hesabın var mı? giriş yap

  • -yarışmaya nerden katılıyorsunuz ?
    +odtü'den.
    -kiminle geldiniz?
    +arkadaşlarımla, onlar da odtü'den.

    sonuç: ilk soruda elendi.
    ------------------------------------------------------
    edit: oha debe olmuş. rezil oldun oğlum.

    elendiği soruyu da yazayım tam olsun.

    soru: profilden fotoğraf hangi taraftan çekilir?

    odtü'lünün verdiği cevap: önden (facebook instagramdan etkilendi zaaar)

    cevap: yandan.

  • tüm anatomik özellikleri ile istediği takdirde tam bir ölüm makinesine dönüşebilen canlıları "eğitilirse çok tatlı, ay ben kaç tane besledim hiç böyle değildi, her şey eğitim onlar dünyanın en tatlı köpekleri" şeklinde savunan modelleri tekrar gün yüzüne çıkarmış köpektir.

    arkadaşım madem uysal, sevimli, canayakın, evinde ve dışarıda huzur içinde besleyebileceğin bir köpek sahibi olmak niyetin, gider buna uygun milyon tane köpek cinsinden birini alırsın. iki dakika samimi olup itiraf edemiyorsunuz asıl gerçeği. böyle kas yığını, çenesini kaya parçalamakta kullanabileceğiniz köpekleri elinizde hayvani tasmalarla gezdirmek hoşunuza gidiyor, insanların size hayranlıkla baktığını, sizden çekinip saygı duyduğunu falan zannediyorsunuz. sokakta bu tip köpekleri gezdirenlerin alayında bu "poz" var çünkü. çok büyük çoğunluğu da aynı zamanda sporla, vücut geliştirmeyle uğraşan tipler ki böyle köpekleri normal güce sahip bir insanın zaptedebilmesi zaten mümkün değil.

    adam mantığı, izanı olmayan ve çok rahat biçimde öldürme kabiliyetine sahip bir "hayvan"ı eğittiğinden bahisle içimizin tamamen rahat olması gerektiğini iddia ediyor. gidip tüm parasını lamborghini'ye, ferrari'ye yatıran adamın "abi bu arabayla basmazsan hız yapmıyorsun zaten; ben de hızı, gösterişi, dikkat çekmeyi seven adam değilim, konforu için biniyorum bu arabaya" demesi kadar ikiyüzlü şu tavırlarınız.

    iki dakika lan sadece iki dakika dürüst olun.

    edit: tamam sakinim dedikten sonra bir iki agresif kelimeyi törpüleme ihtiyacı hissettim, bu arada entry'i başlıktaki entry'lere fiziksel referans içeriyor gerekçesiyle ispiyonlayan arkadaş kimse en fizikselinden öpüyorum kendisini böyle kafaları ben de yaşabilsem keşkem.

  • bak güzel kardeşim. baharat işi yapan bir firmada çalışıyorum. perşembe günü işe gitmedim. cuma günü b2b listesinde fiyat güncellemesi yaptım ve 1. sınıf saf karabiberin kg fiyatını 68 lira olarak güncelledim. çünkü çarşamba günü gelen güncelleme o yöndeydi. b2b üzerinden deli gibi karabiber siparişi gelince uyandım zira kg fiyatı 75 tl olmuş. pazartesi fiyat 65 liraydı. işe gitmediğim tek bir günde yaşanan fiyat artışı bu. şimdi toptancısından bu fiyatlara ürün alan marketi / esnafı suçlayamazsın(söz konusu zincir marketlerin çoğuna doğrudan ya da dolaylı olarak mal veriyoruz). salça fiyatlarını günlük değiştiriyoruz. her sabah ilk işimiz fabrikadan günce fiyat almak. bazen gün içerisinde 3 defa değiştiği oluyor.

    ekonomiyi bok ettiniz suçlayacak yer arıyorsunuz ama boşa çabalıyorsunuz.

    edit: he yavrum esnafa verdiğiniz fiyatla zincir markete verdiğiniz fiyat aynı zaten diye akşamdan beri mesaj atan, ve gün içerisinde atacak sığırlar için;
    zincir markete ürün verirken kâr marjını kısarsın. yani bir ürünü esnafa %20 kârla veriyorsan büyük alıcıda bu marj %10'dur. ancak ürünün maliyetinde %10'luk bir artış olmuşsa o artış esnafa da zincir markete de aynı oranda yansır. dur bim'in maliyet artışını %7 tutayım demezsin. en spesifik örnek olan karabiber örneğini verim zira bu ürün için ocak ayında oluşturduğum listede kg fiyatı 26 lira idi. şimdi güzel kardeşim ocak ayından bu güne ürün 49 lira zamlanmışken ben bunu sırf zincir market diye bim'e yansıtmayacak mıyım? ya da pazartesi 65 liradan aldığım ürün perşembe 75 tl olmuşsa bu artış yansımayacak mı? nasreddin hoca misali 75'e alıp 65'e mi satacağım. tamam sığırsınız da bu kadar sığır olmayın. hükümet yalayıcısısınız da bu kadar mal olmayın. verdiğim örnek açık. ben alırken 10 lira pahalıya almışsam kâr marjımı sabit tutup satarken de 10lira pahalıya satarım ki zarar etmeyeyim. ki şu an onu yapınca bile zarar ediyoruz.

    edit2: bitmiyor memleketin sığırı bitmiyor. bakkal zincir marketten ucuza nasıl mal satarmış. gel sana anlatayım hileyi güzel kardeşim. örneğini verdiğim karabiberden yol çıkalım. 50 kg ince çekilmiş irmiği al, üzerine 5 kg kadar 3. sınıf karabiber koy, yaklaşık 50 mg kadar karabiber aroması koy. oldu mu sana mis gibi 55 kg karabiber? oldu. şimdi paketle onu sat bakkala. mesela pul biber. biberin bir özü vardır paprika diye geçer sektörde. o özü endüstriyel kullanımlar için alırlar ve geriye biber tadı ve kokusu olmayan ama biber formunda posa kalır. onu alır öğütürsün biraz iyi pul biberle karıştırırsın ve elinde ucuz yollu pul biber olur. paketler ucuz ucuz satarsın. mesela sumak limon tuzu fiyatları artana kadar hilesi en çok yapılan baharattı. al 3. kalite sumağı, yukarıda belirttiğim posa ile karıştır, bas limon tuzunu ve onu mümkün mertebe ince öğüt. hayırlı olsun artık ucuz sumağın var. paketle ucuz ucuz sat.

    edit 3: bak kardeşim ben sana sermayeyi savunmuyorum. tek kelime ile beter olsunlar. sucuk diye sattıkları saçmalıkları, zeytin yağı diye sattıkları saçmalıkları, bunların ifşa oluşlarını unutmadık. kesinlikle masum değiller. bu iktidarla türediler. bu iktidarın küçük esnafı bitirme projesinin baş aktörü oldular. şimdi de ters düştüler yesinler birbirlerini. ama tüm bunlar oldu diye hükümetin topu taca çıkarma abasına da sessiz kalamam. ekonomiyi bok ettiniz. fiyatlar artıyorsa suçlusu sizsiniz. bu kadar basit.

  • dünya 10 sene öncesindeki gibi değil; 20 sene öncesindeki gibi hiç değil. para basmak=enflasyon 20 sene öncesinde kalmadıysa kesinlikle 12. sene öncesinde kaldı.

    küresel salgınla beraber fed'in trilyonlarca dolar bilanço genişletmesi (para basması) doların değer kaybetmesi beklentisini beraberinde getiriyor. daha önce bu konuda daha kapsamlı yazılar yazmıştım ama özetle tekrarlayayım. bundan 20-25 yıl önce para basmak=yerel para biriminin değer kaybetmesi denklemi genel kabuldü, 2008'de para basarak ekonominin desteklenmesi imkanlarının aşırı zorlanması ve 2020'nin 2008'e bile rahmet okutması sebebiyle basılan paralar 2008 veya 2000 öncesi gibi sonuçlar doğurmamaktadır.

    öncelikle en başa dönersek bir merkez bankası neden para basar sorusuna cevap vermek gerekiyor; ben basitçe para basmak olarak ifade ediyorum ama merkez bankalarının para basması veya geri çekmesi, faiz hamleleri veya diğer işlemleri ( zorunlu karşılık vs. vs.) hepsinin amacı piyasadaki kullanılabilecek paranın maliyet ve miktarını etkilemektir. piyasadaki para arttıkça paranın bulunurluğu ve maliyeti düşmesi gerekir. (arz-talep)

    basit bir örnekle ifade etmek gerekirse piyasa dediğimiz şey 50 ekmek ve 50 birim para olsun ama üretim kapasitesi 100 ekmek olsun. 50 ekmek ve 50 birim paranın bulunduğu piyasada para miktarı arttıkça ekmek üreticileri öncelikle üretimi artırırlar (üreticiler için zam, öncelikli olarak tercih edilmeyen bir yöntemdir.) ve ekmek üretimi 100 ekmeğe ulaşınca ekmek üretimini artırmak kısa sürede mümkün değildir ve ciddi bir maliyet gerektirir bu sebeple de 100 ekmek 100 birim paranın olduğu piyasa şartlarında paranın artırılması(para basmak, faiz indirmek vs.) insanlara bir refah artışı sağlayamaz çünkü bu noktadan sonra artırılan para bir refaha artışını (üretim vs.) tetiklemeyecektir enflasyona sebebiyet verecektir yani üretim değil malların fiyatı artacaktır. gerçek hayattaki işleyişi ifade etmek gerekirse artan para bazı ürünlerde ilk örnekte ifade ettiğim gibi üretim ve dolaylı olarak refah artışına sebebiyet verirken bazı ürünlerde ise enflasyona sebebiyet vermektedir yani bir noktaya kadar enflasyon ekonomiler için çok gerekli ve olumlu bir dinamiktir.

    bir diğer önem nokta paranın piyasaya nasıl aktarıldığıdır; günümüzde merkez bankalarının doğrudan ikincil piyasadan tahvil alması, (bir nevi şirketlere kredi vermesi) insanların cebine para koyması gibi mekanizmaların ortaya çıkması tuhaflığına şahit oluyor olsak da piyasaya paranın aktarılması (ifade etmiştim tekrarlayayım; alelade ifadesiyle para basma, faiz kararları vs. farklı yollardan aynı sonuçları doğurur.) bankalar aracılığıyla olur yani merkez bankaları bankalardaki paranın miktarı ve maliyeti üzerinden ekonomiyi yönlendirmeye çalışırlar. gerçek hayatta istisnai durumlar dışında para basma dediğimiz işlem aslında borç verilmesidir diyebiliriz.

    krediler bir taraftan tüketimi destekler ama diğer taraftan gelecekteki refahın günümüzde tüketilmesidir. bir birim ürün üretmek için onlarca birim paraya ihtiyaç duyulur (yatırım) ve kredi mekanizması bunu zamana yayarak üretimdeki artışın hızlanmasını (refah artışı) sağlar ama aynı zamanda krediler sayesinde doğal ekonomik döngü içinde yok olma zamanı gelmiş işler varlığını sürdürür. (zombi)

    toparlamak gerekirse krediler ekonomiler için hayati öneme sahipken aynı zamanda bir numaralı problem kaynağıdır. sürdürülebilir bir ekonomi için kredilerin verimli alanlara aktarılması gereklidir ama dünyada olan ise bu değildir.

    krediler verimli alanlara aktarılmazsa bunun doğal sonucu olarak borç yükünün ekonomi üzerindeki ağırlığı artar yani gelecekteki refah bugünden tüketilir ama bu tüketim gelecekte bir refah artışını tetiklemez. sık sık referans verdiğim şu linkte basitçe ifade etmeye çalışmıştım dünya ekonomisinde neredeyse son elli senesinin hikayesi artan borç yükü kar topu gibi büyümesi pahasına ötelemektir.

    2008 krizi paranın ciddiye alınabilir bir maliyeti yok iken ortaya çıkmıştır ve merkez bankaları paranın maliyeti ile ilgili bir şey yapamayınca miktarı ile sorunu çözmeye çalışmıştır ama bunun sonucu evdeki sineği balyozla kovalarsanız ortaya çıkabilecek sonuçla aynı olmuştur.... akıl almaz büyüklükte kredi büyümesinin yanında çok zayıf büyümeler...(varlık alım programları)

    yeterince büyümeyen ekonomilerde ne de olsa bir şey olmuyor (enflasyon) bakış açısıyla para basma her sorunun çözümü gibi muamele görünce verimsiz kredi artışı da son on yılda çok daha güçlü ivme ile artmıştır ve bunun da doğal sonucu borç isteyen herkesin yok denecek maliyetler ile krediye ulaşabilmesidir ama temeldeki sorunlar çözülmeyince 2020 öncesinde yok denecek maliyetle bile ekonomilerdeki borç yükünün küresel ekonomiyi krize sürüklemesi riski ortaya çıkmıştı ve ardından küresel salgınla (ifade ettiğim gibi her şey muhteşemdi de ah şu salgın) beklenen kriz başladı.

    2020 krizi öncesi görünüm şuydu; paranın hiçbir maliyeti yok ama buna rağmen insanlar tüketmek istemiyorlar çünkü bir kısmı boğazına kadar borçlu, diğer kısmı ise buna ihtiyaç duymuyor. yok denecek maliyetle borçlanma ortamında bile şirketler iflasın eşiğinde iken yeni şirket kurmak çok cazip değil çünkü piyasadaki rekabet fazlasıyla güçlü. (ayıklanma gerçekleşmediği için.)

    2008'de paranın maliyeti işlevsizleştirildi; 2020 öncesinde paranın miktarı işlevsizleştirildi. en başta verdiğim örnekle ifade etmek gerekirse hep tekrarladığımız örnek şu: 100 ekmek ve 100 birim para olan piyasada 1 ekmek 1 liradır piyasaya 100 birim daha para eklenirse ekmek 2 lira olur ama bahsettiğim bu piyasada insanlar ekmek almak istemiyorsa (kredi talebi yok veya 2019 sonbahar'da gördüğümüz gibi para bolluğu ortamında kredi vermeyen/veremeyen bankalar) piyasaya 3243432423423 birim para girse de bir enflasyon ortaya çıkmaz yani para değer kaybetmez. kısacası basılan paranın yerel para birimine değer kaybettirmesi için talep artışına sebep olması gerekir, bunu da takip edebileceğimiz en önemli verilerden biri paranın hareket hızıdır. esnafın sık sık ifade ettiği piyasada para dönmüyor ifadesi teorikte de çok önemli bir olgudur. sık sık dillendiriyorum, tekrarlayacağım: nasıl ki merkez bankaları 343536343 trilyon para üretip bunu kasalarında tutarlarsa bunun ekonomi için bir anlamı yoktur aynı şekilde bu paranın kişi veya kurumların hesaplarında/kasalarında kalması durumunda da bunun ekonomi için bir anlamı yoktur. basılan paranın talebe doğrudan etki ettiği yani bir nevi para arzı=enflasyon denklemi 2008'den öncesinde kalmıştır. 2008'de büyük yara almıştır, 2020'de para arzının enflasyon üzerindeki etkisinden söz etmek zorlaşmıştır. konunun başına dönersek dolar neden düşmüyor sorusunun en temel cevabı budur.

    abd'de para bastıkça paranın hızı yavaşlamaktadır, bu sebeple de enflasyon ortaya çıkmamaktadır yani doların değeri düşmemektedir. (ayrıntısı için)

    benim geniş çerçeveden açıklamaya çalıştığım durum, kısa vadede ise gerçeği yansıtmıyor. uzun yıllardır abd'de enflasyon ortaya çıkmıyor iken geçtiğimiz ay son zamanlardaki en hızlı enflasyon artışı ile karşılaştık, çekirdek enflasyon bayağı güçlü bir görünüm sergiliyor bunun sebebine gelince ki bu aynı zamanda dolar nasıl düşer sorunun da cevabı olur. anladığım kadarıyla uzunca anlattığım gibi paranın önce maliyetinin düşmesi daha sonra miktarının artması insanları tüketime teşvik edemeyince dünya ekonomisi yeni bir aşamaya geçti: basit ifadesiyle tüketicilerin ceplerine para koyma...(helikopter para nedir) bu yöntem bütün dünyada uygulanıyor ve insanların cebine para koyma harcamaların artışına dolaylı olarak enflasyona sebebiyet vermektedir fakat öte yandan o çok istenen enflasyonun ortaya çıkması da günümüzde sorundur, sebebine gelince enflasyon bir taraftan yılların borç yükü için ilaç gibi gelecek bir faktör iken (enflasyon arttıkça geçmiş borçların yükü azalır) diğer taraftan enflasyon bir noktadan sonra toplumun refahını tehdit eden bir faktöre dönüşecektir/ dönüşür bu da faiz beklentilerini beraberinde getirir ki bu da aynı borcun yükünü artırmaktır. sonuç olarak dünyada sorun öteleme geçmişte olduğu gibi kolay olamamaktadır yapısal sorunları çözmeden sadece merkez bankaları marifetiyle yol almak son derece zorlaşmıştır.

  • üzücü lakin hayatın gerçeği olan osuruk. sakin olun, bu eninde sonunda bir gün olucaktı.

    pek tabii ki kokmayanı makbuldür. allah her şeyin hayırlısını versin, amin.

  • - oğlum sende kazım koyuncu'nun hacettepe var mı?
    - var. gönderiyim mi?
    - göndersene bi zahmet.
    sending... volkan konak - cerrahpaşa.

  • geçen hafta nikolay çavuşesku'nun son konuşmasını izledim. hani peşinden halkın hükümet binasını basıp çavukesku'yu helikopterle kaçmak zorunda bıraktığı ve üç gün sonra da yakalayıp kurşuna dizdiği.

    çavuşesku son konuşmasında hala ısrarla "bunlar emperyalist güçlerin, dış mihrakların oyunu" diyor.

    güzel kardeşim, halktan binlerce kişi ölmüş. halk kendisinden binlerce kişi öldüğü halde dış mihrak oyununa gelmek istiyorsa, bu oyuna razıysa, senin görevin o ülkenin yönetimini senden daha iyi yaptığı, halkla daha iyi iletişim kurduğu ortada olan dış mihraka devretmektir.

    düşünsene önünde 10 kişi var 9'unu ölüme yolluyorsun ve kalan bir tane diyor ki "ben sana hala inanıyorum abi". böyle gücü ve karizması olan bir mihraka karşı senin diyeceğin ne olabilir? eğer dış mihrak bu kadar güçlüyse bu mücadeleyi sürdürmek sadece daha çok insanın ölmesine sebep olur.

    diyor ki çavuşesku: "bunlar halkı fakirleştirmek, işsiz bırakmak, ekonomik gücümüzü kırmak, romanya'yı bölmek isteyenlerdir". e halk ikna olmuş sana ne ki? sana ne? madem "dış mihrak" adında bir sorumlu var, ve bütün olan bitenin sorumluluğunu üstüne alıyor, bırak gerisini onlar düşünsün. sen niye ısrar ediyorsun senden güçlü olduğunu kanıtlamış mihraklarla mücadele etmeye?

    eğer halkının özgürlüğünün tehdit altında olduğunu düşünüyorsan o zaman o mihrak kimse ona savaş açarsın, "ama bazı mihraklar" deyip durmazsın. mihrak bir ülke değilse o mihrakın olduğu ülkeyi uyarır ultimatom çeker yine ülkeye savaş açarsın. yok savaş açacak kadar elinde hangi mihrak olduğuna dair net bir bilgi yoksa da o zaman o "mihrak" lafını ağzına almazsın. hayret bişi ya.