hesabın var mı? giriş yap

  • o değil de, çayı gören akplilerin sesleri anında nasıl da kesiliyor ama! assgasfsgshsfshsjs.

  • minübüste tam inilecek yere yaklaşırken ve şoföre "müsait bi yerdeee" ya da "inecek vaaar" diye seslenmeye hazırlanırken saate bakmak ve hemen ardından kafayı kaldırıp şoföre doğru "saat beeeş" diye bağırmak.

  • 2 yıl oldu. 730 gün boyunca her aklıma geldiğinde gözlerim sulandı, burnumun kemiği sızladı. her sıkıldığımda, güzel olan şeyi paylaşmak istediğimde, anneler gününde, doğumgününde, doğumgünümde başkalarının önemli günlerinde senden telefon bekledim. bazı akşamlar rüyama girdiğinde dünyanın en mutlu insanı oldum.

    önemli toplantılarıma hayır duanı almadan girmeye hala alışamadım. tıpkı kandillerde evin telefonunu çevirdiğimde babamın sesini duymaya alışamadığım gibi. karadeniz’e bilet almaya elim bile varmıyor, seni büyüdüğüm evin kapısında görmek istiyorum çünkü hala. soğuk bir mermerle çevrili bir toprak parçasında değil.

    o çok sevdiğim ıspanaklı börekler senin elinden olmayınca birer kor parçasına dönüşüyor. ipek eşarplar bile canımı acıtan birer nesneye dönüştü . “annem beğenir” diyerek alamayacağımı biliyorum artık hayatım boyunca.
    bendeki sarı kafalı , çırpı bacaklı çocuk seninle beraber toprağa girdi.üstünden iki sene geçti acın küllenmedi , küllenmeyecek.

    seni hala çok seviyorum.

  • dünyada her şey hızla lümpenleşiyor lan. bulunduğunuz grup, düşünce her ne olursa olsun bir şekilcilik "bak ben yapıyorum ha" durumu var. işin beni rahatsız eden kısmı bu.

  • hayır bunun sosyal medyada beğeni almak istemekle hiç ilgisi yok. bu daha önce de belirtildiği gibi kişinin etik değerlerindeki problemden kaynaklanan bir şey.

    sene 2012, babam konya'da onkoloji hastanesinde yatıyor. artık son günleri biliyoruz. tam bir ay orada hastane koridorlarında, sandalye tepelerinde yattık. bir ay boyunca o servisten her gün bir, iki belki üç cenaze çıktı. geceleri inlemeleri duymamak için kulaklık taktık, camdan çıkarttık kafamızı.

    ne oluyordu biliyor musunuz? hemşireler ve doktorlar aralarında iddiaya giriyorlardı. atıyorum "102 numaraya iki gün veriyorum" "106 bu gece kesin" diye kahkahalar atıp, üstelik kolasına, pizzasına iddiaya giriyorlardı.

    o odada yatan hasta vefat ettiğinde insanlar ağlarken, bütün odalardaki hasta yakınları "acaba sıra bize ne zaman gelecek" derken ve teselli etmeye uğraşırken bunlar "ehehe kazandım, akşama dominos" gibi salak saçma şeyler söylüyordu insanların yanında.

    vefat eden biri olduğunda kapıyı kapatıp, kefenlerken sizi içeri almıyorlar. ama kapının arkasından gelen gülüşmeleri duyabiliyorsun hala.

    evet alışmış olabilirsiniz, evet sizin için sıradan bir olay olabilir ölümler ama bizim için değil. hastalar için de değil. ben o koridorda, o odada babamı kaybettim. siz babamı kefenlerken gülüp, şakalaşırken biz çökmüş yere ağlıyorduk.

    sizin için hiçbir şey belki ama bizim için büyük bir olay. biraz saygı, en azından mış gibi yapmak. biraz empati. çok mu zor?

    bütün sağlık personelleri böyle mi yani? hepsi aynı düşüncelerde, aynı nasırlaşmış kalplerle mi hizmet veriyorlar insanlara? bir tanesi bile mi vicdana sahip değil? midem bulandı.

    edit: elbette ki vicdan sahibi, hastalarla ve yakınlarıyla empati yapabilen, işini büyük özveriyle yapan, emek sarf eden insanlar var. bunun farkındayım. amacım kimseyi suçlamak ya da genelleme yapmak değildi. insan böyle bir paylaşım karşısında sinirlerine hakim olamıyor ve aynı şeyleri yapan, insanları en hassas dönemlerinde kıran kişileri görünce sitem ediyor. umarım sonuçlarına katlanır bu kişi, en azından delil var ortada.

  • bi kaç gün önceki bir bölümünde büyükbabasının anlattığı hikaye ile hitap ettiği yaş aralığının sanılanın aksine oldukça geniş olduğunu kanıtlamıştır, hikayeyi anlatayım da tam olsun:

    ben kendi yolumda yürürken bir gün çok güzel bir kızla karşılaştım, ve ona bundan sonra yola birlikte devam etmeyi teklif ettim ve birlikte yürümeye başladık, yol arkadaşım ve ben hiç bir zaman yolun dümdüz olmayacağını biliyorduk, ve karşılaştığımız çukur ve tümseklerde hep birbirimize destek olduk, bir süre sonra yolumuzda bir kız çocuğu eşlik etti bize, kendi yol arkadaşını bulup onunla yürümeye başlayana dek
    sonra bir gün yol arkadaşım topallamaya başladı, ayakkabısına bir çakıl taşı girmişti, hepimiz onun ayakkabısındaki taşı çıkarmak için çok uğraştık ama bi türlü olmadı taş artık yürümesine engel olunca bir elma ağacının dibinde dinlenmeye başladı ve bana onu orda bırakmamı ve yoluma devam etmemi söyledi, başka seçeneğim olmadığı için onu orda bırakmayı kabul etmek zorunda kaldım ve yoluma benim de ayağıma bir taş girinceye kadar devam ediyorum, yol arkadaşımın yokluğunu ve desteğini o kadar çok hissediyorumki, keşke birlikte yürüdüğümüz zamanlarda ona varlığının önemini anlatsaydım diyorum

    sekiz yaşında ve aşıksanız hayat ne kadar güzel di mi?

  • biz tupper kullanıyoruz, damacanadan şişeye su koyma ve dışarıya çıkarken yanımıza alma işi bana ait. buzdolabında duruyor genelde su dolu tupperware şişem hazırda. sırt çantam hep yanımda oluyor, çıkarken atıyorum içine suyu. ha unuttum diyelim veya şişede su bitti, eğer bim şok a101 migros bilimum süpermarketler varsa hemen girip oradan suyumuzu tedarik ediyoruz. avm içinde isek genelde alt katta carrefour veya migros olur, oradan alıyorum suyu. en sevmediğim şeylerden biri, maliyeti-değeri düşük ürünlerin fahiş fiyata satılması.

  • "akşam gelir gelmez vurucam kafayı yatacam" cümlesidir.
    akşama kadar köprünün altından çok sular geçer, uyku açılır.
    o tatlı uyku özlemi haftasonuna sarkıtılır.

  • dükkanı tarayanlar, aynı zamanda dörtlülerini yakıp, arkada oluşacak trafik için de kibarlıklarını göstermişlerdir ve az sonra gideceğiz mesajını vermişlerdir.

  • iceride kaymakam varken ayağa kalkmıyorlar ceza sebebi bu. haklılığını konuşmuyorum cezanın sebebini söylüyorum.