hesabın var mı? giriş yap

  • adam demiş ki konuşulması gerekenler varken konuşulmaması gerekenler konuşuluyor. ekonomi demiş, destek demiş aşı demiş maç neden var dememiş bunlar varken o anlamsız demiş. adam demiş. adam gibi adam demiş. bunlar her konu değil. hepimizi ilgilendiren konular. marketten çıkınca ulan ne aldık da bu kadar tuttu demiyor muyuz? aşı var mı aşı oşdun mu? iptal edilen kararın iptali çıktı çok iyi yürütülen süreçte. kapanın deyince oluyor mu? bunlar uzmanlık gerektiren konular mı? gökhan yapma böyle imamoğlu mu yavaş mı diye düşünürken bir de özoğuz mu diye düşüneceğiz. bir de şu meşhur z kuşağı hikayesi var. anne babasını mı dinler athena gökhan'ı mı? vur be. sen vur.

  • yalniz haberin icerigini okuyun. söyle devam ediyor kilicdar:

    ‘hiçbir yere aday olmayacağım. partidekiler aday olacaksın derse o görevden kaçmam’ dedi.” klasik yalanlari yani.

  • engin günaydın'ın bu konuya değindiği, boğaziçi üniversitesi mithat alam film merkezi'yle 2010 yılında yaptığı bir söyleşi vardır.

    --- spoiler ---

    peki burhan altıntop’la ilgili çeşitli proje teklifleri geldi mi size?

    engin günaydın:
    çok. burhan altıntop seri haline getirilebilir, film yapılabilirdi. ve korkunç paralar da kazanabilirdi. ama meslek hayatımın sonu olabilirdi. bir daha iş yapmam çok zorlaşacaktı. ondan dolayı yapmamaya karar verdim.

    çok zengin bir adam olabilirdiniz ve kendi filmlerinizi de yapabilirdiniz. öyle bir lüksü geri teptiniz.

    engin günaydın:
    lüks hayatı çevremden biliyorum, bir işe yaramadığını da biliyorum. bir işe yarasaydı çok zengin olmak isterdim, ama psikolojik olarak çok faydalı bir şey olarak görmedim. çok zengin olmanın psikolojiye bir faydası olmadığı ortada. beni de mutlu etmeyeceğini iyi biliyordum. çok para kazanmak gizli bir virüs gibi arkadaşlarınla, ailenle olan ilişkilerini bozar. ilişkilerimin bozulmasını ve yalnız kalmayı istemediğim için çok para kazanmak istemedim ben. para kazanmak da bir yalnızlık aslında. çok görüyoruz etrafımızda, insanlar hasta gibi.
    --- spoiler ---

    kaynak

  • kisa donem askerligimin 4. ayi mevsim bahar olmus. dortlu yuruyus kolunda egitime giderken uzman bagirir "saaayyyy"

    boluk her sol adimda baslar saymaya

    boluk: bir
    boluk: kiii
    boluk: ucc
    boluk: dorttt
    kuzgun: bess
    uzman: kim lan o 5 diyen
    kuzgun: benim guray uzmanim (ne bok yedim gene amina koyyim..)
    uzman : sen kadir yarbayin yazicisi degil misin?
    kuzgun: evet guray uzmanim
    uzman: ictimaya, egitime falan gelmiyodun sen. hayirdir?
    kuzgun: cok kilo aldim guray uzmanim. malum bahar da geldi ufak ufak takilicam buralarda musade ederseniz.
    uzman: iii bi daha olmasin.
    uzundonem: ulan ben yapsam olumu dirimi #?!*#$?*diniz...

  • bugün öğleden sonra işyerime bir amca geldi. tip alenen ihsan yüce. (çöpçüler kralı filminde hacer'in babasını oynayan üstad)

    buyrun amca, ne istemiştiniz? dedim... oğlum dedi, bana iş gerek.

    amcam dedim, personel aramıyorum? oğul dedi bu kez, ben bu yaşta boynumu eğip kapı kapı iş arıyorsam var elbet bir sebebi. sesi, yahu o da ihsan yüce!

    hele sen anlat amca derdini, ne iş yaptın, ne yaparsın, nerelisin, nerede oturuyorsun falan, gel bir çay içelim önce dedim. geçtik masalardan birine, başladık sohbete... derdini, ihtiyacını, ailesini... neler neler anlattı... ne iş olsa yaparım, ben çalışmaktan gocunmam ya, sen bu ihtiyarı yanına alır mısın, buraları sosyete yeri gocunur musun bilemedim dedi...

    o nasıl laf, ne gocunması?! düşündüm. mutfak desem olmaz. garson/servis elemanı desem olmaz. vale yapsak olmaz... değnekçi yapsak, yakışmaz. amca dedim, bak hemen şuraya bir masa koyalım, gelen misafirlerin araçlarını valeler çekiyor, sen de anahtarları alır sahip çıkar, emanet alırsın, valeleri hal yoluna sokarsın. şu kadar haftalık veririm, sigortanı da yaparız hemen, aldığın bahşişin hepsi senin, hem senin derdin çözülsün, hem de ağabeylik yaparsın çocuklara? olur mu?

    - olur!

    yarın öğleden sonra gel, başla.

    el sıkıştık, şef garsonla tanıştırdım ve sair. uğurladık... 2 saat oldu olmadı, baktım birisi, elinde de teneke içinde büyükçe bir gül, çevirmiş şefi, darladıkça darlıyor. meğer amca gelmiş, dediğim yere koymak için masa soruyormuş, hemen işe başlayacak! *

    cemal amca dedim, ne acelen vardı, yarın gelsen olurdu? olur mu oğul dedi, işi bulmuşken paçasını bırakmayacaksın! hem işin yarını mı olur?! bu elindeki ne? şu girişte dedi, orası bir şey istiyor, pek bir boş! bu çiçek güzel durur dedim, benim evin bahçesinde duruyordu, taşıdım getirdim...

    peki...

    oğlunun lise ceketi belli ki, birazdan biraz fazla dar gelmiş, dirsekler meşinli, kolları uzatırsa manşetler kısa kalıyor. ilk geldiğinden daha iyi halde ama yine de epey eskice, ancak güzelce ütülü bir pantolon giymiş. ayakkabıları yeni boyamış, besbelli. ceketin yaka cebinde de beyaz mendili... özenmiş. gücü yettiği kadar... masasını bir çabuk hazırladık. rahat bir de sandalye ayarladık. garsonlara söyledim, cemal abinizi gözetin, "bu adamda bir şey var"...

    ardından içeri girdim, işin telaşına düştüm. müşteriler ağır ağır gelmeye başladı, göz ucuyla bakıyorum arada. cemal amca müşteri daha arabadan inmeden ayağa kalkıyor, ceketini ilikliyor. dikkat etmemiştim, ya ceketin düğmesi yok, ya da dar olduğu için önü kapanmıyor, eli hep ceketin önünde, ceketi tutuyor... tek tek hal hatır soruyor, gülümseyerek bahçeye kadar buyur ediyor... el hep cekette...

    akşam boyunca, arada masalara uğruyorum; birkaç masada aynı muhabbeti duydum "kapıdaki... ay ne tatlı adam!" cemal amca... gönlüne girmiş insanların. bu adamda bir şey var dediğim, doğruymuş.

    birazdan istanbul'a doğru yola çıkacağım. çıkmadan şefe tembih ettim, yarın gidin güzel bir üst baş halledin cemal amcaya. ama gönlünü, gururunu kırmayın. ilk hafta haftalığını da yarından verin. şefim yol yordam bilir, halleder... akşamları da dolmuş otobüs uğraştırmayın, araçlardan biri eve giderken onu da bıraksın.

    gülünü de dediği yere diktirdim. yalan yok, çok da güzel oldu, meğer gerçekten boşmuş orası, cemal amcanın gülü doldurdu. yalnız dedi, çiçeğin yanından eserekli geçmeyin! nazlı koymuş gülün adını, küsermiş çiçek. peki... o civardan değil koşturarak geçmek, civarında negatif şeylerin muhabbetini dahi etmek yok. kural koyduk ilk akşamdan.

    akşamdan beri yüzümde garip bir gülümseme. var bu adamda bir şey! hızır mıdır nedir?

    edit: 02/08/2023 günü cemal amcayı kalp krizi sebebiyle kaybettik. bir hafta önce, 26 temmuzda çok sevdiği eşini kaybetmiştik. "yokluğu zor" demişti, kavuştu. herkese böyle sevmek, sevilmek nasip olsun. sadece bu entry'i okuyup mesajlar atan, kendisiyle tanışmak isteyen, halini hatırını, durumunu soran herkese çok teşekkür ederim. bu dünyadan ve en önemlisi benim dünyamdan bir cemal amca geçti. 1 sene geçirebildim kendisiyle, abilik öğrendim, kıymet vermeyi öğrendim, çaba ne demek öğrendim, sayesinde inanılmaz biriyle tanışmak kısmet oldu. adalet abla ile birlikte nurlar içinde uyusun...

  • basit bir çözümü olmayan ve son kalan yağların depolandığı bölgedir kendileri.

    tek çaresi şekerden uzak durmak, kaliteli karbonhidrat tüketmek ve spordur. başka bir imkan yoktur.

    edit: soranlar oluyor ufak ipuçları vericem. bu arada yazmak lazım; her zaman profesyonellerle çalışmak gerekir. yazılanların tamamı herhangi bir sağlık sorunu olmayan insanlar için geçerli olan tavsiyelerdir. bir diyetisyen gerektiğinde spor hocası veya doktora danışılmalı. bu kadar beğeni alacağını düşünmemiştim. daha müsait bir zamanda uzun ve detaylı bir şekilde bildiklerimi ve tecrübe ettiklerimi aktarmaya çalışıcam siz sevgili suserlere. (bkz: kilo verirken bilinmesi gerekenler)

    bol su. sabahları ilk iş koyu bir fincan kahve (içerisine hindistan cevizi yağı koyulursa yağ yakımını kuvvetlendirir). kaliteli yağ (avokado, ceviz, badem, omega 3, hindistan cevizi vs.) ve kaliteli karbonhidrat (yulaf, kinoa, tam tahıllı ürünler, muz, meksika fasulyesi, bezelye, bütün yeşil sebzeler.) .

    eğer yağ yakımı istiyorsanız liss cardio yapmanızı tavsiye ederim. yani düşük ama düzenli yoğunlukta kardiyo olarak çevrilebilir. 1 saatlik koşu temposundan bir tık yavaş yürüyüşler. dikkat edin koşu demiyorum. bunun nedeni yoğun egzersizlerde vücut öncelikle hızlı yakabileceği şekere yüklenir. yavaş ve rutin egzersizlerde ise önce depolarındaki yağı kullanır. yağ yakımı 25 dk.sonra başladığını göz önünde bulundurarak bunun üzerine koyduğunuz her dakika size yağ yakımı olarak döner. kendinizi aç bırakmayın aksine düzenli beslenmeye çalışın ve vücudu bu beslenmeye alıştırın. sonrasında ihtiyaç duydukça 1-2 kaşık daha az yiyerek kalorinizi azaltın.

    edit2: protein tarafını yazmamışım. ben ağırlıkla uğraştığım için bu tarafını es geçmişim. vücut ağırlığınızın 1 ila 1,2 katını geçmeyin. 80 kilo biri için 100 gr protein alımı yeterlidir. ayrıca et ne eti olursa olsun eti et olarak tüketin. örnek kırmızı et yiyecekseniz adana kebap değil biftek tercih edin ya da en kötü köfte yiyin. döner gibi yağlı gıdalardan uzak durun. kendi yemeğinizi kendiniz yapmayı öğrenin. böylece yemeğinizi yerken kontrolü elinizde hissedeceksiniz.

    edit3: konu uzuyor git gide ama çok söyleyen olduğu için şunu belirtmek lazım mekik gibi bölgesel hareketler bölgesel yağlanmayı azaltmaz. sadece o bölgedeki kas yoğunluğunu arttırır ve kaslarınızın daha görünür olmasını sağlar. örnek vermek gerekirse tüm gün boyunca herkes bacaklarının üzerinde hareket ediyor ama bu yağlanmasına engel olmuyor. fakat daha fazla kas = daha fazla enerji ihtiyacı = daha fazla kalori yakımı demektir.

    edit4: liss cardio video eklendi. 2:10 dan sonrasına bakabilirsiniz.

    edit5: size bir bilgi daha veriyim. vücudunuz bunca yıldır şekeri yakarak enerji üretmeye fazlasını yağ olarak depolamaya alıştı. bunu değiştirmeniz için yapmanız gereken vücuda şeker girişini tamamen durdurmalısınız. buna süt, meyve, nişastalı her türlü gıda (patates, havuç dahil) ve özellikle alkol dahil. yerine ne koyucaz diyeceksiniz. işte asıl olay şimdi başlıyor. vücut yine kolay olan yolu seçerek kaslara yönelmeye başlayacaktır. bu noktada vücudunuza günlük 50 gr. aşmayacak şekilde kompleks karbonhidrat, bol miktarda su, kaliteli yağ ve protein almanız gerekiyor. saçma geliyor biliyorum ama vücut yüksek oranda kaliteli yağın fazla miktarda alınması ile yağı depolamak yerine yakmayı öğreniyor. nasıl olsa sürekli vücuda yağ alımı var bunu depolamama gerek yok diyor.ilk 15 gün çok önemli. baş ağrısı ve halsizlik başlayacaktır. ağız kokunuz değişecektir. halsizlik ve baş ağrısı geçtikten sonra kendinizi sabahları çok daha dinç hissetmeye başlayacaksınız. işte bundan sonra şeker almadığınız her an vücut daha fazla yağ yakacak. bunu kahve, hindistan cevizi yağı, sporla iyice arttırabilirsiniz. 1-2 aydan sonra az miktardaki basit şekeri kabul edebiliriz. ama aldığınız her şeker yakılana kadar yağ yakımı duracaktır. bu söylediğim beslenme metodu böbrekleri yorar o sebeple en az 2,5- 3 lt su tüketmek ve rutin yürüyüşlere desteklemek gerekir. bu sistemin işe yarayıp yaramadığını soranlar oluyor. bu sistem bir beslenme düzeni değildir ve uzun süre yapılmamalıdır. ben bu rutinle 5,5 ayda 29 kilo verdim. sonrasında istediğiniz bir beslenme düzenine geçmenizi tavsiye ederim.

  • halktan, sokaktan kopmuş diyesim geliyor ama pek çok kişi söylemiş zaten.

    cem yılmaz muhtemelen hiç metrobüs'e binmemiş. hiç marmaray'la denizin dibinde kalıp yürümemiş. en son ne zaman tahtakale'de dolanmış bilmem. üç harfli marketlerden alışveriş yapmış mı hiç? kusura bakmayın ama türkiye'de sıradan hayatın son 20 yıldaki akışından pek bir detay yok artık esprilerinde. zaten kendi dar arkadaş grubu dışında kaç kişiyle gerçek ilişkiler kurabilir bunca servet ve şöhretle. sonuçta tükeniyor o kaynak da. ben 70'li, 80'li yıllar nostaljisi yüklü filmlerini de çok başarılı bulmuyorum. çünkü bende bir karşılığı yok.

    ha, yaşım da cem yılmaz'a yakın bu arada. nesil farkımız yok. ama hayat apayrı yerlere sürüklemiş bizi. halbuki 90'larda ben de istiklal'de fink atıyordum. aynı mizah dergilerini okuyor, aynı barlarda içiyor, aynı sınırlı medyaya maruz kalıyorduk. her şey çok güzel olacak örneğin, ne kadar bizden, sokaktan bir filmdi. ama son izlediğim ali baba filmindeki karakterler gerçek hayattakinin kötü bir kopyasından da kötü. gülünç bile değil, acınası. halbuki sokakta çok daha komiği ve sahicisi var bunların. ama cem görmemiş ki bu evrimi. en son ne zaman nalbura, elektrikçiye, iddia bayine gitmiş? gerçi gitse bile hangi seviyede ilişki kurabilir ki?

    şimdi ben yine toplu taşımadayken cem teknesiyle koyları dolanıyor. çevresinde de onlarca şakşakçı. bu saatten sonra da pek bir güncel ortak gülmecemiz olmaz herhalde.

    eski esprileri, eski filmleriyle yad edelim artık. her şey için teşekkürler.