ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
survivor all-star
sıla gençoğlu
-
bir üst entrydeki şiirleri görünce posta gazetesindeki yurdumun şairleri bölümünü mü okuyorum acaba diye beni şüpheye düşüren şahsiyet.
annenin whatsapp kullanması
-
-yazıyor....
17 haziran 2019 tkp'nin istanbul seçimi kararı
-
valla mal bunlar yeminle mal
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"kızlar aslında sevmek değil; güvenmek istiyor. ama nedense hep yakışıklı birine güvenmek istiyor."
asansörde yiyişen kızlar
1 euronun 10 isveç kronu olması
-
kron'dan 1 sıfır silerek sorunu çözebilirler ama ihtiyaç duymuyorlar zira paralarının değeri euro karşısında her geçen gün erimiyor. ayrıca bütün hayat euro bazında akıyor, kazançlar da buna dahil. türkiye'de masraflar euro bazında akıyor (çoğu mal ithal olduğu için), ancak maaşlar tl bazında. halk bu yüzden fakir.
isveçle kendimizi aynı sınıfta görmek için olması gereken şuydu:
1 euro 10 tl'ye eşit
asgari ücret 1500 euro
kiralar 1000 euro
ortalama maaş ülke genelinde 3000 euro
isveç ile tek benzerliğimiz ilk madde. gerisi tamamen farklı. zaten isveç'e gittiğiniz an, hiçbir parametreye bakmanıza gerek yok, sokakta dolaşınca zaten anlıyorsunuz neyin ne olduğunu.
bu kadını uzak tutun cumhurbaşkanımıza aşık olur
-
bu arada brad pitt'le evli bir kadından bahsediyorlar.
hayatında hiç uzi dinlememiş 30 yaş üstü boomer
-
sen önceki kuşaklarına saygılı olmayı öğren z kekosu, herkes sizin gibi bonzai rapçisi dinlemek zorunda mı?
doktorlar'ın kötü bir dizi olmadığını fark etmek
-
(bkz: stockholm sendromu)
imposter sendromu
-
ne yaparsam yapayım kendini yeterli hissetmemektir.
ben öss'ye hazırlanırken çok çalışmamıştım. nispeten puanı düşük bir bölüm istiyordum. övünmek gibi olmasın sınavı totomla yapsam bile giriyordum istediğim bölüme. ama riske atmak istemedim. çalıştım, elimden geldiğince çalışıyordum ama elimden gelenin en iyisi bu değildi. en azından çalışıyordum. sonra sınava girdim. beklenenden çok daha iyi bir puan aldım. aklımda hiç mi hiç olmayan bir bölüme girdim. hiç pişman olmadım; hatta şu an benim ben olmamı sağlayan bir meslek oldu (ki bu başka bir hikaye).
sonra nedense üzerime ilk sene bir azim geldi. ilk sene ortalamam doruk yaptı. iyiki de yapmış, sonraki senelerde istikrarlı bir düşüşe geçti; ama o ilk sene ortalaması beni hep kurtardı ve ortalamamı yüksek tuttu. yine aynı olay, elimden geldiğince yapıp elimden gelenin en iyisini yapmadım.
elbetteki üniversite bitmesin istemiştim, bu sebeple yüksek lisansa başvurdum. bu seferki biraz uzun sürdü. beklenenden 2 sene sonra bitirebildim. tezimi yazdığım dönem dışında yine aynı hikayeye döndü tabi. akademi hoşuma gitti, doktoraya başvurdum.
ve şimdi doktora yapıyorum. tez aşamasında değilim tabi, hala ders alıyorum. iyi gittiğini düşünüyorum; ama sanki birşeyleri eksik yapıyorum gibi. bu kadar anlattım böyle elimden gelenin en iyisini yapmadım diye, yanlış anlaşılmasın, hiçbir zaman ortalama bir öğrenci/insan/akademisyen olmadım. her yaptığımı dereceyle bitirdim; ama sanki elimden gelenin en iyisini yapmadığım için kendimi yalancı gibi hissediyorum. sanki birgün birisi aslında başarımın gerçek olmadığını yüzüme vuracakmış gibi hissediyorum. sanki hep bu geldiğim yere şans eseri gelmişim gibi hissediyorum. sanki ne yazsam saçma, ne düşünsem akademik anlamda anlamsızmış gibi geliyor ve hatta tez danışmanımın benimle çalışma fikrinden pişman olacağı gibi düşünceler geçiyor kafamdan. sürekli bir endişe, sürekli kendimden kuşu. bu geçecek mi acaba yoksa hep böyle mi olacak?
yaran olaylar
-
takı merasimi esnasında damadın, kendisini tebrik eden arkadaşına; "sağ ol kardeşim! daha iyisi senin olsun." demesi.
üstelik bunu kameraların tüm netliğiyle kaydetmiş olması ve kız tarafı, erkek tarafı hep beraber düğün kasetini izlerken gelinin babasının içinden geçirdiğini yanlışlıkla dile getirerek "araba almış sanki pezevenk! demesi.
işte o an; damadın rezillik rekorunu, kayın pederin egale ettiği andır.