hesabın var mı? giriş yap

  • yeni uyanmış sevgili sıcacıktır.
    suratı hiç karizmatik değildir. şişmiş gözleri ile bir japona duyulan şefkati hissettirir. bir başkasında gördüğünde gözünü kaçırdığın çapaklara işaret parmaklarınla yumuşacık dokunup almak istersin.
    mırmır mırıldar sevgili.
    hele gözlerini açıp da seni görünce gülümserse, bir an nefesin durmuş gibi hissedersin.
    ister 35 numara bir kadına ister 45 numara bir erkeğe ait olsun, yorgandan dışarı sızmış bir sevgili ayağı, içindeki tüm kötü duyguların panzehiridir.
    insanın en zayıf noktasıdır o, uyurken herkes masumdur tezinin kanıtıdır o yamuk duran, yorganlardan fırlayan yaramaz, bilinçsiz ayak.

    uyku sonrası ilk saçmalama cümlelerine şahit olmak yakınlaştırır iki insanı birbirine.
    çünkü saçlarını arkaya yatıracak, parfümlerini sıkınacak, yüzünün anlamını istediğin gibi resmetmene yarayacak makyajı yapacak zaman yoktur.

    gri farlarla boyadığın gözlerin, paçaları liğme kotunla vermeye çalıştığın özgürlüğüne düşkün ve asi imajına tur bindirir, yastığın altına saklanmış kol, yakası yamulmuş ayıcıklı pijama.

    kalkar kalkmaz;- benim prensiplerim vardır bebek- diyemez kimse, algılar hala bilinçaltı ile gerçek yaşam arasında gidip gelmektedir. en fazla;
    -mm picamanı mmmmrm ters mi giymişsin mmmrrr , saçın yan dönmüş çok şirin mmmrrrmm- çıkar ağzından

    ben astığım astık erkeğim tripleri, hiç olur, bir avuç içiyle göz ovma hareketiyle.

    insan aslında çığlık çığlığa bağırmaktadır, benim şevkate de ihtiyacım var, diye.

    yeni uyanmış sevgili ile hergün yeni duygular uyanır içinde. kedi yutmuş gibi cırmalanır kalbin.

    kendini yorgandan sızan ayaklara gülümserken bulursan birgün, kedi tırnaklarıyla aşk yazmış demektir kalbine.

  • dolar 3 liraya dayanmış, hergün şehit veriyoruz, istanbul'un göbeğinde dolmabahçe'de silahlı saldırı oluyor ama adam hala muhtarlara maval okuyor. ya sabır

  • verdigim vergiler emekliye gitsin ne mutlu bana. herkesin anasi babasi mahalledeki yasli komsusu emekli bu kimseye koymaz. helali hos olsun. zaten bu insanlar on yillarca calisip emekli olmus prim odemis.

    ama bi arastirsinlar bakalim turkiyede calisanlar emekliler icin mi calisiyor yoksa suriyeliler afganlar vs icin mi calisiyor artik?

  • giorgio vasari’nin, michelangelo’nun sanatı hakkında “sanatta ulaşılabilecek en son ve yetkin nokta” ifadesini kullandığı rönesans döneminin dev sanatçısının aynı temalı dört heykel çalışmasının ismidir.

    pietà del vaticana, 1498–1499
    pietà’lar içinde en bilinen ve en sevilen eseridir.
    fransız kardinal jean de bilhères tarafından yaptırılmıştır. kardinalin mezar anıtı için yapılmış ancak 18. yüzyılda aziz petrus bazilikası’ndaki ikametgahına taşınmıştır. sanatçının kendi imzaladığı tek eser olma özelliğini taşımasına rağmen daha sonra yaptığı bu eylemin kibirliliğinden pişman olan ve çalışmalarının başka bir parçasını asla imzalamamaya karar veren michelangelo bu heykeli yarattığında sadece 24 yaşındaydı. (sen kaç yaşındasın canım?)

    palestrina pietà, 1555
    pietà’ların en tartışmalısı.
    neden mi? ilk pietà’da “ben kimim de meryem’in göğsüne imza atabildim” diye üzüntüden kahrolan alçakgönüllü dev heykeltraşımız “bir daha herhangi bir eserimi imzalarsam ne olayım” dedi diye! o yapmadı diyenler, o başladı ama öğrencisi tamamladı diyenler, ne münasebet ayol tabii ki o yaptı diyenler...
    her neyse, eser floransa galleria dell'accademia’da ikamet ediyor.

    la pietà bandini, 1547–1553
    “her taş kütlesinin içinde bir heykel vardır, heykeltraşın işi onu keşfetmektir.” diyen sanatçımızın üçüncü pietà çalışması.
    yaw he he! heykel zaten taşın içinde vardı da sen keşfettin, fazlalığı attın, ortaya bu çıktı. yoo bayım yoo! sanatının biz insancıkları büyülemesine engel olamazsın. üstelik 72 yaşında yapmaya başladığın ve 8 senede mum ışığında geceli gündüzlü çalışarak tamamladığın bu eser taşın içinde değildi. yemezler!

    museo dell’opera del duomo'da sergilenen heykel grubunda, isa’yı taşıyan figürün yüzünün michelangelo'nun kendi portresi olduğu kabul edilir ve sanatçı öldüğünde bu heykelin ayakları altına gömülmeyi düşünmüştür.

    la pietà rondanini, 1564
    pietà’lar içinde en hüzünlüsüdür.
    son nefesine kadar taşa hükmeden sanatçının ölmeden 6 gün önce başladığı, lakin tamamlayamadığı bir heykeldir. varın siz hesap edin, sadece 6 günde şu aşamaya geldiyse acaba tamamlayabilseydi ne çıkacaktı ortaya bilinmez. eser, milano castello sforzesco bulunuyor.

    bitmemiş yapıtları bile rodin gibi büyük heykeltraşlara yol göstermiştir.

  • çözümü çok basit olan sorunsal: arabayı satıp at almak. çünkü bildiğim kadarıyla bu konuda yasalarda bir boşluk var. hep merak ederdim a1 kapısına fırtına gibi esen doru atım üzerinde gelsem ne olur diye. yaptım, olacak! yok henüz yapmadım ama en büyük hayalim bu. "hocam öğrenci misiniz? yalnız sticker yoksa alamıyoruz." diyemezler çünkü kedi köpeklerin sticker'sız girip çıktığını biliyorum. atımı da dört nala bölüme sürdükten sonra dekanlık kapısı önünde şaha kaldırıp kişneterek en yakın iğde ağacına park edeceğim. trafik kilit takmaya gelirse taktırmaz, basar çifteyi. otostopçu da alırım gerekirse oturturum arkama. bir kişi bir kişidir. yaparım bilirsin.

  • bir daha görüşmeyi düşünmediğiniz adamların hesabı bölüşme ısrarınızı anlamalarını beklemeyin.

  • taso çıksın diye cips yiyerek şişmanlattığınız çocukları şimdi yürüterek zayıflatıyorsunuz.
    teşekkürler nintendo.

    uyarılar üzerine gelen edit: oha entry nick olmuşum *

  • normal olmayan olayların yaşandığı şehirdir..

    çok yakın bir arkadaşımdan birebir dinlediğim bir anekdotu paylaşacağım.. (bkz: sözlükte anekdot paylaşmak)

    ________________________

    daha önceden otla bokla hiç işi olmayan 3 arkadaş iş gereği amsterdam'a yol alır..
    otururlar bir coffe shop'a. sigara ile araları olmadığından space cake siparişi ile gece başlar. klasik olarak "bana bişey olmadı, bana bişey olmadı" diyerek kekleri altın gününe gelen mübeccel hanım gibi yutarlar.
    çıkıp gezerken space cake etkisini göstermeye başlar. biraz gezip kafa yapıp eğlendikten sonra otele doğru yol alırlar. fakat grupta iki kişi aynı odada kalırken, bir kişi başka bir otelde tek başına kalmaktadır.
    otellere dağıldıktan sonra "tek kalanı bir kontrol edelim. öldü mü, kaldı mı, yattı mı, battı mı?" diyerek bir telefon açılır.

    çift: olum, napptın lan? bulabildin mi odanı, yatağını? ahuahaueehe
    tek: buldum aq buldum da odada 2 tane cüce var. sağa sola koşuşturuyor ibneler. dur kovaliyim şunları. kapat.. kapat!..

    bu konusmadan sonra çift kalanlar "ohooo, adamın kafaya bak lan!:)" diye gülüp eğlenir. yarım saat sonra yine ararlar..

    çift: nedir durum, yakaladın mı cüceleri? ahuahhnhehhhehuhehe
    tek: bir tanesi kaçti, diğerini yakaladım. elini ağzını bağlayıp kapattım elbise dolabına. yatıyorum şimdi, hadi iyi geceler..
    diyip kapatır telefonu..

    ertesi sabah olur, güneş doğar. çift kalan arkadaşlarlar tek olanın oteline gider. odasına çıkarlar.
    adam yeni uyanmış, hala dün gecenin etkisinde. gülüp eğlenirken "nerde lan cüce?" diyip dolabi bir açarlar ki kanlı-canlı bir cüce eli ağzı bağlı dolapta yatıyor. hepsinin öd boka karışıyor tabi. adamı çözüyorlar ve herif bağıra çağıra vurup kapıyı çıkıyor.
    3 kafadar uzun bir süre kendine gelemiyor.
    işi aslı lobiye indiklerinde ortaya çıkıyor. meğerse o gece otelde cüceli-müceli bir eğlence varmış. cüceler otelin katlarında, odalarında heyyo meyyo diye koşup duruyormuş..

    ________________________

    herif allahtan iyice uçup cüceyi camdan atmamış dedim.

    zaten son günleri olduğu için de; pılı pırtı toplayıp istikamet istanbul deyip başları belaya girmeden de memlekete dönmüş bu arkadaşlar..

    kıssadan hisse: amsterdam'da ne görürsen gör, "he he" deyip geçiceksin aga.. hayal olmasındansa, gerçek olma ihtimali daha fazla..