hesabın var mı? giriş yap

  • yahu gitsin insanlar istediği yere. ne diye karantinaya alsınlar kendilerini. zaten psikolojiler iyice bozulmaya başladı. yargılamayın artık kimseyi.

  • normal olandır. sen mobilyacıdan köfte yersen dinazor bile çıkar . köfteciye gidip sehpa yap bana diyor musun?

  • açılın ben süleymancıyım. şaka şaka sadece bir dönem yurtlarında kalmış ve kendilerinden soğumuş birisiyim. yazacaklarımı dikkatle okuyunuz. 1 gram abartma veya yalan yoktur.

    orta 1e giderken ergenliğe adımımı atmış ve asi bir çocuk olmaya başlamıştım. bu sebeple evde peder beyle şiddetli geçimsizlik baş göstermeye başladı. peder de annem de 5 vakit namazında, muhafazakar ama iyi iyetli insanlardır. evdeki bu geçimsizlik nedeniyle kasabamızdaki tek kuran kursu olan süleymancı yurduna biraz da kendi isteğimle gittim. annem de dinini öğrenir hem diyerek yazdırdı.

    evdeki o kavga ortamından kurtulduğum için ilk zamanlar çok mutluydum. sınıf arkadaşlarımdan bazıları da yurttaydı ve eğlenceli olacağını hissediyordum. sonra işin hiç de öyle olmadığını fark ettim. şimdi detaylara geçiyorum.

    yıl 1997-98. o dönemin parasıyla ailemden aylık 100 mark alırlardı. bak bir de döviz kurundan anlaşma var:) benim peder ve anneye zaten din de evde ne var ne yok sana verir o derece.

    yurdun temizlik, yemek işleri, bahçe temiziliği gibi günlük işleri sırayla öğrencilere yaptırılır. tuvalet temizlersin, bulaşık yıkarsın. mıntıka temizliğine çıkarsın. yemin ederim askeri düzen. ha bir de gece nöbetleri olurdu. yatakhanede ve giriş kapısında olmak üzere 2 nöbetçi olurdu. gece 1-3, 3-5 nöbetleri. düşünsene yaşın 12-13 ve gecenin bir yarısı uyandrılıp koskoca yurdun giriş katında tek başına nöbettesin. iyi aklımı kaçırmamışım amk. korkardık, hepimiz korkardık. ama kurallar o kadar netti ki uymama ihtimalin yoktu. kurallara uymazsan mükafatın dayaktı. zaten oraya gelen çocukların geneli ailesinin zoruyla geldiği için yediği dayağı şikayet edebileceği birileri de olmuyor. babana "baba beni dövüyorlar" desen, "dinini öğrenmek için biraz dayaktan birşey çıkmaz" cevabı banko yani. bırakılırken de eti senin kemiği benim diye bırakılıyorsun zaten.

    bakın ben hala müsümanım. bu şerefsizlere rağmen dinimden soğumadım. 5 vakit olmasa da bazen cumaları bazen de eserse vakit namazları kılarım. ancak buradan çıkıp dinden soğuyan veya farklı psikolojik problemler yaşayan çok çocuk gördüm. yediğin dayağın haddi hesabı yok. aslında uslu durup, sadece kuran okur, namaz kılar, dediklerini yaparsan kılına zarar gelmez. ancak ergeniz be abi. o yaşta uslu durmak mümkün mü? oyun çağındasın. sadece 1 tane iyi hocamız vardı, hiç dövmezdi hatta döven diğer hocaları da uyarırdı ama nafile. o adama tüm haklerımı helal ediyorum, diğerleri ile de zamanı gelince hesaplaşırız inşallah.

    neyse devam edeyim. bunların evleri genelde yurdun yanındaki lojmanımsı yerlerdir. kira vermezler, yurt parsından geçinirler. karıları evlerinde yemek yapmaz, yurdun yemeklerinden evlere servis yapılır ordan nemalanır. kırsal kesimde bunların siyasi ve dini destekçileri vardır. tarikatın reklamı yapılır, mesela kurbanda bunlar adına deri falan toplanır paralar yine cukka. elbette elektrik, su vs. gibi giderler için de para lazım ama o kadar çok yardım alınır ki, cebe kalmaması mümkün değil.

    orta 3e geldiğimde canıma tak etti, yağmurlu bir günde arka bahçeden kaçtım. eve gittim annemler yok. hava soğuk olduğu için tekrar yurda dönmek zorunda kaldım ve efsane dayak yedim hocalardan. soğudum o gün. çünkü orada kalırsam ya hoca bıçaklayacaktım, yada kendime bişey yapacaktım. dayanamadım babamlara beni almalarını söyledim. zaten son 3 ay falan kalmıştı aldılar.

    lise ve sonrasında bir daha hiç süleymancı yüzü görmedim. kapı komşumuz bunların müritlerinden bir üfürükçüdür. bazen bize misafirliğe gelir, geldiğinde evi terk ederim. ben tüm tarikatlardan nefret ediyorum. sülo, feto, abdo bu ne birader? dinini yaşayacaksan rehber belli.

    içlerinde iyi insanlar elbet vardır ama ben o yaşta o kadar disiplini ve dayağı kaldıramadım arkadaşlar. ben o yurda gitmeden önce dışadönük, sosyal, hiperaktif bir çocuktum; o yurttan çıktığımda içe kapanık, ağzından cımbızla laf alınan bir morona dönüşmüştüm. allah biliyor neler çektiğimi. siz siz olun din eğitimi vereceğim diye çocuklarınızı bu şiddet yuvalarına kaptırmayın. ya evde kendiniz öğretin yada güvendiğiniz birisinden yardım alın.

    edit: düzeltme

  • acı olmasıyla falan alakası yok. dünyada ne acılar yeniyor, aklınız uçar gider.

    asıl sebep, dünyanın birçok yerinde hayvansal besinler ucuz olduğundan, salçalı bulguru, yufkanın içine koyup yemekle uğraşmazlar.

    pizzanın, hamburgerin, sandviçin, makarnanın, dürümün, içine, basarlar eti, peyniri, şarküteriyi, aslanlar gibi yerler.

  • --- spoiler ---

    dördüncü sezonun on ikinci bölümününden sonra ortaya çıkan tablo şu; jesse-walt-gus üçlüsünün aynı anda hayatta kalması söz konusu değil. üçünden biri ölecek ama bu sezon sonunda ama gelecek sezonun başında. dizideki rol dağılımını göz önüne alınca; gus'ın ölmesi ihtimalini diğerlerine oranla daha yüksek bir ihtimal olarak görüyorum. peki soru şu;

    gus nasıl ölecek?

    her yeri izleyen, iş ortamında güvenliği üst düzey olan, arabasına bomba konulmasına dahi uyanan bir suç örgütü lideri nasıl öldürülür? yakın mesafeden silahla öldürmek söz konusu değil, arabasını patlamak işe yaramadı. zehirlemek en azından artık kısa vadede bir opsiyon değil. hal böyleyken ne yapılabilir? güvenliği ikinci planda bıraktığı, tek başına olduğu, öldürülebilir olduğu tek bir yer var. salamanca'tı ziyaret ettiği yer. sezon başından beri bu buluşmaları izliyoruz ve son buluşmada; aldığı intikamın hazzıyla kibrine yenilen, salamanca ziyaretini şahsi şovuna çeviren gus, burada öldürülebilir. walt bilse burayı zaten kafadan hallederdi işi ama yeri bilen jesse ve o'nun kafası görece ağır çalışıyor. walt, elinde bombayla gelip; arkadaş adam bomba kokusunu alan k9 gibi hareket etti, bombayı tespit etti dediği zaman nihayet jesse'nin kafası çalışacak ve salamanca'nın kaldığı yeri walt'a anlatacak. walt, elinde patlayan bomba ile salamanca'nın yanına gidecek. durumu anlatacak; bu eleman senin ailenin kökünü kazıdı, o'nu öldürmek için bir fırsatın var diyecek. salamanca'nın üstüne ya da tekerlekli sandalyesine yahut orada artık televizyonun yanına, arkasına bi yere bomba konulacak. gus, salamanca'nın yanına gidip yüzüme baksana diye havalara girecek. salamanca bu defa yüzünü gus'a doğru çevirecek ( ve bölüm ismi hakkını verecek ) bir bakış atacak ve belki de gülerek zile basacak... boommmm. gus sizlere ömür.

    dizinin dördüncü sezonu boyunca karşılıklı gus-salamanca sahneleri izlemiş olmamız. gus'ın kendisine bakmasını istemesi. jesse'nin bu yeri biliyor olması ve bölümün adı birleşince neden olmasın?

    --- spoiler ---

  • kredi kartıyla işlem demek fiş kesme zorunluluğu demek.
    fiş kesme zorunluluğu demek vergi doğması demek.
    vergi doğması demek küçük esnaf/kobinin korkulu rüyası demek.

    yemek-tatlı-pasta yediğiniz, saçını kestirdiğiniz, ev kiraladığınız yerlerde asılıysa vergi levhasına bir bakın... günde binlerce lira kazanan işletmelerin nasıl da 2-3 bin lira yıllık gelir vergisi ödediğini. sonra gidin maaş bordronuzu inceleyin 1 ayda gelir vergisi diye ne kadar ödediğinizi görün.

  • flu'luk.

    insan ilişkilerinden gönül işlerine, akademik kariyerden, okul hayatına, akrabalık ilişkilerinden dostluklara.. hiçbir şey net değil. ima usulü çalışan bir duygu/düşünce durumumuz var. kimse derdini açıkça söylemiyor. herkes 'o' anlasın peşinde. anlatmayı bilmiyoruz, anlamaya çabamız yok.

    ülke kocaman bir aşkı memnu seti. kapalı kapılar, yalan dolanlar, iftiralar, dedikodular, imalar en çok bu bak, imalar.

    kaş-göz yapmaktan canımız çıkacak, destur!!

  • 28 şubat mağdurlarından güzel bir sample sunan türbanlı bacılarımızdır. heykelin yıkılması için protesto yaparken "başörtüsüne uzanan eller kırılır" diye pankart açmışlar aslşkdaslş. heykelin yanından geçerken türbüşüne falan sürtmüşse demek ki.

    işte türbanı kadın özgürlüğü sayıp bu ortaçağ artıklarıyla el ele veren liberal femilis gerzekler görsün bunların gerçek yüzünü. heykele bile tahammülü olmayan bunun gibi tipler soyut değil gerçek kadın özgürlüğü mücadeleleri karşısında hikmetyar'dan farksız tavır alırlar.

    http://haber.sol.org.tr/…laksiz-zihniyetin-urunudur