ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ömür gedik'in giydiği tayt
-
"tayt, insanın kendine yapışanı giymesidir" cümlesinde bahsi geçendir.
çocukluk dönemi sanrıları
-
köpekleri erkek kedileri kız sanırdım
öğrenciyi döven öğretmenin hastanelik olması
-
ahmakların güzel haber diye servis ettiği de öğretmenin hastanelik olması.
olur, herkes kendi adaletini sağlasın, güzel haberler çıkar.
edit : altlardaki kendini thor sanan embesilleri de sanırsın kendi adaletlerini kendileri sağlıyor. en ufak bir şey olsa karakola gelip zırlayan tipler bunlar. bakın oğlanlar, öğrenci dövmek yanlış, öğretmen dövmek yanlış, sabah sabah buna sevinecek kadar gerizekalı olmak yanlış, gelip burada bunu övecek kadar ibrikçilik yapmak yanlış. şimdi kendi adaletimi sağlayıp alayınıza gireyim mi.
şirince şarabı
-
sevan nişanyan'ın bir yazısından şirince şaraplarının öyküsü. karakterler gerçek olmakla beraber isimleri değiştirilmiş.
1960'lı yıllarda bir gün şirince köylülerinden posta ibrahim üzümden şarap yapmayı öğrenir. posta'nın bedavadan kafa çekmenin yolunu bulduğunu gören komşuları onu kıskanırlar. o tarihten sonra şirince'de üç-beş dönüm bağı olan herkes şarap imal etmeye başlar.
o devirde köye tek tük gelen yabancılar, evlerde dantel satan teyzelerin kendilerine kadehle şarap ikram etmesine şaşırırlar. türkiye'de misafire ayran, bulgur, çay vb. yerine şarap ikram eden başka köy yoktur. şirince'nin ünü dalga dalga yayılır.
1990'ların başında köyün tek lokantasını işleten piç ahmet, eşten dosttan aldığı ev şaraplarını lokantasında müşteriye vermeye başlar. ancak piç ahmet köyün yarısıyla kavgalıdır. bir gün piç ahmet'e şarap veren öbür gün vermez. ya da köşede kalmış kötü bidonu kakalamaya kalkar. bunun üzerine piç ahmet işi kökten çözmeye karar verir. izmir'de yazgan şirketiyle anlaşır. yazgan'ın en ucuz malını şişelettirip "şirince köy şarabı" etiketiyle müşterisine sunar. müşteri bu köy şarabını çok beğenir. insanlar akın akın şirince'ye gelip köy şarabı içmeye başlarlar. köyün ününe ün katılır.
piç ahmet'in yengeoğlu ve baş düşmanı olan topal recep bu duruma dayanamaz. o da izmir'e gidip sevilen şirketiyle anlaşır. sevilen'in jenerik şarabını "şirince" markasıyla satmaya başlar. ahmet'le recep marka meselesinden kapışırlar. sertleşen mücadele 1996'da tarafların köy meydanında birbirini doğramasıyla epik bir boyuta ulaşır.
1997 yılına gelindiğinde köyde yılda 3-4 ton şarap üretilmekte, buna karşılık en az 10 ton tüketilmektedir. şirince'de kırmızı üzüm yetişmediğinden, kırmızı şarap isteyen turistleri memnun etmek için köylü teyzelerin şaraba kırmızı şalgam suyu kattıkları işitilir. köye gelen bir fransız heyetinin "fransa'da böyle şarap yok" dediği, kahve muhabbetlerinde kulaktan kulağa yayılır. şirince şarabı kendini kanıtlamıştır. artık dünya liglerindedir.
derken hans çıkagelir. hans almandır. şirince'de organik şarap üretecek, alman pazarlarına satacaktır. köyün tek zeytinyağhanesi alelacele yıkılıp şarap fabrikasına çevirilir. hans'ın türkiye koşullarına intibak süreci başlar. önce makinalarına gümrükte el konur. türk ortağı uçan kuşa borç takıp ortadan kaybolur. jandarma gelip fabrikanın suyunu keser. sonuçta hans zor bela hisselerini satıp bu işten kurtulur. fabrika bir-iki sene düzgün şarap yapmayı dener. sonra şarabı dışarıdan getirip burada şişelemenin daha kârlı olduğunu farkeder. sonunda işi alkollü suya meyve esansı katıp "meyve şarabı" yapmaya döker.
2004'e doğru şirince'nin yıllık ev şarabı üretimi bir tonun altındadır. üzüm suyunun plastik bidonlarda güneş altında dinlendirilmesiyle elde edilen ev şarabı, keskin aseton kokusuyla emsallerinden ayrılmakta, özel meraklıları tarafından içilmektedir. köye akın eden büyük kitleler ise, onbeş farklı etiket altında satılan değişik şirince şarapları arasında seçim yapmak şansına sahiptir. (2004)
polis kullanabileceği şiddetin %10-15'ini kullandı
-
"ama kullanabileceği vicdansızlığın %100'ünü kullandı" şeklinde devam etmesi gereken cümle.
1938'de adana'da idam edilen kadının fotoğrafı
-
eski hukukumuzda kısasa dair idam suçlarının alenî sergilenmesinin sebebi, belki maktulün yakınlarının bu manzarayı görüp de rikkate gelebileceğinin düşünülmesidir. yani katile belki acırlar, buna razı olmazlar da, kısas uygulanmasından vazgeçerler diye. eğer vazgeçerlerse devlet katili kendi kamu hakkından ötürü ta'zîr cezasına (hapis, kürek vesaire) çarptırır, katil de maktulün yakınlarına kan parası (diyet) öderdi. şahsî kanaatim de bunun son derece makul ve adil olduğudur. şu dünyada kimseye para cezası kadar bir şey koymuyor, adam para ödeyeceğine, 10 yıl içeride yatmaya razı oluyor. bu yüzden dinlerde de genellikle malî ve bedenî cezalar cârîdir. çünkü statü farkı olmaksızın, herkese aynı elemi verir. ayrıca şimdilerde uygulanan hapis cezası, suçun şahsîliği ilkesine aykırıdır. bir insanı içeri atıyorsunuz, 10 sene, 20 sene, artık her ne ise, bu suçun cezasını yakınları da o müddet boyunca çekiyor. hakikatte hiçbir cezamızın adil olmadığı gerçeğiyle ne zaman yüzleşeceğiz modern insanlık olarak bilemiyorum. eskiler çok daha adildi.
yani kimse ruh hastası olduğu için veya "ibret-i âlem" için bunları sergilemiyordu. devlete karşı işlenmiş suçlarda böyle olabilir ama kısastaki maksad bu değildir. tabiî 1938'teki durumu da bilemiyorum pek.
ekşi itiraf
-
oğlum üç buçuk yaşında, otizm spektrumu içinde bir çocuk. henüz konuşmuyor. bana babacığım diyerek sarılacağı günü görebilmek en büyük hayalim. birçok babanın farkında bile olmadığı, basit, küçücük bir şey benim hayalim evet.
geçen gece eve dönerken, evlerden birinin balkonunda küçük bir kız babasına heyecanla bir şeyler anlatıyordu. babası hiddetli bir ses tonuyla "ceren sus artık allah belanı versin" diye bağırdı. o an içimden bir şeyler kopup gitti. buz gibi oldum.
debe editi: otizmin farkında olalım. erken fark edilen ve eğitime yönlendirilen çocuklar birçok alanda başarılı olabilirler. otizm bir hastalık değil, farklılıktır.
(bkz: #52401653)
https://www.youtube.com/watch?v=m31gxcg8qiw
tarsus'taki esrarengiz kazı
-
kazıyı bütünüyle aydınlatamasa da en azından bir ışık tutacağına inandığım bir bağlantıya ulaştım. inandığım diyorum çünkü sadece kişisel görüşüm, bir delile dayanmıyor. british museum'un online arşivinde türkiye başlığında 79 bin eser var ve bunların tam 900'ü 81 ili bulunan ülkenin orta popülerlikteki bir ili olan mersin'in 13 ilçesinden biri ilçesi olan tarsus'a ait. tarihi eserler ile ilgili temel düzeyde bir alakaya sahip herkesin, british museum'un dünyanın her bölgesinde bulunan her yeni eserin ilk alıcısı olmak için büyük bir çabasının olduğunu bilir. yorumu size bırakıyorum.
https://www.britishmuseum.org/…/search?place=tarsus
vatikan'ın rte'yi yalanlaması
-
papa'nın özel uçağı var bunlar bilmez diyerek kendisini elestirenlere cahil benzetmesi yapan erdogan'nin direkt vatikan tarafindan yalanlanmasi olayidir.
açiklamada papanin ozel uçaginin olmadigi alitalia'nin uçaklarini kiralik olarak kullandigi ve ust duzey din yetkilileri dahil uçaga binen herkesten para alindigi yeralmis.
kaynak: http://www.sozcu.com.tr/…dogana-cevap-geldi-843788/
ekstralar:
(bkz: papa'nın özel uçağının olmaması)
(bkz: 27 mayıs 2015 vatikan açıklaması)
ve de:
(bkz: recep tayyip erdoğan'ı yalan makinesine sokmak)
erken debedit: 1 aylik mercedes muhabettine en son noktayi koyan vatikan'a ait bu açiklamanin debe'ye girebilecegi on gorusuyle akp'nin sadece son 1 ayda yaptigi aymazlik ve gaflari kendimce topladim. gundemi kaçiran ve unutan(!) olmus olabilir diye. el atan olursa dahasina da eklerim.
(bkz: asgari ücreti 1500 tl yapmak işçiye zulümdür)
(bkz: asgari ücrete zam vaadini yuhalayan halk)
(bkz: akp'nin vergi cezasını sildiği yandaş şirketler)
(bkz: adnan menderes asılırken mhp neredeydi)
(bkz: tayyip erdoğan'ın olmayan tesisleri açması)
(bkz: ptt kargo aracının akp seçim arabası olması)
(bkz: filinta yapımcısının b. erdoğan'ın arkadaşı olması)
(bkz: akp'li vekilin elini sıkmayan esnafın dövülmesi)
(bkz: melih gökçek'in düzenlediği 650 bin tl'lik gezi)
ekstra:
(bkz: tayyip erdoğan uğursuzlukları sıralı tam liste)
bilinen en buyuk ilk hukusuzluk:
(bkz: burak erdoğan'ın sevim tanürek'i öldürmesi)
takside sol gözle pis pis taksimetreyi kesmek
-
eğer iguana değilseniz sağ gözünüzün de taksimetreyi pis pis kesmesi gereken durum.
pardus
-
yazılım olayına da dini bulaştırarak bir ilke imza atmışlar.
"biz önce allah rızası için daha sonra da özgür yazılıma sahip çıkabilmek için uğraşıyoruz, elimizden geldiği sürece de uğraşmaya devam edeceğiz."
şimdi kim yazdı bilmiyorum, allahtan da bilmiyorum, ama açıkça tübitak'ın ne çeşit gerizekalılara teslim edildiğinin göstergesidir bu. nokta yerine virgül kullanma gibi utanç verici yazım hatalarını geçiyorum. ne allah rızası ne alaka? elimizden geldiği sürece ne alaka? konu ne? bize ne? ne demek istiyorsun? ne demek istediğini bilmeden cümle sallayanlara gerizekalı dendiğini bilmiyor musun?
cümlenin bir tutam akıllı sürümü şöyle olabilirdi:
"biz önce allah rızası için sonra da özgür yazılıma sahip çıkabilmek için uğraşıyoruz."
gözünü seveyim. ne allah rızası? kendi içinizde tutamıyormusunuz allah sevginizi ille millete duyurmak "ben dinciyim" artisliğinizi çekmek zorunda mısınız? konu ile ne alakası var? ulan üretim ekonomisi falan diyoruz bu kafalarla imkanı yok.
gurbetçilere bir defaya mahsus vergi gelmesi
-
vatandaşlıktan çıkıp bir daha türkiye'ye ayak basmazlar