ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
türk insanının yürüme yetisinin olmaması
-
edit:şekil a
millet olarak yürümeyi bile beceremiyoruz.avm de çalışıyorsanız haftasonunda sinir krizleri geçirmenize sebep olurlar.
maddeler halinde sıralarsak
-yürüyen merdivenlerin giriş çıkışlarında dikilme
-yürüyen merdivende toplu bir şekilde dikilme ve herkesi mal gibi dikilmeye zorlama
-4 lü 5 li gruplar halinde yanyana kağnı hızında yürümece
-mağaza girişlerinde çıkışlarında dikilme ve yanlarından zorla geçilmesine rağmen kılını kıpırdatmama
-bebek arabasıyla ani duruş ve dönüşler yaparak arkadan gelen ve yandan geçenlere engel olma
-wc giriş çıkışlarında dikilme insanların bunların etrafından dolanıp wc ye girmesi
daha çok var ama aklıma şimdilik bunlar geldi
jeff bezos'un sevgilisinin dicaprio'ya bakışı
-
aynen aynen. dicaprio da fakir olduğu için zengin kız fakir oğlan oynarlar.
sansonite valizle askere giden tip
-
en azından çakma valizle gitmeyi akıl etmiştir.
(bkz: samsonite)
leyla ile mecnun
-
bu bölümü annemle izledik, ki annem bu diziye sarmayan nadir insanlardan.
- haha, aa para dağıtan hırsız. bu da iyiymiş.
+ yok anne, o öyle bir insan değil.
vallahi çıktı bu laf ağzımdan, aklınızı seveyim sizin ya...
digiturk
-
ne kadar yamyam bir ticari kuruluş olduğunu geçtiğimiz günlerde göstermiş bir şirkettir...
çocuk esirgeme kurumuna bağlı küçükyalı çocuk yuvasının başvurusu üzerine (yanlış anlaşılmasın bağış olarak falan değil, parasıyla) yuvayı ev değil kahvehane statüsünde görmüş ona göre ekstra ücretlendirme istemiştir...
televizyonda fıldır fıldır dönen reklamların giderini 0 - 12 yaş grubu çocukların aralarında okey çevirip ödemelerini bekleyecek kadar alçalmışlardır.
şimdi bu rezalet ortaya çıktığında hiç bir yetkili demesin "ay aman bölge bayilikleri bağlantılarından pirim kazanıyor ondan falan feşmekan, bizim haberimiz olmadı" diye... onlar ne kadar çok kazanırsa, digitürk'ün daha da fazla kazanacağı aşikardır...
ama içleri rahat edebilir... nasıl olsa bu kimsesiz çocukların yuvasını kahvehane statüsünde gören "pazarlamacı"ları hiç bir kamera tespit edebilmiş değil...
oğlum sizde hiç "vicdan" tuşu yok mu?...
yaran diyaloglar
-
arkadaşımın sigarayı bırakmak istemesi ve sigarayı bırakma hattını aramasıyla olaylar gelişir:
arkadaş:merhaba ben sigarayı bırakmak istiyorum
adam:tamam ablacım
arkadaş: (ablacım mı?)
adam: günde kaç paket içiyorsun?
arkadaş: 3 günde 1 paket
adam: aman sen de, fazla bir şey içmiyormuşsun ki bırakmasan da olur
arkadaş: (nasıl ya?!) ama ben bırakmak istiyorum, kendi çabalarımla olmuyor
adam: e tamam ablacım, o zaman yapacağım şey günde 3 tane içmeye başla, sonra 2'ye düşür, sonra günde 1 tane iç, zaten kendiliğinden bırakırsın. hangi marka içiyorsun?
arkadaş: monte carlo
adam: eh be ablacım, sen de en kötü markayı içiyormuşsun
arkadaş: e peki hekim ile falan görüşmeyecek miyim?
adam: valla benim sana yapabileceğim bu kadar. istersen bir de 171 sigarayı bırakma hattını ara
arkadaş: ? ben nereyi aradım?
adam: orman yangınları 177
ömer lütfi akad
-
“adapazarı’na gitmeye hazırlanıyorduk. gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu. birden, üstümün başımın pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikle ayakkabılarım çok kötü durumdaydı. taksim sineması’nın (şimdi devlet tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun duvarı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağımı koydum. ‘çabuk usta, şişir, acelem var’ dedim. boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi. ‘arkadaki arkadaşa geç beyim’ dedi. ‘neden, ne oluyor’ dedim. ‘ben ayakkabı boyarım’ dedi adam, ‘bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç’. bir an kalakaldım. bütün alacağı yirmi beş kuruştu, bir liranın dörtte biri. ayağımı sandıktan çekmedim. ‘buyur, bildiğin gibi boya’ dedim, ‘hakkını ver’. beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum.”
lütfi akad, ışıkla karanlık arasında, sayfa 24.
türkiye iş bankası kültür yayınları, istanbul 2004
9 yıl boyunca kasadan para çalan kasiyer
-
izne ayrılmasından sonra farkedilmesi ayrı bir komedidir.
"bu kasada neden para koyacak yer kalmıyor kaç gündür?"
pablo neruda
-
bu aralar siirleriyle beni cesaretlendirendir..
bana öğüt verenler
zamanla delirdiler
iyiki dediklerine hiç aldırmadım
beceriksizliklerim onları öyle üzdü ki
saçları ağardı ve buruştular
mideleri de artık kestaneleri öğütemez oldu
nihayet bir sonbahar çökkünlüğü
onlarda akıl bırakmadı
şimdi ne yapacağımı bilmiyorum
unutkan ve saygılı mı olayım?
ya da ne olduklarını açıkça söyleyeyim mi?
beni yalnız bıraksalar tüm kimliğimi değiştireceğim
derimden sıyrılacak
başka bir ağız edineceğim
ve bambaşka biri olunca da
en, en başta ne idiysem
ben ona dönüşeceğim
yoluma işte böyle devam edeceğim.
pablo neruda
6 ay 6 bin km'ye uymama cezasının 8400 tl olması
-
cezayı da arabanın fiyatına eklerler. 8400 lira ceza caydırıcı değil.
zorunlu edit: caydırıcılık adı altında gizli ek vergilendirmedir.
pakistan'da tecavüze tecavüz cezası
-
mustafa kemal atatürk'e aldığımız her nefeste neden minnettar olmamız gerektiğini gösteren bir başka uygulama.