hesabın var mı? giriş yap

  • bir yazı başlığıydı sanırım, kitaplığımı düzene koyarken, atmaya karar verdiğim dergilerden birinde gördüm. o kadar haklı geldi ki. hayatın sıkıcılığı, yaşadığımız depresyonlar, bunalımlar, ayrılıklar, hüzünler, iç sıkıntıları.. anneye anlatsan, anne üzülür çünkü. dayanamaz. karnının ağrıdığını söylediğinde gece uyanıp yanına gelen, kapıdan yüzünü görüp ağrı çekip çekmediğini anlamaya çalışan anne, platonik aşık olduğunuzu öğrense kötü olur mesela. yüreciği kaldırmaz.
    bazı acıları ise anlayamaz nedense. anlayamazmış gibi göründüğü acılar da vardır o anne-çocuk dengesini korumak uğruna. bu yüzden saklı kalır bazı acılar.
    -anne, denir bazen.
    -he annesinin gülü, der. biter her şey.
    nasıl denir ki, anne ben olmayacak bir işe giriştim diye. ya da anne ben bi bok yedim, cezasını çekiyorum, nasıl denir.
    denmez.
    anneye gülümsenir arada.
    şöyle bir bakar anne, "ne o, hasta mısın" der. "başım ağrıyo biraz" denir. "yat uyu biraz" der anne. süt getirir, içirir. odaya gidip kapı kapanınca ağlanır belki. ama anneye duyurulmaz hıçkırıklar.
    annenin sandığı kadar mutlu olamaz kimse. anneye biraz rol yapılır.

  • ister mustafa’ya ölücü deyin ister pinti. sonuna kadar haklı ve takdir edilesi davranmıştır.

    bakın bu kızlardan piyasada çok fazla var. ben uyanık olduğumdan başıma hiç gelmedi fakat üniversite yıllarımda az dinlemedim bu tip hikayeleri.

    hatta bizzat bir kızın ağzından aktarıyorum özetlenmiş haliyle: +kız -ben

    +bu gece x’e gidiyoruz gelsene
    -club sevmediğimi biliyorsun. gürültüye gelemiyorum.
    +tamam o zaman ben selin ile giderim.
    -ulan hani ay sonuna kadar son 50 liran vardı?
    +ne olacak canim buluruz ödetecek birini.

    bu diyaloga konu olan kişi sosyal olarak samimi bir arkadaş olduğundan bu tip edepsiz itirafları yapmakta sakınca görmezdi ve sahiden de 50 tl ile o bar senin bu bar benim gezmesine rağmen ay sonunu getirirdi.

    neyse demek istediğim: arkandayız mustafa helal olsun. esnaf adamsın belki de bir günlük emeğinin karşılığıdır o 53tl. iyi ki yapmışsın takdir ettim. umarım o kendini zeki sanan kezbanlara da güzel bir ders olmuştur.

    “dilara’nın annesi aradı gitmemiz gerekiyor, sana da ayıp oldu” demek? memlekette bunu yiyecek, paranın üstüne su içecek gerizekalı erkek çok evet. ama yemez herkes bunu. unutmayın ki mustafa’lar da çok bu ülkede.

    burdan kızlara sesleniyorum: bakın yalandan da olsa erkekle kasaya gidin hesabı veya bir kısımını ödemeyi teklif edin zaten böyle bir durumda ödetmezler, en azından ben ödetmem şahsen samimiyetine güvendiysem. (kadın kişisinin hesap ödemesi ayıp değildir)

    ama yok çantayı karıştırmak, cüzdanı unutmak, o sırada telefonu çalmak falan geçiniz bunları efendim. 2 gram aklınızla insan silkelemeye çalışmayın.

  • başlık, akıllara aşağıda yer alan, benim de bir zamanlar bir yerde okuduğum hikayeyi getirmiştir.

    çapa tıp fakültesi'nde okuyan arkadaşlar anatomi hocasi sami zan'ın ününü
    bilirler.

    sami hoca sırf üreme organlarını kendi üslubuyla anlatan ve her dersinde 400 kişilik anfiyi dişarıdan gelenlerle birlikte yaklaşık 700-1000 kişiyle dolduran çok değerli bir hocadır... anatomi derslerinin birinde, erkek menisindeki yüksek glükoz, yani bizim bildigimiz şekerin seviyesini anlatıyordu. o yıl liseden mezun genç bir ögrenci kız arkadaşımız el kaldırdı ve bombayi patlattı:
    "anladığım kadarı ile, menide çok şeker olduğunu söylüyorsunuz.."
    "evet aynen öyle" dedi sami hoca ve dediklerini destekleyen istatistik oranlarin tablosunu gösterdi. arkadaşımız gene elini kaldırıp söz istedi:
    "o zaman tadı neden şekerli değil, tuzlu?.."
    anfide korkunç bir sessizlik oldu... ve sonra bütün anfi gök gürültüsü gibi bir kahkaha koyverdi... yüzü birden kıpkırmızı olan arkadaşımız, hızla defter ve kitaplarını toplayıp kapıya koşarken, sami hoca çok ciddi bir yüz ve buz gibi sesle derse devam etti...

    "şeker tadı alınamaz. çünkü şekeri hisseden tat alma hücreleri insanın dilinin ucundadır... gırtlak derinliğinde ise, acıyı ve ekşi tadı algılayan reseptörler bulunur..."

  • yolcu: hani ötüyodu bu kapı? bakın kemerle geçtim farketmediniz bile. demek ki işe yaramıyo!

    polis: ucuz kemerlere ötmüyo beyfendi!

    (bulaşmamak lazım gelir vesselam)

  • "douche à cabine" olduğu için anlamlı bir a.

    ---
    2023 edit'i: fransızcada neredeyse kimse "douche à cabine" demiyormuş, doğrusu "cabine de douche" imiş. çok az sayıda sonuçta (bugün itibarıyla google'da 1900 civarı) "douche à cabine" ifadesiyle karşılaşılıyor.

    konuyu gündemimize taşıyan ertunga'nın şuradaki isyanı haksız değil: (bkz: #138806596)

    şu açıklamanın marka olarak tescil edilme kısmı makul geldi. türk'ün biri yarım fransızcasıyla böyle bir marka tescil ettirmiş, oradan yayılmış olabilir dedim. ama türk patent enstitüsünde sorgulama yapınca bu orijinal markayı bulamadım. teyit eden olup haber verirse burayı güncellerim.

    konuyla ilgili, emrah safa gürkan'ın şöyle bir tweet'ini buldum: https://twitter.com/…lan/status/1612437675004366853

    sonuç olarak, hatalı ya da neredeyse hiç rastlanmayan bir kullanım da olsa, hâlâ kelimenin douche à cabine'den geldiğini düşünüyorum.
    ---

  • seçilsende seçilmesende chp kapanıp dernek haline gelene yada senin o dinozor tayfan yok olup gidene kadar, ne benden ne bir yakınımdan oy moy yok.

  • - daha yüksek ses kalitesi
    - çevrimdışı dinleme
    - istediğin şarkıyı çalma
    - istediğin kadar şarkı atlama
    - reklam duymama

    gibi özellikleri olan premium için "beleşle arasındaki farklar çok az ve umursanmayacak derecede" diyen de çıktı ya. sözün bittiği yerdeyiz.

    daha nasıl bir fark olmalı? oturup tavla mı atsın? çay mı demlesin? kuzeniyle mi tanıştırsın? insanda biraz insaf olur.

  • ilgili videoda görüldüğü gibi ellerini havaya kaldırmış halde dağılan vatandaşlara copla vuran polis. unutulmasın, kayda geçsin.

    not: hedef gösteriyormuşuz. lan oğlum olsa olsa içişleri bakanlığı'na hedef gösteriyoruz, açığa alsın diye. adamın sicil numarası belli, başka bir şeyi değil. evet, hakikaten savcılar göreve!

  • 20 li yaşlarda çok daha sık görüyorduk bunu. sonradan azaldı ama yılda 1 görürüm gene.

    eksik kalan dersleri tamamlamak için mecbur dönülür. türkiyenin bir çok yerinde bi çok farklı insanın aynı rüyayı görmesi basit bi tesadüf değil.

    eğitim sistemimiz bilinç altımızda benzer bi tahribat yapıyor. gerçekten türk eğitim sistemi 5-6 yaşındaki akıllı çocukları alıp 22 yaşında çeşitli ruhsal sorunları ve tahribatları olan ve maalesef bomboş bi birey olarak topluma kazandırmak üstüne kurulu.

    bu arada buna çok benzer bi fenomen de askerin ilk haftası 3-5 gün sıçamamaktır. bunu da çok fazla insan yaşıyor duyduğum kadarıyla. insan bedeni olaylar karşısında benzer reaksiyonlar veriyor cunku hepsi bilimsel.

  • sıfır gluten, sıfır lektin, kuruyemiş yok, süt ürünü yok, abur cubur yok, sıfır meyve.

    lektin nedir diye baktım, fasülye, barbunya, nohut, mercimek, domates, patlıcan, yer fıstığı, buğday, tahıllarkn tümü lektin içeriyormuş.

    la olm bunları bile yemeyecekseniz niye geldiniz bu dünyaya amk. avuç avuç toprak yiyin bari.