ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
aşık olunmayan biriyle beraber olmak
-
bence zordur ya. vallahi bak. var benim böyle bi tanıdığım. evlendi sonra bir de aşık olmadığıyla. aşık olduğu ona yar olmamıştı çünkü. sanırım o da "benim sevdiğim beni sevmiyorsa ben de beni sevenle beraber olurum"* diye düşündü.
mesela hayal kuracaksın. insan kendiyle ilgili hayaller de kuruyor elbet ama 2 kişilik hayaller daha bi tadından yenmiyo. sevdiğin biriyle olursa tabi. ama aşık değilsin işte. ne zevk alıcaksın ki o hayalden? insan kurmaya üşenir.
mesela bişeyine sinirlendin diyelim ki. seven insan görmezden gelir, kabullenir, geçiştirir falan. sen hem sinir olmuşsun hem de aşık değilsin, napcan? insan sevdiği kişiye daha fazla tolerans gösterir. peki ya sevmediğine?
ailesiyle oturup kalkman lazım. ben sevmediğim adamın annesine "annem" babasına "babam" gözüyle bakamam heralde. kendi annem-babamla aynı evde yaşadığım halde gün içinde illa ki ararım naptınız ne ettiniz diye, onları aramak istemem ki? ailesini benimseyebilmek için adamı sevip benimsemek lazım önce.
arkadaşları var bir de. arkadaşlarıyla takılmaktan hoşlanmıyosam sırf onun hatrı için katlanabilirim. ama işte sevmediğim bi insan için hatır gönül falan bana biraz yalan geliyo.
zaten bir defa geliyoruz bu dünyaya. bu eziyeti çekmeye değmez. ömür boyu yalandan mutluluk sahneleri pozlamanın manası yok. feysbuka boy boy gelin-damat fotoğrafı koyunca mutlu olunmuyo. -muş gibi oluyo.
yoğurt değil de neden ayran tuzsuz geliyor
-
yoğurdun lezzeti tuzun belirli bir aralıkta olmasını gerektirir. ayran yapmaya çalışırken kattığın su ile yoğurdu seyrelttiğin için oranı yakalamak için biraz tuz ilavesi yapman gerekir. bu kadar basit. biraz düşüünsen çok basit aslında. basit, basit, basit!
edit: yeni gördüm. sodyum klorür'den başka tuz bilmeyen laf atmaya kalkmış. ne desem bilemedim.
yıllar sonra gelen edit: ara ara oylanıyor bu entry. kendini unutturmuyor. süt, yoğurt, ayran ilişkisinde tuzun yeri üzerine hangi tuzlardan bahsedildiğine dair bir şeyler paylaşayım.
"süt tuzları: sütteki tüm metal iyonlarını, organik ve inorganik anyonları kapsar. bu tanıma göre iyonize gruplar içeren ve katyonlarla tuz benzeri bileşikler içeren süt proteinleri de girebilir.
süt tuzlarının büyük bir kısmı serum içerisinde çözünmüş halde, bir kısmı da kolloidal halde veya yağ globüllerine absorbe edilmiş halde bulunur.
mineral maddeler sütte klor, flor, fosfor asidi, kükürt asidi, limon asidi gibi anyonlarla bileşik oluştururlar. katyon ve anyonların karşılıklı etkileriyle sütün tuz sistemi oluşur. minerallerin toplam miktarı oldukça sabittir. çok az orandaki değişiklik bile tuz sisteminde önemli kabul edilir. diğer süt bileşenleri gibi tuzlar da kandan meydana gelir. ancak filtre sistemi nedeniyle ikisi arasında miktarsal farklılık vardır.
iyonlar önem sıralarına göre aşağıdaki gibidir.
makro elementler :
katyon ( na+, k+, ca++, mg++)
anyon (cl-, po4-, so4-, hco3- sitrat iyonları)
iz elementler :
katyon (fe++, rb++, zn++, li+, cu++, ba++, co++, pb++, al+++, mo++, sn++, ct++, sr++, ti+++, mn++, ag+, v+++)
anyon (f-, j-, br-, b, si, se )
süt tuzlarının miktarları (mg/l)
sodyum - 500
potasyum - 1450
kalsiyum - 1200
magnezyum - 130
toplam fosfor - 950
inorganik fosfor - 750
klorid - 1000
sülfat - 100
karbonat(co2 olarak) - 200
sitrat (sitrik asit olarak) - 1750
kaynak : tıktık
ericsson t28
-
kapağını yanakla kapatıldığında oluşan hava şuanda 2 elinde de piyasada olmayan iphone 6 taşısan yakalanmaz.
roman okumanın hiçbir faydasının olmaması
-
yazarları açısından çok belirgin bir faydası var romanların: onlar, yaşamlarını uçurumun kıyısına sürüklemesi an meselesi olan kişisel krizlerinin üstesinden yazarak, kurguya dökerek, öyküleştirmek suretiyle geliyorlar. roman yazmak bir zorunluluk onlar için, yaşamsal bir niteliği var. tek bir kriz anını her seferinde bambaşka öyküler içinde anlatılaştırıyorlar. bu yaşamsal faydanın yanı sıra toplum tarafından tanınırlık, maddi kazançlar, sanatçı sıfatının prestiji gibi ikincil faydalar da var ama en başta geleni yaşayabilmek için yaratmak.
okurlara ne oluyor peki? yararlılık açısından ele alıyorsak bir yazarın kazançlarıyla kıyaslanamaz okurunkiler. eğer gelecekte bir roman yazarı olmayı kafasına koymadıysa, okudukları hakkında geniş kapsamlı eleştiriler yazabilmek, yorumlamak değilse amacı, yani sırf keyfine okuyorsa, romanlardan arta kalan nedir onun için?
okumanın keyfidir okurun eline geçen. barthes'ın "metnin hazzı" dediği şey roman okurunun yaşadığı histir. yazarın keyiflenebilmesi ancak kitabını tamamlayıp da piyasaya sürebildikten ve orada belli bir satış başarısı kazandıktan sonra mümkünken ve bu süreç son derece acılıyken, roman okurununki saf bir haz almadır. hazıra konar ve romanlar arasında keyfini sürer.
roman okumak bana ne veriyor? başkalarının yaşam hikayelerine bir göz atmamı, merakımı bir süreliğine dindirmemi sağlıyor. biraz olsun meraklı değilseniz roman okumak da film seyretmek de son derece yararsız , gündelikten uzak hayaller olarak görünecektir haliyle. merakla açılmış algım yazarın kitap olarak sunduğu evrenin içine dahil olmamı sağladığında başka dünyalar, başka yaşamlar, kendiminkine çok yakın ve benimkinden çok farklı meseleler görüyorum. öznellik boyutunda böylesine bir zenginliği dışarıda, maddi yaşamın hengamesinde algılayabilme şansı çok azdır insanın. gündelik yaşam öylesine hızlı şekilde akıp gidiyor ki her daim konuştuğum insanları bile tanıyamamış oluyorum çoğu zaman. önümde duran romanı okumaya başladığımdaysa koşuşturmanın yerini alan yavaşlığın içinde başka yaşam olasılıkları nın varolduğunu keşfetme şansım oluyor. kitapta sunulan o evrenin yapmacıklığına ya da hikayelerin gerçekdışılığına aldırış etmeden ilerlediğim her seferinde kendi gerçekliğimle temas eden ayrıntılar yakalamamı sağlaması gibi bir yararı dokundu romanların bana. kurguyla gerçeklik bir yerde temas ediyor çünkü farklı düzeylerde de olsa ikisinin konusu da insan.
biraz meraklı olmak gerekir romandan keyif alabilmek için. yaşamınızın her düğümünü çözmeyi başardıysanız, gündeliğin içinde hiç sarsılmadan yaşayabiliyor, "bulduklarımla mutluyum" diyebiliyorsanız son derece gereksiz bir şeydir roman okumak. yazarın krizi kadar şiddetli olmasa da, okur da kendi yaşam bunalımlarında romanlardan medet umar. özdeşleşmeye ihtiyaç duyacak kadar yalnızlaştığımızda ya da gerçeklik, kaçacak bir delik arayacak kadar bunaltıcı gelmeye başladığında kapılarını açan romanların sağaltımsal işlevleri son derece faydalıdır. bir krizin çözümünü sağlamasa da nefes almaya imkan tanır. edebiyat, genel olarak da sanat ruhsal acılara pansuman olmak için vardır zaten.
insanı ayakta tutan şey, ister gerçeklikte olsun isterse kurgusal düzlemde, tanıdığı başka yaşamlardır. kendi zayıflıklarıma katlanabilmemin tek yoludur başkalarının da benzer süreçlerden geçtiğini algılayabilmem. diğer türlüsü devasa bir yalnızlığın içine düşmek olurdu ki, kolay değildir onun içinde yaşamak. bu açıdan bakınca yaşamsal bir yararı var romanların.
ali koç'un telefon kılıfı kullanması
-
sözlükte; cimri olmak ile salak olmak arasındaki farkı bile ayırt edemeyenler var.
bir yıl içinde tanışıp nişanlanıp evlenen insanlar
-
önyargıyla yoğrulmuş tiplerin beğenmediği durum.
evlendiğimizde ikimiz de 26 yaşımızı az geçmiştik. yani ne evde kaldık, ne de birbirimizin ilk tanıdığı kişilerdik. iki mezun birlikte atıldık hayata, birlikte çıktık, birlikte battık, ev aldık, ev sattık, evlat kaybettik, iki evlat sahibi olduk.. 14 yıldır birlikteyiz, ilk günkü aşkla seviyoruz birbirimizi..
demem o ki, işin içinde sevgi varsa gerisi boş.. yeter ki temeliniz sağlam olsun. temel sağlamsa "deneme süresi"ne gerek kalmaz. işyerine adam mı alıyorsunuz da sgk'yı 3 aydan evvel başlatmam diyeceksiniz..
seviyorsanız evlenin, temeldeki sevgiyi iyi ektiyseniz evlenin; emin olmayı beklerseniz ömrünüzü heba edersiniz..
bu dediklerim tanışarak, severek ve zorlanmayan kişiler için geçerlidir..
ak parti'nin 2015 seçim kampanyası
-
bana hitap etmedi, hatta sikimde bile olmadı.. dolayısı ile herkese hitap etmiyor demek ki..
fc porto
-
kendi ülkesine harçlık vermesi muhtemel olan takım.
-al şu 20 milyon euro yu bakalım. yanında bulunsun genç ülkesin. hadi al al cebine sok.
toplu taşımanın ücretsiz olması
-
ikametgahı istanbul olan herkese ''ulaşım vergisi'' eklenerek yapılabilecek bir şeydir. belki de istanbul'un nüfusunu azaltacak olan çözüm bu olabilir. ya da en azından insanlar ''nasılsa parasını veriyorum'' mantığı ile toplu taşıma kullanmaya başlar ve böylece daha kaliteli ve efektif bir toplu taşımamız olur.
düzenleme: sürekli olarak "herkes ikametini başka yerde gösterir" mesajları alıyorum. öncelikle, basit bir hesap yapalım. iett'nin 2015 faaliyet raporunda (google) 2015 toplam gider 1.355.000.000 tl civarında. bunu 15 milyona böldüğümüz zaman, kişi başı senelik 90 tl gibi bir meblağ çıkıyor. mevcut sistemden daha iyisini talep ettiğimiz için yıllık 100 tl'lik bir vergi pek çok sorunu çözer. ayda 10 tl'den ucuza geliyor.
ben ve benim gibi toplu taşıma kullanan insanlar, bu rakamları zaten ödüyor. ama asıl amaç, toplu taşıma kullanmayan insanları sisteme çekmek olduğu için; bu yöntem bence insanları toplu taşıma kullanmaya itebilir. talep arttığı için daha yaygın, daha optimize ve daha kaliteli bir toplu taşıma sahibi olabiliriz. bu durumdan herkes kazanır.
denetim mevzusuna gelince, küçük bir resmi işlem için bile ikametgah gerekmesi olayını geçiyorum; elektrik, su, doğalgaz, kredi kartı faturaları ile denetim kolaylıkla yapılabilir.
ingiliz ailenin 1 saat mercedes c180'i incelemesi
-
sizler nasıl yalancılarsınız gerçekten inanılır gibi değil. ingiltere’de yaşıyorum. arabalar pahalı falan değil. kendim audi tt kullanıyorum ki türkiye’de 2 milyon fiyatı. eşimde de volvo xc60 mevcut. ben üst düzey yönetici değilim, sırf buraya gelmek için kariyerimde geri gitmeyi göze aldım. iyi ki de yapmışım.
ingiltere'nin araç alım-satım sitesi autotrader.co.uk'dir. türkiye'den erişim açık mı bilmiyorum, girip bakabilirsiniz.
not: bazı yazarlar özelden hava atmaya çalıştığımı vs yazıyorlar. arkadaşlar bu arabaların değeri sizin türkiye'de clio aldığınız fiyata. ayrıca kredi faizleri çok çok az. maaşlar türkiye'de üst düzey yöneticilerin aldığı seviyede. neyin havasını atacağım ben bununla?
top sakalla özdeşleşmiş kişiler
-
kesinlikle (bkz: fabian barthez) ve(bkz: ömer çatkıç)
hatta bu ikisinin aynı kişi olduğunu düşünen bir ben değildim herhalde
tus'u verememiş ezik pratisyen
-
bir tanesi yan komşum olup, aile hekimliği yapmaktadır ve aylık maaşı 7 bin liradır.
çok ezik gerçekten.
erzurum (bilgisayar oyunu)
-
espri sandım güldüm amk
avustralya türklerin olsaydı olabilecekler
-
suriyeliler yine bize göçerdi.