• 50 kusur yasinda, hayatinda turkiye'de bulunmamis, konustugu 19. yy turkce'sini dedesinden ogrenmis bir adamin sirf turkce konustugum icin aglamakli olup ellerime sarilmasina yol acar bazen.
  • tomas karakas adli 80 yaslarinda bir amca, 1959'da gelmis brezilya'ya. büyükelçilik araciligiyla beni bulmus. isyerime geldi, kapida "merhaba tomas bey" diyerek karsiladim. burada çok az turk oldugundan 1974'de karisi oldugunden beri türkçe konusmazmis, turkçe duyunca bana sarilip hungur hungur agladi. 8 tane ince belli çay bardagim vardi, dordunu tomas amcaya hediye ettim ozlem gidersin diye. tavla da oynadik.
    (bkz: birden duygulanmak)
  • moskova'nın bir barında benim de tecrübe edindiğim olağan durum. o zaman ilk kez rusya'ya gitmiş olmamdan dolayı hafif bir korku bir tedirginlik vardı bende. her an kafaya bir gök taşı inme ya da micky mouse kıyafetli bir heriften tekme tokat dayak yeme ihtimalinin olduğu, normal trafikte karşıdan karşıya geçerken önünde sovyet t-34 tankının geçme olasılığının bulunduğu kısacası rusya'nın acayip saçma bir ülke olduğunu ve farklı kafaları yaşayan insanları barındırdığını bildiğimden bu endişemde az çok haklılık payı vardı.
    (bkz: rus milletinin ruh sağlığı/@benjamin breeg)

    gündüz şehri gezdikten sonra gece de yine tek başıma dışarı çıkmaya verdim. yine o zamanki takıntımdan dolayı türk ya da ortadogulu tipli olduğumu gizlemek için yüzüme marketten aldığım pudrayı sürdüm. barda da bi bira istedikten kendi eksenim etrafında boney m solistinin rasputin şarkısını söylerken yaptığı çılgın tuhaf hareketleri yapıyordum. biraz sonra bir herifle bar sırasında iletişim kurduk. nerelisin diye sordu “i am from greece” dedim. ben de aslinda ermeniyim ama buranin vatandasiyim diye cevap verdi. “ok i have also armenian friends” dedim. “what?” dedi. "excuse me" dedim. ağzımı kapadım. tanıştığımıza memnun oldum deyip muhabbete başladık. daha sonra yanına iki tane ızbandut gibi sarı kafa rus arkadaşları da geldi. ingilizce bilmiyorlardı.

    muhabbet ilerledikçe konu elbette türklere, türkiye'ye geldi. aslında biraz akli basinda bir tipti ama ben gaza getirdim. bi nevi troll'ledim. " bu barbar turkler dedim, they threw my grandfather to the sea and they ate my uncle" dedim. adam şaşırdı biraz. "they also burn lots of kurds" diye ekledim. baktım "türk kürt aynı benim için hepsi aynı hatayı yaptı farketmez hepsi birdir benim için" dedi. adam birden istemeden de olsa ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunan biri yiğit vatan evladı oluvermişti. bi de ben size votka alayım dedim. sipariş verdim ama cüzdanımı cebimden çıkarırken bar tezgahının üstüne pasaportumu da koymuşum. tam dönerken "biz de yunanistan'da uzo içip tabak kırar ve de eslerimizle gun isigina kadar ask yapariz" diyecekken herifin orada kocaman “turkiye cumhuriyeti” kapaklı pasaportumu incelediğini gördüm. hassiktir dedim.

    baktım yanındaki ruslara fısıldamaya başladı. bunlar da piç gibi sırıtmaya, el kol yumruk hareketi falan yapmaya başladı. ben de usulca shotları uzattım. konuyu acikladim. bazı yerlerde türklere karşı önyargı olduğunda ilkin kimliğimi gizlemeyi tercih ediyorum dedim. adam hala huzursuzdu. bi daha 4 shot aldım. devam ettik. ne olur ne olmaz shot almaya devam ediyordum. o gece bütün sanırım paramı vodkaya verdim. herif sarhoş oldu. baktım diğer iki rus da sarhos olmus. barın ortasında bilek güreşine başladılar hayvan oğlu hayvanlar.

    tarihi unutmamak gerektiğini ama tarihe de saplanmamak gerektiğini savunuyordu ben de aynen panpa diyordum. geçmişle yüzleşmek gerektiğini ve de devletlerin işlediği suçların cezası halklara ödetilmemeli diyordu. yani kisaca sosyal demokrat humanist bi çizgisi vardı hatta en sonda ermenistan türkiye sınırının açılmasının ermenistan için çok iyi olacağını söylüyordu. iyice başı götü dağıttıktan sonra normal konulara döndük yeniden. sana bi espri yapayım mı dedim. yap dedi “vodka connecting people lülülü” dedim. baktım herif gülmedi. yanlış anladı herhalde. boşver gel biraz da diğer arkadaşlarımla tanıştırayım seni dedi. daha sonra tanımadığım birinin bana gösterdiği sıcaklığı bi daha kimseden görmedim. millete sesleniyordu bu da türk arkadaşım. türkiye'den gelmiş falan istanbul'dan. diye bağırıp çağırıyordu. hayatımın en acayip günlerinden biriydi oyle biraz daha konuşsak bbp malazgirt ilçe başkanı kıvamına gelecekti herhalde.

    saat ilerleyince ben müsaade istedim facebook'tan ekleşip sonra vedalaştık. ben istanbul'a döndüm adam herhalde siler beni falan diye düşünüyordum. arkadasimin adi vitaly. aradan iki hafta falan geçti. vitaly mesaj atmış bana “merhaba, sanırım yeni yıldan sonra istanbul’u ziyaret edeceğim ilk kez, değişik bir duygu heyecanlıyım orda olursan görüşelim mutlaka selamlar” diye. "vay anasını!" buluşalım tabi dedim ve daha sonra geldi bulustuk, kaynastik hollanda'ya tasindik. biz evlendik. yok lan saka. istanbul'dan taşınmıştım. geldi mi gelmedi mi onu da tam öğrenemedim ancak sonuç olarak o gece az alkolün etkisiyle de olsa ben paranoyamdan o ise travmasından uzaklaşmış bir şekilde aynı ortamda guzel bir ani yazmistik.
  • ermeniler açısından vahim ve mahçup karşılaşma. onlar sizi arkadan vurduklarını bilirler, siz de bilirsiniz. onlar çeteleşip ruslarla iş tutarak aynı ekmeği bölüştüğü insanları satıp arkadan haince vurduklarını da bilirler. o yüzden yüzünüze bakamazlar. ayrıca aynı güruh asala adı altında şehit ettiği diplomatlarımız, babasız bıraktığı evlatlarımız yüzünden de mahçuptur. o yüzden bu karşılaşmalar çok keyifli olmuyor evet.
  • kendini olasi bir senaryoda mahcup hissedebilen saftiriklerin varligindan bizi haberdar eden karsilasmadir. bir daha savas olsun, yine ruslarla bize karsi olsunlar, onlar bizi surebilirse sursunler gıkım çıkmaz (ki öyle bir durumda türkler'e yapacaklarını az buçuk tahmin edebildiğimden o durumda eminim biz sürülmeyi bile tercih ederdik) ama aksi takdirde gene o tonton teyzeleri ve arkadan vuran ibne cocuklarini sürmeyeni ziksinler.

    bakin dikkat buyrun, ayni boku bir cok balkan ulkesi ve araplar dahi bize yapti. onlara gucumuz yetmedi, siktirdik gittik hem balkanlardan hem de arap yarimadasi ve mezapotamyadan. kimse onlari konusmuyor. ama gelmis burda bazi got laleleri ermeni teyzelerle mahcup konusmalarindan bahsediyor. boyle romantikligi mikerler afedersiniz. az da kendi milletine romantik ol hirbo!
  • şöyle bir dialoga neden olmuştur;

    paris'de bir sokakta iki kişi akıcı bir fransızca ile hararetli bir şekilde tartışmaktadır. tartışma tatlıya bağlanamamıştır ama taraflar ayrılmıştır.. ikisi farklı yönlere doğru giderken bir tanesi diğerine;

    - *lan ben senin ananı, avradını, 7 sülaleni ,gelmişini geçmişini, öteni berini dıt dıt dıt .........
    erlichte: pardon sen türk müsün?*
    - hayır değilim..
    erlichte: hmm nerelisin o zaman?
    - ermeniyim..
    erlichte: peki niye adama türkçe küfür ediyorsun?
    - valla ben 10 yıl türkiyede yaşadım, 6 farklı dil biliyorum, en güzel, en okkalı küfürler sizin dilde. kusura bakma..
    erlichte: ....?!?
  • yasanmistir.

    yer kanada, kiralik ev aranmaktadir. dolasilan evlerden biri cok iyidr. evi goren baskalari da vardir ve ev sahibi karar verip evi istedigine kiralayacaktir.

    turkce'ye cevireyim.

    ben: ev cok guzel.
    ev sahibi: evet guzeldir. ama baskalari da gelecek bakmaya. ondan sonra karar verecegim kime verecegime.
    ben: tamam.
    ev sahibi: nerelisin bu arada?
    ben: turkiye.
    ev sahibi: aa ciddi mi? ben de ermeni'yim. adim sav.
    ben: memnun oldum.
    ev sahibi: bi saniye.. (telefonunu acar, 3 ayri kisiye telefon edip evin tutuldugunu, kusura bakmamalarini soyler)
    ben: ?
    ermeni: ikimiz de anadolu'dan gelmisiz sana vermeyecegim de kime verecegim.
    ben: ?... thank you very much.
    sav: you're very welcomed my friend.
  • uluslararası önemi çok yüksek bir kurumla yapılan toplantı esnasında, art niyetsiz olduğu belli olan samimi bir ifadeyle, "siz ermeni misiniz?" diye sorarsınız, diğerlerinden çok daha doğulu gözüken amerikalı'ya. "evet" der, sonra anlatmaya başlar, "biz evde hâlâ türkçe konuşuruz. bütün çocukluğum trt dinleyerek geçti..." anlatır, anlatır ve kalkar size sarılır...

    bir de, "yavrularım, siz bu yemekleri özlemişsinizdir" diyerek yurtdışında eğitim gören arkadaşa tencere tencere sarma saran biber dolduran bir teyze vardır ki, o ayrı bir hikâyedir.
  • ilginc hadisedir.

    hele de, spor olsun diye 24 nisan'da "ermeni soykirimi'ni anma gunu"ne gittiyseniz.

    kavga yerine tartismayi seven insanlarla karsilasacaginiz beklentisi icindesinizdir. tek basiniza gitseniz sorun olmaz ama yaninizda sevgiliniz ve baska bir arkadasinizla gidiyorsaniz daha bir endise verir durum. sonrasinda soyle gelisir:

    vaktinden erken gidilmis olmasina ragmen, toren yapilacak binanin kapisinda insanlar beklesmekte, ellerinde turkiye aleyhtari dovizler ve bayraklar tasimaktadirlar. kapidan iceri girilir, hemen salonun girisine kurulmus olan masadaki, konuyla ilgili kitaplar karistirilir.

    hemen hemen hepsi genc, heyecanli insanlar o ulkede bulunan diger memleketlerden insanlara mevzuyu anlatma hevesindelerdir. yine de torene katilanlarin neredeyse tamami ermeni oldugundan, masanin basi cok dolu degildir.

    her ne kadar tip olarak benzeseniz de, merakli gorunumunuzde dolayi, konusma baslar:

    - merhaba.
    - merhaba.
    - bunlar soykirimla ilgili kitaplar.
    - evet.
    - siz nerelisiniz?
    - turkiye.
    - honk? turkiye?
    - evet.
    - ehm.. hmm. guzel. bunlar da ermeni soykirimi ile ilgili kitaplarimiz.
    - anladim. ben de onlara bakiyordum zaten.
    - iste bu ingilizlerin yazdigi, bu da amerikali bir gazeteciden kanitlar vs vs. olay su sekilde gerceklesi, boyle oldu. siz de soykirim yapildigini kabul ediyorsunuz herhalde?
    - bilmiyorum. merak ettigimiz icin geldik buraya. karsit gorusteki belgeler de gayet inandirici gozukuyor, en azindan bunlar gibi.
    - ama bunlar gercek belgeler. boyle bir sey gercekten oldu.
    - bizdeki goruslere gore de, ermeniler turk koylerine saldirmis. yine de bircok sey yaniltici olabilir. ne olursa olsun, bircok insanin hayatini kaybetmis olmasi cok uzucu.

    artik ifsa olmussunuzdur. once dini torenin yapilacagi yere gidilir. dualar okunup, hayatini kaybetmis ermeniler anilirken, siz arkada ses cikarmadan beklersiniz. sonra da konusmalarin yapilacagi salona gecilir. kabak gibi parlamaktasinizdir.

    siz de gider on siralardan bir yere oturursunuz.

    turkiye'nin elestirilmesini hatta kinanmasini dinlersiniz. amaciniz orada olay cikarmak degil, adamlarin ne demeye calistiklarini anlamak oldugundan torenin sonuna kadar orada kalirsiniz. once turkiye'nin ozur dilemesiyle baslayan talepler, tazminat ve nihayet de topraklarin geri verilmesi noktasina gelir.

    demek ki onceden okuyup duyduklariniz yanlis degildir. ama eksiktir. ermenilerin, soykirimin taninmasindaki israrinin altinda yatan gizli sebepin toprak talebi oldugunu duymussunuzdur. eksik olan taraf ise bunun gizli sebep olmadi, gayet alenen soylendigidir.

    konusmalar biter, dualar okunur. herkes cikarken, siz de cikarsiniz. daha onceden konustugunuz kisilere bakar, iyi aksamlar diler, donersiniz evinize.

    onlar da size saskin saskin ama gayet kibarca iyi aksamlar dilerler.
hesabın var mı? giriş yap