hesabın var mı? giriş yap

  • baslik cok sacma geldi degil mi? ama olay %100 gercek.

    (bkz: trendyol yemek) artik yapilan yorumlarin altinda kisinin siparis detayini da gösteriyor. eger dikkatli bakarsaniz bazi cakal esnaflarin yuzlerce 0,5lt su gibi basit basit siparislerle kendilerini övdügünü görebilirsiniz.

    bunlardan bir tanesi benim oldukca dikkatimi cekti. bahse konu olan restoranin an itibariyle 96 degerlendirmesi ve 52 yorumu var. 4.8 yildizla trendyol yemekte basi ceken restoranlardan birisi olmus. tam siparis verecektim de yorumlara bakmamla aninda vazgectim.

    yorumlarin neredeyse tamami kendi dükkanindan su alan cakal esnafimiza ait. bu yorumlara kanip da siparis veren gercek müsteriler zaten düsük puan vermis.

    cakal esnaf suyun sicak gelmesini o kadar cok begenmis ki en cok da onu övmüs. tüm yorumlarin görselini yuklemedim ama devami da ayni sekilde. 500ml su üzerinden sebzesine kadar övmüs. siparis verirken dikkat edin.

    edit: yogun istek uzerine bastan sona tum yorumlari ssledim: görsel

    edit 2: telefonum android. ios'da bu ozellik geldi mi bilmiyorum

    edit 3: az yorumlu ama yuksek puanli ilk 5 restoranin 3unde de benzer hile var. bu gorseller de cevredeki farkli restoranlardan.

    görsel
    görsel

  • sektörden çok anlamıyorum, ama az çok ekonomi okumuşluğum var (çok değil, iktisada giriş kitabı kadar).

    o yüzden söze oradan gireceğim: talep esnekliği diye bir şey var arkadaşlar.

    1. tabi ondan önce dara kaybından bahsetmek lazım.

    - sakız için tüketici ortalama 3 tl vermeye hazır, üreticiler de ortalama 1 tl maliyet ile bunu üretiyorsa ürün 2 tl'den piyasaya arz olunur. (üretici rantı = 1tl, tüketici rantı=1tl)
    - başlangıç için de arz/talep eğrisinin kesiştiği noktayı ele alırsak 100.000 birim mal 2 tl'den satılıyor diyelim.
    - 1 tl vergi getirdik bu ürüne ve fiyatı 2.5 tl'ye çıktı (üretici rantı=50 kr, tüketici rantı=50kr)
    - ama arz/talep eğrisi üzerinde kayma oldu ve eskiden 2 tl'ye 100.000 birim sakız satılıyorken şimdi 2.5 tl'ye 80.000 sakız satılır oldu (çünkü vatandaşların bir kısmı artık fiyatı arttığı için sakız almamaya karar verdi)
    - devlet ise 80.000 sakız*1tl = 80.000 tl gelir elde etmeye başladı.
    - lakin eskiden 100.000 sakız satılıyordu; yani şu an üretim azaldı, hatta belki işten çıkarmalar oldu.
    - işte 100.000 - 80.000 = 20.000 sakızın satılamamasından doğan fark vesilesiyle oluşan değer kaybına "dara kaybı" deniyor.

    2. şimdi gelelim talep esnekliğine.

    - esnek talep "fiyat değişimine hızlıca ve şiddetli" tepki veren ürünlerde görülür. örneğin yat, pırlanta gibi zorunlu ihtiyaç olmayan şeyler.
    - inelastik talep "fiyat değişse de talep pek değişmez" dediğimiz ürünler için geçerlidir. örneğin su, ekmek gibi zorunlu ihtiyaçlar ve sigara, alkol gibi bağımlılık yapan ürünler. (bkz: inelastik talep/#31607066)

    yat alacak kimse, tekneyi türkiye'den almak zorunda mı? gider malta'dan, kıbrıs'tan, hatta avustralya'dan alır isterse (ekonomik olarak karlı ise). düşünüldüğü gibi "yatı zaten zengin adam alıyor 50% vergi dayayalım da daha çok versinler" prensibi o piyasada çok çalışmıyor. benzeri pırlantada da geçerli, müşteriler direkt "böyle vergi mi olur, almıyorum pırlanta" diyip alımı durdurabilir. dara kaybı oluşur yani.

    1990'da amerika birleşik devletleri, tam olarak burada örnekleneni yaptı (tax the rich yaklaşımı ile teknelere 10% ek vergi getirdi) ve satışlar azalıp da yat endüstrisi kan ağlamaya başlayınca 1993'te bu vergiyi kaldırdı. üstüne üstlük satışlar o kadar düştü ki +10% daha çok vergi alınmasına rağmen vergi geliri toplamda milyonlarca dolar azaldı. yaşanmış örnek var işte burada anlatılıyor kaynak 1 kaynak 2

    bu olay, elastik talebe sahip ürünlere getirilen vergilerin yol açacağı uzun vade sorunlara güzel bir örnektir.

    tahminimce; ülkemizde bu tip bir muafiyeti, zaten piyasası daralan ve kötü durumda olan tersaneler nefes alsın, yerli alıcı buradan daha çok mal alsın diye yaptılar. eleştirildiği üzre "birileri zengin olsun, ceplerini doldursun" diye yapılmış da olabilir tabi, bilemem. yasayı koyan babamın oğlu değil.

    bu yazıyı yazmaktaki niyetim, bu haber vesilesiyle bir miktar ekonomi bilgisi sunmak, hepsi bu.

  • kıyaslama;

    denize doğru > uzi'nin şimdiye dek yaptığı ve ölene kadar yapabileceği tüm şarkılar.

    ben bu adamı 25 sene önce de, iki ay önce de sahnede dinledim ve şunu söyleyebilirim ki enerjisinden gr eksilme yok adamın. dans eder, enstrüman çalar, dili vardır, yurt dışı görüsü muazzamdır ama her şeyden çok müzisyen kere müzisyendir. düşününce adamın 35 senelik sanat hayatında tek falsosu da yok.

    kendisi "kanka olunmak istenen ünlüler" listemin tepelerinde yer alan ender müzisyenlerdendir, hatta şimdi düşündüm de george michael ve david bowie ölünce en tepeye yerleşti sanırım.

    ömrü uzun olsun. herkesin de dediği üzere, yaptıkları nesiller sonra da elbet dinlenecektir.

  • mansur başkan'ın açıklamasına göre athena ankara'daki konser teklifini bir şartla kabul etmiş ve o şart da aldıkları paranın tamamını mehmetçik vakfı'na bağışlamakmış. istanbul'daki durumu bilmem ama ankara'da durum böyleyken farklı olduğunu sanmam.

  • o zaman yönetmeliğe, öğretmenlik yeterliliklerine veya kanuna bunu eklersin. kekeme olan da mülakata girmez. boşu boşuna yıllarca okul okuyup kpss'ye çalışmaz. insanların hayatlarıyla oynamak bu kadar basit olmaz, olamaz, olmamalı.

  • az önce gittim muhteşem bir insan seli genci,yaşlısı,çocuğu,bebeği herkes orada..insan, o kadar insanı bir arada atatürk'ün huzurunda görünce umutlanıyor,bu millet daha bitmemiş ulan diye bağırasım var...

    eğer ankarada yaşıyorsanız mutlaka bu gece ziyaret edin..

  • öncesi için:
    (bkz: #84089937)

    yıldızların sıcaklıkları ve renkleri onların ömürlerine işaret eder. bir yıldızın rengi maviye ne kadar yakınsa yüzeyi o kadar sıcaktır ve bu yüzden de ömrü o kadar instabil (solar flare, solar radiation gibi fenomenler daha sık görülür) ve kısadır. tam tersine yıldızın rengi kırmızıya ne kadar yakınsa yıldız o kadar soğuktur ve ömrü de stabil ve uzundur. en sıcağı mavi, en soğuğu kırmızı (ve kahverengi) olan yıldızlar sınıflamasında bizim g sınıfı sarı-beyaz ışık veren yıldızımız olan güneş, listenin orta altındadır.

    bunu bizim de kullandığımız araba farlarında ışığın kelvin bazında anlayabilirsiniz. standart halojen farların çoğunluğu 4300k ayarındadır ve sarıya yakın bir ışık verir. xenon farlar ise 6500k civarında yanarak beyaz ışık verirler. birkaç örnek verelim:

    - g sınıfında bir sarı cüce olan güneş'in doğal ışığı kabaca 5500k seviyesindedir.
    - bize en yakın yıldız olan proxima centauri m sınıfında bir kızıl cücedir ve 3500k seviyesinde ışık yayar.
    - güneş'ten yaklaşık 250 bin kat daha parlak, f sınıfı bir beyaz süperdev olan rigel a ise yaklaşık 7500k seviyesinde bir ışık yayar.

    main sequence (anakol) ve dev yıldız sınıflandırmaları en sıcaktan en soğuğa olacak şekilde şöyledir:

    sınıf - sıcaklık - renk - örnek

    o sınıfı - 30.000k'dan fazla- ultraviyole/mavi - zeta puppis
    b sınıfı - 10.000k ila 30.000k - mavi - eta canis majoris
    a sınıfı - 7600k ila 11.500k - mavi/beyaz - fomalhaut
    f sınıfı - 6000k ila 7600k - beyaz veya sarı/beyaz - canopus
    g sınıfı - 5300k ila 6000k - sarı/beyaz - güneş, kappa ceti
    k sınıfı - 3900k ila 5200k - turuncu - sigma draconis
    m sınıfı - 4000k'dan az - kırmızı - betelgeuse

    not: bu sınıfları en sıcaktan en soğuğa kolayca ezberlemek istiyorsanız şu cümleyi hatırlayın:
    oh be a fine girl kiss me.

    aşağıdakiler "brown dwarf" yani kahverengi cüce yıldızlardır ve kendilerine isim verilmemiştir. sistemlerindeki ana yıldızın yörüngesinde dönerler:

    l sınıfı - 2000k civarı - kızıl kahverengi/kızılötesi
    t sınıfı - 550k ila 1300k - kahverengi/kızılötesi
    y sınıfı - 550k'dan az - koyu kahverengi/kızılötesi

    son 3 yıldız tipi oldukça soğuk yıldızlardır ve aslında çok büyük gaz devlerinden fazla bir farkları yoktur çünkü içlerinde nükleer füzyon başlatamazlar. güneş sistemi oluşurken jüpiter biraz daha fazla kütleye sahip olsaydı bir kahverengi cüceye dönüşebilir ve iki yıldızlı bir sisteme sahip olabilirdik. dipnot olarak jüpiter'in sıcaklığı 418k'dır ve y sınıfı bir kahverengi cüce olabilmek için eksiği sıcaklığı değil kütlesidir.

    bunların haricinde main sequence olmayan beyaz cüce, nötron yıldızı, wolf-rayet yıldızı, karbon yıldızı, t-tauri yıldızı gibi farklı yıldız tipleri de mevcuttur ancak onlara girmeyeceğim.

    edit: geceye bırak demiş başlıkta ama gündüz yazmış oldum affedin. söz konusu olan yıldızlar olunca zaten pek gece olmuyor*.

    edit 2: ileri okuma için:
    (bkz: tayflarına göre yıldızlar)

  • ikinci thor: love and thunder fragmanı yayınlandı. taika waititi'nin çektiği thor filmlerinde karşımıza sıkça çıkan ciddiyet ve mizahi ton gibi tartışmalarda elbette yine alevlendi. bu sefer fragman incelemesinde thor serisindeki ton değişiklikleri ve gorr üzerinde durmayı istiyorum.

    ilk thor filmi yönetmenliğini kenneth branagh'ın yaptığı, avengers'a giden yolda 4. film olarak karşımıza çıkan, chris hemsworth ve tom hiddleston'ı thor ve loki olarak hayatımıza sokan bir marvel çizgi romanı uyarlaması olarak 2011 yılında vizyona girdi. 150 milyon dolar prodüksiyon bütçesine 449 milyon dolar gişe karşılığı alarak henüz glabol bir canavara dönüşmemiş mcu için güzel diyebileceğimiz geri dönüş aldı. şahsen ilk thor filmini mcu içerisindeki en underrated film olarak görüyorum. dünya sahneleri ve jane, darcy, selvig gibi karakterlerin filmi aşağı çektiğini kabul etsem de asgard ve jotunheim kısımlarını çok iyi buluyorum. odin ve loki'nin karakterizasyonlarını çok beğeniyorum. tekrar izlemekten keyif aldığım bir film thor. ciddiyet konusunda bakarsak elbette taika waititi filmlerinde olduğu kadar mizahi değil ama mcu'nun genel mizah anlayışına yine sahip bir film. thor'un dünya ile olan uyumsuzluğundan espri çıkaran ve fiziksel mizahı kullanmaktan da çekinmeyen bir filmdi.

    avengers filmi vizyona girdikten ve film devasa bir gişe canavarına dönüştükten sonra ikinci thor filmi olarak thor: the dark world 2013 yılında sinemaya geldi. o zamana kadar yüksek profilli dizilerle tanınan alan taylor filmin yönetmeniydi ama sinema filmleri üzerine olan tecrübesizliği kendi dilini yaratamamış olması hemen dikkatleri çekiyordu. film belki de mcu'nun en sevilmeyen filmlerinden biri oldu. hatta bir çok izleyici için en kötüsü oldu. ben kötü olarak sert konuşmak istemiyorum ama benim içinde en zayıf mcu filmlerinden biri. özellikle çok kötü işlenen villain (malekith) stajyerin stajyeri gibi dikkat dağıtıcı unsurlar, hikayeyi yine dünya ile sınırlamak thor ve jane ilişkisinin bir türlü kimya yakalayamaması filmin en büyük günahlarıydı. yine de avengers'ın etkisi olumlu anlamda devam ediyordu. film 170 milyonluk bütçesine karşılık gişeden 644 milyon dolar ile döndü. ama değişiklik çanları çalıyordu.

    burada şunun altını çizmemiz lazım. marvel studios çalıştığı yönetmenlerle gişe ya da eleştiri anlamında o filmde başarı yakalayamamışsa genelde yönetmeni değiştiriyor. ikisinin de olmasını istiyor. jon favreau ikinci ıron man'de ilk filmin başarısını yakalayamayınca değiştirildi hem de gişesi aynı olmasına rağmen. joe johnson ikinci captain america öncesi değiştirildi ve russo kardeşler geldi. ilk captain marvel filmi 1 milyar 128 milyon gişe yapmasına rağmen fazla beğenilmediği için yönetmenleri anna boden ve ryan fleck ile ikinci film için çalışılmıyor. diğer taraftan hem gişe hem de eleştiri başarısını sürdüren james gunn, peyton reed ve jon watts ile çalışılmaya devam ediliyor.

    taika waititi, thor: ragnarok'un yönetmeni olarak açıklandığında yönetmeni tanıyanlar serinin mizahi yönünün daha farklı bir hal alacağının farkındaydı. ama fragman gelene kadar hatta entertainment weekly'nin ilk thor: ragnarok kapağı düşene kadar seyircinin bir kısmı filmin isminden ötürü çok sert bir film bekliyordu. ama taika waititi'nin ve kevin feige'nin thor ile ilgili planları daha farklıydı. waititi mizahi unsurları amaç olarak değil araç olarak kullanan bir yönetmen. aynı zamanda çok başarılı bir senaryo yazarı. çok ciddi konular işliyor ama bunları mizah ile anlatmayı başaran ilginç bir tarzı var. en iyi uyarlama senaryo dalında oscar kazandığı jojo rabbit bunun en güzel örneği. thor: ragnarok'ta aslına bakılırsa serideki o zamanı kadar ki en sert olaylar oluyor. ama üslup olarak olarak komedi unsurlarına sahip. bu tarz herkesin seveceği bir tarz olmayabilir. lakin thor: ragnarok 180 milyon dolar bütçesine karşılık 853 milyon dolar gişe ile serinin en yüksek gişesini elde etti. aynı zamanda hem eleştirmenler hem de seyirci tarafından da çok sevildi. artık thor karakterini mizahi anlamda kabul etmek gerekiyordu.

    avengers: ınfinity war'da her şeyini kaybeden ama umudunu kaybetmeyen bir thor vardı. sonuna kadar savaştı. russo kardeşler daha sert bir thor grafiği çizmişti. kahramanın yolcuğu teması thor üzerinden anlatıldı. avengers: endgame'e gelindiğinde ise thor artık umudunu da kaybetmişti russo'lar o nokta da thor'u waititi gibi mizahi yönleriyle kullandı. daha ciddi thor bekleyen bir kesim seyirci karakterin bu halini pek sevmedi ama ben filmin hikaye anlatımı içerisinde karakterin çizdiği profili başarılı bulmuştum. chris hemsworth ise ekranda thor'u mizahi şekli ile oynamaktan çok açık bir şekilde daha fazla keyif alıyordu.

    thor: love and thunder 2019 yılındaki san diego comic-con'da duyurulduğunda yönetmen elbette yine taika waititi'ydi. önceki film hem gişede çok başarılı olmuş, hem de herkesin beğenisini kazanmıştı. ilk kez bir mcu karakteri dördüncü solo filmini alıyordu. chris hemsworth bir çok açıklamasında özellikle thor: the dark world ve avengers: age of ultron sonrası rolden ağır ağır sıkıldığını ve karakterin yenilenmesi gerektiğini söylemişti. ilk iki avengers filmine baktığımız zaman bile screen time ve hikayeye etki olarak thor'un captain america, ıron man, hulk ve black widow'a göre çok geride kaldığını söylemek mümkündü. thor'un taika waititi yorumu karakterin çizgi roman kökenine uymadığı ve fazla mizahi olduğu yönde eleştirilebilir. buna bende katılıyorum. lakin karakterin mcu'da çıktığı ilk dört film ile düşünürsek değişikliğe ihtiyaç duyduğu ve bunun uyarlama olarak değil bağımsız bir karakter bazında waititi tarafından çok başarılı şekilde yapıldığını da kabul etmek lazım. karaktere resmen yeni bir soluk yeni bir can geldi. ilk filmlerde sadece orada duran bir kahramanken thor: ragnarok ile birlikte "karakter" haline geldi. bununda en azından taktir edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    thor karakteri ve etrafındaki mitoloji farklı okumalara çok açık. çizgi romanlarda da bir çok yazarın ilgisini çekmesi ve serinin yazarı olmasının sebebi de bu. sınırsız bir hayal gücü sunuyor kişiye thor. evet film serisini the lord of the rings filmleri kadar epik anlatımlı kurgulayabilirlerdi. ama olmayan şeyler için hayıflanmak yerine elimdekilerle bir çıkarım yapmaya çalıştığımda taika waititi'nin mizahi tarzını thor: the dark world'ün biçim ve kişilik sorunları yaşayan filmine her zaman tercih ederim.

    fragmana geçtiğimizde ilk fragmanın üzerine söyleyecek çok şey bulamadım. ilk fragmanda gördüğümüz mekanlar üzerinden daha fazla aksiyon görüyoruz. ama zaten bu fragmanın esas büyük olayı filmin villain'ı gorr'u gösteriyor olması. gorr, jason aaron ve esad ribic ikilisi tarafında yaratılan ve ilk kez thor. god of thunder serisinde karşımıza çıkan bir karakter. lakabı ise the god butcher. evrendeki tanrılara karşı büyük bir kan davası sürüyor. bunun sebebi ise elbette origin hikayesinde yatıyor.

    gorr yaşam şartları son derece zor olan açlık ile kavrulan bir gezegende hayata geliyor. ailesi ve etrafındaki herkes son derece tanrılarına bağlı kişiler. kendisi de onlar gibi tanrılarına çok bağlı ve ne olursa olsun tanrıların bir gün kendilerini duyacağına ve onlara bereket getireceklerine inanıyorlar. annesini ve babasını kaybettikten sonra kendi ailesini kuruyor. karısı ve çocukları da gezegenin zor şartları altında hayatlarını kaybediyor. son kalan çocuğunu kurtarmaya çalışırken onunda ölümüne tanık oluyor. artık tanrılara inanmaktan vazgeçtiği noktada gökten birbiriyle savaşan iki tanrı düşüyor. knull ve enigma force ile güçlendirilmiş bir tanrı. yaralı tanrılara yaklaşan gorr, knull'dan necrosword'u ele geçiriyor ve diğer tanrıyı öldürerek bütün tanrılara karşı vereceği intikam mücadelesini başlatıyor.

    necrosword demişken hemen onunla ilgili de bilgi vermek gerekiyor. all-black the necrosword, marvel evreninin en önemli nesnelerinden biri. ilk symbiote olarakta bilinir. celestials ile dövüşürken knull tarafından yaşayan karanlık olarak yaratılıyor. şekil verilirken ateşle dövülmesi yüzünden hala günümüzdeki symbiote'lar ateş ve çelik'in sesinden korkuyor. spider-man'in hakları maalesef ki marvel studios'da olmadığı için necrosword, venom ve symbiote bağlantılarını bu filme taşıyamayacak. biraz daha farklı uyarlanmasını bekliyoruz.

    fragmanı izlerken gorr'ın çıktığı sahnelerde sinematografinin filmin geneline kıyasla radikal şekilde değiştiği görülmüştür. tamamen siyah-beyaz renklere geçiyoruz. hatta onun çıktığı sahnelerde garip bir bozulma var. filmin genel yapısı renkli ve eğlenceli olmasına rağmen gorr son derece depresif ve sert bir karakter. gorr'u filmin genel yapısına dahil etmek zor. taika waititi bunun farkına vararak karşımıza bence dahiyane bir sunum ile çıkmış. filmde zıtlıklar üzerinden bir kontrast yakalayacak. film ne kadar eğlenceli ise gorr'un çıktığı sahneler tam tersi olacak. gorr sanki sağlıklı bir vücuda giren kanser hücresinin vücudu bozması gibi filme girdiği her an filmi bozacak. filmi "corrupt" edecek. filmin neşesini, rengini ele geçirecek. hatta belki bu zıtlığı sadece sinematografik tercih olarak bırakmayıp hikayeye de yedirebilirler. gorr'un hayatı ve renkleri çalması gibi. ben bu zıtlık üzerinden yapılan sinematografi tercihini çok beğendim. bu zıtlıkları bir araya getirmek için başka bir yol olamazdı.

    gorr'un fiziksel görünüşünü çizgi romanlardakinden biraz farklı. yalnız karakteri jenerasyonunun en iyi aktörlerinden biri olan christian bale'in canlandırdığını es geçmemek lazım. elbette bale'in performansı karakterin sinemadaki en etkileyici kısımlarından biri olacak. onun performansını cgı ile boğmamak istemeleri son derece anlaşılabilir. christian bale, the dark knight üçlemesi sonrası çizgi roman uyarlaması filmlerde daha fazla oynamak istemediğini söylemişti. bale'in bu sözünden thor: love and thunder için dönmesi filmin senaryosu ve gorr'un karakterizasyonu için beklentilerimin yükselmesine sebep oluyor.

    yoğun bir marvel takviminden geçiyoruz. dizilerle birlikte artan sayı bizi marvel içeriği açısından hiç eksik bırakmıyor. artık tempomuz az çok bu. her ne kadar doctor strange in the multiverse of madness'ı yeni izlemiş olsak da thor: love and thunder'a da çok az zaman kaldı. ben filmin en az thor: ragnarok kadar başarılı olacağına inanıyorum. özellikle gorr karakteri başarılı şekilde yansıtıldıysa gerçekten çok özel bir karakter ve film bizi bekliyor demektir.