ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
92 yıllık türkiye cumhuriyeti'nin en cesur hamlesi
-
(bkz: kıbrıs barış harekatı)
"biz milliyetçiliği duvarlara değil, kıbrıs'ta beşparmak dağlarına, afyon'un haşhaş ovalarına, ege'nin mavi sularına yazmışız!"
onur ünlü
-
eğer max ophüls, roberto rosselini, federico fellini, françois truffaut, stanley kubrick, andrei tarkovsky, ıngmar bergman, krzysztof kieslowski , werner herzog, jim jarmusch, michael haneke ya da durun daha yakın tarihten isimler sayalım, peter greenaway, jean pierre jeunet, lars von trier, paul thomas anderson, wes anderson, michel gondry… bu isimlerin iyi yönetmen olduğunu düşünüyorsanız, onur ünlü’nün iyi bir yönetmen olduğunu iddia etmeniz halinde akli muvazenenizden şüphe duyarım. ha yok bu isimlerden bana ne, bana bir onur ünlü yeter diyorsanız sizi sizde bırakmak en hayırlısı!
onur ünlü bilhassa jim jarmusch, terry gilliam, woody allen ile jean pierre jeunet gibi auteurların sinematografik niteliklerini birleştirip kendi tarzında işler yaratmakla meşgul senelerdir. bunda bir sorun yok, zaten her sanatçının eklektik kulvarlara dalması çok doğaldır. ama bence biraz önce yaptığım tespit kusurlu zira onur ünlü’nün röportajlardan anladığım kadarıyla çok da sofistike bir bilgisi yok sinema tarihi hakkında ve böyle bir kolajı yapsa bile bunda bir kasıt olmayacağını düşünüyorum.
onur ünlü’nün filmlerindeki en önemli öğe absürdizm. sinemada absürt unsurların olmasından yana herhangi bir sıkıntım olamaz zira absürtlüğe karşı olsam, brazil, fear and loathing in las vegas, zelig, alice in wonderland (j.svankmajer) izlediğim en iyi film listemde yer alıyor olmazdı. lakin onur ünlü bu işi beceremiyor. sanıyor ki absürt olmak hikayede bazı diyalogların sırf söylenmek için eklenmiş olması, sanıyor ki absürtlük hiçbir yere bağlanmayacak yan karakterler yaratmak, sanıyor ki absürtlük olay örgüsünü paramparça bırakmak… onur ünlü absürtlüğü paravan olarak kullanmasa belki yıllar sonra bir adam çıkar ve ed wood misali hakkında bir film yapardı anca.
sinema birçok farklı unsurun bir araya geldiği modern operadır. işin içine diyalog, mekan, tasarım, sahneler, kıyafetler, oyuncular, müzikler vs vs girer. onur ünlü genelde akılda kalıcı hikayeler buluyor sezar'ın hakkı sezar'a lakin işte o fikirler, hikayeler öylece kalıyor. bakıyorsunuz filmlerinin açılışı çok iyi ama gerisi yok. söz gelimi beş şehir iyi bir çalışma olabilirdi. ciddiyim. kurgu akışı çok orijinal olmasa da harika bir iş kotarılabilirdi ama onur ünlü filmi de, örgüyü de, karakterleri de anlamsız sahneler, gereksiz diyaloglarla öyle harcadı ki, filmin kerameti onur ünlü izleyicisi ve onun aurasına teslim olmuş yerli sinema eleştirmenlerinden ibaret kaldı.
açık yazayım. yönetmenin polis, çocuk, güneşin oğlu, beş şehir, celal tan… ve son filmi sen aydınlatırsın geceyi isimli filmlerine vakit ayırmış bir sinema delisi olarak söylüyorum, ne yazık ki onur ünlü iyi, farklı, akılda kalıcı filmler yapmaya çalışan ama bir türlü doğru damarı bulamamış bir yönetmendir. peki neden sevilir bu isim bu kadar, neden çok tutulur?
zira onur ünlü bir başyapıt için doğru damarı bulamamış olabilir ama sosyal platformda doğru personaya bürünmeyi başarmıştır. sinema için bildiğinden şaşmayan ve bu yüzden burnu kalkık pelikül münevverlerince hakir görülüp, bir türlü kusursuz bir yapım için harika bütçeyi bulamayan ailenin haşarı evladı, doğrucu davut yönetmendir. yerseniz… kendisini takip edenler onun sinemasından ziyade, onun yakarışlarını duyar. efendim filmlerini sinemada oynatmıyorlarmış, efendim doğru dürüst bütçesi olmadan kameranın arkasına geçiyormuş, efendim filmlerinden zarar ediyormuş. bir oryantasyon gibi bu adam ve şürekasının onun sineması hakkında atıp tuttuğu nameleri, hezeyanları dinleyip adapte oluyor bu numaraya ekseriyet. ve sonuç… onur ünlü türk sinemasının geleceğiymiş, baş tacıymış, şöyleymiş böyleymiş. en doğru, en kısa şekilde duygularımı izah edeyim. hassiktir!
sonuç ortada. bu adam eğer pohpohçularının söylediği gibi sinema alemi içerisinde ışık gibi parlayan, auteur bir yönetmen ise, neden anca yerli festivallerde kimisi kirli kokular yayan ödüller alıyor? madem bu adam beş şehir’in, güneşin oğlu’nun veya polis’in değeri zor anlaşılan harika yapımlar olduğunu söylüyor o zaman yollasaydı uzakdoğu’ya veya avrupa’ya? alsaydı ödülleri. adamların sinemamıza bir hınçları yok, öyle olsa nbc, s.kaplanoğlu, derviş zaim, yeşim ustaoğlu, merhum seyfi teoman hatta merhum yılmaz güney neydi peki? bu insanlar yabancı mıydı? madem harikulade filmler kotarıyor onur ünlü, bıraksın peşine takılan ergen tayfasını da, gitsin bakalım sinemanın hodri meydanına.
gören de sanacak beyefendinin iyi bir bütçesi olsa melancholia’yı, the fall’u, bir zamanlar anadolu’da yı veya yol’u çekecek. bir züğürt ağa’yı çekse razıyım. o hicvi, o parodiyi, sosyal konum alegorisini yansıtsın sinemasına razıyım. ama yok. beyefendi daha son filmi biter bitmez çevresi ile birlikte bir feveran-hezeyan fırtınası yaratıp “bu filmi sinemalara dağıtamıyoruz, sinemalar bizi istemiyor, yayınlamayacağız “ minvalinde bir politika izleyip, cebini doldurmayı seçiyor. (elbette illa bir filmin eleştiri içermesi, siyasal olması bir ön şart değil lakin mevzubahis isim tabu yıkan, sorgulayan, ayrıksı karaktere bürünmüş bir kişi olunca, bu ön şartlar onun sineması için elzemdir)
istanbul film festivalinin ödül törenini izlerken arkadaşım kimin ödülleri toplayacağını sordu. sen aydınlatırsın geceyi yanıtını verdim, doğal olarak şaşırdı zira filmin onlarca kusuru olduğunu söylemiştim. neden diye sordu bu kez. şu cevabı verdim. “birincisi bu yıl yerli sinema filmleri kategorisi o kadar vasat ki, onur ünlü’nün cebi dolsun bari diye düşüneceklerdir. kimse zararlı çıkmaz , neticede bizim festivalin dünyada ne bir tanınmışlığı ne de bir ağırlığı var” hem fibresci hem de altın lale’yi neden aldı sanıyorsunuz.
netice itibariyle onur ünlü’nün sen aydınlatırsın geceyi filmi için harcadığı paranın çoğu kendisine döndü ergen kardeşlerim artık onun için üzülmeyin. şimdi üniversite üniversite gezip filmlerinin gösterimini yapacak, gönlünüzü kazanacak. onun için her şey iyi. zaten sosyalizme islamı bulayan, her şeye karşı olup akp’ye ve onun otokrat kimliğine temenna duran her sanatçı için son yıllarda her şey çok iyi. hiç üzülmeyin kendisine. onur ünlü devletin kanalında iki dizisi yayında , lüks restaurant sahibi bir yönetmen, yapımcı. siz onun dizilerindeki göndermeleri yakalayadurun.
böyle sitemkâr, boş ve akıntıya kendini kaptırmış adamların putlaştırıldığı memleketimde ahmet uluçay gibi ömrünü, hayallerini sinemaya adamış bir insan neden az tanınır, değeri bilinmez yanarım yanarım buna yanarım işte.
ayrıca arkadaş ödül törenindeki o mütekebbir eda neydi öyle! stalker’ı çeken tarkovsky bile böyle bir kibri haiz değildi lan! takmış güneş gözlüğünü, kilosu, cüssesi, tipi tim burton'dan hallice, sanki bir akira kurosawa'ymış gibi çıkıyor sahneye:)
ay'ın yörüngesi 1 cm sapsa felaket olurdu adamları
-
beynimizin % 2'sini kullanıyoruz insanlarının kuzenleridir.
özcan deniz'li coca-cola reklamı
-
sıla nın nefesinin kokusundan bayılan bir özcan deniz içeren reklamdır.
okuyamamış tiplerdeki eziklik
-
hangi başlığa yazayım diye ararken çıktı karşıma. eziklik değil de ukte benimki. ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahipken, çocuk yaşta öğrenim hakkı elinden alınan, otuz olayazmış ancak halen içinden bundan mahrum bırakılmanın öfkesini atamamış ben...
dün gecenin ortasında göz yaşları içinde uyandım. yine.
insan bu yaşa gelir de hala kendini okul koridorlarında, sıraların üzerinde, dersliklerde görür mü diyorum. yine annemle kavga ediyorum, 13 yaşında yalvar yakar okumak istiyorum diye mücadele ediyorum tek başıma.
elimden alınan çocukluğuma, sahip olmadığım hiç var olmamış anılarıma, öğrenmeye olan aşkıma, dört duvar arasına kapanmış 10'lu yaşlarıma, gençliğime ağlıyorum o kabuslarda.
arayı kapatmak için kalkıp ders çalıştığım, gizli gizli kitap okuduğum uykusuz kaldığım geceleri, üzerine yine her sene birinci olduğum medrese derslerini, sekiz senede öğrenilecek ilmi dört senede hıfzettiğim o günleri hatırlıyorum.
maddi her imkana fazla fazla sahipken bana istemediğim bir yol çizen aileme bakıyorum. sonra kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışan kendime. yetişemiyorum.
ezik değil ama eksik hissediyorum, kaybolmuş hissediyorum. geç kalmış hissediyorum. şu an olabileceğim yeri hayal edip olduğum yere bakınca, yapılan haksızlığı hatırlıyorum tekrar tekrar. öfkeleniyorum.
bana sorulmadan tayin edilmiş hayatıma, elimde olmayanlardan dolayı, elimde olanlarla yaptığım seçimlerin beni getirdiği yere bakıyorum...
çevremdeki insanların, sırf o "diploma" denen kağıt parçasına sahip değilim diye kaale almayışlarını, potansiyelimi görmeyi iletimi, cahilliklerini hazmedemiyorum.
başka kadınların ne güzelliğine, ne zenginliğine, okudukları "iyi" okullara bakıp kıskanıyorum, imreniyorum...
her şeyi sineye çekiyorum ama bunu aşamıyorum!...
edit: mesaj kutusundaki sayıya şaşkınlıkla uyandım. sonradan anladım ki dünkü iç döküşüm debe'ye girmiş.
elbette okumayı bırakmadım; liseyi açıktan bitirip, yaşıtlarımla mezun oldum. şu an ise açık öğretimden sosyoloji okuyorum. yine de bu bazı şeylerin yerini doldurmuyor. şu an örgün eğitim almak istesem yine dış engellerle karşılaşacağım. yine de belki ileride olur...
çok söylenmiş; herhangi bir üniversiteyi okumuş olmak için değil, ciddi anlamda kaliteli eğitim veren, bilgi üreten ve ürettiren bir okuldan derece ile mezun olmak isterdim.
ne yazık ki, bu olsa bana açılacak kapıları, okuduğum kitaplar açmıyor.
"maddi durumun yerindeyse önemi yok" diyen de var.
benim için bu -elbette o da önemli ama- meslek sahibi olmaktan ibaret değil...
evet, yine de okumanın yaşı yok ve bırakmış değilim ancak bazı şeyler zamanındaki gibi olmuyor ve yaşadığımız bazı şeyler unutulmuyor.
ben de bunun vermiş olduğu anlık duygu yoğunluğu ile yazmıştım.
son yazdıklarım bölük pörçük oldu biraz ama...
attığınız her mesaj ve iyi dilekleriniz için tek tek teşekkür ediyorum.*
almanya'nın türkiye'yi dinlemiş olması
-
ben size olayın gerçek hikayesini yazayım;
öncelikle erdoğan ceketinin cebinden gül çıkartarak merkeli kendine hayran bırakmıştı
espriler eğlenceler derken
merkel durur mu o da gönlü kaymaya başladı tabii
tabi bu yakınlaşma kimisinin canını sıkmadı değil
ama çapkın başbakanımız merkel'in gönlünü feth etti bi kere
ona küçük süprizler yapmaya başladı
sonunda merkel'i kendine aşık etti
artık herkesten ve herşeyden kıskandığı dünya liderini dinlemeye başladı
asdfghjklşi
tarihteki muazzam ayarlar
-
amerikalı astronotlar uzaya gittiklerinde, ellerindeki tükenmez kalemin mürekkebinin yerçekimsiz ortam dolayısıyla aşağıya doğru akmadığını ve haliyle kalemi kullanamadıklarını merkezlerine bildirirler. bilimadamları yüksek maliyetli, son derece teknolojik, uzayda bile yazabilen bir kalem icad ederler.
ruslar kurşun kalem kullanır.
edit: vsop sağolsun bilgilendirdi. kolpaymış hikaye.
kişinin obez olduğunu anladığı an
-
künefe yedikten sonra tabakta kalan şerbeti "ekmekle sıyırsam ayıp olur mu lan?" diye düşündüğün andır.
hayrettin demirbaş
-
galatasarayin ve milli takimin kalecisi... kendisi girişken bir insandır... milli takıma seçmedi diye mustafa denizli'yi dövmeye gitmiştir... aslında bunu her oyuncu yapabilir, ama hayrettin izmire gitmiştir, farkını göstermiştir...
ömer halisdemir
-
kızı çok akıllı, ufku çok geniş, çalışkan, karakterli ve geleceği parlak bir öğrencidir. seneye üniversite sınavlarına girecek. aksi olmayacağından eminim gerçi ama umarım geleceğini etkilemez.
babası da çok neşeli kızıyla ilgili bir veliydi.
beyaz yakalı şiiri
-
şöyle bir edebi eser. bütün nesillere yayılsın asla kaybolmasın isterim.
esnaf lokantasına giden harbi adamsın
köfteyi pul bibere en çok banansın
plazada real genius, sokakta yamansın
zekanla bizi yak #beyazyakalı
bodrum apaçi doldu, olimpos bitti
senden duyan yüzbinler hep kaş'a gitti
bozcaada on yıl önce pek yiğitti
tatil trendlerini yaz #beyazyakalı
eyçar, faynens, edmin köpeğin olsun
yıl sonu cebin bonusla dolsun
internal meetinglerde sen bir idolsün
bunu dayına anlat #beyazyakalı
sünnet çocuğu gibi kol düğmelerin
işi gücü bırakıp kaş'a gitmelerin
staj için gelen yeni yetmelerin
beynini business planla ye #beyazyakali
kahve bağımlılığıyla övüneceksin
kimsenin bilmediği balığı sen bileceksin
ölürsen alaçatı'ya gömüleceksin
toplantı schedule et #beyazyakali
bebek, arnavutköy, mangerie, lucca
erkek acetobalsamico'cu kızlarsa
pucca cabarnet savignon'a yeter mi cukka
hesabını bilmedin #beyazyakalı
limonata 13 lira, adres house kafe
şarap dev kadehte, önce kokla sonra şerefe
kız olursa ada, erkekse efe
fena klişesin #beyazyakalı
aaa o mekanın fajitası çok güzel
baban o paraya depo fuller (dizel)
herkes sana vurgun, herkes seni süzer
hortumla dövülesi #beyazyakalı
arkadaş arasında mekan översin
sonra mekana gider garson döversin
dev salatayı nar ekşili seversin
ciddi bir problemsin #beyazyakalı
hendıl edersin ingilizcen çoktur
skecyul işinde üstüne yoktur
maaşın yarısını fitness'e kaptır
ömrünü forvırdla #beyazyakal ı
gym'ler, spa'lar salaklığına minettar
stajyere gider yap, vendor'a atar
bizde maaşlar 29'unda yatar
kölenin dibisin #beyazyakalı
kadınsan dev çanta, erkekte pabu ç parlak
günün yarısı goygoy, yarısı laklak
bir akşam hep birlikte fasıl mı yapsak?
nereye kadar #beyazyakalı
one shot espresso, latte, moccha
kızlar kurşun kalemi yapıyor toka
sözde büyük alemcisin meze, rakı, roka
dengen izanın yok #beyazyakalı
business, smart casual, free friday
giysiye harcadığını duysa dövecek peder
raporu görünce yönetim ne der
küçük dünyada kaldın #beyazyakalı
makarnaya vermişsin 23,5 lira
maaşın yarısı kredi kartı, yarısı kira
mojito çıktı çıkalı içmez artık bira
ömrün geçti triple #beyazyakal ı
karaköy'de yeni bir mekan açılmış
menüsünde ahtapot taşşağı varmış
makarnalarını şiliden ısımarlarlarmış
hayatın antin kuntin #beyazyakalı
sen de bi gün yapacaksın kendi işini,
senelerdir kuruyorsun bunun hayalini,
sermayen olsa affetmezsin tabi
yoksulluğunu seveyim #beyazyakalı
mailler birikmiş deyu ağlarım
haftasonu trekking scuba bağlarım
junior eleman görsem döver çağlarım
naçar yakam beyazdır dostlar
tatilden sonra ada överim
pazartes'leri benden bekleme verim
müdüre head, toplantıya meeting derim
naçar yakam beyazdır dostlar
2023 türk halkının paralize olması
-
bu nasıl bir umursamazlıktır aklım almıyor artık. seçimden beridir halkta inanılmaz bir durgunluk var. zam üstüne zam yağıyor ve kimsenin sesi çıkmıyor.
erdoğan istediği gibi at koşturuyor istediği yeri satıyor peşkeş çekiyor. ülkeyi babasının malı gibi kullanıyor ve hiç kimse bir şey yapmıyor.
güzelim ülkemin bunların elinde çürümesi beni delirtiyor artık.
muhalefetten bir şey beklemiyorum onlar da aynı bokun laciverti. başka bir kurtuluş yolu olması lazım.
bağcılar'da sokak ortasında doğum
-
- pardon hanımefendi bebeğinizi düşürdünüz.
+ bu benim değil kendisini ilk defa şimdi görüyorum.
- ama sizden düştü.
+ öyle mi? dur bi bakiym (karnını kontrol eder). aaaa evet benim galiba. çok teşekkür ederim çok naziksiniz.
- rica ederim.