hesabın var mı? giriş yap

  • trt'de yayınlanan teşkilat adlı dizide, akp'nin suriye politikasını eleştiren genç kesimlere 'okkalı' bir cevap verilmiş. daha doğrusu diziyi yapan kekolar bunun okkalı olduğunu düşünüyorlar.

    özetle dizide bir karakter, "suriye'de ne işimiz var?" diye bir soru soruyor. diğer karakterler de "her masada varız, sen rahat ol" gibi aptal saptal ifadelerle genç karaktere yanıt veriyor. hatta bir yerde "döverim ben bunu" falan diyor bir karakter.

    fakat bu soruya verilen cevaplar da akp'nin "yalan üretim merkezi" videosunda olduğu gibi, sorunun altında kalıyor.

    kaynak

    bravo trt, bizim vergilerimizle bize saldırmaya devam et.

    sevgili akp, z kuşağını ve diğer genç kesimleri böyle kazanacağını zannediyorsan çoktan siki tutmuşsun ama haberin yok.

  • ben samsung türkiye garantili samsung galaxy s3 satıyorum. tanesi 1200 liraya. (edit: işbu entry girildiği sıralarda samsung galaxy s3 1300-1400 lira civarına satılıyordu).

    almak isteyen varsa hesabıma 1200 lira göndersin, ben de ona telefonu göndereyim.

    1000 kişiden sipariş aldım, paralarını da aldım. elimde 1,2 milyon tl. param oldu. ama telefon falan yok. gidiyorum samsung türkiye'ye diyorum ki "hocam sizden iki hafta sonra trink parayla yüklü miktarda telefon alıcam tanesi 1000 liradan yaparsın di mi" diyorum. bana 1000 tane civarı s3 ayır, ama 100 adet falan oynayabilir diyorum. parası peşin diyorum. vermezler mi? eminim ki verirler. vade yok, taksit yok. trink nakit paraya.

    ben siparişlerden topladığım elimdeki 1,2 milyon lirayı bankaya faize koydum. ya da daha çok kazandıracak yatırım araçlarıyla değerlendiriyorum. 2 hafta sonra telefonları alana kadar para boşta durmuyor. insanlar parasını peşin peşin verdi ama telefonu bekleyecekler. ben onlara "yarın gönderirim" demiştim ama boşver, "en kısa zamanda hallediyom abi" der geçiştiriveririm.

    iki hafta geçti. ben iki hafta ha bugün yolluyom, ha yarın hallediyom diye müşterileri oyaladım. kimisi çileden çıktı "istemiyom telefonunuzu paramı verin" dedi. onu da iki hafta boyunca "bugün gönderiyorum aksilik oldu" falan diye şablon cevaplar ile oyalıyorum. iki hafta boyunca kimse ne telefonunu alabiliyor, ne parasını geri alabiliyor. iki haftanın sonunda ise parasını isteyene 1200 lirasını aynen iade ediyorum. sabırla telefonunu bekleyene de az önce trink para verip samsung türkiye'den aldığım telefonlardan bir tane gönderiyorum. parasını isteyene iade ettim, kalanıyla telefonları aldım. toplamda sattığım telefon başına 200 lira kar ettim mi? ettim.

    ee peki milleti oyalayıp oyalayıp o süre boyunca yatırım araçlarında değerlendirdiğim miktar? o da cukkaaa.

    işte budur hepsiburada.com.

    tabii burada samsung galaxy s3 güncel bir ürün diye, örnek olarak verilmiştir. aynı işlem, özellikle kar marjının çok yüksek olduğu farklı ürünlerde, örneğin tekstil/giyim ürünlerinde çok daha güzel işler.

    yaşanmış örnek: (bkz: hepsiburada.com/@kibritsuyu)

  • neolitik devrimle birlikte ortaya çıkan bir olgudur. tarım devrimine dek avcılık ve toplayıcılıkla geçinen topluluklar, özel mülkiyet kavramına sahip değildi, çünkü topluluk, ortak olarak herkes için yetecek kadar ürün topluyordu, meydanda yığılan malzemelerden herkes ihtiyacı kadar alıyordu. üretimde herhangi bir artık söz konusu değildi, çünkü zaten avladıklarını ve topladıklarını muhafaza da edemiyorlardı (meyve ve etler uzun süreli muhafaya uygun değildiler, çürüyorlardır), ki zaten herkesin erzağı bittiğinde ava gidildiği için, muhafaza etmeye gerek de yoktu. ancak tarım devriminden sonra, insanlar tüketebileceklerinden çok daha fazla mahsül elde etmeye başladılar. üstelik bu, depolanmaya da uygun bir üründü.

    dolayısıyla, artık ürün ortaya çıkınca, artığın kime ait olacağı sorusu da ortaya çıkmış oldu. böylelikle ilkel komünal topluluklar (marx'ta bir toplumsal değişme kategorisi olarak (bkz: ilkel komünal toplum)) sona erdi, tarlaların etrafı çevrilmeye başlandı. üstüne üstlük, özel mülkiyetin doğuşu, miras meselesini de ortaya çıkardı. avcı toplayıcı toplumlarda (çoğunda) çocukların biyolojik ebeveynlerinin önemi yoktu, ama artık devredilecek bir ürün söz konusu olduğu için, insanlar hangi çocukların kendi çocukları olduğunu bilmek istediler, bu nedenle de erkekler birlikte oldukları kadınlara işaret koymaya başladılar. bu, evlilik kurumunun ortaya çıkışıydı. başka bir deyişle, özel mülkiyet, endüstriyel kapitalizmden çok önce ortaya çıkmış ve aile, hukuk gibi ekonomi dışındaki alanları da derinden etkilemiş bir olgudur.

  • (bkz: kadin cinayetleri politiktir)

    ablam, hayatindaki tum kadinlara siddet uygulamis, uygulamaktan da keyif almis bir bireye odul verilen bir platformun odulunu kabul edip sonra "dunyayi kurtarma" masallari okuyamazsiniz ya, aynisi ezgi mola icin de gecerli. lan kadin vurdurttu o adam, sirf kendisinden ayrilmak istedi diye... kalkip iran'daki kadinlari anlatiyor. ricky gervais son golden globe sunusunda soylemisti; o odul aldiginiz platform, politik mesajlar verip devrim yapacaginiz bir yer olmadigi icin, o odulu kabul eden sizler de bu mesajlari verecek konumda degilsiniz. alin odulunuzu, menajerinize ve yonetmeninize tesekkur edin, sonra da gidin sahneden guzel bacilarim.

    kadin vurduran insanlara yasam boyu basari odulu veren bir platformda hangi kadinin hakki, hangi dunyayi ve cocugu kurtarmaktan bahsediliyor?

    kabul etmeyeceksin adayligi, almayacaksin odulu, varsa cesaretin. yoksa sovu kes.

  • abd'de böyle eski kafa amerikalılar vardı. biz türkçe konuştuğumuzda bizi uyarır "burada ingilizce konuşacaksınız burası amerika!" derlerdi. demeye cesaret edemeyenler de garson aracılığıyla bize uyarı yollarlardı (bkz: arby's/@ssg). normalde varlığından haberimizin bile olmadığı bu insanlar bir anda gözümüzde cahil, ayrımcı ihtiyarlara dönüşürlerdi. aklımızda öyle yer ederlerdi. ama abd'deki fark oranın cahilinin baya yaşlı olmasıydı. biz ise türkiye'de o cahil ihtiylarların gençliğine denk geldik şansımıza. neyse iki üç kuşak sonra biterler herhalde.

  • bir çok insan müthiş fikirleri olduğundan ama paraları olmadığı için bu fikirleri hayata geçiremediklerinden yakınıp durur ancak l'oreal denen dev güzellik ürünleri markasının kurucusu eugène schueller'in beş parasız bir şekilde işe başlayarak azimli ve akıllı bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı milyarlarca dolarlık dev başarı aslında "parasızlığın" sadece bir bahane olduğunu ispatlamıştır.

    1904 senesinde paristeki üniversitesinden kimyager olarak mezun olduktan sonra evine kapanan genç eugène schueller her gece evinin mutfağında türlü boyalarla deneyler yapmaktadır ve amacı tamamen doğal görünen bir saç boyası bulmaktır.

    geceleri evinde ürettiği saç boyalarını ufak şişelere doldurarak sabahın ilk ışıklarında şehirdeki bayan kuaförlerini tek tek gezmekte ve bunları türlü taktiklerle ikna ettiği yerlere satmaktadır. işleri o kadar güzel gider ki bu beş parasız kimyager genç iki sene içinde biriktirdiği paralarla kendi şirketini açar. l'oreal markası doğmuştur.

    schueller işlerini büyütmek için kadınları saçlarını güven içinde boyatabilecekleri konusunda bilinçlendirmesi gerektiğini biliyordu. aklına gelen fikirse süperdi. o dönemlerde "la coiffure de paris" isimli bir moda dergisi bayan kuaförlerinde popüler olmuş bir dergiydi ve kadınlar saçlarını yaptırmak için sıra beklerken harıl harıl bu dergiyi okurlardı.

    schueller bu dergide kimyager kimliğiyle makaleler yazmaya başladı. şirketinin ismini hiç geçirmeden yazdığı makalalerin konusu tabii ki "saç boyaları ve boyama teknikleriydi". yazıları bayanlar tarafından okundukça daha fazla ürün sattı ve kısa süre sonra tüm dergiyi devir alarak kendi ürünlerini çaktırmadan öven bir içeriğe kavuşturdu.

    girişimci kimyager schueller bu sıralarda saç boyalarının satılması için en önemli insanların kuaförler olduğunu anlamıştı. onlarla iyi geçinmek ve mutlu etmek için elinden geleni yapıyor türlü türlü kampanyalar düzenliyordu. böylece fransadaki kuaförlerin büyük bir kısmı onun ürünlerini bayanlara "şiddetle" önermeye başladılar.

    schueller'in bir başka süper akıllı fikriyse parisin en güzel semtinde süslü püslü bir "saç boyama akademisi" açması ve başına rus çarının sarayında çalışmış aristokrat bir rus kuaförünü oturtmasıydı. fransanın her yanından gelen kuaförler bu "seçkin" okulda saç boyamanın tüm inceliklerini öğreniyorlar ve tabi doğal olarak "l'oreal" markasının dünyadaki en iyi boya olduğunu kendi kuaför salonlarında bayanlara ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.

    1920'li yıllara gelindiğinde kadınlar çalışma hayatına daha fazla girmeye ve otomatik olarak bakımlarına çok daha fazla önem vermeye başladılar. tabii bu schueller ve şirketi l'oreal için harika bir gelişmeydi. fransa sınırlarını aşıp dünyanın dört bir tarafında mal satmaya başlamışlardı.

    bu dönemlerde schueller koyu saçlı kadınların saçlarını sarıya boyatma taleplerinin arttığını farketti ve çok kısa bir zaman içinde saçların rengini açan yepyeni bir ürünü piyasaya sürdü. o dönemler schueller'in bu ürün şişesini eline alarak etrafındakilere " bu minicik şişeden servetler kazanacağız çünkü gün gelecek milyonlarca kadın saçlarını sarıya boyatmak isteyecek" dediği söylenir.

    (ufak bir not : hanımların türkiye'de "oryal" olarak kullandıkları terimin l'oreal saç açıcısının tüm dünyada tek ürün olduğu dönemlerden kalma bir benzeşim olduğunu düşünüyorum tabi sadece bir fikir)

    l'oreal firması bu tür fırsatları her zaman ilk farkeden firma olmuştur. mesela fransada ilk defa işçilere yönelik ücretli izin kanunu çıktığı zaman schueller iuzun yaz tatillerine çıkacak işçilerin plajları dolduracağını düşünmüş ve bilin bakalım hangi yeni ürünü piyasaya sürmüştür ? cevap veriyorum:güneş yağı. tabii çuvalla para kazandıklarını söylememe ayrıca gerek yok.

    l'oreal firmasının en büyük başarılarından biri de bilime ve ar-ge çalışmalarına büyük bütçeler ayırmasıdır. kendisi de bir kimyager olan schueller'in talimatıyla daha ilk yıllarında koca bir araştırma enstitüsü kurulmuş ve en modern cihazlarla donatılmıştır. burası öyle bir hale gelmiştir ki mesela 1950 senesinde sadece araştırma departmanında yüz adet uzman kimyager çalışmaktaydı. tabi o dönemlerden bugüne kadar l'oreal firmasının bir çok yeni ürün keşfedip piyasaya sürmesinin arka planında bu bilime verilen büyük önem yatmaktadır. fransa'da beş parasız yeni mezun öğrenci eugène schueller'in evinin mutfağında başlayıp bugün milyarlarca dolarlık koca bir endüstri devi haline dönüşen l'oreal ve kurucusunun başarı sebeplerini özetlersek.

    1) bayanların istek ve ihtiyaçlarını, dünyadaki gelişmeleri göz önüne alacak şekilde iyi takip edip harika bir zamanlamayla en kaliteli ürünleri onlara sunmak

    2) güzellik ürünleri sektöründe büyük bir ağırlığı olan kuaförlerin ve moda dergilerinin bayanlar üzerindeki etkileme güçlerini kullanmak.

    3) bilime çok büyük önem vermek ve sürekli yeni geliştirilmiş ürünleri bayanların hizmetine sunmak. bir gün aklınıza harika bir girişimcilik fikri gelir ama birileri "senin paran yok başaramazsın" diyerek cesaretinizi kırmaya çalışırsa lütfen eugène schueller'in mutfağını ve sıfırdan kurduğu dev l'oreal imparatorluğunu düşünün.

  • yaratıcı değiller. sürekli aynı kalıpları kullanarak birbirlerini gazlıyorlar.

    - çok mu güzeliz ne..
    - o senin güzelliğin canım..
    - ee çekene de bakmak lazım..
    - çok ösledim canım ya, bi ara buluşalım..
    .
    .
    .
    böyle gider bu..

  • twitter kaynak

    resmi gazete :)

    asgari ücretliler dahil hepimizi etkileyen yükselme.
    arkadaşlar, şükredin. allah şükredenin yanındadır. gelir vergisi yükseldi mi? diyanet bütçeyi bitirdi mi? olsun siz şükretmeyi bilin.
    asgari ücretli kardeşim, sen de şükret. evine 3 ekmek yerine 2 ekmek alacaksın belki, çocuğun bir çikolata istediğinde cebini yoklayacaksın belki ama şükret.
    yüzüne tükürseler de şükret.

    bir yazar daha sade bir dille anlatmış.
    ekleme: #107900423

    ekonomi uzmanları hesaplayacaktır ama ince ayarlar çekmişler ve ortalama aylık yaklaşık 4 bin tl ücret alan bir çalışanın maaşından yıllık 500 lira daha fazla vergi ödemesi gerçekleşecek, 10 bin kazanandan ise yıllık 1000 lira daha fazla vergi alınacak. gerçekten diyecek söz bulamıyorum.

    biz indirim beklerken, sağolsun hükümet bindirmeye devam ediyor herşey ateş pahası zaten.

    2019'da 40.000 tl kazanan bir işçi/çalışan bu gelirin 18.000 tl'si için 2.700 tl öderken,
    yeni tarifeyle yıllık bu gelirin 22.000 tl'si için 3.300 tl, fazlası için de %20 vergi ödeyecek.

    edit 2: gib sitesindeki tablo güncellenmedigi icin kafa karisikligi mevcut. o site ile kiyaslamayin. ortada bir kazanc kaybinin mevcut oldugunu göreceksiniz.
    malumun trolleri hemen organize olup, değişen bir şey yok naraları atmaya başlamış:)

    edit 3: hala anlamayan yazarlara istinaden hilale anlatır gibi anlatıyorum:

    2020 için belirlenen ve maliye tarafından ilan edilen gelir vergisi tarifeleri bu sabah itibariyle iptal edildi.
    2020 yılı için 2019 yılındaki üst limitler ve oranlar uygulanacak. yani sen 2019 yılında aldigin maas ile hangi oranda vergi veriyorsan, 2020 icin zam aldigin maasinla da 2019'a göre vergi vereceksin. yani kesintin artiyor aloooooo! uyanin artik daha nasil anlatayım?
    kabaca 2020 için %15'lik gelir vergisi dilimi 22.000tl iken
    bu sabahtan itibaren 18.000tl
    18.000tl-40.000tl : %20
    40.000tl-98.000tl (ücretliler 148.000tl) : %27
    98.000tl-500.000tl(ücretliler 148.000tl) :%35
    500.000tl üstü:%40

    özetle aylik geliri ortalama 3500 tl olan biri ciddi etkilenecek.