• "dogal degil cunku uremeye yolacmiyor ve dogada onca tur arasinda 3-5 tanesinde var zaten" (bkz: #26424554) gorusunun yanlisligi, ve bu gorusu elestirenlerin de asiriya kacmasi gozonune alinarak, iki grubun da tutuksuz bicimde gunde en az 2 saat wikipedia okumasina karar verilmistir.

    normallik ve dogallik ayri kavramlar. escinsellik normal degildir ama dogaldir, tipki solak olmak gibi.

    normal olmak standarda, ortalamaya uymak demek. nufusun yuzde 10u solak, yuzde 5-15 arasi escinselse bunlar normun disindadir. tabii gunluk hayatta anormal kelimesine negatif anlam yuklendiginden, ayrimciliga ugrayan azinliklar icin bu kelimeyi kullanmak akillica degil. solaklarin cekinecegi bir durum yok ama escinselligin zar zor tahammul edilebildigi, saglik bakaninin dunya saglik standartlarindan alakasiz birsekilde bunu hastalik olarak tanimladigi bir toplumdayiz, tanimlarda hassas olmak lazim. sozluk daha acik fikirli oldugundan (ve saglik konularina saglik bakanina kiyasla daha bilimsel yaklastigindan) rahatca normal kelimesini gercek -ve anormal- sekliyle, yani yargi icermeyen sekliyle kullaniyorum.

    escinsellik dogaldir. bir kac nedeni var:
    1) oyle 3-5 hayvanda degil, 1500 ayri turde gozlemlenmis. milyonlarca turun pek azini surekli gozlemleyebildigimize gore, bu sayi gercekte cok daha fazla.
    2) zaten bir tanesinde olmasi da yeter dogal olmasi icin. yani dogal, dogada bulunan demek degil mi? 1500 degil de 3-5 olsaydi dogal olmaz miydi?
    3) memelilerden surungelere, solucanlara kadar genis bir evrimsel skalada gozleniyor, yani buna yolacan faktorler epey derinde, oyle "secim"in, "psikoloji"nin otesinde.
    4) homoseksuelligin her turlu cesidi gozleniyor. nadir olarak homoseksuel iliskiye giren de var, bunu surekli yapan da, sirf bunu yapan ve hetero hic takilmayan da (sonuncusuna ornek olarak koclar var. koc gibi adamsin deriz ya, bunlarin yuzde 10'u biseksuel de degil, salt homoseksuel)
    5) bize en yakin hayvanlarda, icinde bulundugumuz great ape/hominidlerin istisnasiz her turunde var. bonobolardaki seksin cogunlugu zaten escinsel.
    6) insanlik tarihinde yer bulmus, birbirinden binlerce kilometreyle, binlerce seneyle ayrilmis onca degisik kulturun her birinde escinsellik vardi. sumer'de, eski cin'de, antik yunan'da, musluman araplarda, katolik ispanyollarda, kizilderililerde, aborjinlerde, eskimolarda, amazonlarda, sahrada, karayiplerde....

    5000 yillik yazili tarih boyunca insanin ayak bastigi her yerde, her zaman varolan birseye; insanin insan olmadan once gecirdigi milyonlarca yil boyunca da her turlu sekliyle var olan birseye "dogal degil" demek icin cilgin olmak lazim.

    bak mesela, delilik de, cilginlik da normal degil (norma uygun degil), uremeyi zorlastiriyor ama dogada var. sonucta turun devamini tehlikeye atacak kadar kritik esigi gecmedigi surece, uremeyi zorlastiran binbir turlu sey dogada kendine yer bulmus: cilginlik, cocuk hastaliklari (ureyecek yasa gelmeden bireyi olduren seyler), kisirlik, aseksuellik... homoseksuelligin varolmasi daha da kolay cunku bu ornekler gibi kisitlayici da degil; sonucta cok gerekirse bonobolar gibi cocuk da yaparim, escinsellik konusunda kariyer de yaparim diyebiliyor bir insan.

    kaldi ki 2012'ye girecegimiz su gunlerde... bu ureme konusunu dert etmek icin de ayri bir cins olmak lazim. ulan oyle dogal yollardan ureye ureye 7 milyar olduk be. sinirlari en genis haliyle, batisiyla ve bizansiyla butun roma imparatorlugu icinde yasayandan fazlasi yasiyor bugun turkiyede. sadece 15 senede 1 milyar kisi daha ekleyecegiz. bir hindistan daha yani.

    kaldi ki 2012'ye girecegimiz su gunlerde...artik evrim devrim mi kaldi da "genlerimi sonraki nesile gecirmeliyim" telasi icinde olalim. gen yapisi iyi olan da dandik olan da hayatta kaliyor iste, artik muhim olan insanin fikirlerini yaymasi, genlerini degil.

    kaldi ki 2012'ye girecegimiz su gunlerde...insan hayatinda dogal olan ne? tek eslilik mi dogal? hic cinayet islemeden hayatini surdurebilmek mi dogal? tek tanricilik mi dogal? (dogadaki adam animisttir kardesim..gerci allah diye kukreyen aslanlar var) vucudundan ve ciplakliktan utanmak mi? depresyon mu? varolussal buhranlar mi? homoseksuellik bunlarin hepsinden eski bizim hayatimizda

    insan bir-iki bakis acisini dusunemez -veya hazir dusunulmusunu okuyamaz- ve yanlis bir sey soyler de bunca ayri noktayi da gozardi etmesi dogal/normal mi? (2012'yle ilgili esprili kapanis bulamadim, idare edin. zaten kapanistan oncesi de pek esprili degildi.)

    edit: bunu okuyup, nufus fazlaliligina escinselligi bir cozum olarak sundugum cikarimini yapanlardan ricam, bu sene hobi olarak pazar sabahlarini oss sozel sorularina ayirmalari.
  • 3-5 yasindaki cocugum ne der?

    simdi soyle bakalim senin 3-5 yasindaki cocugun sokakta bir kadin ile bir erkek yan yana gordugunde bu ne diye soruyor mu? sorarsa da aciklaman, bu erkegin penisi digerinin vajinasindan iceri giriyor seklinde mi oluyor ? eger boyleyse saglikli bir ebeveyn degilsiniz cocuk yetistirmede almaniz gereken cok buyuk bir yol var.

    peki neden escinsel ciftleri gordugunuzde boyle bir aciklama yapmak istiyorsunuz? emin olun nefret buyuklerden ogrenilen bir sey, o yastaki bir cocuk bu tur kavrami bilmiyor ama farzedelim ki sordu, aciklaman birbirini seven iki yetiskin insan bir hayati paylasiyorlar olabilir mesela...

    eger bunu da yapamiyorsan banane? sen kendi cocugun ile basit bir konusmayi yapamayacak kadar gerizekali bir yetiskinsin diye insanlar sahte bir hayat mi yasasinlar ?
  • iliğime, kemiğime sindirdiğim hede. sinen hede. istemesen de siniyor. neden biliyor musun? ben yirmi yaşındayım. 10-11 yaşlarımı düşündüğüm zaman; gözümün önüne mahalle maçları yapan, arkadaşlarıyla taso oynayan, beybileyd hayranı bir çocuk gelmiyor. daha adını bilmediği tanrıya isyan eden bir küçük canlanıyor gözümde, ağlıyor. cinselliğini ilk keşfettiği zamanlarda bir "terslik" olduğunu anlıyor. sonraki yıllarda da her gece ağlıyor, tanrıya dua ediyor. "bir gün her şey değişecek" diyor, ancak hiçbir şey değişmiyor. annesi, yanında televizyondaki burhan altıntop için "bu gerçek hayatta da böyleymiş, top gibiymiş" dediğinde susuyor çocuk. ama odasındayken susmuyor. tanrıyla kavga ediyor. soruyor: "kendi adına aşk derken, nasıl yasak edersin aşkı?" yanıt alamıyor. lisede arkadaşlarıyla birlikte porno izliyor. haz almıyor ama mecbur kalıyor. karı kız muhabbeti yapıyor. google'a duyduğu kadın isimlerini yazıp tiplerini hafızaya almaya çalışıyor. gün geliyor, kendini kabulleniyor. çevresine açılmaya başlıyor. çevresindeki arkadaşlarını kaybediyor. herkes arkasından konuşmaya başlıyor. annesi onun yüzünden ağlıyor. onunla kavga ediyor. huzurları kaçıyor. son raddede, çevresindeki herkese açılmaya karar veriyor. artık oyun oynamaktan bıkıyor. "evet, geyim" diyebiliyor. çevresinden insanlar kaçıyor, en yakınları bile. kolay kolay yanına yeni yaklaşan insan da olmuyor. üniversitesindeki bir partide arkadaşıyla dans ettikten sonra bir güzel dayak yiyor. tehdit mesajları alıyor facebook'tan. kampüste yürürken, herkesin rahatsız edici bakışlarına katlanmak zorunda kalıyor. bazen atılan lafları yutuyor. yöneticilerin gözünde de "gl kaos"la yürüyen biri olup çıkıveriyor. iliklerine, kemiklerine kadar siniyor bunlar çocuğun. korku, hüzün, isyan ilik-le-ri-ne kadar siniyor.
  • hormonlarla değil, c-a-g dizilimli dna'ların kopya sayısı ve bunun sonucunda belirlenen androjen reseptörlerinin miktarıyla ilgilidir. bir kadın ile bir başka kadın arasındaki feminenlik ya da bir erkek ile bir başka erkek arasındaki maskülenlik farkları da bununla ilgilidir. kişinin sahip olduğu östrojen veya testosteron miktarı hiçbir şeyin belirleyicisi değildir. nasıl ki sırf derisindeki siyah renk pigmentleri fazla diye siyahilere "kusurlu" diyemiyorsak; aslında bir anomali olan renkli göz veya kızıl saç için "kusurlu" diyemiyorsak; handikap prensibi gereğince, ortalamadan uzun boylu biri evrimsel biyoloji açısından aslında kusurlu olmasına rağmen "kusurlu" diyemiyorsak; aynı şekilde sırf c-a-g dizilimli dna'sı fazla / az diye (ki azlık çokluk da bizim uydurmamız, neye göre kime göre...) bir lgbt bireye de "kusurlu" diyemeyiz. ha siz buna devam etmekte ısrarlıysanız, size rahatlıkla "ruh hastası" veya "cahil" diyebiliriz.

    ayrıca (bkz: kinsey scale)
  • benim de söyleyeceklerimin olduğu konudur. buyurun efendim başlayalım.

    (öncelikle yatılı okul ortamını bilmeyenler için birkaç cümle ile özet geçmek istiyorum. mesela bizim okulumuzda, okul ve yurt sınırlar dışına çıkabileceğin tek saatler çarşamba 17-20 arası ve hafta sonlarıydı. akşam yoklamalarında gözükmeyen disipline giderdi. öğrenciler porno izliyor gerekçesiyle yurtta laptop yasaklandı, düşünsene ergen liseliler porno izliyor aman tanrım skandal! okulda 194 kişi için toplam 3 çalışan bilgisayar vardı. bahçenin içinde, her koridorda, yurdun her yerinde kameralar vardı. körü körüne dindar, aşırı milliyetçi hatta yer yer faşist insanlarla 4 sene kıç kıça okumak zorundaydın.
    şimdi bunları neden anlattım, lisedeki yatılı ortamını bilmeyenler, bahsedeceğim baskıyı bir nebze anlasın diye. baskı derken, hem öğretmen hem akran, özellikle de akran baskısı. tatmin olmayanlara özelden daha detaylı anlatabilirim. konuya geçeyim.)

    en yakın arkadaşlarımdan birinin gay olduğunu öğrendiğimde henüz lisede, kapalı beyinler arasında ve kapatılmış bir beyne sahiptim. buna rağmen ilk tepkim meraktı sadece. nasıl? dedim. o zamanlar hormonlardan sandık, doktora mı gitsem, düzelir belki diyordu. 'aileme bunu yapamam, duysalar ne kadar üzülür' diyordu.o üniversitedeydi, artık kendini tanımanın özgürlüğü içerisindeydi. ilk bana söylemişti, anlayışlı olmak zorundaydım. bu zorunluluk zamanla azaldı. o ailesini daha az düşündükçe, kendini kabul ettikçe, belki de hiç var olmayan hormon tedavilerinden bahsetmeyi kesip 'ben böyle mutluyum' dedikçe her şey daha kolaylaştı. yine de kimseye söyleyemiyordu. ev arkadaşından çok çekiniyor, rahatça porno izleyemiyor, her hareketine dikkat etmek zorunda kalıyordu ya anlarsa diye. sarhoş olmaktan bile korkuyordu bu yüzden. sonra internetten biriyle tanıştı, ilk defa duygusal anlamda bir ilişki yaşıyordu bir erkekle. her şey o kadar normaldi ki. aşk aynı aşk, yaşanılan aynı sevgili hayatı, tripler bile aynı 'acaba ne yapıyor' tripleri, o kadar tanıdık, o kadar 'normal'di ki ilişkileri, hiç yadırgamadım. sonra ayrıldılar, aşk acısı çekti, özledi, teselliler fayda etmedi.
    bu anlattığımdaki başrolleri sansürleseydim ne farkı kalırdı bir hetero ilişkisinden? bana homoseksüelik sapkınlıktır diyenlere aşk argumanıyla karşı çıkıyorum işte. cinselliği sapıklık olarak nitelendiriyorsun madem, aşka ne diyeceksin çok merak ediyorum.

    aradan birkaç ay geçti, meğer bu bahsettiğim arkadaşımdan lisedeki en yakın arkadaşlarıma bahsedince,benim bu konuda esnek olduğumu görünce, bu sefer onun da biseksüel olduğunu öğrendim. o da ilk bana söylemişti. bir insanın en büyük sırrını öğrenmek bir yerde beni mutlu etmişti, hem de bizim okul gibi bir okulda bunu birine söyleme cesareti göstermesi büyük bir olaydı benim gözümde. hem de sınıfın en homofobik insanıyla bir dönem cinsel ilişki yaşamış olduklarını. o gün o homofobik çocuktan soğudum, o günden beridir homofobiklere anlayışlı yaklaşamıyorum. hem baskı yaratıyor hem de gizli gay, bak bak olaya gel. amacım 'homofobikler de gay aslında' gibi bir tez sunmak değil, sadece insanların ne kadar ikiyüzlü olabileceklerini öğrenmem. şimdi bu iki kişiyi karşılaştırın, biri yalancı biri dürüst, birinin çevresine hiç zararı yokken diğeri insan ezmek laf sokmak kalp kırmak üzerine kurulu bir hayat yaşıyor, biri sanatla uğraşıyor, üretken, akademik anlamda başarılı, kültürlü ve resmen annenin sana 'bak komşunun oğlu emre şöyle şöyle' diyebileceği bir çocuk. diğeriyse ego tatmini yapmak için hocaların götünü yalamaktan başka bir şey bilmeyen bir insancık.

    işte sözlük, benim anlamadığım bir insanın değerinin 'homo' ya da 'hetero' olduğuna göre mi belirlendiğidir. katillerin, teröristlerin, halkın hakkını yiyen tüm yöneticilerin, dönen oyunların, düşüncelerimizi körelten insanların, kısaca herkesin bal gibi de farkında olduğu bu büyük kaosun içinde, kimseye zararı dokunmayan homoseksüeller mi oldu derdiniz?

    'tercih değil, içimden böyle geliyor. tercih olsa ailemi üzmeyi seçmezdim, bu kadar stresi ve baskıyı seçmezdim' diyor bana arkadaşım. şimdi ben size mi inanayım ona mı inanayım?

    tüm homofobiklere tavsiye pride'a gidip bir yürüyün, birlikte yürüdüğünüz insanları gözlemleyin, tanımaya çalışın, sorun, araştırın, öğrenin.
    ya da nefret etmeye devam edin nasılsa en kolayı.

    edit:bahsettiğim iki insanın da şuan hem hayatları hem aşk hayatları düzende, kendilerini kabul etmiş hatta arkadaş çevrelerine açmış, gayet sorunsuz yaşayan insanlar.
  • ben küçüklüğümden beri geleceğimin nasıl olacağını biliyordum. eşcinsel olduğum için aile kuramayacağımı da. toplumun azınlığında olacağımı, kendimi korumak için yalnız kalacağımı da. sürpriz bozan ipucu yani.

    bazı şeyleri erkenden bilmek iyi değil. geleceğe dair merakınızı öldürüyor. sonunu gördüğünüz bir filmi izlemek gibi. bu kimsenin suçu değil tabi. gerici toplumu bile suçlayamıyorum. çünkü öyle yetiştiler. anlayabilen kesimi ayrı tutmak lazım tabi.

    aslında herkesin yönelimi var. sadece kendi cinsine yönelim manyaklık olarak görülmekte. neticesinde zorbalıklar, isim takmalar vs. çoğu eşcinsel bunları yaşamıştır. sonra büyürsün, evlilikle ilgili sorular sorulur veya kız muhabbetleri yapılır. "ben erkeklerden hoşlanıyorum." diyemez, geçiştirirsin. hayatı da geçiştirdiğin için alışıksındır bunu yapmaya. bolca hayal kurarsın. gerçekleşmesi bir ütopya gibi gelen hayaller. sevilmek gibi. korkmamak gibi. okuduğun fantastik kitaplar kadar uzaktır.

    en zoru da ne biliyor musunuz? masum olunan bir durumun bedelini ödemek. zorbalıkla veya alayla. benim suçum yok ki. saçın siyah olduğu için utanmaya benzetiyorum ben bunu.

    evet benim saçım siyah.
  • geçen gün kliniğe eşcinsel bir çift geldi. sokakta gözleri görmeyen yavru bir kedi bulmuşlar, evlerinde bakıyorlarmış bir haftadır. çok üzülüyorlarmış haline ve yapılabilecek bir şeyler var mı acaba diye muayene ettirmeye getirmişler. yapılması gerekenler anlatıldı ve muayene odasından çıkıldı, bekleme salonuna geçildi. orası da kalabalıktı ve insanlar bu çifte bakmıyormuş gibi yaparaktan bakmaya çalışıyorlardı. neden böyle olur, onu da hiç anlamam ya neyse... o sırada, sepeti içinde duran kediyi alırken ''hadi gidelim, gel annecim gel kucağıma'' dedi birisi. der demez de canı sıkıldı, zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne ve ekledi;

    + ee şey yani kedimiz kız olduğu için ''annecim'' dedim, kedimiz erkek olsaydı ''babacım'' derdim

    içişleri bakanının ''...çok özür dilerim eşcinselliğe kadar, her türlü namussuzluğun, ahlaksızlığın, gayriinsani durumun olduğu bir ortam...'' gibi cümleler kurduğu ülkede, bir eşcinsel de içinden geldiği gibi söylediği sözü düzeltmek zorunda hissediyor kendini maalesef.

    bir de, eşcinsellik sanki kötü bir şeymiş gibi, başına ''çok özür dilerim'' koymak, bana kliniğe gelen bazı insanların ''çok afedersiniz hayvanın ayağının altında yara var'' gibi laflarını hatırlattı. veteriner kliniğe geliyorsun dingil... ''çok afedersiniz hayvan''mış. bir de böyle konuşunca kendilerini kibar sanmıyorlar mı hasta oluyorum. çoğunluğunu bu kafaların oluşturduğu bir ülkenin bakanı kalkıp ''çok özür dilerim eşcinsellik'' demiş, bence çok değil. komik olmasına komik ama hiç garip değil.
  • üzerinden yüzlerce-binlerce yıl geçse de, bazı beyinsizler tarafından asla anlaşılmayacak, gayet sıradan bir insanlık durumudur. "normal" kelimesini uluorta kullanmak istemiyorum; çünkü bu kelimenin kendisi de sorunlu. ama hadi kullanalım; çünkü başka türlü anlamıyorlar. eşcinsellik gayet normaldir, insan-hayvan fıtratına uygundur, evrimsel süreçte çok sayıda hayvan türünde görülen bir özelliktir. hatta o kadar normaldir ki, tek tanrılı dinler tarafından "günah" olarak nitelendirilmiştir.

    eşcinsellik anormal bir durum, hastalık veya sakatlık olsaydı; tek tanrılı dinler tarafından günah olarak nitelendirilmezdi. bir durumun aynı anda hastalık ve günah olması mümkün değil. tek tanrılı dinlere göre, günah "ceza ehliyeti olan" insanlar tarafından işlenir. eşcinselliği hastalık sanan veya eşcinselliğin hastalık olduğunu iddia edip duran yaratıklar ise, eşcinselliği bir çeşit akıl-ruh hastalığı olarak görüyorlar. tek tanrılı dinlere göre, akıl-ruh hastalarının yaptığı hiçbir şeyden ötürü kendilerine günah yazılmaz. insan öldürseler bile, bilerek-isteyerek insan öldürmeleri söz konusu olmadığı için, yaptıkları şeyden ötürü sorumlu tutulmazlar.

    * * *

    eşcinselliğe dini açıdan baktığını iddia edip "hastalık" yaftasını yapıştıran beyinsizlerin foyasını böylelikle meydana çıkarmış olduk. önce karar vermeleri gerekiyor: hastalık mı, günah mı bu durum? birinden birini seçip onu savunun; çünkü ikisi birden aynı anda mümkün olamıyor.

    "eşcinsellik hastalık değildir; ama günahtır" diyen hilal kaplan çizgisine yanıt verelim. bu hilalkaplanvari çizgicik, "eşcinsellik günahtır ve bu günahın yaygınlaşmasını önlemek için elimden geleni ardıma koymayacağım!" diyor. aynı zamanda da, "eşcinselliğin hastalık olarak nitelendirilmesine karşıyım; çünkü müslümanlar ne zamandan beridir fıtrata aykırı olan her davranışı hastalık olarak nitelendiriyorlar?" diyor.

    el cevap: eşcinselliğin "günah" olup olmaması, ilahiyatçıları ilgilendiren bir durumdur. bazı ilahiyatçılar "eşcinsellik günahtır" derken, bazı ilahiyatçılar "eşcinsellik günah değildir" gibi yanıtlar vermektedirler. tek tanrılı dinlerin gönderildiği dönemde, eşcinsellik henüz siyasal bir "kimlik" haline gelmediği için, tek tanrılı dinler eşcinselliği genellikle "sodomy" başlığı altında incelemişlerdir. prezervatif kullanımını yasaklayan papalık, aynı zamanda eşcinselliği de yasaklamıştır. günümüzde dünyanın birçok yerinde hem prezervatif kullanımı, hem de eşcinsellik yaygındır. prezervatif kullanımının günah sayılması ile eşcinselliğin günah sayılması aynı kapıya çıkmaktadır: üreme ile sonuçlanmayan cinselliğin dinen yasaklanması.

    birçok dinin, "mümin sayısını arttırmak" gibi bir misyonu vardır. mümin sayısını arttırmanın iki yolu vardır: cihad-tebliğ-crusade gibi yollarla başka dinlerden insan devşirmek; bir de yeni çocuklar dünyaya getirerek onları o dine uygun bir biçimde yetiştirmek. prezervatif kullanımı da, eşcinsellik de, üreme yoluyla mümin sayısını arttırmaya engel oluyor; bu yüzden günah zannediliyor, veya günah olduğu öne sürülüyor.

    sodomy'nin dinen günah olduğunu ileri sürenler, sözlü edebiyat geleneğinin çok eski örnekleri arasında yer alan "lot-lut-sodom-gomore" bahsini gündeme getirirler. tarihte yaşadığı iddia edilen lot diye bir erkek vardır. bu şahıs, bazı inanışlara göre peygamberdir, bazı inanışlara göre ise peygamber değildir. abraham-ibrahim soyundan gelir. günümüzde israil ve filistin ile ürdün arasında yer alan gölün bulunduğu topraklarda, bir zamanlar lot ve lot'un eşiyle kızlarının yaşadığı söylenir.

    lot'un yaşadığı şehirde, inanışa göre, sodomy yani erkek erkeğe cinsel ilişki yaygındır. sodomy kavramını farklı yorumlayan insanlar, sodomy'nin oğlancılık, yani "reşit olmayan erkek çocuklarıyla cinsel ilişki" anlamına geldiğini söylerler. lot'un evine erkek misafirler ya da melekler gelmiştir, lot'un yaşadığı şehirdeki erkekler toplanıp lot'un evine gelmişler, ve lot'un misafirleriyle cinsel ilişkiye girmek istemişlerdir. sonra, inanışa göre, bu şehirde doğal bir felaket meydana gelmiş, şehir yok olmuş, her nasılsa lot ve kızları o felaketten kurtulmuşlar ve başka yere yerleşmişlerdir. sonrası biraz karışık. islam dışındaki inanışlarda, lot'un kızları lot'u sarhoş ederek lot ile cinsel ilişkiye girip babalarından çocuk sahibi olmuşlardır. islam dinine göre ise, peygamberler günah işleyemezler; hele de kendi öz kızlarıyla yatmaları söz konusu olamaz.

    lot bahsi, eşcinselliğin günah olduğunu ispatlamak için yeterli değildir; çünkü sodom-gomore şehirlerinde meydana gelen doğal felaketlerin nedeni eşcinsellik-sodomy olmayabilir. bu konuda elimizde kesin bir veri bulunmuyor. ayrıca, erkek çocuklarıyla ilişkinin mi, yoksa eşcinselliğin mi dinen yasaklandığı anlaşılamıyor; çünkü islam dininde "eşlerinize doğru yerden yaklaşın" biçiminde ayetler var. yani, teorik olarak iki erkek arasında bir evlilik olsa ve bu erkekler öpüşseler, bunu engelleyen herhangi bir kural bulunmuyor. evlilik bağı gerçekleşti; yani evlilik dışı bir ilişki söz konusu değil. dudak dudağa öpüşme "yanlış yoldan ilişki" sayılmıyor; çünkü bir erkekle bir kadın da dudak dudağa öpüşebilir. islam, öpüşmeye bir yasak getirmiyor. dolayısıyla, eşcinselliğin günah olması veya yasaklanması söz konusu değil.

    * * *

    gelelim ikinci meseleye. birileri, durup durup, "eşcinsellik hastalıktır" diye bir laf ortaya atıp duruyorlar. aliye kavaf'ın biri kuyuya bir taş atıyor, kırk kişi o taşı çıkaramıyor. hilal kaplan zihniyeti ile aliye kavaf zihniyeti, terminoloji olarak farklıymış gibi görünse de, içerik olarak aynı. sadece, biçim olarak farklı. birisi orta çağ zihniyeti ise, diğeri yeni çağ zihniyeti. hâlâ yakın çağ'a gelebilmiş değiller.

    el cevap: bilimin ideolojik olarak kullanımını az çok biliyoruz. hitler döneminde, "insan ırkının ıslahı" yani eugenics araştırmaları yapılıyordu. aryan ırkı ve daha alt ırklar sınıflandırılıyor idi. 1936 berlin olimpiyatlarında atletizm alanında jesse owens isimli afrika kökenli amerikalı birinci olunca, aryan ırkının üstün olduğu biçimindeki safsatalar ilk yarayı aldı. o tarihte henüz amerika'da afrika kökenlilerin yurttaşlık hakları yoktu, seçme ve seçilme hakları yoktu, beyazlarla aynı okullara gidemiyorlardı, beyazlarla aynı otobüse binemiyorlardı. "sosyal tecrit" söz konusuydu. yani, hitler'in yediği faşizm bokunun bir benzeri de amerika'da vardı.

    1930'larda "bilim" adı altında, bilimsel olduğu iddia edilen birtakım saçmalıklar siyahları-afrikalıları aşağılamak için kullanılıp duruyordu. zaman zaman, bilimsel olduğu iddia edilen bazı saçmalıklar, kadınları aşağılamak ve erkeklerin üstün olduğunu -sözümona- kanıtlamak için de kullanıldı; hâlâ kullanmaya kalkışanlar var. hitler, toplumda bazı insanların üstün ırktan olduklarını, bazı insanların aşağı ırktan olduklarını; insan neslinin-ırkının kalitesini düşüren yahudilerin, çingenelerin, eşcinsellerin, engellilerin, melezlerin ortadan kaldırılmasının insan neslinin kalitesini yükselteceğini öne sürdü. bu fikirler faşistçe fikirlerdi; ancak adolf hitler bu fikirlerini uygulamaya koymaya kalktı. yahudileri, çingeneleri, eşcinselleri, engellileri ve melezleri, bu gruplarla birlikte komünistleri ve muhalifleri de gaz odalarında, toplama kamplarında, insan yakma fırınlarında yok etti.

    bugün, bazı yaratıklar, adolf hitler'den de ileri giderek, "eşcinsellik psikolojik ve hormonal bir hastalıktır. bu hastalık, baba eksikliğinden, çocuklukta yaşanan taciz-tecavüzden, ya da hormonal sorunlardan kaynaklanır." diyorlar. eşcinsel düşmanlıklarına bilimsel kılıf arıyorlar. bir zamanlar siyahları ve kadınları "sözde bilimsel terminoloji kullanarak" aşağılayan yaratıkların yaptığını bugün tekrarlayıp, eşcinselleri "bilimsel görünümlü" kılıfa bürünerek aşağılamaya ve ötekileştirmeye çalışıyorlar.

    eşcinsel erkeklerin kanlarındaki testosteron hormonu seviyesinin, heteroseksüel erkeklerin kanlarındaki testosteron hormonu seviyesiyle aynı olduğunu gösteren çok sayıda bilimsel makale var. ayrıca, bazı arap ülkelerinde ve küba'da "eşcinselleri tedavi etme" adı altında insanlığa karşı suçlar işlendi. eşcinsel erkeklerin kanına zorla testosteron enjekte edildi. bu erkeklerin cinsel yöneliminde hiçbir değişiklik olmadığı gibi, birçoğunun halihazırda gayet düzgün olan sağlık durumları bozuldu, birçoğu intihara teşebbüs etti, birçoğunun da hormon etkisiyle kanlarındaki kimyasal-elektrolit dengesi bozuldu. sağlıklı olan ve heteroseksüellerle aynı düzeyde testosteron taşıyan eşcinsel erkeklere, zorla testosteron enjekte edildi ve bu insanların vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı ihlâl edildi.

    bazı gerizekalıların "eşcinsellerin hormon bozukluğu var, çocuklukta tacize uğramışlar, baba figürü yok, psikolojik olarak sağlıksız" diyerek kurdukları akıl fukarası cümlelerin zaten açıkça yalan veya bilimsel olarak geçersiz olduğu böylelikle kanıtlanmış oluyor. "çocuklukta taciz" iddiasına hiç girmiyorum. lezbiyenler de tacize uğradıkları için mi "yönelimleri değişti"? biseksüeller ne oluyor? cinsel yönelimden farklı olarak, cinsiyet kimliği farklı olan translar kimin tacizine uğramış oluyor?

    * * *

    işte, insanlıktan nasibini almamış yaratıklar, "eşcinsellik aslında hastalık, ama kalıcı bir hastalık, bunları en iyisi kendi hallerine bırakalım, bize dokunmayan yılan bin yaşasın" gibisine vurup, akılları sıra "bakın, hem eşcinsellerden uzak duruyoruz, hem de onlara ayrımcılık yapmıyoruz" demeye getiriyorlar. aslında bu, daha beter bir ayrımcılık. eşcinselliğe günah ya da hastalık diyen diğer insanlar, eşcinsellere yaptıkları ayrımcılığın arkasında duruyorlar. ağızlarının kenarıyla "aman ne bok yerseniz yiyin, bize bulaşmayın" tavrı benimsemiyorlar...

    "eşcinsellik psikolojik bir hastalık, ama kalıcı. bunlara evlenme hakkı verilsin, bizimle uğraşmasınlar" demek, "bunları karantinaya alalım, tecrit edelim, gettolaştıralım" demekle aynı. işte bu, tam olarak da adolf hitler'in ve nazilerin yaptığı faşist uygulama. aynı mantıkla yahudiler, çingeneler, eşcinseller de gettolara kapatılıp aryan toplumundan tecrit edildi. getto mensupları, sonra trenlere doldurulup toplama kamplarında imha edildiler. "bunları tecrit edelim"den sonraki adım, "bunlar hasta, toplumun kaynaklarını bunlara ayırmayalım, bunlar öldürülsün" demektir.

    * * *

    eşcinselliğin hastalık olduğunu iddia edenler, eşcinselliğin bir insanın "yaşam kalitesini düşürdüğünü" iddia etmiş oluyorlar. "hastalık", "bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen" bir durum. örneğin, grip olanlar, yataklara düşüyorlar, çalışma performansları belli bir süreyle düşüyor. sindirim sistemi hastalıklarına yakalananların beslenme düzenleri bozuluyor. "kan yoluyla ilgili" bir hastalık yaşayanların kan dolaşımlarında sorun oluyor, ya da damarlarında dolaşımı engelleyici-yavaşlatıcı durumlar oluyor.

    bir insan, "eşcinsel" ya da "biseksüel" olduğunda, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen hiçbir durum olmuyor. bir insanın eşcinsel olması, onun sindirim-dolaşım-solunum-ürogenital vs. sistemlerini olumsuz etkilemiyor. bir insan, eşcinsel olup, tüm cinsel ilişkilerini korunarak yaşayabilir. bir insan, eşcinsel olup, tek ve sağlıklı bir partnerle ömür boyu korumasız ilişkiler yaşayabilir ve partnerinin sağlık durumuna ve tek eşliliğine bağlı olarak hiçbir hastalık kapmayabilir.

    bunun yanı sıra, heteroseksüel bir erkek veya kadın, partnerinden çok çeşitli hastalıklar kapabilir. bu durumda, "heteroseksüellik hastalıktır, ömür boyu sürer, tedavi edilmelidir" gibi akıl fukarası laflar edecek miyiz? konu "cinsel yönelim" olduğunda, kimin sağlıklı hasta olduğuna kim karar verecek? tabii ki tıp otoriteleri.

    * * *

    bilmeyenler için ayrıca vurgulayarak yazıyorum:

    1973 ve 1975 yıllarında amerikan psikoloji derneği ve amerikan psikiyatri derneği, 1992 yılında dünya sağlık örgütü eşcinselliği hastalık-bozukluk kategorisinden çıkardı. "eşcinselim" diye doktora giden hiçbir insana, sırf eşcinsel olduğu için tıbbi destek sağlanmıyor.

    * * *

    eşcinsel olduğu için psikolog veya psikiyatrist desteğine ihtiyaç duyanlar olabilir; ancak bu durum o bireylerin eşcinsel olmalarından kaynaklanmıyor. eşcinseller, toplumda ayrımcılıkla karşı karşıya oldukları için, toplum tarafından reddedildikleri veya aşağılandıkları için, uzman desteğine ihtiyaç duyuyorlar. toplumun eşcinsellere yönelik herhangi bir ayrımcılığı falan olmasa, uzman desteğine ihtiyaç kalmaz. burada sorun eşcinsellerde değil, eşcinselleri reddeden toplumda.

    böyle bir toplumsal ayrımcılık durumunu götünden anlayıp "eşcinseller hasta, ve bunların hastalığı geçici değil, kalıcı. hem hormonal, hem psikolojik. bunlara evlenme hakkı verelim ki sağlıklı insanlara bulaşmasınlar" diye yorumlamak, aşmış derecede bir beyinsizliğe işaret ediyor. bundan daha beterini george w. bush'tan bile duyamayız.

    eşcinselliğe bir "hastalık-günah" yakıştırması yapmaya çalışanları inceleyelim bakalım, ne elde edeceğiz? homofobinin, yani eşcinsel düşmanlığının, bir psikolojik rahatsızlık olduğunu savunan psikiyatristler, homofobinin yani eşcinsel düşmanlığının tedavi edilebileceğini söylüyorlar. eşcinsel düşmanlığının tedavisinde her geçen gün yeni aşamalar elde ediliyor. gey ve lezbiyenlere yönelik olarak ayrımcı söylem kullanan, ayrımcı davranışlar sergileyen homofobik insanlar, uzman yardımıyla normale döndürülebiliyorlar.

    türkiye'de de, türkiye psikiyatri derneği ve türk tabipler birliği, eşcinselliğin bir hastalık veya bozukluk olmadığını kabul ediyorlar; homofobiyi yani eşcinsel düşmanlığını bir hastalık ya da bozukluk olarak görüyorlar. yani, eşcinselleri "hastalıklı" olarak görenlerin durumu, "yavuz hırsız ev sahibini bastırır"a benziyor.
  • john / joan vakasını bilir misiniz?

    john adında, dünyaya biyolojik olarak erkek cinsiyetinde gelmiş bir bebeğin penisini kesmek zorunda kalırlar. sonra o dönemin nevzat tarhan ve muadilleriyle benzer kafada doktorlarından biri olan john money, bebeğin bir kız olarak yaşayabileceğini iddia eder. çocuğun bütün dünyası pembe renge boyanır, barbie'ler, evcilikler gırla gider fakat bu yetmez, bir de üstüne yıllarca östrojen basılır; çocuğun adı artık john değil, joan'dır. dönemin lgbt karşıtı dr. money de gidip bu olayı her yerde ballandıra ballandıra anlatır. ta ki milton diamond adındaki bir seksologun, joan'ın yıllar sonraki hayatını açığa çıkarmasına dek. joan, yapılan onca şeye ve hatta penisi olmamasına rağmen kendisini asla bir kadın gibi hissedememiş ve tekrar erkek olmuştur. fakat nihayetinde intihar etmiştir. (bkz: david reimer)

    şunu söylemeliyim, bu maalesef tek vaka değil. buna benzer, etik-dışı başka olaylar da var. buna benzer birçok gözlem ve araştırma var. conjenital adrenal hiperplazi ve adrenal duyarsızlık sendromu üzerine yapılan bir sürü çalışma var. hepsi de gösteriyor ki ne yaparsanız yapın cinsel kimlik asla ve kat'a etkilenmiyor.

    george w. bush'u bilirsiniz; amerika'nın yobaz ve cahil kitlesine hitap etmiştir. bu şahsın döneminde patlayan bir "ex-gay hareketi" vardır bilir misiniz? hani şimdi bazı fetöcü artığı psikologlarımız diyor ya "eşcinsellikten dönen, bundan memnun kalan çok insan var ehe ehe" diye, işte bu yalanın ve zulmün ilk versiyonudur ex-gay. eşcinselleri, önceden eşcinsel olduklarını iddia eden terapistler güya tedavi etmeye kalkışır (6 hafta için 6.000 dolar, iyi para tabii). aradan belli bir zaman geçtikten sonra (dikkat, yıl 2009) amerikan psikoloji derneği bir rapor yayınlamak zorunda kalır ve gram etkisi olmadığı ortaya konan bu saçmalığın derhal durdurulmasını ister. neden? çünkü görülür ki bu rezil cehaletin neticesinde bir depresyon salgını ve zincirleme intihar vakaları meydana gelmektedir.

    eşcinselliğin birçok tedavisinin olduğunu iddia ediyorlar. mesela geçmişteki şu gibi 'tedaviler' mi?

    * hormon basmak
    * iğdiş etmek
    * libidinal tedaviler
    * epileptik hasarlar
    * elektroşok tedavileri
    * hapis cezaları
    * yumurtalık nakilleri
    * yoksa sürekli dillerine doladıkları, bilmeyen insanın gözünü boyamak için en iyi isim olan fakat anne ve erkek çocuk* meselesine gelindiğinde de en büyük sapık ilan ettikleri sigmund freud ve onun psikanaliz yöntemi mi?

    bunlar ve bunlar gibi birçok yöntem defalarca ve yıllarca denendi zaten. sonuç? kararan hayatlar! "ama birçok başarılı vaka var" deyip durmasınlar... o deneyler kimler üzerinde nasıl yapıldı, veriler nasıl manipüle edildi bilmiyorlar mı yoksa işlerine mi gelmiyor? onların o "birçok..." dediğinin içinde, eğer tedavi oldukları düşünülürse serbest kalacakları söylenen mahkumlar var mıydı yok muydu? öncesinde ilaç verilip sonradan eşcinsel sahneler gösterildiğinde doğal olarak kusan insanlar da bu verilere dahil edildi mi edilmedi mi? çeşitli ameliyatların ve prosedürlerin akabinde aslında hiçbir değişim yaşamayan fakat bundan kurtulmak için "-mış" gibi yapan insanlar da o verilere eklendi mi eklenmedi mi?

    şimdi gelip de amerikayı yeniden keşfetmiş edasıyla "a a tedavisi var tabii ki canımm" demekle olmuyor bu işler. buyursunlar madem, tüm dünyayla paylaşsınlar tedavilerini ki bitsin bu "propaganda". ne duruyorlar?
  • en büyük düşmanı kendini kabullenememiş homofobik eşcinseller olan yönelim. "ay kadınlara yöneldim, çok mutluyum." safsatasının gerçek olduğunu, yâni en azından ortada böyle bir kendini kandırma öyküsü olduğunu varsayarak yazıyorum bunu tabii, zirâ ortalık karıştırmayı seven bol zamanlı ve boş kafalı insan çok.

    bu heterolara pek imrenen kişiliksiz korkaklar kadar yönelimimize, var oluşumuza, haklarımıza gölge düşüren başka bir benlik ya da varlık yok, yok! bu arkadaşlar kant'tan alıntı yapana dek açıp iki psikiyatri belgesi okusaydı yönelimleri bakımından son derece sağlıklı olduklarını öğreneceklerdi ama kendini ortalara atmak daha câzip tabii.

    şimdi bu iddialar üzerinden yanıt verelim, zirâ ortada cehâlet ve hakâret var yönelimimize karşı.

    1. anal seks: bunu defâlarca söyledik. anal sekse "doğal değil." diyorsan içinde penis ve vajina olmayan her türlü cinsel harekete de aynısını söylemek zorundasın ki tutarlı olabilesin. içinde asıl görevi çocuk emzirme olan memenin, asıl görevi nefes alıp vermek, beslenmek ve konuşmak olan ağzın (bkz: oral seks) (bkz: öpüşme), herhangi bir fetiş unsurunun ve hattâ mastürbasyonun olmadığı bir cinselliği de sağlıklı buluyorsan sana doğal doğal sevişmeler kardeşim. yalnız prezervatif, spiral, dışa boşalma vb. korunma yöntemleri de hiç doğal değil, biliyorsun değil mi?

    eşcinselliği yalnızca anal sekse ve hattâ yalnızca sekse indirgemek apayrı bir gaf, bunun da altını çizmeliyim.

    doğallıkla ilgili hep verdiğim bir referansım var; kuralı bozmayalım: (bkz: #17707974) (okumaya üşenenler için: ikinci paragraf yeterli olacaktır.)

    ha prostat masajı da yalan denmiş, yalanın aslı budur. penise dokunmadan yalnızca prostat yoluyla da boşalabilirsin, ama penise dokunmak zevki tabii ki arttıracaktır, sonuçta sinirler orada toplanıyor. ve işini doğru bilen bir partnerle anal seks pasif olan kişiyi de ciddî anlamda uçurur.

    2. etik: bu kişiden kişiye değişecek bir olgudur. bana son derece ahlâklı gelen bir şey bir başkası için ahlâksızca olabilir, ya da bunun aksi. zâten "ay doğallık" deyip duran birinin "ahlâk" üzerinden şikâyette bulunması en kibar deyimle yüzsüzlüktür, zirâ ahlâk da insan yapımı bir olgudur. "dünyâdaki herkes eşcinsel olsa..." biçimindeki ileri derece ütopik yaklaşım üzerinden ilerleyeceksek "dünyâdaki herkes kadın olsa ne olacak?" deyip mizojini guruları kesilelim? var mı böyle bir saçmalık? (yalnızca bir örnekti, lütfen yanlış anlaşılmasın. en az homofobi kadar ahlâksızca ve yaygın olan ilk bu geldi aklıma.)

    3. din: geçiniz, zâten hepsi çelişkilerle dolu ve çürümeye yüz tutmuş, insan yapımı, mitolôjik hikâyeler. evet sert olacağım bu konuda kimse kusura bakmasın. benim hasta, sapkın ve öldürülmesi gereken bir varlık olduğumu iddia eden, çağdışı ve dünyâya savaş, ayrım ve gerilikten başka bir bok getirmemiş din denen nâneye yaranmaya çalışan, ortada "ben müslüman'ım! ben hıristiyan'ım!" diye gezen eşcinselleri anlamakta cidden güçlük çekiyorum. haydi insan haklarının türkiye'yle karşılaştırılmayacak düzeyde ileride olduğu batı toplumlarında bunu bir nebze anlayabilirim, çoğu dinlerini günümüz koşullarına uygun, gericiliğe yol vermeden yaşıyor, eşcinseller kendi kiliselerini bile açabiliyor ama türkiye'de karşılaştıkları neredeyse her sorun din kökenli iken biraz aklı başında olup da "elhamdülillah müslüman'ım." olayına giren eşcinsellerin tek açıklaması kitle çılgınlığı olabilir.

    kaldı ki din yalnızca üç semâvi dinden ibâret değildir, diğer inançların eşcinsellikle ilgili bu kadar hastalıklı fikirleri olmayanları da var, referansımız bu olacaksa.

    ilk başta dediğimi yineliyorum; bize ne heteroseksist homofobikler, ne câhil cühelâ yobaz sürüsü, ne de bizleri kullanarak bir yerlere gelmeye çalışan popülist liboş bozuntuları bu kendini kabullenememiş eşcinseller kadar zarar veriyor. sen kendi içinde güçlü ve birlik içinde olmazsan dışarıdaki düşmana karşı nasıl savaşacaksın diye sormazlar mı insana? hak kimsenin kimseye lûtfu değildir; söke söke, savaşarak alınan bir şeydir. o yüzden kendini bugün zayıf, âciz ve zavallı hissetmenin nedeni işte bu davranışının kısırdöngüsü. türkiye'de değil de avrupa ya da abd'de olsaydın fikrin büyük olasılıkla farklı olacaktı.

    ve bir not: mîlâdın taş gibi bir erkek vücudunu görmenle sona eriverdiğinde fazla sarsılmaman için sana önerim, hayâl kurarken pek yükselmemen. ileride çoluğa çocuğa karışıp eşinin de çocuklarının da yaşamını mahvetmeden kendine gelirsin umarım.

    ben demiştim editi: (bkz: #32298756)
hesabın var mı? giriş yap