hesabın var mı? giriş yap

  • gençliğimin bir döneminde arkadaşlarla birlikte otostop yapmakla bozmuştuk kafayı, utanmasak sıçmaya giderken bile kamyon çevircez yoldan. her neyse, işte o zamanlar muhabbet ediyoruz kamyonuna atladıklarımızla falan, ilgimi çekiyor, bizi kamyonuna alan adamların çoğu alevi. bir gün sordum içlerinden birine, "abi" dedim, "kim dursa bizi almak için, hep alevi çıkıyor" dedim, adam bana "bizim töremizde adamı yolda bırakmak yoktur yeğen" demişti, üstelik o yıllarda ezel'le dayısı hala hapisteydi, dizinin senaryosu bile yazılmamıştı ama bu abi replikleri biliyordu. neyse de işte, ben o günden beri pek severim kendilerini.

  • bir adet sıcak yatağından entry giren ekşiçi içeren başlık. dışarısı buz gibi soğuk, duş bile alamıyorsun. çadır yok, konteynır yok. ne yapsın bu insanlar?

  • antik çağda adı "agrillia" olan alaçatı, bugünkü ismini osmanlı döneminde bu bölgede yaşayan "alacaat aşireti"nden almış. osmanlı kaynaklarında alaçatı; 1361'de kurulan ordu teşkilatının bir kolu olan "yaya ve müsellem" yani "piyade ve süvari" köyü olarak da anılıyor.

    fırtına sebebiyle alacaat'a gemileriyle sığınan ve buraya yerleşen cezayir kökenli mahmud ağa bölgenin ayanı olur. torunu ve daha sonra bölgenin yeni ayanı olacak hacı memiş ağa da alacaat'ın kaderini değiştirecek kişi olacaktır.

    1800'lü yılların başlarında şu an dünyaca ünlü rüzgar sörfü merkezi olan alan kocaman bir bataklıktır ve bu bataklığın neden olduğu sıtma alacaat köyünü kırıp geçirmektedir. hacı memiş ağa, kanalı kurutmak üzere sakız adasından yoksul rum gençlerini bir kanal açıp bu bataklığı kurutmak üzere alacaat'a getirir. bölgenin toprak zenginleri de bu gençlere işlemeleri için topraklarını verirler. bölgeye yerleşen rumlar açtıkları kanal ile bataklığı kuruturlar ve kendilerine bir köy kurarak tarlalarını işlemeye başlarlar. işte bu rum gençlerin kurdukları köy şu an mimari dokusu ile meşhur olan alandır. bugün meşhur olan taş evlerin hemen hemen hepsi 1850 ile 1900 yılları arasında yapılmıştır.

    bu gençler tüm bölgeye sakız ve zeytin ağaçları dikerler, bağlar kurup üzüm yetiştirirler. yaptıkları şaraplar meşhur olur, bölgede ticaret canlanır ve köy ilk kez zenginleşir. rumlar buraya dilleri dönmediklerinden "alasata" derler ve köy artık bu isimle anılmaya başlar.

    1912 balkan savaşında balkanlardan kaçan türkler bu bölgeye yerleşince rumlar arasında panik başlar ve bölgeden göç etmeye başlarlar. 1919'da izmir işgal edilince rumlar tekrar köye dönerler ve bu sefer de balkan göçmenleri köyü terk ederler. kurtuluş savaşı sonrasında türkiye ve yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması ile rumlar yunanistan'a gönderilirler. yerlerine selanik, kavala, girit ve istanköy'den gelen türkler yerleşirler. arnavut ve boşnak göçmenleri de tekrar köye dönerler.

    buraya yerleşenler müslüman nüfus zeytin ve bağcılık işinden anlamadıkları için bunları söküp yerlerine kendi bildikleri iş olan tütün dikerler. bir bölümü de hayvancılığa başlar. fakat bölgenin iklimi bu işlere uygun olmadığı için köyde tekrar fakirlik başlar. ortada para olmadığı için bölgenin mimarisini değiştirecek bir maddi güç de yoktur. bu sebeple rumlardan kalan evlere fazla dokunulamaz. hayvancılık yapanlar evlerin bir bölümünü ahır olarak kullanırlar fakat dokusu yine de aynen korunur.

    90'lı yıllara gelirken alaçatı çeşme'nin henüz gelişmemiş olan köyüdür. izmir'liler yazlıklarını ılıca ve dalyan bölgesine yaparlar. alaçatı pek uğramadıkları derme çatma, bakımsız bir köydür.

    şimdi en başa dönüyoruz. rüzgar. ..

    fırtına sebebiyle buraya sığınan mahmud ağa'nın torunu hacı memiş sayesinde bu dokuyu kazanan alaçatı, bu sefer de rüzgarı keşfeden özellikle yabancı sörfçülerin dikkatini çeker. hacı memiş'in kuruttuğu bataklık artık rüzgar sörfü merkezi olmuştur. sığ olan bu deniz, rüzgar sörfü öğrenmek için de mükemmel bir yerdir.

    rüzgar sörfü sayesinde tanınmaya başlayan alaçatı'nın kaderi bir kez daha değişecektir. rüzgar sörfçüleri alaçatının denizini bilmektedirler ama köyünden pek de haberdar değildirler. alaçatı'ya gelip aşık olan izmirli çiçek düzenleme sanatçısı leyla figen buradan bir ev alır ve hemen karşısındaki yıkık dökük yem deposunu (tütün deposu diyen de var) kafeye çevirir. alaçatı'da daha hiçbir yer yokken agrilia'yı açar. alaçatı ilk kez iyi müzik ve iyi yemek ile tanışır. daha sonra arkadaşı zeynep öziş'i cesaretlendirerek onun da taş oteli açmasını sağlar. antika kavramını da bölgeye getiren kendisidir. 2002 yılında vefat edene kadar da bölgenin güzelleşmesi için çalışır.

    artık alaçatı rüzgar sörfü yapanların çadır kurarak kalmak zorunda oldukları bir yer değildir. bu güzellikle tanışan istanbullular da birer birer buraya yerleşmeye ve satın aldıkları evleri restore edip otel ve kafe açmaya başlarlar. ve sonuç olarak bugün bildiğimiz alaçatı ortaya çıkar.

  • şehir içinde 50, hatta okul bölgesinde 30 ile gittiğiniz için size sinirlenen, sizi tahrik eden ibnelerden birisi değilse ne olayım.

  • başlık: şirkten korkmayan sevgilimi dövdüm.

    entry: olay dün akşama doğru gerçekleşti. sevgilimle çay bahçesinde oturduk. 2 çay söyledim. bu bişeyler anlatıyor, köpek mi ne kovalamış, ben de ilgileniyomuş numarası yapıp derbiyi düşünüyom, etraftan sarı kız kesiyom falan neyse bu anlatırken bi ara ''allahtan hızlı koşuyorum'' deyince kan beynime sıçradı. ağzımdaki çayı püskürttüm allahu ekber dine dön diyerek yapıştırdım tokadı. bu da böyle anımdır.

    debedit: emek verilmeden yazılan entry'lerin debe'ye girmesine her zaman karşı çıkmışımdır. maalesef bu da öyle oldu. fakat ilk kez debe'ye girdiğim için yataktan fırladığımı itiraf etmeliyim. herkese teşekkürler.

  • http://i53.tinypic.com/120qark.jpg

    tek tek inceleyelim..

    gerdan: büyük ve küçükbaş havyalarda boyun altındaki kemiksiz ettir. genellikle bu bölüme haşlama yöntemi uygulanır. ülkemizde en fazla et dönerlerde görürüz zira kıyma yapımında bu bölüm kullanılır. akdenizde herşey dahil sistemde yapılan köfte ve bilumum kebaplar gerdan etiyle yapılır. kırmızı olsun da ne olursa olsun.

    pançeta: hayvanın göğsünün üst ön kısmında bulunan kemikli ettir. bu kısma haşlama yöntemi uygulanır ayrıca orta yağlı kıyma için de uygundur.

    döş: pançeta ile aynıdır. bu kısma haşlama yöntemi uygulanır ayrıca orta yağlı kıyma için de uygundur.

    bonfile: hayvanın sırt bölgesinde sağ ve sol tarafında bu kastan iki tane bulunur. bonfile tam anlamıyla "löp et" olan lifli bir kastır. hemen yanında kontrfile bulunur. genellikle ızgarada pişirme işlemi uygulanır.

    kontrfile: böbrek yatağından belin iki tarafına uzanan, yağsız ve kemiksiz ettir. izgara ve sote yöntemleri uygulanır.

    antrkot: bir dilim kontrfile parçasına denir.200 gr. kadardır. genellikle ızgara yöntemi uygulanarak pişirilir.

    yumurta: beşli but setinin ortada kalan parçasıdır. kuşbaşı etle pişirilen yemeklerde uygundur. ayrıca döner imalatında da uygundur.

    nuar: beşli but setinin en yumuşak parçasıdır. genellikle ızgara ve sote yöntemleri ile pişirilir.

    kuyruk sokumu: beşli but setinin kuyruğa yakın bölümüdür. dilimlenerek ızgara da pişirilir. kuşbaşı şeklinde doğranarak yağda pişirme yöntemi de uygulanır.

    incik: budun dize kadar uzanan ve az etli kısmıdır. genellikle haşlama yöntemi ile pişirilir.

    tranç: kuyruk sokumu ile nuar arasında kalan yumuşak bölümdür. kuşbaşı, sote ve salçalı biftek hazırlamada kullanılır.

    pirzola: antrikotun parçasının çıktığı kısımdır. kemiklerin bir kısmı üzerinde bırakılarak hazırlandığı gibi kemiksiz olarak da hazırlanabilir. ızgara, fırın ve kızartma yöntemleri ile pişirilebilir.

  • öğlen arasında uyumadığım için elişi kağıdından köpek yapamamıştım. hala içimde uktedir o köpek.

  • dayım yaptı bunu bana.

    annem ve babam boşandığında 3-4 yaşındaydım, büyükbabamın evinde yaşamaya başladık. annemler 3 kardeş ve en küçükleri olan dayım benden sadece 9 yaş büyük. dayı yeğenden çok abi-kardeş gibi büyüdük. bilumum sosyal, fiziksel, kimyasal ve psikolojik deneylerin üzerinde yapıldığı zavallı bir kobaydım ben.

    evdekiler beni sürekli dayıma emanet ederlerdi. ben 5-6 yaşlarındayken o da 14-15 yaşlarındaydı işte. neyse ikimizin de iki tekerlekli bisikleti vardı ama benim caddede sürmem yasaktı tabii. bir gün evden dükkana giderken benim bisikletimi kendisinin bisikletinin arkasına bağladı, güya öyle daha güvenli oluyormuş. asıl amaç tabii ki itlik yapmak. başladı pedala basmaya, son sürat gidiyoruz. dükkanın önüne geldiğimizde küt diye frene bastı, ben uçtum tabii.

    bir gün dükkanda sigara içerken yakaladım, kimseye söylemeyeyim diye ağzıma zorla sigara sokup ağlata ağlata bana içirdi. nasıl bir zihniyetten bahsettiğim kısaca anlaşıldı sanırım.

    neyse, konuya gelirsek... samatya'da yaşıyoruz. 80'lerin ortaları, ben 5-6 yaşındayım. komşularımızın çoğu ermeni. dayım bir gün beni kenara çekti ve önemli bir şey anlatması gerektiğini söyledi. bazı belgeler bulmuş. aslında ben ermenistan'a göç eden bir komşunun çocuğuymuşum, adım da evrim değil evrommuş. "ben annemin çocuğuyum" diye ağlamaya başladım ama hayatımın geri kalanında bana evrom diye seslendi. ben de uzun yıllar boyunca evlatlık olduğuma inandım. dayımın sadistliği yüzünden 5 yaşımda oyunu, sokağı bırakıp kendi kendime okumayı söktüm. bütün evi deli gibi taradım senelerce evlatlık olduğuma dair belgeleri bulmak için.

    birkaç yıl sonra belgelerin kömürlükte saklanmış olabileceğini söyledi, bütün bir yazı kömürlükte belge aramakla geçirdim. annem ne kadar "yok kızım öyle bir şey" dese de adam bana evrom diye seslenmeye devam etti. mahallenin müslüman çocukları kuran kursuna giderken ben de gitmek istedim, ailem izin vermedi. "ermeni olduğum için herhalde" diye düşünüp gizli gizli kiliseye gidip mum yakmaya başladım. dayım bir süre sonra hikayeyi "sen üzülme diye ermeni bir aile dedim ama aslında mahalledeki arsaya çadır kuran çingenelerden almıştık seni, evrom ermeni ismi değil, çingene ismi" diye değiştirdi. çocukluğum kimlik arayışı içinde geçti.

    iyi tarafından bakarsak 5 yaşındayken okumayı öğrenmiş, geniş bir hayal gücüne sahip, farklı etnik gruplara ve dini inançlara saygı duyan ve erkeklerle mücadele etmek gerektiğini çekirdekten öğrenen bir insan olmamı sağladı dayım.

  • daha yazar olali 3 gun olan bir ergenin sizlamalari. okullar tatil olunca bu cocuklari da bilgisayara verip kurtulmaya calisiyor anne babalari.. sunlarin eline tablet vermeyin sokaga birakin diye kac kere soyleyecegiz!