hesabın var mı? giriş yap

  • umarım komple kaldırırlar. böyle ego sahibi, kendini allah sanan insanların bu şekilde dibi görmesi beni mutlu eder. müşteriyle, halkla düzgün konuşacak önce!

  • üst edit: başlık sahibinden sonra @2'de kaçmış. kaynak bu

    bir zahmet bana özelden sallamayın ne başlığı açan benim ne de kaynağı veren. ben 3. entry'i girmiş bir garip yazarım. herkes kaçınca ihale bana kalmış oldu sadece*

    ----

    almanya battı, türkiye cennet, her şey mükemmel diyen almancıların almanya vatandaşlığını seçmesiyle sonuçlanacak yasaklamadır.

    edit: başlık sahibi kaçmış. verilen yeni kaynakta çocuklar için, yani yeni nesil için geçerli olacağı yazıyor.

    o halde entry'i " almanya battı, türkiye cennet, her şey mükemmel diyen almancıların çocuklarına almanya vatandaşlığını seçtirtmesiyle sonuçlanacak" olarak güncelleyebilirim.

  • hiçbir zaman gerçek anlamda gelişememiş ve beklenen seviyeye ulaşamamış edebiyat türüdür.

    fantastik edebiyat, dünya çapında son derece popüler ve saygın bir edebiyat türü olmasına rağmen türk edebiyatında başlıca bir tür olamamış, çocuk edebiyatının bir alt dalı olarak kalmıştır. esas ilginç olan ise türk halkının ithal ikame fantastik edebiyatını okumayı sevmesidir. yani harry potter, yüzüklerin efendisi, taht oyunları gibi yabancı eserleri seviyoruz ancak fantastik edebiyat üretmiyor, üretilen nadir eserleri de okumuyoruz. türkiye'de fantastik edebiyat ithal ikame olarak varlığını sürdürüyor.

    bu durumun birçok nedeni var ancak bu nedenlerden biri hiçbir zaman türk kültürünün "fantastik altyapı ve unsurları" bulundurmaması olmamıştır. batı kültüründe olduğu gibi türk kültüründe de peri, cin, hayalet gibi doğaüstü yaratıklar bulunmakta ve kahramanlar canavarlarla çarpışmaktadır. üstelik bu gelenek sözlü edebiyata kadar uzun bir tarihe sahiptir. başka bir deyişle türk fantastik edebiyatının bu kadar geri planda kalmasının nedeni "gerekli altyapının olmayışı" değildir.

    peki nedir bu sebep? başlıca dört neden sayılabilir. bunlar din, geleneksel toplum anlayışının yıkılmaması, bireyselciliğin gelişmemesi ve bu türün ciddiye alınmaması şeklinde sıralanabilir. karşımıza ilk olarak geleneksel toplum yapısı ve "bireyselleşme" kavramının yeterince gelişmemesi çıkıyor. dünya edebiyatına baktığınızda fantastik edebiyatın yükselişinin 19. yüzyıldan itibaren bireysellik kavramıyla birlikte yükselişe geçtiğini görürsünüz. fantastik edebiyatın bir "çocuk eğlencesi" olmaktan öteye geçip başlıca bir tür olmasında bireyin kendisini geleneksel toplumdan kurtarıp sorularına özgürce cevap verebilmesinin çok büyük payı vardır. geleneksel toplumun onun için otomatik olarak verdiği cevapları kenara bırakıp kendi hayal gücünü kullanabilmektedir. oysa geleneksel toplum, kişiyi bireysel cevaplardan uzaklaştırarak kalıplaşmış cevaplara yönlendirir. bir de buna din faktörü eklenince kalıplaşmış cevapları yıkmak şöyle dursun, sorgulanması bile gündeme gelmemektedir. her şeyden önce fantastik edebiyatı yaratıcıya karşı çıkmak olarak gören toplumsal zihniyet, bu türün çocuk eğlencesinden öteye geçmesine izin vermemektedir. örnek vermek gerekirse j.k. rowling harry potter'daki ruh emicileri depresyona girdiği bir dönemde hissettiklerinden yola çıkarak oluşturduğunu söyler. türk geleneksel toplumunun bir üyesinin aynı depresyonu yaşaması durumunda bunu yaratıcının bir imtihanı olarak görme ve süreç geçene kadar sabretme ihtimali hayli yüksektir. olumsuz olayları nazar değmesine, açıklanamayan olayların gaipten gelmesine, ya da başka bir deyişle "allah'ın hikmeti olduğuna" inanan toplumun bir üyesi, bu süreçleri hayal gücüne bırakıp fantastik yaratıklarla yorumlamaz. böyle bir eğilimi bile olmaz. yapmaya kalkışanları da dine şirk koşma fikri durdurur.

    toplumun mevcut anlayışı fantastik edebiyatın yazılmasını engellediği gibi okunmasını da engellemektedir zira ciddiye alınmamaktadır. çocukları eğlendirmenin ötesine geçen her fantastik hikaye amacını aşmış demektir. kişi masal yazmıyor ya da anlatmıyorsa boşuna zaman kaybetmemelidir. bu "ciddiye alınmama" durumu beklentileri de şekillendirmektedir. son yıllarda bunun çok bariz bir örneği var. netflix'in hakan muhafız dizisini izlerken muhtemelen birçok kişi onlar adına utanmış ve başını sokacak yer aramıştır. bu diziyi bu kadar izlenemez yapan şey sadece senaryo ya da oyunculuklar mı? izlerken bir şeyler kafamızda oturmuyor, yer edinmiyor çünkü kültürümüzde yok. çünkü alışmamışız. "süper kahramanın geçmişten gelen yaratıklarla savaşarak bir şehri kurtarma" fikri bizim için yabancı fantastik edebiyatla özdeşleşmiş. bir hikaye okurken james isimli bir karakterin elinde asasıyla kilisede gargolye peşine düşmesi normal iken ahmet ya da mehmet'in sihirli değneğiyle camide peri avlaması fikrini özümseyemiyoruz. bu süreç döngüsel olarak birbirini etkiliyor. biz türk yazarlarından realist ve toplumun sorunlarını ele alan romanlar bekliyoruz, onlar da o tarz roman yazıyor. "yetişkin türk fantastik romanı" üretmeme ve okumama konusunda bir uzlaşma söz konusu.

    türk edebiyatında fantastik eserlere bakıldığında, sözlü edebiyatla günümüze gelen masallar ve dede korkut hikayeleri gibi efsaneler haricinde karşımıza ilk olarak 19. yüzyılda giritli aziz efendi tarafından yazılan muhayyelât çıkar. yazıldığı dönemde hiç ciddiye alınmadığı gibi edebiyat çevresi tarafından alay konusu olan bu eser günümüzde pek bilinmemektedir. bizzat ahmet mithat efendi, giritli aziz efendi'yi ülke bu derece karışık iken "boş işlerle uğraşmakla" suçlamıştır. bu sebeptendir ki batı kültürünün 18. yüzyıldan itibaren ürettiği "yetişkin fantastik edebiyatı," 19. yüzyılda dracula ve frankenstein gibi eserler verip 20. yüzyılda zirveye ulaşırken türk edebiyatında ilk ciddi girişimler ancak son 30 yıllık dönemde ihsan oktay anar ve barış müstecaplıoğlu gibi isimlerle vermeye başlamıştır. bu zamana kadar hüseyin rahmi gürpınar'ın gulyabani gibi eserler kaleme alınsa da, fantastik ögeler hikayenin ana unsuru olmaktan ziyade öğretici mesajı destekleyecek yan faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

    son yıllarda basılı medyada değil de, görsel medyada yetişkin fanstastik kurgular netflix gibi ithal ikame olarak yavaş yavaş yer edinmeye başladı (sihirli annem ve selena gibi uyarlama dizilerin hedef kitlesi bir kez daha çocuklar olduğu için bahsetmenin lüzumu yok). hakan muhafız ya da atiye gibi dizilerin kalitesi başka bir konu ama aslında alttan alta türk halkına "yetişkin fantastik edebiyatını" kabul ettiren projeler ikisi de. görsel medyada bu durumun normalleşmesi belki zaman içinde basılı medyaya da yansır ve bu türde daha fazla eserler verildiğini, bunların da ciddiye alındığını görürüz ama günümüzde baktığımızda daha zamanı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

  • eşinin doğumuyla ilgili şöyle ufak bir haber dikkatimi çekti..

    "hastane masrafları hediyemiz olsun

    maslak acıbadem hastanesi yönetimi, ahu yağtu-cem yılmaz çiftine jest yaptı, “bizim doğum hediyemiz” diyerek doğum ve tedavi karşılığında hiçbir ücret almadı. doğuma giren prof. dr. cihat ünlü’nün de çiftten para almadığı öğrenildi."

    yahu cem yılmaz'dan almıycan kimden alcan bu hastane masrafını merak ediyorum.. tamam belki reklam için, belki adama olan saygınızdan böle davranıyosunuz, ama inşallah sıradan insanlara da arada bi böle jestler yapıyosunuzdur..

  • şeffaflık ne güzel şey değil mi? melih gökçek zamanı eminim bu puanlara hepiniz ulaşıyordunuz.
    bakın bu mülakatları yapan kişiler adildir değildir bilmem. dikkat çekmek istediğim nokta şu: şeffaflık ne güzel kontrol mekanizması sağlıyor ibret al. ülke böyle yönetilse keşke paralarımız nerelere gidiyor bilsek, liyakat var mı takip edebilsek.

  • -15 temmuz 2016'da eğlenmeye gidip, sevgilimle kavga etmiştim. zar zor eve geldim ki arkadaşım aramış. darbe oldu dedi. e dedim telefon çalışıyor lavuk.. bu nasıl darbe? açtım twitter'ı evet olmuş. lan dedim twitter facebook her bok çalışıyor...
    - twitter ne dede?
    -o zamanın iletişim şeysi işte evladım... neyse dedim ki tv'ye bakayım. açtım, fetöcüler darbe yaptı diyor.
    -fetöcü ne dede?
    *beyle i..e gibin p..t gibin bişey evladım. neyse, dedim ki "eğer bu darbe başarılı olursa, bu fetöcüler, akp'lileri skertir. yok başarılı olamazsa akp bunları skertir... demek ki benlik bir durum yok. yesinler birbirilerini. o esnada camiden sela verilmesin mi?
    -cami ne dede?
    -o da işte o zamanın alışkanlıklarından biri...

  • öncelikle başlık konusu ceza yazılan kadın değil. başlık konusu 2:06'da başlıyor. lütfen dikkatli okuyalım.

    esenyurt'ta polis memurları kadına maske takmadığı için cezai işlem uyguluyor. burada bir sorun yok. fakat polis kendisine başka maske takmayan vatandaşların da olduğunu belirtip itiraz eden başka bir kişiye keyfi olarak sosyal mesafeye uymadığı için cezai işlem uyguluyor.

    2:06'da başka maske takmayan insanlar olduğunu belirten vatandaşa, sırf polise karşı çıktığı için polis memuru sosyal mesafeye uymuyorsun diyerek (3bin 150 tl) cezai işlem uyguluyor. ceza yazma amacını da ''bize müdahale ediyorsun'' diyerek belirtiyor.

    vatandaş sesini çıkarmasa, arkadaşıyla yakın oturması hiç bir sorun teşkil etmeyecekti. görüntülerde aynı şekilde görevli polislerin zaman zaman yan yana durdukları sosyal mesafeye uymadıkları görülmekte.

    şimdi soruyorum.. polislerin kendisini uyaran vatandaşlara bu şekilde keyfi ceza yazıp sindirme çalışması ne zaman son bulacaktır? bugün bu vatandaşa yarın sana bana...

    vatandaşa sosyal mesafeden ceza yazan polisler aynı şekilde kendilerine de sosyal mesafeye uymadıkları için ceza yazmışlar mıdır?

  • - doktor bey benim kulunçlarımdan aşağı böyle elektrik gibi bir şey iniyor, sabah kalktığımda da döşlerime sanki böyle paslı bıçak sokuyorlar adeta... bir de boğazımdan...

    - faranjit. şunları yazıyorum. aç karnına günde üç defa...

    ***

    doktorların insanı hayata küstüren eğilimlerinden biridir bence bu. bakın yukardaki örnekte ne kadar güzel, ne kadar anlaşılır, ne kadar modern bir biçimde rahatsızlığımı anlatıyorum. daha hastalığımın en güzel kısımlarına değinmeden doktor sözümü kesiyor. lan ben o kadar hazırlanmışım, sırf sen sorduğunda etkili bir biçimde anlatayım diye içimden o kadar ezber yapmışım sen benim sözümü kesiyorsun. isyan edesim geliyor ama susuyorum.

    sonuçta doktor bu, ters düşmek olmaz. şimdi isyan etsen, sonra da "halı saha maçında ayağımı burktum, damar damar üstüne bindi herhalde" desen, ayak mayak dinlemez "üç ay boyunca günde 10 defa kullanacaksınız... antibiyotikli fitil yazıyorum" der, insanın spor sevgisini öldürür. buradan tüm doktorlara sesleniyorum: teşhisi koysanız bile, allahaşkına rahatsızlığımı anlatmayı bitirene kadar kesmeyin sözümü. ben de cahil insan değilim sonuçta... posta gazetesi sağlık sayfasını okuyorum. "120 yaşındaki nazife nenenin sırrı yoğurt" başlıklı haberleri iyice ezberliyorum ki size derdimi güzel bir şekilde anlatayım. allahaşkına kesmeyin sözümü... yalvarırım kesmeyin. lütfen kesmeyin. bak lütfen diyorum... lütfen...

  • bir gün dursun temel’ e sorar;

    -“temel senin iki tane atın olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” peki iki tane araban olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” iki tane evin olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” canımsın… peki iki tavuğun olsa birini bana verir misin?”
    -” vermem.”
    -” haydaaa..! neden?”

    -” çünkü iki tavuğum var…

  • oyunun tamamından daha fazla zaman alan görevdir. rc helikopterle bomba koyarsın, eline levyeyi alan kopteri kovalar. te allam.