hesabın var mı? giriş yap

  • belirli bir tarihin sonrasında yaşananları ancak tamamen unuttuğumuz vakit, o dönemde nelerin akıldan geçtiğini anlayabileceğimizi vaaz eder fustel de coulanges; özünde bir kara imparatorluğu olan devlet-i aliyye, günümüzün modern atlantik ekonomisinden ve ticaretinden doğal olarak haberdar olabilecek değilken ve 15. yüzyılda en zengin ve işleyen ticaret yollarının üzerinde bulunuyorken, neden lüzumsuz bir girişime onca emek ve para yatırarak risk alsın? (alternatif rota keşfetmenin büyük riskini almak zorunda olanlar avrupalılar, osmanlı değil.) böylesi riskli bir girişim için gereken motivasyon teşviğinin* avrupalı devletler haricinde başka bir coğrafyada bulunmasını gerektirecek herhangi bir sebep yok; sultan ikinci beyazıt'in içkisine ilaç karıştırıp da doğu hindistan şirketi filo yönetmeliğini imzalamasını engellemiş değil hiç kimse bu yüzden. osmanlı'yı değil avrupalıyı konuşmak gerekiyor; neden avrupalının her konuda risk alabildiği dönemde dünyanın geriye kalanı tüm konforuyla içine çekildi?.

    aslında başlıktaki soru kendimize olan özgüven ve kibirden kaynaklandığı için çok da önemli değil, dünyayı asıl değiştirebilecek olan sürecin suali aslında şu şekilde sorulabilirdi: neden mezoamerika'daki aztek imparatorluğu'nu yakıp yıkan kişi ispanyol cortez'di de, misal zhengtong değildi? (veya çin'deki ming hanedanından bir general?.) günümüzde "uzakdoğu" adını verdiğimiz coğrafya, o zamanlar dünya ekonomisinin asıl merkeziydi halbuki, osmanlı salt bir çevre ekonomisi sayılır. çin, 11. yüzyılda rönesans da yaşamıştı, okuma yazma oranlarına avrupa ancak üç yüzyıl sonra ulaşabiliyordu. sosyal gelişim açısından da, ticaret ve kentleşme açısından da dünyanın kuşkuya yer bırakmayan merkezi, o lise ders kitaplarında birkaç satırlık yerden fazla bölüm ayırmadığımız çin dünyasıydı. öyle ki, tüm kibriyle 14. yüzyılda dış ticareti yasaklayabilmiş ve kendi içine, kendi zenginliğine çekilebilmişti (bunun ise yeni iktisadî tehditlerden, bilhassa yaratıcı yıkımdan kaçmak için olduğunu yazar daron acemoğlu*.) yani tüm göstergelere göre amerika kıtasını keşfedebilecek "doğru insan", gerçek damat adayıydı çin, bu potansiyele sahipti, ancak o da yapmadı, yapamadı. oldukça doğal bir davranıştı bu, çünkü coğrafyanın öğrettiği pek çok şey var bizlere; hint okyanusu'ndaki ekonomik merkezde zenginleşmek varken, çin dünyası neden meçhul ve bomboş pasifik okyanusu'nda gemi yüzdürsün ki? . bir zaman yolcusu, imparator hongzhi'ye günümüz atlantik ekonomisinden bahsetse, cevaben candan erçetin'in biz neler gördük geçirdik gülüşünü alabilirdi. enfes limonlu süngeriye tatlısına ne diye lüzumsuz yere ilaveten bir de kekik katarak karıştırasınız?.

    osmanlı için ise ticaretten ziyade tarım önemliydi; şevket pamuk hatta dış ticaretin önemli bir gelir olarak da görülmediğini yazar*; etkili olduğu istanbul ve anadolu haricinde vergi toplayamayan (şevket pamuk'un ifadesiyle "mali merkezileşmeyi başaramayan"), vergi alabilmek için anlaştığı ceberrut yerel otoritelere üçte ikiye oranda halktan vergi toplattıktan sonra bunun üçte birini yine o otoriteye vermek zorunda kalan, kanun ve düzeni kendi merkezi haricinde kuramayan bir mali otorite, büyük bir koloni ağını yönetmeyi nasıl düşünebilirdi?. sadece keşfetmek yetmiyor. keşifler için indiana jones'a ihtiyaç duyduğunuz gibi, uygun kurumsal yapılara ve teşviklere de ihtiyacınız var.

    geri kalmışlığın büyük iktisadî seçenekler sunduğu da bir gerçek; avrupalıların bütün köşeleri tutmuş ticaret yolları karşısında risk almaları gerekiyordu. bunun haricinde pek çok niteliğe de sahiptiler; örneğin werner sombart, burjuva eserinde 16. yüzyıl avrupası için "projeler devri" der, herkesin bir projesi vardır. herkes yeni bir girişim için krala, lordlara gider. ilk patent yasası ingiltere'de 1623'te yapılır örneğin; icatların ve fikir mülkiyetinin korunması fikrinin bu kadar erken dönemde olması ile, coğrafi keşiflerin aynı elden yapılması bir tesadüf mü?. istatistikçi stephen stigler'ın kendi adıyla anılan stigler kanununa göre hiçbir icat, onu icat eden tarafından adlandırılmamıştır; calculus'u newton çıkarır, ancak aynı zamanlarda ondan bağımsız olarak leibniz de bulmuştur. o kadar büyük bir buluş şelalesindeki ilk yaradanı aramak bile imkansız gibidir, icat ve keşiflerin hızında bir orantısızlık vardır yani. ancak böylesi bir arkaplan ile amerika kıtasının keşfi ve kolonizasyonu mümkün, yoksa çok öncesinde vikinglerin de kıtaya uğradıklarına dair arkeolojik kalıntı var. ancak "yeni dünya" bu keşifle doğmadı (vikingler gibi, osmanlı imparatorluğu da tesadüf eseri kıtaya uğramış olsaydı bundan pek farklı gelişmeyecekti olaylar.). sözün hülasası, avrupa, gece buzdolabından aşırdığı cipslerle büyüyerek birden kendini yeni dünyada bulmadı.

  • 2. lig b kategorisinde başladıyıp uefa kupasında çeyrek finalle noktaladığım 4 yıllık başarılı adana demirspor macerasından sonra, artık kendimi fenerbahçe için hazır hissettiğimi anlayıp kovulan samet aybaba'nın yerine kanaryamın başına geçtikten sonra 3. senemde oynadığım şampiyonlar ligi finali sırasında kardeşimin şaşkın bakışları arasında maça takım elbise giyerek çıkmam, juventus karşısında son 10 dakkaya 3-1 önde girince bi puro yakıp koltuğa yayılmam, şampiyonluğun ardından evin içinde son ses marşlar çalmam, zafer turu için bayrak çıkartıp babamdan arabayı istemem. babamın saçmalama git üstünü değiş deyip beni rencide etmesi.. babama içimizdeki irlandalı demem. gülmekten bana fırça atamaması*

  • galatasaray nef'in rakibini belirleyecek mücadele. haksız bir şekilde ertelenen üçüncü maçın moralli efes'e mi yoksa dinlenmiş, dar rotasyonlu karşıyaka'ya mı yarayacağı belirsiz. aynı gün fenerbahçe ile daçka yarı final serisine başlayacak ve 28 mayıs gününe kadar 3 maç oynamış olacak.

    efes, final four'u micic-larkin-tibor üçlüsünün sırtında ve elijah bryant ile singleton'un omuz vermesi ile geçti. micic-larkin 35 dakika, tibor-singleton ve bryant ise ortalama 30 dakikaya yakın süreler aldılar. bu sebeple; buğrahan, erten gazi, dunston, moerman ve james anderson gibi isimlerin alacağı süreler çok önemli olacak. bu isimler, 30 dakika ortalamalı isimlere yardım etmezse, dar rotasyonlu ve sıkı bir takım olan karşıyaka'nın işini kolaylaştırırlar. maçın sonu kafa kafaya geçer.

    karşıyaka ise, michael roll-tony taylor-amath m'baye-bonzie colson-alex tyus 5'ini 30 dakikaya yakın oynatıp, mahir ağva-yunus emre sonsırma ve can korkmaz ile rotasyon yapacaktır. euroleague şampiyonuna karşı bir final şansı da onlar yakalamış durumda. karşıyaka, eski usül basketbolu daha çok seven bir yapıda. rakipleri 2 sayılık kadar 3 sayılık atış kullanmayı tercih ederken, karşıyaka en az 10 tane daha fazla 2 sayılık atış kullanıyor. içeriden ortalama %50 üzeri bir istatistikleri olsa da dış şut konusunda en az rakipleri kadar atamadıkları her maçı kaybettiler. örneğin, galatasaray'a karşı %58 iki sayılık isabet ile 46 sayı buldular ama sadece 8 üçlük attılar. galatasaray, sadece 45 sayıyı üç sayılardan bulmuştu. efes'i yendikleri maçta da efes ile aynı sayıda üçlük atabilmişlerdi. anahtar da bu oluyor zaten. roll ve taylor yapabildiğini yapıyor ama üçüncü isim yok. bonzie colson, sıfır üçlük isabeti bulabildi 2 maçta.

    izlemesi çok zevkli bir maç olacağı kesin. ufuk sarıca ne kadar dişlileri sıkabilecek göreceğiz. karşısındaki ataman, real madrid'e karşı finalin son 45 saniyesini uyutarak kupa almış, hep bir tane daha fazla hile bilen bir isim.

  • 6. sinifa kadar okudugunu belirtmis zaten kendisi. bu yüzden herkes yerine herkez yazmasina takilmamak gerek.
    türkiye genelini gectim - eksi sözlük; üniversite bitirmis, yüzlerce kitap okudugunu iddia eden ve dahi anlamindaki de´leri ayiramayanlarla dolu.

    cok duygulandirdin be ali...

  • kırmızı başlıklı kızdır. bir insan, yatakta yatan etçil bir hayvanla, babaannesi arasındaki farkı anlamıyorsa yıkılsın bu dünya.

  • hepsinden daha çok dikkatimi çeken işyerinin kamera görüntüsünün bizim ülkede full hd yayın yapan tv'lerden daha iyi olmasıdır. malum bizim ülkenin işyerlerinin kameraları en fazla 240p olur.
    ayrıca kanada'nın hırsızı bizim ülkeye gelse rahatlıkla mankenlik yaparmış, bunu da yüzümüze vuran videodur.