde ihale yöntemiyle satıldığı ve 'dolaşımda olan' araçları diğer araçlardan ayrıştıran sıfat.

    bu tip araçların nispeten kolay bir şekilde satılması için bazı ağır hasarlı araç sahipleri tarafından üretilen önemli bir karşı argümanı konuşalım: 'yetkili servis tarafından hasarı şişirilmiştir.'

    hasarı şişirmek o kadar kolay değil arkadaşlar. araba servise iner, eksperi gelir, eksperi gelmeye devam eder, sigortanın gönderdiği denetçi gelir arabayı kontrol eder, eksperin bürosunda çalışanlar kalem kalem tüm ekspertizi kontrol eder. gerekirse eksper bir daha gelir tekrar teyit eder. sigorta şirketleri belli hasar limitlerine belli eksperler gönderir. bunlar hep hasarlar şişirilmesin diyedir. genellikle ağır hasarlı bir aracın ekspertiz - araştırma - onay süreci aracın hasar onarımından daha fazla sürer. 2 haftada onarılıp müşteriye teslim edilecek bir araç 1 ay bu bürokrasinin çalışmasını da bekler.

    ayrıca yetkili servisler ayağına gelen işi kaçırmazlar. bu şirketler birer ticari müessesedir. müşterilerin araçlarını tamir ederek para kazanırlar. servise gelen ve onarılmadan giden tüm araçlar servis için zarardır. bir sürü operasyonel zarar vardır. lift, otopark işgal ederler ve aracın işlerini yürüten çalışanlar vardır. bu kişilere maaş ödenir. eğer bir araba sigorta şirketinin anlaşmalı yetkili servisine çekilmiş ise, bu aracın tüm hasar süreçlerinden sonra eğer araca pert kararı verilirse, ilgili servis tüm bu işi bedelsiz yapar. ne sigortalıdan ne de sigortacıdan bedel talep edebilir. kimse böyle bir işi yapmak istemez.

    örneğin hasarlı araca sigorta şirketi pert total kararı vermiş olsun ve aracı ihale yöntemiyle satmış olsun. sigortalıya da parası ödensin. artık sigortalı ile işimiz kalmadı. bu araçların ihalesine dükkan sahipleri, tamirhaneler, kendi hesabına çalışan ustalar, komisyoncu-avantacılar vb. girerler. sonra bu arabaların onarımı ve satışına geçilir.

    şimdi bu aracın onarım maliyetine dönmek lazım. e zaten sigorta şirketi bu muhasebeyi yaptı ve yetkili serviste onarmanın kendi çıkarları için daha maliyetli olduğuna karar verdi. demek ki onarım maliyetlerinin düşmesi lazım. onarım maliyetlerini dörde bölelim. 1/4 işçilik geri kalanı da yedek parça olacak şekilde. yetkili servis olmadığı için işçilik maliyetini yarı yarıya düşürelim. olayın koptuğu yer yedek parçadır. gözün görmediğine gönül katlanır misali bu araçlara bir parça takılır 3 parça takılmaz, yama yapılır, direnç atılır, macun atılır vs vs. eğer denk düşürdüğünüz aracın çıkma eşdeğer vs. yedek parçaları halı hazırda sizde mevcut değilse, rakamı düşürmek için başka metotlara kaymanız gerekir. haberlere ve ekspertiz videolarına konu olan araçlar işte bu araçlardır. 2 farklı aracın gövdesi birleştirerek yapılan çok tehlikeli ve illegal işlemlerde genelde aracı tamir edecek kişi hedef atış yapar. arka kısımdan ağır hasarlı x aracını ihaleden alır çünkü x aracının arka gövdesi elinde mevcuttur.

    şimdi tekrar servis tarafına dönelim.

    aracın üreticisi demiş ki ilgili parça parçanın toplam yüzeyinin şu kadarı kadar hasar görmüş ise o parçayı yenisiyle değiştir. niye? tüketiciye olan taahhütlerimiz devam etsin diye. ne bu taahhütler? boya ve antikorozyon garantisi, onarım garantisi, işçilik garantisi, en önemlisi güven ve kafa rahatlığı garantisi. yeni parçayı boyuyorum, araca takıyorum, 23. ayda boyada bir sorun gözle görülür hale geliyor, araç servise geliyor. ne yapıyorum? ücretsiz yeniden boyuyorum.

    üretici bir grup aktif ve pasif güvenlik ekipmanı ile doldurmuş aracı. aracı güvenli yapan şeyler bunlar. ağır hasar kayıtlı arabanın airbaglerini açıyorsun; başka bir aracın ünitesi var, beynine direnç atmışlar ki gösterge paneline arıza uyarısını yakmasın diye. kaza olduğunda airbag açılacak mı? hayır.

    tamponlar. aracın en dışındaki kaporta parçaları. işlevi ne? çarpma anında yayayı korumak. yayanın az hasar görmesini sağlamak. bu yüzden esneyen büzülen kırılan bileşenlerden üretiliyorlar. ama aynı zamanda simetrik ve aracın genel bütününü bozmayacak şekilde monte edilmeli ve hizalanmalıdırlar. tırnaklı plastik parçalar ve perçinler vasıtası ile gövdeye uyumlu şekilde montajları yapılır. ağır hasar kayıtlı araçları söküp bakalım, ya ısıtılarak yapıştırılmışlardır, ya mastik çekilmiştir veya bir sürü yeni değişik teknikle emanet şekilde montajlanmışlardır. tamponun içinde darbe emicisinden aerodinamik parçalara, radyatör çerçevelerinden davumbazlara bir sürü farklı yedek parça vardır. arabayı söküyoruz darbe emici çıkmıyor içinden. darbe emici olmadan tamponun güvenlik açısından neredeyse hiçbir kıymeti yoktur. süs işlevi görür.

    farlar. görüş için çok önemlidirler. yükseklik ayarı yapanı, amörtisöre bağlı çalışanı, kendinden beyinli olanı vs. bir sürü çeşidi var. far ayarına bakıyorsun biri kuzey yarım küreye diğeri güney yarım küreye bakıyor. yükseklik ayarı yapan parça var mı? yok. takılmamış. araba tüv'de kusur aldı ve geri döndü. çözüm üretmek lazım. çözüm: emanet iki far takıp muayeneden geçmek ve eski farları geri takmak.

    torsiyon ve dingiller. tekerlekleri birbirine bağlayan bu parçalar pahalıdır ve eğer araç torsiyon çubuklu ise tekerlekten darbe alması durumunda torsiyonun darbe görme ihtimali vardır. yetkili servisler milimetrik cetveller ile bu ölçümleri yapar, ağır hasar kaydı olan araçlarda aracın böyle bir darbesi var ise genelde bu sorun torsiyonu ısıtarak yerine çektirme şeklinde düzeltilir. onarımın da sınırları vardır fakat bu sınırlar bilinmez. değişmesi gereken bir torsiyon değişmediyse ciddi güvenlik riskleri ortaya çıkar ve arabada konfor mümkün değildir. araba yolda gezer.

    bir diğer konu da 'ağır hasar kayıtlı' araçlara kasko poliçe yapılıp yapılmamasıdır. bu araçlara poliçe yapılması aracın cazibesini artıran bir şeymiş gibi yansıtılır. bilinen nedir? 'ağır hasar kayıtlı' araca kasko yapılmaz. fakat karşı argüman için her zaman bu tip araçlara kasko yapan 1-2 sigorta şirketi bulunur. bu da genelde poliçe ve prim üretme çabasından, yani ilgili sigorta şirketinin pazar kaygısından ileri gelir. ağır hasar kayıtlı bir araç aldınız, bir de ne tesadüf ona kasko yaptıracak bir şirket buldunuz. koşa koşa gidip poliçe kestirdiniz. sonra gün geldi ufak bir kazaya karıştınız. aracın eski hasarının olduğu yerden. araba servise gitti bakıldı önde tampon hasarlı ve değişmesi gerekli. aman ne görelim tampona eski hasarından dolayı kaynak yapılmış ve oradan kırılmış. farı kırılmış ama far bağlı bulunduğu panele kendi ayağı ile değil bir tel ile bağlı!!! allah allah nasıl olur. bu araba servise yatar arkadaşlar, ya dosya reddedilidir ya aynı şekilde derme çatma yapılır ya da artık araç sahibi illallah eder gider başının çaresine bakar. o yüzden çok güvenmeyin 'ağır hasarlı araca da kasko yapılıyor' rahatlatmasına. arabanın durumu ne ise araba ona göre muamele görür. ağır hasarlı aracı sanayilerde toplatıp yeniden poliçe kestirirler, arabayı gider düz duvara vurup sigortadan para alırlar. bunlar bu işin içindekilerin bildiği pratiklerdir. bunun gibi bir sürü olay döner bu işlerde.

    bütün mesele sadece ağır hasar kayıtlı araçlar değildir. bir sürü araç sahibi araçlarının kasko poliçesi olmasına rağmen bu tip işlere kendi istekleriyle girerek bu 'suistimale çok açık ve denetime muhtaç' işin değirmenine su taşırlar. aracın riskini bir kuruma devrediyorum, risk gerçekleşiyor fakat ben hakkımı kullanmayıp, sicile işlenmeyecek metotlar kullanarak aracı eski haline getiriyorum. niye? tramere işlenmesin, satarken fiyat kırmasınlar diye. tamirde şeffaflık esastır. güven yaratır. şeffaflık var mı? yok.

    işler her zaman böyle yürümez.
    her vaka kendi gerçeklerini getirir; çok nadir bir araba çıkar karşına, alırsın ince eler sık dokur yaptırır binersin. keyfi bir iştir.
    -arabanın iki parçası hasar görmüştür, pert olmamalıdır ama sigortalı çok baskı yapmıştır, fiyatı kırmıştır aracını pert ettirmiştir. hasar gören araca binmeyip zararına katlanıp aracı servise bırakıp çıkan çok insan var.
    -tam tersi aracını pert olması gerektiği halde pert ettirmeyen ve yaptırıp binen çok fazla insan var. kimisi de değişim maliyetine katlanmak istemez.

    ben otomotiv sektörünün servis bacağında çalışan bir kişiyim. ikinci el araçlarda nasıl akıl almaz şeyler döndüğünü, aracın gerçek kondüsyonu hakkında alıcıların nasıl yanıltıldıklarını maalesef çoğu zaman ilk elden görüyorum.

    elbette temiz ve ilkeli çalışan bir sürü dürüst ve işinin ehli kişiler mevcut ama onları bulmak maalesef kolay değil. televizyonda ve sosyal medyada çok fazla dolandırıcılık vakaları görülüyor bu konu üzerinden. youtube'da bir ekspertiz firmasının kanalı mevcut; sürekli birbirinden farklı ve her seferinde bizi şaşırtan onarımlar, hatalı işler ve dolandırıcılıklar ortaya çıkıyor. bu araçlara birileri biniyor. ben, sen, en sevdiklerimiz, yakınlarımız. araçlar birbirinden farklı binlerce parçanın ahenk içinde çalıştığı makinelerdir ve bunlar üzerinden yapılan işlemler işinin ehli kişilerce, ilgili malın standartları kapsamında yapılmalıdır. ama eğer risklerin farkında iseniz, olası bir olumsuzluktan daha az etkilenirsiniz. ama risklerin farkında değilsinizdir, bu işlerin yabancısısınızdır, ekonomik kaygılarla böyle bir araç tercih ederseniz muhakkak bir uzman görüşüne, tarafsız bir otoriteye başvurun.

    sevgiler

  • aile hekimliğinin zorluklarından biridir gezici hizmet. mesleki jargonu mobildir.

    evet ortada bir hizmet vardır ama devletçe içeriği belli değildir. türk işi yani. her ilde farklı şekilde uygulanır. kimi köye gider ilaç yazar, kimi aşı yapar, kimi yatan hastalara bakar, kimi de hiç gitmez gitmiş gibi yapar.

    yıllar önce bulunduğum doğu ili genelinde, ailelerin maddi ve coğrafi imkansızlıktan hastaneye ulaşması zor olduğundan, aşı-izlem gibi uygulamalar yapılıyordu mobilde. biz de giydik önlüğümüzü, gittik aşı ve izlem yapmaya. tabi köyde bir korku havası, beyaz önlüğü gören çocuklar kendini oradan oraya atıyor.

    bir evin kapı girişinde aşı yaparken, arkadan birinin yaklaştığını hissettim, sırtıma dokundu. dönüp baktığımda önünü ilikliyordu yaşlıca bir amca. doğu şivesi ile "hocam çok yaşlı bir babam var, ölüm döşeğinde ama rica etsem bir tansiyon bakar mısın, çok üzülüyorum." dedi.

    zaten hayır demezdim ama bu nezaket karşısında bekletemedim bile. aile sağlığı çalışanı aşıları yaparken ben de gittim dedeye bakmaya. yürürken oğlu, dedenin ne kadar dindar olduğunu anlatıp durdu. 10 yıldır yatıyormuş kısmı felçli ve 10 yıldır sürekli tesbih çekip dua ediyormuş. geldiğimizde ben dedenin olduğu odaya girince, oğlu da terlik getirmeye yandaki evine gitti.

    köyde yaşayanlar bilir, evin dışında ufacık bir odada yatıyor dede. giriş kapısı 170 cm. penceresi yok. her taraf yeşile boyanmış, kapı bile. köşede hafif bir yükselti kenarında delik, hem tuvalet hem banyo. duvarda dedenin, siyah beyaz flu askerlik fotoğrafı ama tavana sıfır :) bir de üzerinde bilmem ne ticaret yazan, kenarları iğrenç kırmızı plastikten kare şeklinde ve çok ses çıkaran saat, tabi o da tavana sıfır. sanırım bir de kuran var başucunda asılı. yerler plastikten yapılmış ahşap desenli örtü (bkz: marley) ama zemin düz olmadığı için taşlar batıyor ayağa. ve yaz günü bile soğuk yerler.

    aklımda soru işareti. 10 yıldır televizyon olmayan odada ölmeyi bekleyen dede. sıkılmadan bunalmadan. sürekli yorgan altından tesbih çekerek 10 koca yıl.

    yer yatağına uzanmış, arkası dönük, üstünde 5 kat yorgan.

    yatağa yaklaşıp dedeyi uyandırmak adına silkeledim. "dede, dedee, deeeeddeeee"

    hafiften hareketlenir gibi olunca, ben de arkamı döndüm çantadan tansiyon aletini almak adına.

    o sırada bir hızlı hareket oldu dededen. ne olduğunu anlamadım. birden doğruldu, ben de hızlıca anlamak için ona doğru dönünce göz göze geldik. gözlerini sonuna kadar açmıştı. ve susuz kalıp çatallaşmış sesine rağmen bağırdı bana.

    dinim islam, kitabım kuran, peygemberim muhammed aleyhisselam.

    olayı anladım ama gülmekten konuşamıyordum. dede sınavına çok iyi çalışmıştı ama muhtemelen beyaz önlük yüzünden kafası karışıp, cevapları yanlış zamana denk getirmişti. hani yetkim olsa alırdım cennete. o kadar kesin, kararlı, inanmış söyledi. sonra bende beklediği azraili mi bulamadı yoksa farkına mı vardı bilmiyorum arkasını dönüp yine yattı.

    bir iki ay sonra da zaten defin raporu için geldi oğlu.

    dedem umarım cevapların doğrudur. ne güzel şey değil mi, böylesine inanmak :)