hesabın var mı? giriş yap

  • belki askerlik yerine sosyal hizmet seçeneğini getirebilecek karardır. tabi insanların sosyal hizmetten ne anladığı da önemli, çünkü "askerlik yapmayan şerefsizler iki katı süreyle lağım kazsınlar da görelim" mantığı ülkemize hiç birşey getirmeyecektir.

    şu soruyu sormak lazım:
    "bir doktorun, avukatın, mühendisin, sanatçının mesleğini yapması millete hizmet değildir de, ordu evinde subaylara garsonluk yapması mı millete hizmettir?"

  • ismi yadırganan film. ilk film gibi bunun da ismi arabesk bulunuyor. iyi de behzat'ın kendisi zaten arabesk? adam araba arkasında yazı görüp sevdiği kadına sms atıyor, filmin ismi de "rise of the dark machines" olmayacak elbette.

    aslında ingilizce düşününce; "007: london burns" diye film çekseler salyanız aka aka izlersiniz sofistike ibneler sizi...

  • mide ağrısı ile uyanmak. 10 dk da bir gelen ağlama hissi.. sanki başka birşeyler daha olacağına dair içe düşün karanlık his..
    hayatı sorgulama.. neden istanbulda yaşadığını sorgulama.. basıp gitme isteği..

  • sedat peker'in yakalanmasını ya da öldürülmesini en çok isteyenlerin başında kendisi geliyor. böyle bir durumda çıkıp 'söylediklerinin hepsi deli saçması' diyecekti ve yoluna devam edecekti. allah ayağına taşlar dolasın veysi. bastığın yerler çukur, tutunduğun dallar çürük olsun. amin.

  • hatırlıyorum imamoğlu'ndan önce hiç böyle kuyruklar yoktu. her durakta 3-5 kişi ya olur ya olmazdı .onları da 3 dakikada bir gelen vitolar alırdı. kart bile basmazdık çoğu zaman aman abi ne gerek var sen keyfine bak derlerdi . sonra da uyanır ve işe giderdik.

  • adamın biri bara girer ve barmene seslenip konuşmaya başlar..

    adam- sana bir teklifim var
    barmen- duyalım bakalım..
    a- senle 500$a bahse girerim barın arkasındaki ikinci raftaki boş bardağa buradan bir damla taşırmadan işeyebilirim..
    b-zuhaha tamam kabul..

    adam bardak dışındaki her yere işer.. özellikle barmenin üzerine ve sırıtarak işini bitirir ve barmene bakar..

    b- pekala üstüm başım rezil oldu ama şu 500$ papeli görelim..
    a- al! sırıtmaya devam ederek parayı bara koyar
    b- sen neye gülüyorsun lan denyo 500$ kaybettin!
    a- hayır! ben şu köşede bilardo oyanayan adamlarla 1000$ına bahse girdim, senin ve barının her tarafına işeyebileceğime ve senin bundan memnun bile olabileceğine!!!

    dipnot: bu fıkra desperado filminde de anlatılmaktadır ve çok çeşitli varyasyonları vardır!
    dipnotun dipnotu: bu fıkrayı tarantino hazretleri desperado filminde bizzat anlatmaktadır

  • fatih, istanbul'u fethettiğinde bizans da son savunma için ayasofya'ya sığınmıştı. bizans artıkları da öyle yapıyor istemdışı olarak. kanlarına işlemiş bizanslık bunların. az ötede ecdadın helal parayla yaptığı cami var. adam ısrarla kafirin, domuz ticaretinden, şarap ticaretinden kazandığı parayla yaptığı yer olan ayasofya'da ibadet edecek. normal camiye gidince eksik hissediyor kendini. illa ayasofya olacak.

  • bolca isiah thomas propagandası yapılmasını göz ardı edersek, son derece başarılı ve üzerinde çok fazla emek harcandığı belli olan bir basketbol belgeseli, ki zaten her şeyiyle 8 yılda tamamlandığı söyleniyor. çok ufak bir araştırmayla * 1971 doğumlu william gates ve 1972 doğumlu arthur agee'nin filmin çekildiği dönemden sonraki hayatlarının nasıl şekillendiğini görmek, filmin sanki 16 yıl sonra bile halen devam ediyor olduğu hissiyatını yaratıyor ya da ben artık iyice kendimi kaybettim, bilemiyorum.

    film toplamda 11 ödül almış, ki bunlardan bir tanesi de 2007 yılında international documentary association'dan aldıkları gelmiş geçmiş en iyi belgesel ödülü. ayrıca filmin bir döneminde, borçlar yüzünden arthur agee'nin evinde elektrikler gidince, filmin akışının zarar görmemesi adına yapımcıların bu parayı ceplerinden ödedikleri söyleniyor.

    --- spoiler ---
    william gates, marquette'ten mezun olunca emlak işine girmiş. 2001 yılında ise, o yaz basketbola geri dönme hazırlıkları yapan michael jordan'la antrenmanlara çıkmış, hatta washington wizards tarafından denenmek için teklif bile almış, lakin ayağından sakatlandığı için o iş yalan olmuş. filmde bolca görülen abisi curtis, 2001 yılında öldürülmüş. en son 2004 yılı itibariyle ise chicago'da bulunan living faith adlı bir yardımlaşma derneğinin başında bulunuyormuş.

    arthur agee ise william'a göre daha uyanık çıkmış ve şöhretini nakite çevirmeyi bilmiş. öyle ki, basketbola dahi ihanet edip, passing glory adlı filmde oynamak için cba takımlarından connecticut pride'ın kontrat teklifini reddetmiş. okullarda genç çocuklara eğitimin önemi hakkında dersler veriyormuş. o da 2004 yılında, yine filmde sıkça gördüğümüz babası arthur sr.'ı bir cinayete kurban vermiş. en bombası ise hoop dreams adı ve "control your destiny" sloganıyla tekstil işine girmiş olması. aferin valla.

    nihayetinde iki genç de nba hayallerini gerçeğe dönüştüremeseler de, bu film sayesinde en azından kendilerine ve ailelerine nispeten daha iyi birer yaşam standartı sağlamışlar. filmin yayınlandığı tarihten 16 yıl ileri gidip günümüze gelince bile, anafikir hala değişmiyor ve "eğitimin önemi" olarak kalmaya devam ediyor..
    --- spoiler ---

  • takı merasimi esnasında damadın, kendisini tebrik eden arkadaşına; "sağ ol kardeşim! daha iyisi senin olsun." demesi.

    üstelik bunu kameraların tüm netliğiyle kaydetmiş olması ve kız tarafı, erkek tarafı hep beraber düğün kasetini izlerken gelinin babasının içinden geçirdiğini yanlışlıkla dile getirerek "araba almış sanki pezevenk! demesi.

    işte o an; damadın rezillik rekorunu, kayın pederin egale ettiği andır.

  • british east india company olan şirketin hindistan üzerinde yıllarca sürmüş ingiliz hükmünde önemli payı vardır.

    ticaret için hindistana ilk giren portekizlilerdi. bunlar 1510'da goa limanını kurdular ve hint okyanusundaki ticaretten müslümanları süpürdüler. boş durmaya alışkın olmayan ingilizler 17. yüzyıl başlarında kraliçe elizabeth tarafından imzalanmış bir belgeyle londralı 80 tüccar olarak bu şirketi kurmuşlardır. amaç portekizlilerle hindistandan yapılan baharat ve pamuk ticaretini kontrol ederek rekabet etmekti. 1619'da mughal/babur imparatoru cihangir batı yakasındaki surat limanına önemli imtiyazlar tanıdı. sonradan britanyadan akan hediyeler, rüşvet, ve tıbbi gereçler ingilizlerin hindistan sahilleri boyunca 27 tane daha ticari liman veya "fabrika" açmalarını sağladı. en önemli 3 merkez madras, bombay (bunu portekizlilerden almışlar bir anlaşmayla) ve kalküta idi. "fabrika" dediğimiz yerler atölyeler, depolar, ikametgahlar, bahçeler ve british east india company'nin ofislerini içeriyordu. şirketin başkanı tüm bu fasiliteler üzerinde otorite sahibiydi. şirket hintlilere gümüş, bakır, çinko, kurşun ve kumaş satarken pamuk ürünleri, ipek, biber başta olmak üzere baharat, şeker ve afyon almaktaydı. hem hintli hem ingiliz tüccarları bu şirket sayesinde ciddi karlar yapmışlardır. şirketin birincil amacı kar etmek olduğundan başlarda ülkenin politikasına pek karışılmamış, fazla misyonerlik yapılmamıştır.

    düzensizlik ve şiddet 18. yy başlarında hindistan kırsalını kavurdukça şirketler çalışma alanlarını garantiye alma ihtiyacı hissetmiş, ve siyasi istikrarsızlık sağolsun kendi bölgelerinde politik olarak gittikçe güçlenmeye başlamışlardır.
    hindistanlıların politikadaki zayıflığı fransızların da bengal ve bir kaç yerde daha bir french east india company açmasına mahal vermiştir. 1740 ila 1763 arası fransızlarla ingilizler sürekli çatışma halinde olmuşlar ve hindistan da önemli savaş alanlarından biri olmuştur (her iki taraf da sepoy adı verilen yerel halktan oluşan taburlar kurmuşlardır örneğin). fransızlar karada bir çok zafer elde etmişse de ingilizler denizde fransızların eline vermiş, 1763'te paris antlaşmasıyla fransızların hindistandaki britanya üstünlüğünü tanıması sağlanmıştır. buna 1784'teki india act de eklenince ingilizler hindistan politikasında iyiden iyiye söz sahibi haline gelmişlerdir.
    bu tarihten itibaren hindistan göstermelik prensler, sepoylar ve ingilizlerce eğitilmiş yerliler yoluyla londra'dan yönetilmeye başlanmıştır.