hesabın var mı? giriş yap

  • ruyamda hz. isa'yi goruyorum ve kendisine diyorum ki,
    "abi jesus christ birle$ik mi yazilir ayri mi allaha$kina soyle deliricem?" .
    tekrar tekrar soruyorum o sadece bakiyor . cevap verdi mi hatirlamiyorum .

  • gördüğü her kuralı don lastiğine çevirmek isteyen yurdum insanı için sözde kazıktır.

    plan yapmak, hazırlıklı olmak, ciddi davranmak filan hak getire.

  • tarihin en uzun muharebesi olma özelliğini taşıyan çarpışmadır.

    günümüzde yıpratma savaşı*'nın en önemli örneği olarak gösterilmektedir.

    birinci dünya savaşının açılış safhasında alman orduları belçika üzerinden fransa'nın kuzeyine taarruz ederek önemli başarılar elde etmeyi başarsalar da birinci marne savaşında alman ordularının ilerleyişinin durdurulması ve manş denizine kadar cephenin uzamasıyla* her iki tarafın orduları insan kaynağı konusunda oldukça maliyetli siper savaşına girişmiştir.

    birinci marne savaşında ilerleyişlerinin durdurulması ve cephenin manş denizinden isviçre'ye kadar uzamasının ardından alman kurmayları savaşı hızlı şekilde kazanma umutlarının kalmadığını daha 1914 yılının sonunda yüksek sesle dile getirmiş olsa da askeri açından fransa karşısında üstün olduklarının bilincindeydiler.

    1915 ve 1916 yıllarında her iki taraf çok sayıda kayıp vermesine rağmen elle tutulur büyük bir başarı elde etmeyi başaramamıştı. yapılan saldırılarda ele geçirilen bir kaç kilometrekarelik toprak diğer tarafın yaptığı bir karşı saldırı sonucunda tekrar el değiştiriyor, amaçsız saldırlar için yüzlerce ya da binlerce asker kaybediliyordu.

    alman kurmayları, eğer fransa'ya diz çöktürmeyi başaramazlarsa gelecek bir-iki yıl içerisinde almanya'nın pes edeceğinin bilincindeydi. alman imparatorluğu, savaşın her iki cephesinde aktif olarak savaşmaya devam etmekteydi ve ittifak devletleri tarafında savaşın getirdiği külfeti en çok omuzlayan devletti. ancak alman imparatorluğu sanayisine ham madde yetiştirmek konusunda ciddi bir handikapa sahipti. kendisinin avusturya-macaristan imparatorluğu ile olan sınırları haricinde kalan tüm komşulukları düşman sınırı ya da nötr kalan devletlerleydi ve buradan ham madde giriş çıkışı çok zordu. kuzey denizi bunun için tek şanstı ancak ingiliz kraliyet donanmasının ablukası bunu imkansız hale getiriyordu.

    her ne kadar almanlar bunun gibi çok büyük bir sıkıntıya sahip olsa da harbin açılış safhasında kuzey fransa'da elde ettikleri başarılar fransa karşısında onlara önemli bir koz vermişti. almanların kuzey fransa'da ele geçirdiği bölgeler fransa'nın ham demir-çelik madenlerinin önemli bir bölümü ve sanayi yerleşimlerinin bir kısmına ev sahipliği yapmaktaydı. fransızlar bu sahaları kaybetmenin külfetini tüm savaş boyunca ciddi anlamda çekmiştir.

    işte tüm bu olan bitenler içerisinde alman mareşal erich von falkenhayn, fransızlara nihai darbeyi vurmak için bir planla kaiser wilhelm ii ve ordu kurmaylarının karşısına gelir. o da tıpkı diğer kurmaylar gibi cephe hattını yaracak bir belirleyici muharebe ile savaşı kazanma imkanının olmadığına inanmaktadır. falkenhayn'a göre fransızlar sadece ve sadece kaynaklarının tükenme noktasına gelerek teslim bayrağını çekmelerine neden olacak bir çarpışma sonucunda mağlup edilebilirlerdi. bu çarpışma için seçilecek hedef öyle bir hedef olmalıdır ki bu hedef fransızlar için ulus meselesi haline gelmeli ve bu hedefi kaybetmemek için ellerinde ne kadar imkan varsa bu noktaya sevk etmelilerdir.

    falkenhayn bu hedefi verdun bölgesi ve etrafındaki tahkimatlar olarak belirler. verdun'un ve çevresindeki tüm tahkimatların ele geçirilmesi fransızlar için kabul edilebilir değildir, şayet böyle bir felaket meydana gelirse hem kurmay grubunun hem de ordunun alt kademelerinin morali savaşın başlangıcından beri olabilecek en düşük seviyeye inecek, hem de bu bölgeleri geri alabilmek için on binlerce kayıp verilmesi gerekecektir. bunu ön gören falkenhayn, verdun ve çevresini kaybetmemek için fransızların tüm imkanlarını seferber edeceğini düşünmüştür.

    nitekim düşüncesinde yanılmamıştır.

    verdun muharebesi 21 şubat 1916'da başlar ve 16 aralık 1916'da sona erer. her ne kadar muharebenin açılış safhasında almanlar başarılar elde etse de savaşın açılış safhası geçildikten sonra durum dengelenmiş ve muharebenin sonuna kadar o şekilde devam etmiştir.

    çarpışmanın sonunda her iki tarafın toplam kaybı 750,000-800,000 kadar olmuştur. almanlar, fransız ordusunun insan gücü ve moral kayıpları konusundaki hedeflerine ulaşamadığı gibi, kendileri bu konularda ciddi sıkıntıya girmiştir.

    gelelim işin trajikomik kısmına;

    almanların elde etmeye çalıştığı "fransız ordusunun insan gücü kayıplarının artması ve moralinin çökmesi" hususunu fransızlar bir yıl sonra nivelle's offensive adı verdikleri ve alman hatlarını yararak savaşı 48 saat içerisinde bitirmeyi tasarladıkları bir saldırıdan sonra almanlara verir. nivelle saldırısı fransız tarafı için o kadar büyük bir fiyasko ile sonuçlanır ki fransız ordusu silah bırakma noktasına gelir.

  • çocuk doktoru ise pedagoji eğitimi de vardır diye umuyorum, ama yine de doğru iletişim mi bir şey diyemeyeceğim.

    ancak sirozun 3.safhasına gelmiş bir hasta için ailenin öncelikli endişesi çocuğun ağlaması ise 13 yaşında çocuğun 98 kiloya nasıl geldiğini anlamak zor değil.

    muhtemelen teselli için daha da tatlı yediriyorlardır. asiymiş ve söz dinlemiyormuş ya...

  • ege kıyılarından tutun da istanbul'un en elit semtlerinde her köşebaşını tutmuş malum teröristlerin saldırdığı esnaftır. aq barzosundaki özgüven, o leş konuşmasındaki tehditkarlık, kanun nizam tanımazlığın vücut bulmuş hali. ülke iyice teksas'a döndü. devlet, kolluk kuvvetleri, hukuk niçin var? herkes kendi düzenini kuracaksa biz niye ve kime vergi ödüyoruz? kaynak

  • çok yakın bir arkadaşımın eşini kanserden kaybettik geçen kasım ayında.
    ölen arkadaşım rus vatandaşıydı ve evliliklerinin 5.yılında türk vatandaşlığını almak üzereydi, üç seneye yakın zamandır işlemler bir türlü tamamlanamıyordu.

    2018 sonunda kansere yakalandı, atlattı. ikinciye nüksetti.
    oturum izni vs diye uğraştı hep hastalığı devam ederken de.
    tabii polis 3 kere randevu verdi "gelip evde ziyaret edeceğiz" diye ama gelemedi.
    kızcağız hastalık ikinci kez nüksettiğinde durumu ağırlaşma emareleri gösterirken bile işin titizlikle yürümesi için randevuları evde bekledi.
    kemoterapisi devam ederken göç idaresinden çağırdılar, o kalabalığa, o ortama zorla soktular 5 dakikalık basit bir işlem için.
    o gün olmazsa olmaz diye bastırarak.
    gitti.
    işlem olsun diye.
    derken hastaneye yatırıldığında polis biz geldik evde yoksunuz dedi habersizce.
    kızı hasta yatağında üzdüler.
    ve durumu aniden ağırlaşıp 10 günde bizlere veda etti genç yaşında.
    vefatından sekiz ay sonra dün eve tebligat gelmiş.
    "tebrikler vatandaşlığa kabul edilmeye hak kazandınız, fotoğrafınızla gelin."

    burokrasinin yavaş işlemesi mi?
    genç bir bilim insanının hayatının baharında göçüp gitmesi mi?
    diye kaybolduğumuz bir anda eşinin kaybına alışmaya yeni başlayan biri için hayatın böylesine iç burkması ve o anlara şahit olmanız...

    her şey bazen o kadar anlamsızlaşıyor işte.

  • şu hayatta kimseye çirkin diyecek kadar kötü olmayın amk, kendi halinde takılan bir kadın. kime ne zararı var da bu kadar kin ve nefret topluyor, ayıp.

  • şirinlerin o tehlikeli ormanda, gargamel peşlerindeyken, şirine kimseye vermezken yine de "laa laa lalallaa" diye gezebilmelerini sağlayan şey.. off bi de şirinler minik ya, ye ye bitmez..