• nasihat (henüz hiçbir şeyin hissedilmediği bir anda):

    "eğer aradığınız özgürlükse hiçbir şey arzu etmeyin."
    (epiktetos)

    sonuç (arzulananın arzu olmaktan çıktığı bir anda):

    "ızdırap, yitirilmiş olanla karşılaşmanın bir armağanıdır."
    (kierkegaard)
  • lacan freud’a dönüş yaparak ilerlettiği psikanaliz teorisinde, _varlıktaki eksiği_ temele alır ve bu eksikle olan uzlaşıya arzu’yu yerleştirir.
    peki arzu ne demek?
    canım kahve içmek istedi dur bi içeyim mi?
    arabanın bi üst modelini alınca tam olacağım mı?
    yani isteklerimiz mi demek arzu?
    değil!
    bunu şöyle anlayabiliriz, hep bi olmaz elde etsek de, bu da değil bu da değil deyip atar geçeriz.
    arzu hep kaçar,
    “bir tür kayma hareketinde,
    ıskalamada ortaya çıkar.” der lacan.
    e hiç yakalayamaz mıyız peki arzuyu?
    “arzu, ötekinin arzusudur.” pozisyonunda kalmak zorunlu olarak yakalayamamayı sağlar mı sebep mi karar verip,
    bir yerinden tutman gerekir arzunu.
    freud, arzu’nun dizginlenmesi gerektiğini özellikle vurgular ki, bunu anlatan çokça deyim ve ata_söz’lerimiz var.
  • içini kavurur, içinde kavrulursun...
    pişmek için yanmak gerek belki.
    anlatılamazmış arzu.

    arzu, kendi kendini beslermiş. baştan çıkarırken yoldan da çıkarırmış. başa çıkılmazmış...
  • emel kaşanesi: arzu köşkü (h.z. uşaklıgil)

    arzusunu dile getirmek, suçunu/günahını itiraf etmekten hiç aşağı değildir, arzu tıpkı günahtır.

    kişinin arzuyla ilişkisi ve arzu imgeleyişine göre yaşam bağı ve dünya görüşü biçimleniyor.

    kendini sadece ihtiyaçlarına kısıtlıyor. sanırsın, dünyada hiçbir arzusu, hiçbir lüksü yok.
    (arzusu/uktesi olan şeyi) ölene kadar yapmazsa, yapmadan ölür bak.

    arzu dolu çamaşırlar, yırtılmak isterler.
    egoya karşılık olarak değil, eşdeğer, yöresel eşanlamlısı olarak koca can var. bakabiliniz koca can istiyor.

    arı haz haz haz! her gün bir arzu gönder, bir arzu al, en iyisi. haz almasan da hazzı iste.. az az haz.

    merak etme günü merak ettim. bugün ise arzuyla yapışasım var saçına ve bedenine. arzu insan yol buldurur, yol yaptırır. arzunun onda dokuzunun peşinden git.

    "allahtan başka bir şey isteseymişim olacakmış" allahtan başka şey istemek konularındaki en tipik hatadır yanlıştır. ciddiyim. "allahtan başka şey istesem, olacakmış" ne demek? arzunun (istek) büyüğü küçüğü olmaz. arzuları böyle ayırmak yahudileşmekdemek, sonuca odaklanmak ve kâr istemek demektir. olan gerçekleşen arzu tamamdır ve yeterlidir. o anda bunu istemişim, evren/tanrı kayıtsız kalmamış. sevinmek, aynı zamanda şükretmek uygun. tüh keşke dediğimde sevinmemiş, kendi yaratımımı, kendi dua kabulümü beğenmemiş olurum. yaptığım, tiyoyla, torpille aldığım armağanı geri çevirmektir.

    arzu arzunun arzusuymuş*. sevilme şansını beklemeden bodoslama arzulamak ne peki?
    düşünce düşüncenin* düşüncesiymiş*. düşümce, düş, düşüş, düşnemek, düşkünlük ne peki?
    ne bezginlik hepsi.

    paranoyanın, korkunun içinde bile arzu var. çifte dönüşüm olması gerekiyor ama, aşağıda ikinci bölümüne odaklanıyoruz. ilk bölümdeki arzu "ben onu istiyorum." olup, korkunçluğundan bilinçdışına bastırılacak. ikinci dönüşüm de gene ruh için katlanılmazlıktan yapılan bir işlem:
    "beni izliyorlar."
    "beni istiyorlar."

    "istemem artık. ben söyledikten sonra ne hayrı kaldı?"
    türk kadını tipi tepki. görev arzu ve zihin okumak. başka zamanlar ise bu kadınlar düşüncesi okunamasın diye sonsuz dolap çevirirler.

    "karının aşüftesi, arkadaşının sevdiği erkeğe böyle biraz merakla ve çok çok da arzuyla bakar." kemal tahir - karılar koğuşu

    "eninde sonunda mümkün olan hemen hemen bütün sonuçları da doğuran nedensellik bazen ağır bir işleyiştir; onu hızlandırmak isterken engelleyen arzumuz, hatta varlığımız tarafından daha da yavaşlatılan bu işleyiş, ancak arzumuz, bazen de hayatımız tükendiğinde tamamlanır." marcel proust - a l'ombre des jeunes filles en fleurs

    [lacan*, seminerler'inde şöyle yazar: "analitik bir bakış açısından, insanın suçlu olabileceği tek şey arzusundan kaçınmasıdır."] adam phillips - missing out in praise of the unlived life

    [aşk serüveninin zorluğu şuradadır: "bana kimi arzulayacağımı göstersin, sonra çekip gitsinler!": en iyi dostumun sevdiğine aşık olduğum sayısız oluntular: her rakip önce usta, rehber, gösterici, aracı olmuştur.] roland barthes - fragments d'un discours amoureux

    "şarkıda olduğu gibi seni-seviyorum'un haykırılmasında, arzu ne (sözcede olduğu gibi) bastırılmış, ne de (sözcelemde olduğu gibi, beklemediğimiz yerde) benimsenmiştir, yalnızca doyumuna varılmıştır. doyum söylenmez; ama konuşur ve seni-seviyorum der." agy

    "bu tehlikeli yönelim ele-geçirmek-istememeyi arzuyla sulasın: seni seviyorum kafamın içindedir, ama onu dudaklarımın arkasına hapsederim. söylemem. artık ya da henüz öteki olmayana: sizi sevmemek için kendimi tutuyorum derim." agy

    "çabanın bittiği gün ben de bittim; çünkü çaba olmadan var olamazsın, arzu olmadan var olamazsın, gayret olmadan var olamazsın. ego olgusu, benlik olgusu bir şey değildir, bir süreçtir. orada, içinde oturan bir madde değildir; her an onu yaratmalısın." osho provokatör mistik

    "arzu anlaşılmalıdır. onu anlayabilirsin, onun boşunalığını* görebilirsin. doğrudan bir algılama gereklidir, acil kavrayış gereklidir." agy

    "tek umut umutsuzluğunun* içindedir, tek tatmin arzusuzluğunun içindedir ve muazzam çaresizliğinin* içinde aniden tüm varoluş sana yardım etmeye başlar." agy

    "kriter buydu: cinsel arzu yükselmediğini görmek, bu tapınaklara* girmek için onay anlamın ageliyordu. tüm bu çıplak heykeller tapınağın dışındadır, dış duvarlarda; içeride çıplak heykeller yoktur." agy

    "hayallerin gerçekleşmesi tabii ki mümkün değildir, bunu biliriz, arzu olmasa, belki hayal kurmazdık, oysa hayal kurmak yararlıdır, hayalerimizin yıkılışını görürüz, bu başarısızlık bize yeni bir şey öğretir." marcel proust - la prisonierre

    "bu karşıtlık, dürtü ile arzu arasındaki karşıtlıktır: solaris, yani şey, kör libidonun cisimlenmesi iken mıntıka arzuyu yaşayan boşluktur. (...) stalker'da masum dilek/inanç saf bir düzeyde asla ulaşılamaz, ele geçirilemezken solaris'te fantazilerimiz/hayallerimiz sorudan önce gelen yanıtın psikotik yapısında açığa çıkmaktadır." slavoj zizek - the thing from inner space

    "ama görüldüğü üzere ev mutluluğumun bir parçası, her şey sessiz: banyo, mutfak, salon, diğer üç oda; toplu yaşanan evlerdeki gibi gürültü, cinsel şehvet, bedenlerin ahlaksız talepleri, daha fazla bastırılamayan arzu ve istekler, her kuytu köşede, her mobilya arkasında uygunsuz, gelişi güzel şeylerin, yasak ilişkilerin yaşandığı, gayrimeşru çocukların dünyaya getirildiği, bütün bunların sürekli, vahşice, sabaha kadar, insanı nefessiz bırakan bir izdihamla her cumartesi yaşandığı gibi bir ev değil, senin mahallendeki sessiz, sakin pazar günlerinin yaşandığı yer gibi bir ev burası." franz kafka - briefe an milena

    [*açıklamaya şöyle devam eder: "doğanın tekerleği dışarıdan kendi içine kapanır; çünkü tanrı kendi içinde yaşar ve öyle bir şekli vardır ki; tıpkı tanrının, kendini bu dünyanın şeklinde boyaması gibidir doğaldır; çünkü tanrı her yerdedir, bu yüzden de kendi içinde yaşar. not alın: dış tekerlek yıldızlar ve burçlar kuşağıdır ve ondan sonra da yedi gezegen gelir", vb. "bu figür yeteri kadar şekillendirilmemiş olmasına rağmen yine de bir meditasyondur, ve daha az anlayışlı olanların meditasyonu için büyük bir daireye onun güzel bir çizimini yapabiliriz. o yüzden not edin, arzu kalbe, yani tanrıya içeriden ulaşır", vb. (...) "böylece bütün öz, insan zihni gibi sadece tek bir şeydir. insanın ruh ve beden içinde olması gibi, bu öz de öyledir"; çünkü insan, bu "bütün öze" benzetilerek yaratılmıştır.] carl gustav jung - rüyalar

    "proust, kendisi de yarı hortlak olduğu için, inanılmaz bir inatçılıkla, sosyetik insanların, yani hep kendi watteau'larını ve gelmeyen vapurları beklerken, bulamayacakları kythera adasını iştahsızca arayan, kararsız grup seksçisi, arzu hayaletlerine dönüşmüş, boşluğa ait insanların etrafında sarmalanan alışkanlıkların ve davranışların, o sonsuz, sulandırılmış kofluğun içinde kendini kaybetti. oysa halk kökenli ve oturaklı biri olan herote, o kaba, aptal ve belirgin iştahlar aracılığıyla ayaklarını yere sıkı sıkı basıyordu." louis-ferdinand celine - voyage au bout de la nuit

    "suçluluk duygusu, insanı kendi yararına aykırı davranmaya götürebilir, ama arzu da aynı şeye neden olabilir ve bir erkeğin kalbinde suçluluk ile arzu dengeli bir biçimde karışmışsa, o adam tuhaf şeyler yapabilir." paul auster - the book of illusions

    "onları* kilit altında tutarsan, her şeyi kesinlikle yok ederler. kendiliği sınırlandırmanın tek yolu deneme iledir. arzunun seni götürdüğü yere kadar git; kendi yasalarının izin verdiği kadar gidebildiğini göreceksin. korkarsan kaçacak kadar cesur ol. saklanacak bir delik bul, çünkü bu cesur bir adamın yapması gereken bir şeydir; böyle yaparak cesaretini çalıştırıyorsun. (...) o halde tutarsız ol. yeni bir tutarlılık kendini kendini tekrar öne sürecektir. insan diğerleri için mi, yoksa kendisi için mi yaşar? burası insanın gerçek özveriyi öğreneceği yer." carl gustav jung - aspects of the masculine

    "arzulayıp da eylemeyen hastalık üretir." william blake

    "arzularının yangınları içinde yürür insan; ayakları olur tunç,
    dizleri ve beli tıpkı gümüş ve göğsü ve başı adeta altın." william blake - vahiy kitapları

    "yırtık dondan çıkan şeye arzu kalıntısı denir. sırıtır o, dosta düşmana gösterir sahibini." mehmet ibiş - bakışlar mayalar tarihöncesi

    "arzu zaman kaybettirir. oluşmak için de zaman ister. onun gücü içimizdeki kapalılıktan gelir. bizi dalgınlaştırır, bizi düş kurmaya, bir anıya takılıp kalmaya, kimi kez olmayacak ihtimalleri hayal etmeye zorlar." helene l'heuillet - gecikmeye övgü

    "kuşkusuz sonunda arzuya varmak için sıkıntıya katlanmak gerekir ama can sıkıntısı ve arzu birbirine karşıttır." helene l'heuillet - gecikmeye övgü

    "bununla birlikte sahip olunamayan* üzerindeki bu tasarruf belirli bir itki eğitimini, bir anlamda itki bataklığının kurutulmasını ve arzuya özgü bir boyuta erişimi gerektirir." helene l'heuillet - gecikmeye övgü

    ["arzu, ötekinin arzusudur." çünkü onu geri döndürmeye çalışıyor. şöyle diyor tabiri caizse: "sen ne istersen ben onu olmak istiyorum" ya da "benden ne istiyorsun?"] özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    (ilk giri tarihi: 8.5.2014)

    (bkz: arzu doyumu)
    (bkz: başka arzunuz)
    (bkz: arzunun o belirsiz nesnesi), arzunun o karanlık nesnesi, objet petit a
    (bkz: 40 yılda bir eşek sikelim dedik ay erkenden doğdu)
    (bkz: yeşillenmek)
    (bkz: üzülüp gideri)
    (bkz: sevdiğini söyleyememek/@ibisile)
    (bkz: szeretlek)
    (bkz: dor/@ibisile)
  • arzumuz bir başkasının arzusu olmak. mesela 10 milyar dolar paranız var. hemen gidip miami'de parayı ezmeyiz. kalırız insanların içinde belki sırf şunu dedirtmek için; ulan adam başarılı zengin adama imreniyorum. belki de bu yüzden evrende en narsist varlık bizleriz.
  • soluksuz kalmak..
    soluk soluğa kalmak..
    solmak..
  • her zaman yön değiştiren ve belirsiz olandır. ulaşmak için çabaladığında ve ulaştığı sandığında, avuçlarının arasında birden sabun köpüğü gibi yok olan şeydir. var olmayandır bu yüzden her zaman yön değiştirir. çelişkili gibi görünebilir ama değildir. arzu yaşamanın kaynadığıdır. arzusuz insan çöldür. ellerini bacaklarının arasına alıp uzun uzun kaldığın sessizlik zamanlarındaki melankolinin bir göstergesidir arzusuzluk. istekle kesinlikle karıştırılmaması gerekendir. akla hemen cinselliğin gelmesi de doğru değildir. object petit a'ların en yakın arkadaşıdır aslında. onlara ulaştığında da insan, ulaşmak istiyorken duyduğu heyecanının bittiğini görecektir. en azından en kısa sürede bunu anlayacaktır. yine de hayatta kalmak için, yolda olmak yani arzunun peşinde olmak gerekir.

    edit: düzelti
  • dışarıdan bakıldığında arzu küçük bir parantezdir; onu yaşayanlar içinse aşkınlık. bununla birlikte her iki durumda da, öncesinde ve sonrasında, gündelik hayat olağan akışını sürdürür.
    arzu, masuniyet vaadinde bulunur. oysa, mevcut doğal düzenden masun olmak, gözden yok olmakla birdir. ve arzu, en esrik anında, tam da bunu teklif eder: yok olalım...

    med-cezir kabarırken
    herkes kendi hesabındayken
    gölgemin boşluğuna
    taşırım senin taneciklerini
    rüzgar onları alıp götürecek
    silip süpürecek her şeyi
    rüzgar bizi alıp götürecek.

    noir desir, (bkz: le vent nous portera)

    alıntı : (bkz: john berger)
  • zihni gün görmeden, karanlıkta, ışıkla belirmeyecek ve zamandan daha büyük olan şiddetin darbelerine dönüştüren yalıtım; ötekilerin korkularıyla çevrili.

    bağ ıssızlığını celalilere dayandıran, 1864 kuraklığında aç ve tehlikeli olmanın akla dönüşen gizemiyle, suyuna sahip iğde ağaçlarının özsuyunu ateşle buharlaştırıp, dalı siyah bir demire dönüştüren gerçekçi simyanın farkında olan, ve üzümü şarap görünümlü nefrete çeviren ve şarabın neyi nefrete çevireceğini bilen biri.

    böylesine şeytani bir içe bakış. içten öteye de, içerdeki o bölgeyi de delip geçen kısacık süren farkındalıkla daha ötesindeki tanımlamanın ifşası. inkarın olmadığı yerde, iğrenç bir gülüşle alınan sorumluluk, insanı önce asil ve güçlü yaparken sonra, alacağını alır ve hızla basit, ilkel olana terkeder.

    etik hep yanlış külotları yırtar. şarabı yatağa, şehveti odaya dönüştüren ötelerdeki geçmişin belirgin ışıkları; arzu edilenin karanlığını katlederek zamanı, basit tacizlerle sunar.

    öteki; tüm ciddiyeti ve şımarıklığıyla evrenin en iletken varlığıyken, birden o karanlık belirir ve kısacık bir bakışla, onu korkutan ötekiliği ona iade edersin. sonsuz bir nihai kılış gücü, tesir edilemeyen öz çatışmalarından uzakta, karanlığıyla zamanı damıtır. ama kimse tatmin olmaz.
  • "neden kendimize en kötü gelecek şeyleri arzulamakta ısrar ederiz hepimiz/ kimimiz/ her zaman/ zaman?
    çünkü arzu tam da budur: varolan düzenin bize makul, mübah ve meşru diye sunduğu şeyleri arzularmış gibi yapmayı reddedip, memnu olana yönelmek. memnu meyveye yöneldiğinizde de tabii ki başınıza kötü şeyler gelecektir."
hesabın var mı? giriş yap