hesabın var mı? giriş yap

  • aslında buraya çok uzun bir entri yazmıştım ama en özet şekliyle türk kızının farkı şudur: naz yapar kezban olur, naz yapmaz adı malum sıfata çıkar. evlilik düşünür gene kezban olur evlilik düşünmez sadece yatılıp kalkılacak kadın olur. aşırı makyaj yapar doğal olmaz (ama erkekler nedense bayılır) makyaj yapmaz bu sefer de kimse beğenmez. net olur, iyi bir kadın olmaya çalışır kolay kadın olur (yabancı kadın yapsa çok net kadın abi ya olur) net olmasa bu sefer de ne isteğini bilmiyor olur. maddiyata önem vermez yalancı olur önem verir paragöz olur.

    kısaca her şekilde türk kadını ne yaparsa yapsın yaftalama altına alınacaktır. isterse en iyisi olsun isterse en kötüsü olsun karşılaşacağı muamele bellidir. yabancı kadınlar yapsa "abi kadın çok klas ya" denilecek şeyler türk kadını söz konusu olduğu zaman sonuna mutlaka bir "ama" ile başlayan cümle getirilmiş olacaktır.

  • -yer balıkesir ayvalık karayolu ; radara giren modelli yedi sekiz araç arka arkaya dizilmiş,yüz km üzerinde bir süratle radara yakalanıp bu araçların arkasına ekleniyoruz evrak kontrolu yapan trafik polisinin başında üç dört kişi meramını anlatmaya çalışıyorlar.belliki acil işleri var,memurun ceza yazamıyacağı kadar önemli şahsiyetler.

    polis sinirli yorgun ortalığa yüksek bir sesle ;
    -mazereti olmayan devletin yüksek yerlerinde tanıdığı olmayan kim var.
    sürücümüz aslan abi ;
    -memur bey biz bu duruma uyuyoruz.
    polis bizi işaret ederek ;
    -siyah doğan gidebilir diğer araçların mazeretleri kabul edilmemiştir.vekillerinize saygılarımı iletin hepinize ceza kesecem...

    .

  • üst edit: bir süredir cemal kaşıkçı olayına ilişkin derli toplu bir yazı yazmak istiyordum. olayın ortaya çıktığı ilk günlerde fikirlerimi genel hatlarıyla burada ifade etmiştim. ancak son yaşanan gelişmeler, bende, olayı daha detaylı yazma ihtiyacı yarattı.

    kaşıkçı olayı belki macaristan veliaht prensi franz ferdinand cinayeti/suikasti gibi yeni bir dünya savaşına yol açmayacak, ama uzun yıllar etkisi hissedilecek bir takım sonuçlar doğuracağını söylemek mümkün. üstelik bu olayda sözü edilen ya da masaya oturan tarafların inatçı ve dediğim dedik anlayışları, süreci çok daha kırılgan ve içinden çıkılmaz hale getiriyor. masanın bir tarafında abd’nin haşarı başkanı trump’ın, diğer tarafında monarşinin şımarık suudi prens salman’ın olduğu bir masada sonuçların nereye gidebileceğini kestirmek zor. üstelik bu masada oturan veya oturmak isteyen rusya, ingiltere, fransa, almanya, israil ve türkiye gibi unsurların da olduğunu göz önüne alındığında süreç çok daha karmaşık bir hale geliyor.

    türkiye-suudi arabistan çekişmesi
    ne yazık ki bu olayın doğrudan taraflarından birisi de ülkemiz. çünkü olay ülkemiz toprakları üzerinden cereyan etmiş ve ülkemizin yabancı diplomatlar için güvenilir bir yer olduğu algısını çok ciddi şekilde sarsmıştır. bu nedenle sürecin bizim tarafımızdan çok daha incelikli ve ustaca ele alınması çok önemli. fakat son 10 yıldır “yeni osmanlı” hayali ile ortadoğu’da son derece yanlış hamleler içerisine girmiş olan recep tayyip erdoğan’ın bizi temsilen masada olacak olması, bu sürecin bu kadar ustaca ele alınıp alınmayacağına dair akıllarda soru işaretleri yaratıyor. zira “yeni osmanlı” hayalinin temel adımlarından birisini bugün ortaduğu ve yakın afrika ülkeleri üzerinden güçlü bir etkiye ve liderliğe sahip olmak oluşturuyor. işte burada suuidiler ile “yeni osmanlı” hayalleri olan erdoğan karşı karşıya geliyor. zira şu an için suudi arabistan; sahip olduğu para ve petrol kaynağı ve bunun bir sonucu olarak arkasına aldığı abd ve israil’in de destekleriyle, arap coğrafyası üzerinde önemli bir etkiye sahip ve bunu erdoğan ile paylaşmaya hiç de hevesli değil.

    türkiye ile suudi arabistan arasındaki bu “çatışma”nın bir tezahürü de “ılımlı islam” -ki bunun suudi arabistan’daki yansıması olarak müslüman kardeşler ya da nam-ı diğer ihvan- ile vahhabi matlakiyetçilik çatışmasıdır. erdoğan ve onun temsil ettiği anlayış, mısır’daki abd destekli renkli darbe sürecinde de gördüğümüz üzere, müslüman kardeşler (ihvan) çizgisidir. bu da iki ülke arasındaki bir diğer ayrışma fay hattı olarak duruyor.

    dahası son yıllarda türkiye ile suudi arabistan arasında açıkça cereyan eden bir siyasal ve ekonomik çatışma mevcut. hepiniz hatırlayacaksınız; suudiler katar ile ilişkilerini kestiklerinde, bu para ve petrol zengini ülkeyi suudilere karşı desteklemek için türkiye askeri birlik göndermişti. erdoğan böylece hem o dönemde yaşanan ekonomik dar boğazın etkisini hafifletmek için ihtiyaç duyduğu sıcak paraya kavuşmuştu ve hem de bu hareketiyle arap coğrafyasında suudilere karşı güç gösterisi yaparak etkisini arttırmıştı. elbette suudilerin düşmanlığını da beslemişti. ki suudiler de erdoğan’ın bu hamlesini karşılıksız bırakmamış, türkiye sınırında konuşlu kürt güçlerine 100 milyon dolayında para desteğinde ve silah desteğinde bulunmuştu.

    burada brunson olayını da anmadan geçmemek lazım. malum, erdoğan’ın suudilere karşı kaşıkçı olayında elini güçlendirebilmek için abd desteğine ihtiyacı vardı. bunu sağlamak adına da brunson’un bırakılması iyi bir “jest” olacaktı. zaten abd tarafından bu konuya ilişkin yapılan baskılara dayanmak da güçleşmişti.

    kaşıkçı olayı
    kaşıkçı olayının bizzat veya tek başına suudi veliaht prens muhammed bin salman tarafından organize edildiğini söylemek benim için zor. zira daha önce de yazmıştım, eski bir suudi istihbarat ajanı olması yüksek ihtimal olan kaşıkçı’nın abd için de çalışan yani ikili bir ajan olduğunu düşünmek için bolca veri var elimizde. abd’nin afganistan’da suudilerin desteği ile ürettikleri el kaide lideri ile görüşmesi, bin ladin’in ölümünün ardından üzüntülerini ifade etmesi, suudi arabistan adına uluslararası siyasal toplantılara temsilci olarak gönderilmesi, türkiye ile suudi arabistan’ın suriye’de cihatçılar eliyle yürüttükleri savaşta koordinasyon işini yürütmesi vb bir dizi veri bunu işaret etmektedir. hal böyle olunca, evrak işlemleri için öncelikle abd’deki suudi konsolosluğuna giden kaşıkçı’nın buradan türkiye’deki/istanbul’daki konsolosluğa yönlendirilmesinden abd istihbaratının haberinin olmadığını söylemek çok zor. burada şu soruyu sormak lazım: eğer abd istihbaratırın haberi var idiyse, neden buna izin verildi? sanırım bu soruyla birlikte şu soruyu da cevaplamak lazım: suudi arabistan’ın abd’deki konsolosluğu neden kaşıkçı’yı öldürmek ya da tutuklamak için istanul’daki konsolosluğa gönderdi?

    işte tam bu noktada ben bu sürecin abd’nin ustaca bir taktik, istihbari hamlesi olduğu kanısındayım. abd; kaşıkçı’nın istanbul’a gelmesine yeşil ışık yaktı, böylece onu koruyamama sorumluluğunu üzerinden atmış, kendi ülkesinde böyle bir olayın gelişmesinin yaratacağı güven yitiminin önüne geçmiş oluyordu. kaşıkçı tam da bu nedenle, yani abd’ye güvendiği içi istanbul’daki konsolosluğa gitmekte bir beis görmemişti. abd ise kaşıkçı üzerinden suudi arabistan’a yeni taleplerini kabul ettirme ve bölgede yeni bir düzenlemenin ön adımlarını atma amacı güdüyordu.

    tek abd hatalı algısı
    dünyanın hemen her ülkesinde olduğu gibi amerika’da da yek pare bir iktidardan söz etmemiz mümkün değil. trump dönemiyle birlikte bunun çok sık açık açık görüyoruz. hal böyle iken, suudi arabistan’a yönelik yaklaşımda da iki farklı yönelim olduğunu söylememiz mümkün.

    örneğin trump; ortadoğu politikasını suudilerle ilişkiler üzerine kurdu ve salman ile iyi ilişkilere sahip. bu nedene de salman’ın üzerine çılgınca gitmesini beklemek pek doğru olmayacaktır. ancak öte yandan abd’deki diğer etkin güçler trump’ı, suudi arabistan koşunda yönelim değişikliğine zorlamak istiyor. bu nedenle kaşıkçı olayını da etkin olarak kullanıyorlar. dikkat ederseniz trump’ın kaşıkçı olayına ilişkin açıklamaları da oldukça inişli çıkışlı. bir yandan suudilere silah satışını durdurmayacağını, suudilerin önemli bir ekonomik ortak olduğunu söylerken öte yandan “eğer kaşıkçı olayında anlatılanlar doğru ise, suudiler bunun karşılığını çok ciddi şekilde öderler” diyor. trump’ın iç siyaset ve uluslararası siyasetin beklentilerini de göz önünde bulundurarak bir çıkış yolu bulması gerekiyor.

    kaşıkçı’nın washington dc’de bolca dostu var. ana akım gazeteciler onu kendilerinden biri olarak görüyorlar. neo-liberaller kadar yeni-muhafazaarlar da rejim değişikliği ve arap baharı desteğinden ve suudi arabistan karşıtı çabalarından hoşlanmışlardı. abd kongresi’ndeki pek kişi, kaşıkçı’yı şahsen tanır. bu kesimler trump üzerinde ciddi bir baskı oluşturarak onu önümüzdeki seçimde zora sokma amacıyla hareket etmeyi çıkarlarına uygun görüyorlar. dahası böylece bir taşla birden fazla kuş vurarak suudi politikalarının da zemin taşlarını döşemiş olacaklar. bu doğrultuda adımlarını çoktan atmış durumdalar. örneğin riyad’da düzenlenen ve bölgenin davos’u olarak bilinen geleneksel foruma bu yıl birçok küresel firma katılmama kararı aldı.

    fakat bütün bu baskılara karşın trump’ın, suudi arabistan’ı ve salman’ı cezalandırması çok da basit değil. zira abd’nin ve israil’in ortadoğu politikalarının baş finansörü suudi arabistan. örneğin suriye işgalininin giderleri bu ülkenin akıttığı paralarla mümkün. yine iran ve rusya’nın petrol üzerinden -petrol fiyatları düşürülmek suretiyle- dizginlenmesinde de suudilerin büyük payı var. abd ekonomisinin büyümesinde, suudilerin akıttıkları paraların payı ise görmezden gelinecek gibi değil.

    böylesi bir kıskaçta olan trump’ın nasıl bir çözüm bulacağı henüz soru işareti. ancak kanımca, kısa vadede bu olayın salman’ın direktifleri dışında hareket eden unsurlar tarafından yapıldığı öne sürülecek. akp genel başkan danışmanı ve yazar yasin aktay’ın bir suudi kanalında; “suudi arabistan’ı suçlamak için erken. türkiye’de de bu tür cinayetler oldu ve bunları derin devlet yaptı” diyerek az evvel söylediğim çözümü işaret etmişti. zaten cnn gibi uluslararası kuruluşlar da dün benzer haberler geçerek, salman’ın cinayeti kabul edeceğini ancak bunun sorguda kazara olduğunu, bunun kendisinden bağımsız yapıldığını kabul edeceğini iddia ettiler. türkiye ile ortak komisyon kurulması, olayın haftalardır pazarlık konusu yapılarak aydınlatılmamasının ardında da bu hadise var.

    her ne şekilde olursa olsun, bu olaylar neticesinde suudiler abd başta olmak üzere bir dizi devlete ciddi ödemeler yapmak durumunda kalacaklardır. trump boşuna, “ey kral, bize ödeme yapmak zorundasın çünkü biz olmazsak o tahtta iki gün bile oturamazsın” demiyordu. elbette suudiler, olası bir yaptırıma karşı diş göstermekten uzak durmuyorlar. bu diş göstermenin ilk adımını, petrol fiyatlarını yükseltme tehdidi ile yaptılar. bunu rusya ile görüşmeler, iran ile yakınlaşma mesajları, petrol ticaretinde farklı bir para biriminin kullanılabileceğine yönelik imalar izledi. suudiler kolay bir lokma olmadıklarını bu tür hamlelerle göstermeye devam edecekler. ancak abd seçimlerini trump karşıtlarının kazanması halinde salman’a yolun sonunun görüneceğini söylemek mümkün. dahası trump üzerindeki ulusal ve uluslararası baskının artması halinde bu bizzat trump tarafından dahi yapılabilir. zira emperyalist ülkelerin uzun süreli dostlukları yoktur, uzun süreli çıkarları vardır.

  • polisin sıktığı tazyikli sudan el ele kurtulmaya çalışan biri türk bayraklı, diğeri bdp bayraklı iki eylemci ve bir köşede polise bozkurt işareti yapan bir amcanın aynı karede yer aldığı fotoğraf.

    bu fotoğrafı bilmeyen yoktur. herkesin ezberini bozan bu fotoğrafta, atatürk posterli türk bayrağını taşıyan kişinin bir kadın olduğu bilinir. ama o eylemcinin bir kadın olmadığını, 55 yaşında bir amca olduğunu öğrendik. peki bu bilgi neyi değiştirir. fotoğrafın kahramanlarından birisi (bdp bayraklı olan) radikal'e konuşmuş:

    "o fotoğraf bir ezberi bozdu. herkes yardım ettiğim kişinin kadın olduğunu ve benim olaya duygusal yaklaşarak o eylemciye yardım ettiğimi sanıyor. oysa o eylemci 55 yaşında bir amcaydı. ben politik ahlakımdan dolayı o sırada zor durumda olan bir eylemciye elimi uzattım''

    o fotoğraftan sonra algım değişti

    "..ben o gün yaşadıklarımızı çok önemsemedim. çünkü benim için sıradan bir durumdu. o fotoğraf hakkında yalan yanlış birçok konuşma yapıldı. insanların çoğu o amcayı kadın sandığı için benim meseleye duygusal yaklaştığımı ve duygusal nedenlerden dolayı ona yardım ettiğimi düşünüyor. oysa o yaşlı bir adamdı. ben politik duruşum gereği ona yardım ettim. gezi parkı’nın en iyi tarafı zıt kitleleri birbirine yakınlaşmasını sağlamak oldu. gezi sırasında insanlar birbiri daha çok empati kurmaya başladı. mesela ben kemalist veya milliyetçi insanlara karşı çok sert duruyordum. sürekli farklı olduğumuzu düşünüyordum. ancak o fotoğraftan sonra onlarla aslında birçok ortak yanımızın da olduğunu fark ettim. örneğin gezi park olayları sırasında biz chp’nin standını ziyaret ediyorduk. onlar da bizim halayımıza katılıp bize yemek getiriyordu. dolayısıyla algım değişti. gezi sonrasında özgürleştiğimi fark ettim..’’

    http://www.radikal.com.tr/…ustu_ezber_bozdu-1372136

    2 sene önce haziran'da önyargılarını kırmaya başlayanlar, 7 haziran 2015 için de seni başkan yaptırmayacağız diye yola çıktılar. bizler de 8 haziran'dan itibaren, diktatörle birlikte ön yargılarımızı da tamamen ortadan kaldırmaya, yeni gezi'lere ve birbirinden anlamlı bu fotoğraf karelerine vereceğimiz bir oyla önayak olabiliriz. vereceğimiz bir oy birçok şeyi değiştirir ve bazen 1 oy 1 diktatörü devirir

    debe editi: (bkz: #51966326) (bkz: hdp'ye yönelik kara propaganda)

  • sırada üç kişiydik ve yanımdaki iki çocukta hep ağlıyordu. ben de o zamanlar istediğim zaman hemen ağlayabilirdim. neyse baktım burda böyle bir racon var herhalde diye düşünerek bende ağlamaya başlamıştım. öğlen annem beni görünce şok olmuştu. ağlamaktan şişmiş bir surat.çünkü annem beni bırakıp giderken çok keyifliydim. buda böyle bi anımdır. koyun olduğum o zamandan belliymiş.hemen sürü psikolojisine uymuşum.

  • son 1 yılda 100+ kişiye kilo verme üzerine profesyonel danışmanlık vermiş biri olarak söylüyorum: kilo vermenin yalnızca tek 1 yolu var: az yemek.

    bu 100+ kişiden sadece 4-5'i 90 günlük çalışma süremizin sonundaki hedeflerine ulaşıyor. çünkü kalan 95 kişi kesinlikle daha az yemek falan istemiyor. beslenme alışkanlıklarını değiştirmek, alkolü azaltmak, o elindeki çikolatayı bırakmak istemiyor.

    sadece bana para ödeyerek "en azından denedim" diye vicdanlarını rahatlatmaya çalışacak derecede kendilerini kandırıyorlar. bu tayfa genelde ilk 5-10 günde yediklerini takip etmeyi bırakıyor zaten. çünkü takip ettiğinde fazla yediği gerçeğiyle, ve az yemek istemediği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. fazla fazla yiyip bana bunu söylemeye de utanıyor ve eleniyor.

    kalanlarla sonuna kadar devam ederiz ve söylediklerimi uyguladıklarında her zaman, istisnasız başarıya ulaşırız.

    peki az yiyeceksiniz ama neyden az yiyeceksiniz? kilonuzu korumanıza yetecek denge kaloriden az yiyeceksiniz.

    denge kalori nasıl hesaplanır? benim incelediğim uyguladığım birkaç yöntemden en faydalı bulduğum hesap yöntemi aşağıdaki gibi:

    denge = ( kilo*10 + boy*6,25 - yaş*5 ) * 1,15
    örneğin 70 kilo 175 boyunda 30 yaşında biri için:
    denge = ( 70*10 + 175*6,25 - 30*5 ) * 1,15 = 1890 kcal

    peki ne kadar az yiyeceksiniz? %25 daha az yerseniz minimum kas kaybıyla bu iş olur.

    o zaman hedef kalori: 1890 * 75 / 100 = 1417 kcal

    kalorinizi myfitnesspal'dan takip edebilirsiniz. kilonuz 1 azaldıkça bu hesabı tekrar yapmayı unutmayın.

    mesela örnekteki kişi 65 kiloya düştüyse yeni denge = 1796 kcal oluyor. dolayısıyla hedef de

    1796 * 75 / 100 = 1347 kcal olur.

    kilo verirken bu kalorinin %40 protein, %40 karbonhidrat ve %20 yağ'dan gelmesi en optimal dağılım gibi duruyor, ona da dikkat edersiniz. zaten protein ağırlıklı beslenmeye dönünce bile müthiş farkedecek.

    bunun dışında bir yöntem arıyorsanız kendinizi kandırdığınızı bilin.

    edit: bazal metabolizma'ya çok takılan olmuş, "kilonuzu korumak için gereken denge kalori"* olarak değiştiriyorum. eski hesap doğru olsa da yeni ifadesi daha uygun oldu.

  • zamanında çarkıfelek'te m. ali erbil'le arasında şöyle bir diyalog geçen müzisyen, güzel insan...

    gökhan semiz: patlıcanın s'si...
    m. ali erbil: patlıcanın neresinde s?
    gökhan semiz: sapında abi...

    mekanı cennet olsun.

  • birkaç yıl önce trabzon'da lazer epilasyon merkezinin reklam broşürünü dağıtıyor diye adam vurmuşlardı. işte ben net tavır diye buna derim.

  • real madrid başantrenörü pablo laso, maça ilişkin "f.bahçe gibi büyük bir takıma karşı kazanmak için sadece yüreğini ortaya koymak yetmez" dedi. evet bunu real madrid başantrenörü dedi. öyle işte...