hesabın var mı? giriş yap

  • "kimse ona oy vermez çünkü herkes şovmen olduğunu biliyor" günün en kısa fıkrası olmakla birlikte, şovmen falan olmayıp oylarına sahip çıkan, beştepe ile korkmadan kavga edebilen ekrem başkan tercihimdir.

  • alenen aptallık yapan kadındır. kocamın ayaklarını gerekiyorsa yıkarım, sağlıktır hastalıktır.

    ancak beni böyle çekip sosyal medyada yayınlarsa dalga geçer gibi, ağzına sçarm.

  • bugün 4 yediğinde takımını terkeden yarın 4 kilo aldığında seni de terkeder. unutma, en güzel beşiktaş'ın çocukları sever.

  • leonardo di caprio'ya bu filmde oscar getirmediyse daha da beklemesin. sacha baron cohen denen herifin altın küre alabildiği bir ülkeden bahsediyoruz nihayetinde. her neyse; leonardo'nun yine oscar alamadığını görünce aklıma geldi shutter island ve ekşiciler ne demiş bi' bakayım dedim. piiii! bakmaz olaydım. bir sürü beyin fırtınaları, fikir yürütmeler ve çoğu filmle alakasız yorumlar. amme hizmeti yapmak için filmden
    -kronolojisine bağlı kalarak- bazı detaylar vereceğim.

    --- spoiler ---

    öncelikle her şey açık ve net, yaşananların tamamı doktor tarafından daha önceden kurgulanmış bir deney:

    1.filmin başında teddy'nin suyla bir sorunu anlayabiliyoruz. ''ı just can not stand on water''-suya katlanamıyorum- diyor. öehh artık. daha ne desin?

    2.karısının hediye ettiği o bok gibi kravattan bahsetmek istemiyorum bu arada. ne güzel yaktı ama, çok iyi oldu çok da güzel iyi oldu.

    3.ted ve chuck adaya gelir gelmez güvenliklerde deneyin gerginliği var. silahlarına yapışıyor herifler. ne de olsa adanın en tehlikeli, en eğitimli suçlusu geldi.

    4.hastaneye girerken elektrikli telleri hatırlıyor aslında. ama nerede gördüğü üzerinde durmuyor hiç. bu bize ted'in daha önce orada olduğunda dair bir ipucuydu aslında.

    5.o kadar çok detay var ki; c koğuşuna yalnız giremezsiniz diyor güvenlik şefi. hatta yazılı izin almanız lazım diyor ki sonra telefonun asla çalışmamasından! mesela, bu iznin de asla alınamayacağını anlıyoruz. yalnız girememesinin sebebi; c koğuşuna kontrollü bir şekilde sokmak istemeleri. çünkü oradaki mahkumları, özellikle noyce ve orayı biliyor, tanıyor.

    6.yine aynı şekilde silahları ellerinden alınıyor. alınmasa ve ola ki o oyuncak silahı kullanmaya kalksa deney bitebilir.

    7.bir sürü detay var hangi birini anlatayım? kadının kaçtığı odaya girdiklerinde iki çift erkek ayakkabısı var. bu oda o kadına ait değil. bu arada doktor delilik seçim değildir diyor ama ted her şeyi hatırladıktan sonra o seçimi yapıyor.

    8.peki ya kadını arama çalışmaları denen, güvenlikçilerin pineklediği ortama ne demeli? kayıp kadın falan yok, takılıyorlar garibanlar rol icabı.

    9.ayrıca o sorguda, çalışanlar bizim dedektifle epey taşak geçiyorlar.

    10.ilk doktor sheehan cümlesinde kamera chuck'a döner. -hatta içinde her sheehan cümleden kamera chuck'a döner.- muhteşem oyunculuk; chuck tamam amk çaktırmayın havasında. bu arada ted nasıl anlamadı bilmiyorum ama feribot bunları bırakır bırakmaz kaçtı zaten, giden birisi olsa görürdü. buradan anlıyoruz ki ted'in mesleği olan dedektifliği bok gibiymiş.

    11.alman doktordan sheehan'ın çalışmalarını istiyor bir de utanmadan. hacım adamın birinci hastası sensin, nasıl versinler o çalışmaları sana?

    12.karısını ilk gördüğünde pencereden görünen manzara aslında yaşadığı göl evi.

    13.yine aynı şekilde karısını ilk gördüğü sahnede, önce kendi senaryosunu yani kül olan karısını görüyor; sonra unutmak istediği su ve kanı.

    14.sahte rachel bulunduktan sonra ted'in etkileneceği bir oyun oynuyor ve en son soruyor. ''who are you'' burası ted için kırılma anı diyebiliriz. gölü, çocukları, evi hatırlıyor ama yanlış kadınla, niye derseniz telkin derim.

    15.bazı şeyleri hatırlaması artık c koğuşuna geçebilmesi anlamına da geliyor.

    16.ve erken final. noyce itiraf eder. ''sen bir deney faresisin ve her şey kurgu.'' ve noyce'un senin yüzünden burdayım demesi bu kurgu için c koğuşuna alınması muhtemelen.

    17.farenin çok belirgin bir halüsinasyon nesnesi olduğunu herkes bilir sanırım. özellikle alkoliklerin beyaz fare görmesi mesela.

    18.doktorla kolkola giren kadın, kocasını baltayla öldürdüğünü iddia eden kadın. hemşirenin yüzünü parçaladığını söyleyen adam da orada. aslında o hasta dedikleri kişiler çalışanlar, muhtemelen de doktorlar.

    19.doktor deniz fenerinde ''why are you all wet, baby?'' diyor. hatırla artık amk der gibi.

    --- spoiler ---

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!

  • eşeklerin namusu tehlikede değildir. bu durumun çomarları endişelendirmesine ise anlam verilemez.

  • köyümün festivalindeki çekilişten leğen kazanmıştık. çok duygusal anlardı. annem: "koş oğlum git al!" dediğinde herkesin arasından sıyrılıp kürsüdeki adamın yanına çıkmıştım.. herkes bana bakıyordu. hayalimdeki leğene kavuşmak üzereydim.. teyzem, abim, annem, ananem... herkes ama herkes benim o leğeni iki elimle tutup adeta bir ülkenin bayrağı gibi taşıyor oluşuma şahit oluyordu. mikrofonu elime aldığımda ağzımdan şu cümleler dökülmüştü: "ben.. biz bugün sadece bir leğen değil, çok daha fazlasını kazandık.. köyümüzü!" teyzem, abim, annem, ananem... herkes ama herkes beni alkışlıyordu.

  • plansız iş yapmak.
    isteseler de yapamıyorlar. misal bi yerden bi yere altında araban yoksa hadi ben gidiyom deyip gidemiyorsun. iki gün önceden planlaman lazım en az, neyle gitçen nasıl gitçen diye.
    bu açıdan türkiye daha iyi bence. gidersin otogara en ucubik yerlere bile otobüs bulursun illa. yer yoksa 'ben koridorda gidiyim abi, nolcak' dersin. belki alırlar.

    edit: efendim son dakika biletleri var, onlarla yolculuk edebiliyorsun diye tepki geldi. ne var ki, tren biletleri oldukça pahalı ve her yere otobüs yok. üstelik uzak bir yere gidecekseniz trenle gitmek çok uzun ve pahalı olabiliyor. bu durumda mitfahrgelegenheit en mantıklısı ama onda da gideceğiniz istikamette yolculuk yapacak olan kişiyi bulmak, buluşma noktalarını planlamak vs. mesele. her türlü aklınıza esip de az bir parayla kapıyı vurup gidemiyorsunuz. plan yapmak ve araştırmak gerekiyor.