hesabın var mı? giriş yap

  • geçen gün televizyonda yarışma programında bir adam itiraf ediyordu. markette belli bir alışveriş karşılığında bedava sinema bileti veriliyormuş. abimiz 12 tane süt almış ve sinema bileti vermişler. eşiyle sinemaya gitmişler, dönüşte sütleri iade etmiş.

  • edit : söylediğim tekniği siz kendi sıralamanıza göre de yapabilirsiniz. yani önce yazıyı takip edip sonra takip etmeden de dinleyebilirsiniz.

    * ingilizce duyduklarını anlama konusunda çok zorlananlar kesinlikle listen a minute sayfasında mesai harcamalılar. site açıldığında karşınıza gelen sayfada alfabetik olarak kısa kısa güncel konulara yer verilmiş. böylelikle sizi sıkmayacak güncel konularla listeningde çok büyük yol kat etmiş olacaksınız.

    * ilk etapta kesinlikle netflix'te falan alt yazılı filmler/diziler izlemeyin. hocalar vs bunu nasıl oluyor da yeni başlayanlara önerebiliyor akıl alır gibi değil. ingilizceye maruz kalmamız gerekiyor elbette ama bu şekilde değil. bunu yapmak sizin özgüveninizi kıracak. orijinal dilde film dizi izleyecek olan kitle upper seviyesinin altında olmamalı aksi taktirde insanların şevki kırılıyor. öncelikli olarak basit ama ilgi alanınıza giren şeylerden dinlemeye başlamanızı tavsiye ediyorum. yukarıda önerdiğim site tam size göre. (alırım bir hayır duanızı) beginner kitle ısrarla ''family guy'' ya da youtube açıp joe biden dinlemeye kalkarsa hayal kırıklığına uğrar.

    * size verdiğim sitede çalışma tekniği şu şekilde ; ilk önce yazıyı takip etmeden dinleyin, sonra yazıyı takip ederek dinleyin daha sonra beraber okuyun (telaffuz yerleşsin). bunu her bir bölüm için en az üç tekrar olacak şekilde tekrarlayın. bu disiplinle çalıştıktan 10 bölüm sonra karşılığını almaya başlayacaksınız. ulan bana dm den allah senden razı olsun diye mesaj atacaksınız.

    kelime ezberleme işini ise gramer yapınızı oluşturduktan sonra sektör bazlı yapın. örneğin lojistik sektöründe çalışıyorsanız internette ''supply chain management'' ya da ''logistics management'' tarzı aramalar yapın. linkedin'de falan o alanda yazılar okuyun. lojistik sektöründe kullanılan dile kısa sürede hakim olmuş olacaksınız. birbirinden bağımsız, alakasız kelimler ezberlemeye kalkarsanız ikisinden bir tanesini mutlaka unutmuş olacaksınız. zaten karışık kelimeler ezberlemek insanı sıkar da.

    iş ya da hobi. önceliğinizi belirleyip o alanda ingilizceyi halledin. bundan sonra genel kültür havuzuna açılabilirsiniz. bu konuda en iyi kaynak bbc culture sayfasıdır. sinema, kitap, müzik, iklim üzerine çok güzel makaleler var. zaten bu sayfada her gün takılsanız ingilizce bilen çok iyi bir entelektüel olursunuz. bonus olarak da nat geo sayfasını bırakıyorum.

    sözlük önerim elbette cambridge dictionary olacak. çünkü kelimeyi yazdığınızda karşılığını örneklerle veriyor ki bu muhteşem bir olay.

  • öncelikle herkese hayırlı forumlar arkadaşlar. normalde başlık "26 haziran 2015 düşünce gücümle ellerimi hareket ettirebilmem" olacaktı fakat karakter sınırına takıldığım için böyle açtım. ne diyeceğimi de unuttum zaten. herkese iyi akşamlar diliyorum. annenizi üzmeyin. bence ışid terörist.

    debe editi: debe editi girmek yavşaklıktır!

  • 2 tane kanatlı kuşun sesleri elbet değildir.

    insanların araba park edişleri, yayalara saygı duyması, selamlaşması çöplerini kapılarının önüne koymamaları bazı detaylardır.

    işimiz kuşlara kaldıysa sabahları balata gelin amk martı sesinden geçilmiyor.

  • burda yazdığım entry'yi görüp beni aramak istemişler, buyrun arayın dedim. beni arayıp yaptıkları tek şey, ücretin 69 lira olduğunu tekrar hatırlatmak oldu. bu ücretin diğer bankalarda çok daha ucuz olduğunu, garanti'de niye bu kadar pahalı olduğunu sordum, "fiyat politikamız bu" cevabını verdiler.

    kendilerine çok teşekkür ederim. en kısa zamanda 3 hesabımı da kapatıp, başka bir bankaya geçeceğim. o 69 lirayı vermeyeceğim.

  • uzun zamandır ekşide karşılaşılan en güzel ve seviyeli fikir beyan edilen konudur.

    hepinize laflar hazırladım ve geliyorum* hem herkesin haklı olduğu hem de herkesin haksız olduğu geyikdir. türkiye'de sw seviliyor sevilmesine de insanlar son yıllarda eskiden olduğundan daha fazla gösterişe düştü. şimdi nasıl ticarilere iyi gözle bakılmıyorsa eskiden de stationlar için tesisatçı arabası elektrikçi arabası yakıştırması yapılırdı. ne var ki aslında vatandaşlarımıza çok uygun bir karoseri yapısı olan sw fiyat avantajı ile hafif ticarilerin yaygınlaşması sonucu satış adetleri azaldı. türkiye'de araç alımında en önemli etmenlerden biri de aracın ikinci el satış değeri ve hızıdır. bunu da satış adetleri çok etkiler. aslında sw ülkemizdeki kullanıcıların alışkanlıklarına çok uygundur. çoluk çocuk pikniğe gider, memleketinden birşeyler taşır, yeri gelir iş için kullanır yeri gelir eşya taşır sw tam ihtiyacını görür fakat fiyat dezavantajı ile ticariler karşısında yenilmiştir. bunda da en büyük etmen vergi sisteminin saçmalığıdır.
    işin görsellik boyutu tamamen subjektif bir olgudur. aerodinami olarak sw çoğu modelde sedandan iyidir. aslında swlar sedanın uzatılıp kapanmışı değildir. a,b,c sınıfı araçlar hb, sw olarak tasarlanır, sedan formu ise sonradan kesilip biçilir. sıfırdan sedan tasarım genelde full size araçlarda olur.
    sw tercihini kökenden ziyade ihtiyaç belirler yani birisi köylü olduğu için sw tercih etmez ama köyde büyük yükler yükleyeceği bir araca ihtiyacı olduğu için sw tercih eder. tıpkı bir kent soylu isviçreli varsılın kayağa gitmek için sw tercih etmesi gibi ihtiyaçtan doğar. türkiye'de de bu ihtiyaç kişi başına düşen gsyih düşük ve gelir adaletsizliğinin yüksek olması sebebiyle daha ucuz, erişilebilir, çok satmasından dolayı ikinci el değeri yüksek, yedek parça fiyatları ve işletme maliyetleri düşük olan ticari araçlara kaymıştır. emin olun bu ekonomik parametreler insanımız lehine biraz gelişse kimse ne ticariye ne sedana bakar. günümüzde dahi bu zor ekonomide insanlar prestij davasına aslında sw ve hb karoseriden doğan suvlara yönelirken ekonominin biraz daha iyi olduğu yerde ticari sadece ticaride kullanılır.
    boyut olarak ise swlar genelde sedanlar ile aynıdır yani park için bir dezavantaj oluşturmaz. bazı sportwagon olarak adlandırılan c sütunu ile d sütunu arasındaki eğimin fazla mesafanin kısa olduğu modellerde ise klasik swlere oranla bagaj hacmi dezavantajı oluşabilir. özellikle 2000 sonrası dönemde artan kasa çeşitlemeleri ile beraber pek çok melez karoseri görüyoruz. burada da yine dünyada artan bir eğilim olan bireyselciliğin, pazarlamacıların bir enstrüman olarak kullandığı popüler bir kavram olan kişiselleştirme sonucunda farklı beğenilere hitap etmek için kökeni sw ve coupe araçlar olan suv coupe gibi ara formlar ivme kazandı. tabi ülke olarak olmayan paramızla biz de bundan nemalandık. hatchback olamayacak araçları sw formu olan suv niyetine almaya başladık. zaten bu suv meselesi başlı başına ayrı bir konu.

    bagaj konusunda ise sedanların bagajları hayli büyümesine rağmen yükleme eşiği sorunları nedeniyle kullanışlı değildir. suvların bagajları ise büyük lastik çapından kaynaklanan büyük davlumbaz ve süspansiyon sistemi sebebi ile aracın boyutuna göre küçük kalır. otomobile bakarsınız kocaman görünür ama bagajı açarsınız 350 litre gibi mütevazi bir hacimle karşılaşırsınız. yine bu lanet olası popülerlik kavramlarının sonucu olarak sosyal medyadan tutun araç seçimlerimize kadar. spor keskin hatlı araç talebi dolayısıyla bazı sw modelleri gerçekten bahsedildiği gibi sedanıyla neredeyse aynı bagaj hacmine sahip olabiliyor. bunda da sebep az önce belirttiğim c ve d sütunu arasını coupe formlu tasarım ile birleştirilmeye çalışıp beğeniye hitap etme. bu da bizim sw araçta beklediğimiz fonksiyonelliği öldürüyor ve insanlar yine başka kasa seçeneklerine yöneliyor.

    sw'den bahsedip volvo'dan bahsetmemek olmaz. her ne kadar 2. nesli ile hatchback'e daha yakın olsa da düşük hacimli motorlar ile ülkemizde sunulan v40 dönemine göre gerçekten çok iyi satmıştı. ilk nesli de harika bir sw olan v40 pek çok piyasa handikapına sahip olsa da iyi bir satış grafiği sergilemiş, dünya piyasalarında yaşanan dolar bolluğundan nemalanan ülkemizde de halkımızın takdirine mashar olmuştur.

    suv çılgınlığını bir kenara koyarsak, gerekli koşullar oluşursa ve markalar bunu iyi süzerse; türkiye gibi zayıf ekonomideki bir ülkede bile station volvo en çok satan sw arabalar arasına girmesi işten bile değildir.

    edittos: muzmin rocker'ın haklı katkısı ile: "2. nesil v40 'ın sw olanı v50'ydi. v40 hatchback olarak tasarlandı". ben ise entrymde volvo ürün gamındaki araçların isimlendirmesinde; her şeye uygun, çok yönlü manasına gelen versatility'den hareketle v harfini kullanmasından dolayı 2. nesil v40'ı hatchbacke yakın sw olarak değerlendirdim.

  • şehirlerin plansız olmasıyla ilgilidir. abd, japonya gibi ülkelerde o terimler kullanılır çünkü şehirler ızgara sistemiyle imar edilmiştir. bir caddede batıya doğru giderken düz gittikçe aynı yöne gidersiniz. ancak türkiye'de batıya giderken cadde'nin sola dönmesiyle güneye dönebilir ya da son bulmasıyla farklı bir yönde bulabilirsiniz kendinizi. bu nedenle coğrafi yönlerin türkiye'de kullanılması pratikte imkansızdır.

  • trafiğe taktım bugün. sırayla tüm şehirler yazılacak buraya. orduda araba kullananla, mersinde araba kullanan zihniyet aynı.
    genel mantık şu şekilde.
    1) ben gideyim de trafik ne olursa olsun.
    2) acelem olmasa bile en hızlı şekilde gitmeliyim. mümkün olduğunca durmadan, frene basmadan gitmeliyim.
    3) benden hızlı veya benden yavaş giden herkes aptal.
    4) tüm noktalarda geçiş hakkı bana ait.
    5) eğer durmam gerekiyorsa madde 2 iptal. iki dakika beklesinler ne aceleleri var.
    6) araba kullanmayan herkes(motorlular dahil) ezik. bu yüzden onlara yol verilmez, öncelik araba kullananların.
    7) sinyal, yol ayrımı öncesi doğru şeride geçme vs. sadece vakit kaybettirir. bunları yapanlar acemidir, ustalar kafasını kullanır.
    8) ben hangi şeritte, hangi hızda gidiyorsam trafik ona göre akmalı. ben en solda 40la gidiyorsam benim sağım 30, onun sağı 20 şeklinde herkes hızını ayarlamalı.

  • videonun çekildiği yer çin, video tagleri "china, chinese, fish, chop". yani japonların bundan haberi bile yok muhtemelen.

    benim sorularım var:
    1. okuma zorluğu mu var?
    2. çin ve japonyayı aynı yer zannedecek kadar cahil misin?
    3. alakasız bir konu ile bir savaştaki katliamı karşılaştıracak kadar gerizekalı mısın?

  • başlıkta kundak aradım, bulamadım. demek ki kimse yazmamış, ben yazayım.

    sebebi yetiştirilme şekli. bebekliğini dört bir yanını saracak şekilde kundakta, çocukluğunu "aman çocuğum üşütüp hasta olacaksın şu kazağı ve montu da giydirelim sana" sözlerini işiterek ve çevredeki herkesten soğuk betona oturma, terli terli su içme gibi kibar uyarıları alarak geçiren biri büyüdüğünde soğuk havada tişört giyemez. soğuk havada kazağının altından belin açıkta kalsa cırcır olacak şekilde geçer hayatın.

    abd'de mesela soğuk havada yürü sırtına montu geçirip, sokaklarda kıçında şort ayağında şıpıdık terlikli insanlar görürsün. sen montunun ceplerine ellerini iyice sokuştururken düşünürsün bu adam nasıl üşümüyor diye.

    anadolu insanı kundağı sever. ister ki bebeğinin, çocuğunun açıkta bir yeri kalmasın, üşütüp hasta olmasın. hayatımızın ilk bir kaç yılını ne kadar giyinik geçirdiysek, geri kalanını da aynı oranda giyinik geçiriyoruz.

    insanımızın evladına olan aşırı ilgisi karakterimizi de olumsuz olarak şekillendiriyor. örneğin, sendeleyip düşen bir çocuğa koşup, daha durumunu tespit etmeden ve kendi kendine kalkıp kalkamayacağını bile beklemeden elinden tutup ayağa kaldırıyoruz. tek başına bir halt yapamayacağını düşündüğümüzü ve zor anlarında hep başkalarından yardım beklemesi gerektiği mesajını çocuğun beynine beynine veriyoruz. oysa doğrusu, ciddi bir durum olmadığı belliyse çocuğun kendi kendine ayağa kalkmayı denemesini beklemek. memleketimizde malesef, her düşen çocuk bir yerine zarar gelmemiş olsa dahi ağlar. gel der, sen de gidersin. ağlamak daha kolay, o yüzden kendi çabasıyla ayağa kalkmayı denemez bile çocuk artık. güçlü bir birey olarak yetişmekten uzaklaşır. sadece türkiye'ye özel olmayan kültürel bir sorun sanırım.

    neyse, nereden nereye. anlayış değişse de yeni nesilller marul gibi gezmese bari.