hesabın var mı? giriş yap

  • tabanca olan mke kırıkkale bu ülkenin endüstriyel tarihinde ilginç bir mihenk taşıdır. yabancı lisans, depolanmış hurda malzeme, kötü işçilik. üstüne artık ne yapılsa düzelmeyen kötü şöhret. savunma endüstrimizin yükselişe geçmeye başladığı şu zamanlarda nerelerden gelmişiz diye geriye bakıp ders alınması gereken ilk örneklerden biri olması gerekir.

    öncelikle osmanlı'nın batı'nın teknolojik olarak gözle görünür olarak geride kalması endüstri devrimine, 1800'lerin ilk yıllarına kadar gider. üç entrylik o koca hikayeyi bir cümlede özetleyeceksek buhar makineleri, değiştirilebilir parçalar kullanıp fabrikalara ve seri üretime yönelmiş batı'nın osmanlıya 1799-1899 arasındaki 100 yılda attığı fark ondan önceki 5 asırda atılanın birkaç katıdır. o zamana kadar kendi silahını el atölyesinde yapan, topunu elde döken, barutunu baruthanede yapan ve bunları gidip inebahtıda viyana'da falan kullanan osmanlı; zaman ilerledikçe çok daha işlevsel batılı devletlerin seri üretim topuyla tüfeğiyle ne kalite ne üretim sayısı olarak baş edemez. edemeyince de geri kalmamak için yurt dışından ilk kez parayla silah satın almaya başlar. zaten almasa ne yapacak ülkede silah dizayn edecek mühendis, o mühendisi mezun edecek fakülte, makine yapacak bilimsel altyapı, o makineyi çevirecek enerji üretimi mi vardır? sanayi devrimi zamanından sonra osmanlı ikmal altyapısı o yüzden var olan ekipmanın birbirine uydurulup çalıştırılmaya uğraşıldığı bir teknikerlik denemesinden öteye pek gitmez.

    osmanlı ordusunun materyal kademesinde modernizasyon arayışları başka bir entrinin konusu olsun, günahlarını almayalım 19.yy ikinci yarısında modernleşmeye çok çalışacaklar ve martini-peabody, winchester, mauser gibi şirketlerle anlaşmalar yaparak teknoloji neredeyse onu satınalma yoluna gideceklerdir. yani geri kalmak istiyor değildirler ama endüstri çağında bilim ve teknoloji yarıştırılıyorsa dışarıya elleri mahkumdur.

    19.yy sonundan cumhuriyet türkiyesine bir 50 yıl ileri sararsak cumhuriyet osmanlının aksine eğitim altyapısına da endüstri altyapısı işine de girmiştir. savunma sanayisi ve ateşli silahlar söz konusu olduğunda osmanlıdan miras kalan binlerce mauser tüfeğinin ve kurtuluş savaşında da düşmandan ele geçmiş binlerce yabancı silahın kalibrelerinin falan değiştirildiği, 7.92mm yapılabildiği bir teknolojiye nihayet sahip olmuşuzdur. o zamanların asfa silah fabrikası yeni silah dizaynı işine pek girmez. sürgülü mavzer sistemi dünyada hala geçer akçe olduğundan bu eski tüfeklerin bakımını yapıp, yenileyip eksiğini gediğini takıp servise geri sokarlar.

    1945 yılında ise ellerinde artık kullanılmaktan harap bitap düşmüş osmanlıdan miras mauser 1889 7.65mm tüfekleri kalmıştır. silahlı kuvvetlerde bunlardan daha yeni mauser modelleri kullanıldığından fabrika müdürleri bunlara bakıp bu eski 1889lara 1891’lere ne yapacaklarını düşünürler. toplam tüfek mevcudu 5000 civarı bir yerlerdedir. o tüfekler balkan savaşında, cihan harbinde ve kurtuluş savaşında her gün her an savaş görmüştür. mütareke yıllarında ise işgalciler terhis edilen osmanlı ordusundan o silahların çoğunu alıp aynı tüfeği kullanan belçika'ya hibe etmiştir. işte elde kalan kazım karabekir ordusundaki, ankara hükümetinin istanbuldan ankaraya kaçırdıklarıyla 1945 yılına erişebilen atsan atılmaz satsan satılmaz bir beş bin tüfek vardır. o devirde bile ortamdaki en iyi en yeni tüfek değildir. ne yapılacaktır bunlar?

    asfa, bugünkü adıyla mke kırıkkale yokluk yıllarından çıkıp gelmiş bir anlayışın tezahürü olarak tek bir vidayı bile çöpe atabilecek cesarette değildir. ama 5000 tüfeğe modernizasyon yapmaya değmez zira nedir bir iki alay askerin antika silahı için makine mi değişecektir. ya da modernize edilmez öyle kullanmaya kalkarlarsa bir de bunlara ayrı mermi mi imal olacaktır. asfa bu silahları geri dönüştürmeye karar verir. 7.65 tüfek kullanılamıyorsa bunların balkanlarda, çanakkale'de, filistin'de, afyon'da, dumlupınar'da ateş edip aşınmış namlularını kesip yeni bir 7.65mm tabanca olarak değerlendirmeye karar verirler.

    o yılların çok başarılı polis tabancası walther pp lisansını da almanlardan satın alarak türkiye tamamen yerli üretim bir silahı iki yüz yıldır ilk kez kendi imkanlarıyla ite kaka onun namlusu bunun lisansı ile bir tabanca üretir ve adını da asfa fabrikasının kurulduğu yer olan kırıkkale koyarlar.

    dünyanın herhangi bir yerinde fabrikadan çıkmış ilk parti silahlar üreticinin alamet-i farika olacak diye en sağlam en güzel ürettiği silahlarıdır. ancak asfa'nın eski malzemenin suyunu çıkarana kadar kullanma anlayışı yüzünden ilk üretim kırıkkale görüldüğü yerde aksi istikamete kaçılan bir tabanca olacaktır. subaylara astsubaylara beylik tabancası olarak ahşap veya yeşil bakalit kabzalı versiyonları geldiğinde askerler bunları gazyağı tenekelerini dikip bir denerler. ateş edile edile muma dönmüş namlular yüzünden tenekenin bir tarafını delip diğerini delemeyen kırıkkale tabancası çoktur. yaylar iğneler vesaire de mke'nin eski malzemeyi değerlendirme merakı yüzünden tabancanın habire kırılıp duran özellikleri arasındadır. hangi tabanca iyi bilmenin imkanı yoktur, dahası bir sıcak çatışma durumunda teneke delemeyen bu tabancaya insan delecek diye hayatı teslim etmek de dosta korku düşmana güven vermektedir.

    ve devlet bu silahı kolordu ordu seviyesinde geniş olarak dağıtmakla kalmaz, polislere bekçilere kadar dağıtımı genişletir. dağıtanlar da kötü özelliklerinin farkındadır ama bu haliyle bile bir türk tabancası yokluktan ve ithal tabancadan bir yerde daha iyi değil midir? yani neticede yerli malı yurdun malıdır. böyle düşünürler.

    tabii o eski mauser namluları bitince mke fabrikası .380 acp kısa 9mm modeller de üretecek ve daha sonra sıfır namlu oymayı da öğrenip deneyecektir. ancak o ilk on onbeş yılda kırıkkale tabancanın sahiplerine çektirdikleri yüzünden kırıkkale tabancası türk halkının zihninde hep kötü kalite ile eşdeğer bir isme sahip olacaktır. o imajı hala kırabilmiş değillerdir.

    bugün de mke fabrikasından bir mermiden sonra satın alınabilecek en ucuz ürünlerden biridir. ama kim gidip aa 1175 liraya çalışan tabanca varmış diye özellikle gidip kırıkkale alır bilemem.

    2000'li yıllarda ceyhan cezaevinin önündeki jandarma tüfek atış poligonunda polis trafik şubesi, yunuslar, özel harekatlar gelip tabanca tüfek atacaksa (tüfek poligonları yoktu) kırıkkalesi olan bir komiser bazen çıkıp şey derdi:

    "bakın bu yolda uzun yıllar geçirmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum iyi bakılmış kırıkkale tabanca smith-wesson'dan da iyidir"

    sonra göstermek için silahı şak şuk kurar hedefe doğrultur ve tetiğe basar, ama üç mermiyi bir türlü arka arkaya atamazdı “iyi bakılmış” gariban kırıkkale. makine insanla resmen diyaloga girmiş, "yeter bittim lan allah canımı alsa da kurtulsam" diye cevap vermiş gibi olurdu.

  • debe editi: evet insanlarla
    konusurken agizlarina bakiyorum hala...

    2003 yazi.
    universite yillari,
    alanyada 5 sap tatil yapmis donecegiz.
    ben 1 gun erken donecegim;
    kol kola, hafif cakir donus biletini almak uzere kamilkoc yazihanesine girdik.
    sonra bizimkiler cikti ben kaldim tek yazihanede.

    eskiden ,konustugum kisilerin suratina pek bakmazdim. ne yalan soyleyeyim hala agizlarina bakiyorum, yuzyuze konusurken insanlarin...

    neyse yazihaneye girdik topluca sonra ben tek kaldim.
    bilet tarihimi netlestirmek icin yazihanenin sol duvarindaki takvime baktim. sag kolumu bankoya dayadim. omzum elemana donuk...
    yan donuk vaziyette bilet saticisiyla konusmaya basladim.

    iste su tarihte su saate istanbul’acam kenari bilet istiyorum.
    eleman tamam dedi.

    ben yine omuzum elemana donuk parayi verdim ustunu avcumun icine tutusturdu.
    bi garipsedim bu hareketini zira insanlara donukmayi daha dogrusu insanlarin bana dokunmasini da pek sevmiyorum.

    neyse dedim.
    eleman bileti kesti.
    bileti de ayni sekilde elimi tutarak icine tutusturdu.
    icimden bi tovbe cektim.
    ben tovbemi cekerken eleman bankonun arkasindan cikti koluma girdi!!!

    ben yardimci olayim size dedi.
    basamaklardan nazikce indik.
    arkadaslarimin yanina dogru ilerliyoruz...
    ben durumu anlamistim, kas goz isaretiyle arkadaslarima izah etmeye calisiyorum.

    beni yillardir taniyan arkadaslar da durumu anlamis olacak ki caktirmadilar...
    eleman beni arkadaslarimin arasina birakti.
    2 arkadas koluma girdi, tesekkur etti.
    eleman yazihaneye girince kahkahalarimizi tutamadik...

    2003 yilinda alanya merkez kamil koc calisani; sen ne kadar naif, iyi niyetli, yardim sever bir insan ki yuzune bakmayan bir düdüğün kör olabilecegini dusundun.
    bir de yardim ettin...

    ben kör degil bir hödüktüm, sayende biraz törpülendim.

    sana tesekkur ederim...

  • yazılım olayına da dini bulaştırarak bir ilke imza atmışlar.

    "biz önce allah rızası için daha sonra da özgür yazılıma sahip çıkabilmek için uğraşıyoruz, elimizden geldiği sürece de uğraşmaya devam edeceğiz."

    şimdi kim yazdı bilmiyorum, allahtan da bilmiyorum, ama açıkça tübitak'ın ne çeşit gerizekalılara teslim edildiğinin göstergesidir bu. nokta yerine virgül kullanma gibi utanç verici yazım hatalarını geçiyorum. ne allah rızası ne alaka? elimizden geldiği sürece ne alaka? konu ne? bize ne? ne demek istiyorsun? ne demek istediğini bilmeden cümle sallayanlara gerizekalı dendiğini bilmiyor musun?

    cümlenin bir tutam akıllı sürümü şöyle olabilirdi:
    "biz önce allah rızası için sonra da özgür yazılıma sahip çıkabilmek için uğraşıyoruz."

    gözünü seveyim. ne allah rızası? kendi içinizde tutamıyormusunuz allah sevginizi ille millete duyurmak "ben dinciyim" artisliğinizi çekmek zorunda mısınız? konu ile ne alakası var? ulan üretim ekonomisi falan diyoruz bu kafalarla imkanı yok.

  • arkadaş ben anlamıyorum, hala one love-one love diyorsunuz lan!

    aga bu yavşaklar degil mi, milleti festival alanına doldurup, başlamadan on dakika önce bira satışı yok diyen?
    siz değil miydiniz lan gezi'de ntv'ye, garanti'ye, doğuş grubuna ana avrat söven? pozitif'i doğuş satın almadı mı olm? bu festivalde harcayacağınız her bir lira ferit'in cebine girmeyecek mi? o ferit değil mi; kolumuz, bacağımız, kafamız polis tarafından kırılırken, parktaki çadırları geziciler yaktı diye haber yaptıran adam?!
    sikmişim bonobo'sunu, omar'ını.. ali ismail'i ne çabuk unuttunuz lan? kaç disketlik hafızanız var? berkin'in kemikleri sızlıyor geçmişini s... hipstırları. adam hala kalkmış oh land diyor ya! oh ferit lan oh ferit!!
    cnbc-e yok demedik mi, radyo eksen yok, mado yok, saray yok!

    yapacağınız devrimi s... bi çay koyup içicem. sizin ipinizle kuyuya mı inilir...

    edit: moduna sokayım selektör.
    edit 2: son üç gündür çok fazla destek mesajı geldi, duyarlılığınız için teşekkür ederim. inanıyorum ki birçok kişi festivale gitmeyi çok istese de, protesto hakkını kullanacak... 100 kişi gitmese 10000 lira yapar, doğuş'a koyar mı diyeceksiniz.. önemli olan işlevi.

  • vapurdasındır.siyah t-shirtün ve güneş gözlüklerinle kıçta tam yangın dolabının yanına oturmuşundur. kulağında walkman vardır ve muhtemelen sentenced çalmaktadır. en baba modunu takınırsın ve sert esen lodosu iplemezsin. sen misin iplemeyen! o lodosun kudretiyle yangın dolabının kapağı hızla açılır ve "zıbammmm" effectiyle birlikte suratında patlar.. sen suratına yapışan kapağı usulca yüzünden çekersin. kompozisyon korkunçtur: tek camı düşmüş ve çerçevesi yamulmuş gözlüklerin ve sol kulağından fırlayan kulaklıkla lodosa mı yoksa dolabın kapağına mı kızacağını düşünürsün..fonda vapurun beyninde yankılanan düdük sesi..vuuuuupppp... vuuuuuuuuupp!!
    iskeleye atlarken kafandan bir ses daha gelir.dönüp baktığında asırlık paşabahce vapurunun asırlık levhası çeyrek asırlık beynine çarpmıştır...

  • "ankara'da olduğun sürece artık ankara'da ben de varım" cümlesinin apaçık bir tehdit olduğunu idrak edemeyenlerin beğenmediği rezalettir.

  • kesinlikle gerçekliği olan bir durum. çanakkale'de 4-5 yıl yaşadım ve sokağımdaki kediler neredeyse mahallenin kızlarıyla ip atlıyordu, nereye gitsen peşinden gelen kediler vardı. evime kedi giriyordu, lan kedi naptın deyip elimle kaldırıyor ve öyle dışarı koyuyordum. hafif utanmaları arlanmaları yoktu ama senden iyi olmasın iyi de kedilerdi. bursa'ya geldim, burada tam bir kaos var. top oynayan çocuklar kedilere şut çekiyor. kediler burada sürekli ilk ihtiyaçlarını karşılama derdinde. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre en dipteler ve fizyolojik ihtiyaçlarını karşılasalar onlar için yeter de artar bile ama çanakkale'deki kediler neredeyse kendini gerçekleştirmek üzereler, statüleri var. sanayilemiş ve nüfusu fazla olan şehirlerde kedilere ve diğer hayvanlara verilmesi gereken önem verilmiyor oysaki küçük bir şehirde ya da köyde, ufak bir ilçede kediler daha mutlu ve karınları da tok. şehirde yaşayan bir kediysen ya kasap önü kedicisi olacaksın ya da tumblr kızlarına güzel gözükmeye çalışıp yanlarına sığınacaksın. başka türlü yaşama şansın yok.