hesabın var mı? giriş yap

  • 559c numaralı iett otobüsünde yanına oturduğum güzel kızın, kulaklarımızda kulaklık olmasından mütevellit, telefonunun notlar kısmına "beşiktaşa yaklaşık kaç dakikada varırız sizce" yazıp beni dürterek bana okutması ve benim de karşılık olarak, cevabı buğulu cama yazmış olmam.

  • real world'den album yayinlayan zaire'li soukous sarkicisi. turkiye'de bir aralar emotion adli albumu bulunabiliyordu. afrikanin enerjik dans ritmlerinin, batili produksiyonla onumuze surulmesi. bazen mikrodalgada isitilmis yemek hissi verse de fena degildi.. yolele isimli sarki ozellikle akilda yer ediyordu..

  • bu film oyle basit, mıc mıc romantik, tatlıs bir muzikal degil. aslında incelenmesi gereken cok yanı ve bazı agır mesajları var. bu kadar ovgu almasının sebebi de bu. ama yonetmen hollywoodun alıstıgı kor goze parmak tarzında ortaya koymamıs bu mesajları. belki bu yuzden komik bir sekilde filmde elestirilen insanlar ve topluluklar (ozellikle hollywood) filmi kendilerine yapılmıs bir guzelleme zannedip uzerine yamandılar. fakat ben acık sozlu yonetmenin "siz cok yanlıs anlamıssınız" digecegi anı heyecanla bekliyorum. belki heykelcigi kaldırırken cıtlatır.
    aslında bu filme cok benzer bir turk filmi var. dikkat ettiniz mi? o film, bence turk sinema tarihinin en gozardı edilmis filmlerinden biri olan neredesin firuze. ne alakası var digebilirsiniz ama ben biraz yonetmenin la la land ile ne anlatmaya calistigindan bahsedeyim belki hak verirsiniz.

    ilk mesaj; "eski hollywoodu, o gorkemi, muzikal gibi muzikalleri ozledik". peki la la land muzikal gibi muzikal mi? neden chicago'dan les miserables'dan daha iyi? cevap dogallık. nasıl bir muzikal dogal olabilir degil mi? butun odullere, gise hasılatına ragmen son 15-20 yılda ortaya cıkan hollywood muzikalleri dogallıgı hep ıskaladı. muzik filmlerin uzerinde yapay, egreti durdu ve ortalıkta benim gibi "muzikallerden nefret ediyorum, hepsi cok salak sacma ve komik" diyerek dolasan tipler turedi. la la land'te muzik olgusu o kadar guzel yedirilmis ki filme, bazen "evet bence de burada sarkı soylenir yani ben soylerim ki" derken buluyorsunuz kendinizi. ustelik nostalji her zaman guzel. cunku hafızamız kotu tecrubeleri silip guzel anıları korumaya odaklanıyor. bu bizim korunma ve savunma mekanizmalarımızdan biri. la la land'i izlerken mutlu oluyoruz, eski guzel gunleri, filmleri, sarkıları ve hatta yesilcamı hatırlıyoruz ve hissediyoruz.

    gelelim daha onemli mesajlara. ilki tam olarak bir mesaj degil daha once de belirttigim gibi, bir elestiriler butunu aslında. los angeles'a los angeleslılar'a ve bunların uzerinden hollywood'a yapılan elestiriler bunlar. izleyenlerin cogu chazelle'in woody allen'ın barcelona'ya, paris'e yaptıgı gibi los angeles'a bir guzelleme yaptıgını dusundu ama isin ozu o degil. ben los angeles'ta bes yıl yasadım, sehir kesinlikle filmde resmedildigi gibi degil. yogun, karısık, renkli, garip, yer yer eglenceli ama kesinlikle filmdeki gibi "masalsı" "buyulu" ve ya "guzel" degil. damien chazelle los angeles'a "boyle olmalıydın aslında" diyor bir nevi. filmdeki bazı sahnelerde goruyoruz ki los angeles'ta yasayanlar yuzeysel, bencil. ozellikle eglence dunyası hayallerini bavula doldurup sehre gelenlere karsı acımasız, kaba. insanlara degistirelebilir, yedegi olan cisim muamelesi yapılıyor. "sen gidersin baskası gelir"
    belki dikkat edenler de olmustur, filmde bir kez bile meshuuuuur hollywood yazısını gormuyoruz ki en onemli sahneler griffith observatory'de yani o yazıyı en guzel acıdan gorebileceginiz mekanda geciyor. zaten hic net bir sekilde hikayenin gectigi yerin hollywood ya da los angeles oldugana isaret edilmemis. yonetmen yok saymıs gercekte varolan sehri, kendi sehrini yaratmıs. kendi zamanını yaratmıs hatta. film gunumuzde geciyor derken, bir bakmıssın gecmiyor sanki, ama geciyor da.
    peki filmin adı neden "la la land" neden "los angeles'ta ask baskadır" degil mesela? oxford sozluge gore "la la land"in iki anlamı var;
    1) los angeles icin gunluk hayatta nadiren kullanılan bir kısaltma, bir terim.
    2) dunyadan ve gerceklerden kopuk, kendi hayal aleminde, kendi izole dunyasında yasayan sanrılı bir grup cılgın insan. link
    ikinci tanım cuk oturmus. son secimlerde de cok dem vuruldu; kaliforniyada yasamak bir balon icinde yasamak gibi. amerikadan da faklı enteresan bir dunya. peki filmde zamanın yıl ay olarak degil "yaz" "kıs" gibi mevsimlerle belirtilmesine dikkat ettiniz mi? los angelesta iklimler(!) yoktur, hava sıcaklıgı yıl icinde oyle cok fazla degismez. iklimsizlik insanların zaman kavramını alt ust eder, bir bakmıssın yıl bitmis. bu ozellikle sehre hayaller ve ideallerle gelenler icin daha acı olur. oyunculuk hayalleri ile gelir "baslangıc olarak bir garsonluk yapayım da" der. fakat farkına varmamıstır sehre geleli 5 yıl olmustur ama hayallerine bir adım bile yaklasamamıstır. boyle o kadar cok insan var ki los angelesta.
    son mesaj hayaller ve idealler ile ilgili. damien chazelle, yıllarca beyaz perdede uzerinden ekmek yenen "hayalleri ugruna cok mucadele etti, cok acı cekti ama en sonunda basardı" somurusunun adeta anti-maddesi. whiplash'de daha kolay anlasılacagı uzere damien diyor ki; "hayallerine ulasmak istiyorsan cok seyden feragat ediceksin ve hayallere giden yol cok acılı olucak. hem kariyer yaparım hem ask yaparım diyorsun ya iste o kocaman bir yalan, birinden biri olmayacak. ikisine de sahip oldugunu iddia edenler aslından birinden birini tam yapmıyor kendini kandırıyor. uzun zorlu yolda hayallerini modifiye ediyorlar, daha azına tamam oluyorlar ve zaten yapmak istedigim buydu diyorlar. hayallerine ulastıklarını iddia eden insanların bir cogu yalan soyluyor."
    son olarak da soruyor; deger mi? yorulucaksın, kanıyacaksın, yıpranıcaksın, kaybediceksin, sevdiklerinden olucaksın, ask elinden kayıp gidicek ve hayaline ulasıcaksın. icindeki boslukların hepsini dolduracak mı bu ulastıgın hedef? halin kalıcak mı anın tadını cıkarmaya, mutlu olucak mısın? "kazanmıs" olucak mısın?
    iste butun bunların rengarenk, parıltılı, sarkılı turkulu sunumudur la la land (ve hatta biraz neredesin firuze).

  • 24 şubat 2014 fox tv ana haber bülteninde canlı yayında bir dakika bile sürmeyen, ama çok şey anlatan bir derstir.

    fatih portakal başbakanın devlet bahçeli ile ilgili kullandığı "mhp lideri aile nedir çocuk nedir bilmez" zırvasıyla ilgili bir haberde sonra tam karşısındaki kameraya baktı ve;

    “ben çocuksuz bir aileyim. eşimle ben varım, istedik allah bize vermedi. ama başbakan o sözü söylediği gün, cumartesi günü gerçekten çok kızdım, inanın şu anda bile tüylerim diken diken oluyor ve eşim göz yaşı döktü, bu yüzden bu sözlerden dolayı, belki bizi kastetmedi, bahçeliyi kastetti ama insan ister istemez alınıyor ve eşim benim bu sözlerden dolayı göz yaşı döktü, kimsenin eşime göz yaşı döktürmeye hakkı yok, başbakanın dahi yok…

    onun için siyasete lütfen ne aileyi karıştırın ne çocuğu karıştırın. ne yapacaksanız yapın ama bu kutsal öğeleri lütfen karıştırmayın allah aşkına rica ediyorum sizlerden, insanları da üzmeyin”

    dedi.

    ayar değildi, kesinlike ayar değildi, sadece kovulma pahasına da olsa, başka bir televizyonda iş bulamama riski de olsa, başbakana karısının göz yaşlarının hesabını sordu elinden,dilinden geldiğince. haddini bil dedi.

    umarım bu haber bülteni de varank-kurank danışmanlar tarafından dinlenmiştir de, birileri alması gereken dersi alır, ya da utanır.

    tabi hala utanma duygusu kaldıysa.

    not: fatih portakal'ın gazeteciliğini falan bilmem, ama bildiğim bir şey varsa bu gece onu evinde kocasıyla gurur duyan bir kadın karşılayacak.

    not-2: link soran arkadaşlar var, anlamıyorum o işlerden ama ileten olursa paylaşabilirim. 2 fox tv ana haber bülteninde canlı yayında bir dakika bile sürmeyen, ama çok şey anlatan bir derstir.

    bu da link http://www.youtube.com/watch?v=wivl7mpyeqw

    edit: tarih sinirden 2012 yazılmış, uyaran shaaborz'a teşekkürler, link için de vayanasinisayinseyirciler ve embraceown'a teşekkürler

  • müş. ozan bey bu dll dosyaları çok yer kaplıyodu ben hepsini sildim
    ben. ee
    müş. şimdi makine açılmıyo.
    ben. haklı

  • yıllar önce konya'da saray çarşısı'nın oradaki akbank'ta sıra bekliyordum. bankada inanılmaz bir kuyruk vardı. müthiş sıcak bir yaz günüydü. bankada klima çalışmıyordu, leş gibiydi ortalık. en az 4-5 vezne olmasına rağmen, 1 veya 2'si aktifti. işin en çileden çıkartıcı tarafı ise, şubede mevcut q-matik denen sistem kurulu olmasına rağmen, banka yönetimi niyeyse sistemi çalıştırmıyordu. herkes ayakta, kıç kıça bu kuyruğu bekliyorduk. artık sabredemediğim ve önümdeki ihtiyarın epey zorlandığını anladığım bir an, "ne biçim iş bu, şu q-matiği bari çalıştırın, neden bütün vezneler çalışmıyor" minvalinden söylenmeye sesimi yükseltmeye başladım. anında bütün yüzler, tüm içerideki insanlar, hepsi birer mirket refleksiyle bana döndü. gişe memuru vızırdanırken, "yok mu senin müdürün?!?" dedim, hay huy falan bir tartışmadır sürerken ve bu mirket konya insanları yüzüme bön bön bakıp hiç bir söylemde bulunmazken:

    sırada arkamda bulunan bir karabıyıklı 35-40 yaş adamı "ne var birader? bi sen mi sıra bekliyon? bak hepimiz bekliyoruz, ne gonuşup duruyon??" diyerek bana çıkıştı. bu gücetapan kardeşimize dönüp "birader soyadın sabancı mı?" diye sordum. "yııoo" diye karşılık verdi. "lan o zaman asdaicaaewadazxc!!!!!" şeklinde çıkışmaya başlamıştım ki, önümdeki ihtiyar kolumu tuttu, "diklenme, dik dur. hoo diyecen altını kürüyüverecen" nasihatlarine girişti ve ben de bu kalabalıkta hak aramanın manasızlığını gördüm...

    işte o insanların beklediği sıradır. anlayamazsınız.

  • bence daha fazla vakit kaybetmeden bilim sanayi ve teknoloji bakanı fikri ışık'tan yardım istenmelidir.

    bu karmaşık durumu çözse çözse o çözer. ben kendisinin hislerine güveniyorum.

  • sonuna kadar haklı olan teğmendir.ibadet yerleri belli iken gidip koğuşta kılarsan bu askeri ciddiyete sığmaz.resmen erler kumpas kurarak teğmeni cezalandırmışlar.

    vah benim türk silahlı kuvvetlerim vah.

    ------------------
    edit
    çok sinirlendim.teğmene verilen bu cezaya sus pus olan rütbeliler artık tamamiyle tayyibe biat etmişlerdir.şerefiniz varsa teğmeni kurtarırsınız.o ''er''lere de askerlik hayatlarını dar edersiniz.