hesabın var mı? giriş yap

  • hindistan'la ilgili olarak internet aleminde mutlaka karşımıza bir şekilde üretim görüntüleri çıkan yemekler.

    bu yemeklerin yapılmasında bazı şartlar var, şartların sağlanmasına göre yemeğin orijinal hindistan sokak lezzetleri sınıfına girip girmediğini tespit ediyoruz. buradan sonrasını dikkatli okuyunuz, vedat abi (bkz: vedat milor) bu işi para alıp yapıyor ama ben tamamen bedava yapıyorum. amaç amme hizmeti.

    - mazot kıvamında kızartma yağı.
    en önemli kıstasımız bu. eğer hindistan'da sokakta pişirilen bir yemeği gerçek sokak lezzetinden saymak istiyorsak mutlaka malzemelerin içine atılıp kızartılması gereken mazot renginde bir yağa ihtiyacımız var.

    - yumurta
    içeriğinde yumurta olmaksızın sokakta pişirilen bir hint yemeği kesinlikle gerçek bir sokak lezzeti değildir. yumurta o yemeğin içinde mutlaka olacak arkadaş. ancak haşlanmış olarak tercih etmiyoruz, kırılmış olması önceliğimiz. ancak şöyle terbiyesizler hem haşlanmış hem de kırılmış olanı aynı yemeğin içine atıyor ki bu çok ayıp birşey ve tavuk görse tavukluğundan utanır o derece ayıp sokak lezzeti kültüründe. (yalnız bu videonun 15:20. dakikasındaki görüntü hakikaten iğrenç, eklerken benim bile midem kalktı ööğyk!!!)

    - sahlep kıvamında sıvılaştırılmış un bulamacı
    kesinlikle olması gereken bir malzeme. hatta yemeğin kendisi. eğer büyük bir kaşıkla veya küçük bir çanakla alınıp pişirme sacına dökülüyor ve sonra fıyttıdı fıyttıdı diyerek dairesel hareketlerle saca yayılıyorsa o zaman gerçek bir sokak lezzetine yaklaşıyoruz demektir.

    - kurum bağlamış çukur sac
    sokakta pişen yemeğe gerçek lezzetini verecek olan önemli malzemelerden biri simsiyah olmuş, kurum bağlamış çukur pişirme sacı. özellikle içine birikmiş mazotumsu yağ ve harst harst diye sacın tüm metalini sökercesine üzerine sürtülen spatulası ile bu sac olmazsa olmaz malzememiz. bu sacın tavalaştırılmış veya biraz daha büyütülerek kazanvari versiyonları da mevcut ancak öz hakiki sokak lezzeti diyorsak yozlaşmış olanlarını 2.plana atmak durumundayız.

    - korna sesi
    bu faktör yemeğimize tad anlamında bir katkısı olmayacak bir unsur ama o yemeğin gerçek bir sokak lezzeti sayılması için aradığımız diğer bir önemli şey. lütfen şu sesi dinleyin, ve aşçının elleri ile yakaladığı melodik ahenge odaklanın. (arkaplana dikkat) hep mideyi beslemek olmaz, biraz da ruhunuzun doyması gerekiyor.

    - pis bir mekan
    normalde yanına bile yanaşmayacağınız, adımınızı attığınızda en hafif ihtimalle tifüs kapabileceğiniz bir ortamın olması gerekiyor. uzmanlar olarak bizim favorimiz mumbai (ex.bombay) sokaklarında yoğun egzos gazı ve açıktan akan lağım/suların olduğu, mümkünse kalabalık dipdibe bir mekan ve buralar istenen lezzetin ve samimiyetin yakalanması için birebir. temsili ortam.

    - esmer aşçı
    yemeğe asıl lezzetini veren, ayağında terliği, dökülen üstü başı, yağlı saçı, 3 günlük sakalı ile sürekli makine gibi çalışan bir aşçı tüm lezzetlerin harmanlanmasında ve garantili lezzet füzyonunun oluşmasında başroldeki kişidir. bu kişinin ufak şovlar yapması, işine odaklanırken aslında müşteriye damak lezzeti kadar görsel bir mutluluğu da sunması asıl arzulanan noktadır. eğer bu kişi yemeğin üzerine 40 tane şeyi parmaklarını batıra batıra atıyorsa, yemeğin mıncıklamadığı bir yerini bırakmıyorsa gerçek bir ustayla ve gerçek bir sokak lezzetiyle karşı karşıyasınız demektir. yalnız sigorta filan olmayacak adamda ona göre.

    buraya kadar olanlar gerek şarttı. bundan sonrakiler opsiyonel şeyler.
    - yemeğe konan 50 tane sos/baharat.
    - tezgahın arkasında aşçıya yardımcı olan, para alıp veren ve aynı ellerle yemeği müşteriye ileten yancı.
    - yemeğe atılan sebzeler içinde mutlaka arpacık soğan, biber ve soya filizi olması. (ki aslında yumurta ve sahlep kıvamındaki un bulamacının asli yemek unsuru olduğunu düşünürsek bunlar çok da değerlendirmeye alınmayabilir.)

    evet sevgili sözlükçüler şu anda artık siz de bir sokak lezzeti uzmanı sayılırsınız. hindistan'a gitmeden önce gerekli aşıları yaptırmanız halinde bu lezzetleri dibine kadar yaşamanız ve hint sokak kültürünün tadını çıkarmanızı dilerim.

    hindistan sokak yemekleri sektörünün emekçi üyelerini saygıyla selamlıyoruz.

    edit: some improvements

  • ben bu sarayda yaşasam hayatta hamamda yıkanmaya kalkışmam, odama leğenle su getirtirim, kırk gün yıkanmam pis gezerim yine de o hamama girmem. kimin öleceği kimin öldürüleceği belli değil. hamam değil harlem sokakları anasını satayım.

  • faturayı kesen şirketler için, eksi faizli bir kredi... resmen şirketlerin sıcak para ihtiyacını vatandaşa sokuyorlar!

    üç ay deli gibi fatura kes, üç ay sonra fazla kestiklerini geri ver, onu da düzgün hesaplarlarsa... böyle bir soygun dünya üzerinde yok!

    şirketler batmasın diye yapmayacakları şey yok... millet batsın ama şirketler batmasın!

  • gazeteci yazar fatih altaylı'nın ortaya koyduğu hakikattir..

    knorr, türkiye'de farklı ve avrupa'da farklı ürünler satıyormuş.

    içinde tavuk bile olmayan tavuksuyu çorbaları gibi.

    --- spoiler ---

    knorr’un aynı ürünü avrupa’da farklı, türkiye’de farklı içerikle sattığını, avrupalıların sağlığını korumakla kalmayıp, onlara daha kaliteli bir ürün sunarken türk tüketicisine içinde tavuk olmayan tavuk suyu bulyonu itelediğini yazdım.

    epey bir mesele oldu.

    her yerden ses geldi.

    iki yerden çıt çıkmadı.

    biri türk halkını kandıran knorr.

    diğeri türk halkının kazıklanmasına ve belki de zehirlenmesine seyirci kalan tarım ve orman bakanlığı’ndan.

    her ikisini de vurdumduymazlıklarından ötürü kutluyorum.

    belli ki aralarında iyi bir konsensüs var.

    belli ki söyleyecek, verilecek yanıt yok.

    belli ki sükut ikrardan geliyor.

    ve belli ki, aynı kaba pislemişler.

    bizim yediğimiz kaba.

    ama en azından biz görevimizi yaptık.

    knorr konusunda halkımızı uyardık.

    bundan sonra hala knorr kullanan var ise bile bile zehirleniyor, bile bile kazıklanıyor demektir.

    ona da benim karışacak halim yok.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • ekşi sözlük bu sene de tıp öğrencilerinin oylarıyla turkmsic "yılın en beğenilen sitesi" ödülünü aldı. törende "ama gök yeleli bozkurt hariç" diye de not düştüler.

  • şeyma'dan önce nil vardı.

    hafızasız bir toplum olduğumuz için biraz geriye gitmek istedim.

    nil'in nasıl ünlü olduğuna dair proloğu şurada yazmıştım: (bkz: zeynep bastık/@ug tek)

    ama asıl olay elbette ki ünlü olmasının nasıl sevgilisi tarafından ayarlanması ve tüm parayı turkcell'in ödemesi de değil.

    serdar erener, o dönemlerde serra erener ile evliyken çalışanı olan nil karaibrahimgil ile birlikte olmaya da başlıyor.

    2000 yılında nil türkiye'ye özgür kız olarak tanıtılıyor.

    eşi ikilinin beraber olduğunu öğrenince evi terk eden serdar erener 2001'de eşiyle boşanıyor.

    nil-serdar erener ilişkisi, 2006'da son buluyor.

    hem gecce'nin hem de vatan gazetesinin haberlerine bakarsak nil, o dönemlerde ozan çolakoğlu ile birlikte oluyor. gecce'nin iddiasına göre, ilişki başladığında ozan çolakoğlu evliymiş.

    neyse, aradan zaman geçiyor ve 2010'da serdar erener ile evleniyor nil.

    geçmiş, geçmişte kalıyor.
    türk halkı onu prenses, peri sanmaya devam ediyor.

  • sorun doktorun uygulamasında değil sağlık sistemindedir. mesai süresince 8:20'den 16:30'a kadar her 10 dakikada bir hasta veriliyor. tahlil istenen, film istenen, önceki gün veya günlerden sonuç getiren hastalar için herhangi bir süre ayrılmıyor. zaten 10 dakika bir hastanın hakkıyla değerlendirilmesi için yeterli değilken üstüne sonuç ve kontrol hastalarına da bu randevulu hastaların süresi içinde bakılmaya çalışılıyor. ek olarak her gün hastane çalışanlarından randevu alamayanlar ricacı oluyor. randevu almayı başaramamış engelli ya da çok yaşlı hastalar geliyor.
    bazen bir hasta dışarı çıktığında muayene bulguları, tetkiklerinin sisteme işlenmesi henüz bitmemiş oluyor dolayısıyla hasta çıkınca hemen bir sonraki hastayı çağrı butonuna basamıyorsun. sen çıkan hastanın işini bitirmeye çalışırken ya da başka poliklinikte muayene olmuş bir hastanın raporunu e-imza ile imzalamaya çalışırken birileri kapıyı açıp randevusuz bakılmak için ricada bulunuyor. her hastaya yukarda bahsettiğim şeyleri anlatmak da neredeyse muayene kadar sürdüğü için bir yerden sonra kısaca randevusuz bakamayacağınızı randevu alıp gelmelerini öneriyorsunuz.
    tabi hasta da kendi penceresinden bakınca “içerde kimse yok, boş boş oturuyor bize bakmıyor” diyor. hatta bazen “iki dakka baksanız ne olur “ diyorlar. iki dakikada ayak üstü bakılınca aslında çok şey oluyor. mesela basit bir bel ağrısı diye düşünüp yeterince zaman ayırıp muayene edemediğiniz hasta verdiğiniz ağrı kesici ile biraz rahatlayıp, bittikçe eczaneden tekrar tekrar alıp. sonrasında artık o ilaçlar etki etmediğinde geldiğinde yayılmış bir rahim kanseri olarak çıkabiliyor karşımıza. sonrasında “2 dakika baksanız ne olur” diyen hasta yakınları “anneme geç tanı koydukları için kanseri ilerledi , tedavi şansını yitirdi “ diye size dava açıyorlar, hasta da yeterli muayene edilmediği için tedavi şansını yitirmiş oluyor.