hesabın var mı? giriş yap

  • adana'da arı sinemasında, eskiler bilir, en arkadaki 2 sıra boydan boya 2li koltuk olurdu, yani koltukların arasında kol koyacak yer olmazdı ve bu da en çok mekansız sevgililerin işine gelirdi. yalnız bu koltukların biletleri çok çabuk bittiği için kalabalık günlerde erkenden gidip kuyruğa girmek sureti ile alınırdı...
    mekansız bir genç olarak ben de o dönemdeki kız arkadaşımla bu güzide sinemaya gitmeye kalktım, ama kader ağlarını örüyordu :
    tam sinemanın kapısında annesine yakalandık ve kız kulaklarından kavranmak sureti ile ellerimin arasından çekilip alındı...
    eh, kendimi bari film seyrederek avutiim dedim ve gidip iki kişilik koltuğuma yayıldım. hemen yanımda bir çift vardı ve adam 25 - 30 yaşlarında oldukça kalıplı iri bir adamdı. biraz sonra nedendir bilinmez bu çift film esnasında tartışmaya başladılar. sanırım adam kıza yaklaşmaya kalktıkça kız olmaz yapma diyordu. derken kız çok kızdı, herifi itip kalktı sinirle sinemadan çıktı, adam peşinden ayağa kalktı, ayıptır söylemesi, o karanlıkta bile çok net algılanabilecek bir çadır durumu vardı ortada... kız çıkıp gitti...
    adam kalakaldı...
    sonra bana dönüp, "eeeee, kaldık mı senle başbaşa şimdi..! " dedi...

    arkama bile bakmadan kaçtım.......

  • alparslan kuytul'u sevin ya da sevmeyin. konumuz o değil. konu: insanlık onurunun ayaklar altına alınması. işkence bir suçtur. hem de insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. ve bu suçta zamanaşımı yoktur.

  • bölüğe yeni biri gelmişti. psikopatım ayağına hiçbir yerde 3 aydan fazla kalamamış, gittiği her yerden gönderilmeye çalışılan bir tip. gele gele bizim bölüğe geldiydi. nöbetçi çavuş olduğum bir sabah, onun yattığı ranzaların olduğu yerden sesler geliyor. "ne oldu, ne bu şamata" derken bu yiğit çişi gelince koğuşun duvarına işemiş. wc'ye gitmesem de olur demiş. sidik var duvarda ve yerde. nöbetçi çavuş benim, demez mi iki gün sonra asker ağzımıza da s.çar bu diye. sordum neden böyle birşey yaptın, cevap vermiyor kafa önde. tüm o kafa önde sessizlik piçliğini de iyi bilirim ben.

    şimdi ben belgesel izleyen, o belgeselde bölgesini belli etmek için çişini yapan leopara, aslana, çakala vs saygı duyan, hümanist bir beyaz türk olarak bu ortadoğu faresini bir güzel dövdüm. yani dayağın sonu boktan yerlere çıktı, kafasını falan işediği duvara falan sürttüm, öyle güzel dövdüm. yiğidim karşılık vermek istedi bir an, hiyerarşiden de haberi yok, dayak faslını uzattım iki kişilik dövdüm. ben temizlerim dedi, madem temizleyeceksin niye işedin dedim bir daha dövdüm.

    askerlik son okul demişti komutanlar, buradan adam olmayıp giden sittin sene adam olamaz demişti. muhtemelen evinin içine işemiyorsun, dayağa yemesen de işemezdin ama senin adamlığında bir gr faydam varsa hakkımı helal etmiyorum. insan koğuşa işer mi amk? serengeti milli parkı mı lan burası, çişinle bize mesaj vermeye çalışıyorsun, yer miyiz biz psikopatım ayağını.

  • olası diğer evrenler yanyana veya aralarında bir sınır varmış gibi bitişik durmak zorunda değil, içiçe geçmiş sonsuz sayıda evrenler kümesinin tam ortasında yaşıyor olabiliriz, içiçe geçmiş sonsuz evrenlerin biraraya gelerek ancak oluşturabildiği sonsuz ihtimaller deryâsının ortaya çıkarabildiği yaşam formları olabiliriz.

    iyice şişirilmiş iki balon düşünelim, bu balonları patlatmadan içiçe geçirebildiğimizi varsayalım, sonra bu balonlardan milyarlarcasını aynı şekilde birbirine geçirelim, tam olarak böyle bir durum söz konusu olabilir(sanrısal algıların kaygısal düzlemdeki izdüşümleri gibi oldu).yani biri bitmeden diğeri başlayamaz gibi bir durum söz konusu olmadığı için sınır veya "ara madde" aramanın manâsı yoktur.

    edit:imla

  • johannes vermeer'in en ünlü, en etkileyici tablosu. kuzeyin mona lisa'sı.

    vermeer'in diğer tablolarının çoğunda olan dışarıdan bakma hissini kırıp geçen, sanki karşımızdakini tanıdığımız hissini veren bir tablo. konuşmak üzere olan sıradan bir kız. sıradan gibi gözüken, sıradışı bir tablo. bir kadını çizerek, kadına sosyal hak vermeye, sosyal düzende yer vermeye çalışan bir tablo. bir aristokratı/eşini veya rahibeyi değil de sıradan birini çizerek, halktaki baş kaldırışı destekleyen bir tablo. ve bunu büyüleyici bir sanat eseri yapabilecek kadar bakanı içine çeken bir tablo.

    tablo bugün hala hollanda'da duruyor. mauritshuis diye ufak bir müzede. oraya gidemeyenler için alabildiğine zoom yapılan haline buradan bakılabilir.

  • bildiğini zanneden kişiler tarafından bile bilinmeyen farklardır.

    birinci olarak psikiyatrist, tıp fakültesi sonrası 5 yıl psikiyatri eğitimi almış uzman doktordur. psikolog, psikloloji bölümü mezunudur. ancak bu bölümden mezun olup direkt danışan alamaz çünkü klinik psikoloji yüksek lisansı yapması gerekmektedir.

    "psikiyatrist ilaç verir, psikolog konuşur" da yanlış bir bilgi. psikoterapiyi hem psikiyatrist hem de eğitim almış psikolog yapabilir ama ilaç tedavisini yalnız psikiyatrist yapabilir. psikoterapinin babasının bir psikiyatrist olduğunu düşünürsek, psikologların yaptığı ama psikiyatristlerin yapmadığı birşey olarak görmek saçma olur.

  • zerre kadar samimiyeti hissettirmemiş reklam, yok efendim “çayımı aldım karşınızda içiyorum” yok “ipad’im yanımda”, yok “kronik hastalığınız var, dikkat edin” bir de kucakta çocuk falan hani sanırsın yardım kuruluşunun reklam filmi.