hesabın var mı? giriş yap

  • aşı hasta olmanızı engellemiyor. virüs girmeden önce bağışıklık sisteminize o virüse karşı talim yaptırıyor. aşıya rağmen hasta oldum demenin tatbikat yaptık ama yine de yangın çıktı demekten farkı yok.

    daha basit anlatılamazdı sanırım

  • hakli isyandır. mezuniyetten sonra benzer aşamalardan geçmiş boğaziçi üniversitesi onur dereceli öğrenci olarak söylüyorum:

    plazalarda yapılan işler için üniversite mezunu olmaya gerek yok (statik hesap, tasarım vb. işleri dışında)

    iyi ingilizce ve ms office bilgisiyle liseden mezunsaniz (marka lise mezunları oluyor genelde) plazada yürüyen işleri kotarırsınız.
    zaten yukarıda şikayet edilen yeni mezunlar mail bile yazamıyor, dilekçe yazamıyor geyiği üniversiteden kaynaklanmıyor. üniversitede mail yazma dersi verilmiyor, bunların üniversiteye gidilmeden önce öğrenilmesi lazım.

    üniversitelerde verilen eğitimin gerçek hayatla uzaktan yakından alakası yok. bence yök ve ticaret odalarının bunun üzerinde görüşmesi lazım. üniversiteler bilim merkezidir, piyasaya istihdam sağlamaya mecbur değil diye zırlamayın. bu ülkede bilim insanı olmak için okuyan insan sayısı çok az. birçoğu kasiyer olmamak için, masabaşı iş için okuyor...

  • edit: günlerce mesaj atan, kendi hikayesini paylaşan ve bizimle üzülen çok kişi oldu, herkese çok teşekkürler. ve buraya yazmak, sesimizi duyurmak işe yaradı, çünkü bugün itibariyle bir davamız var.

    ----

    benim var. hem de onu son görüşümden 3 gün sonrasına ait. ve ben adaleti artık burada arıyorum. savcı dosyayı her an kapatabilir. dosyanın kapanmaması için sesimizin yükselmesine destek olur musunuz?

    https://twitter.com/…tatus/1372986211019722760?s=20

    babam 29 temmuz 2020 tarihinde, kuşadası’ndaki yazlığımızdan alışveriş yapmak için bisikletiyle markete gitti. kuşadası nazilli pazarı yanı migros otoparkında ise 20 yaşında, 6 aylık ehliyeti olan, otoparka hızla giren kişinin çarpması sonucunda beyin kanaması geçirdi.

    5 ağustos’ta beyin ölümü gerçekleşti, 10 ağustos’ta ise kaybettik.

    ölümü ecelle değil, insan eliyle oldu.

    kazadan sonra polis tutanak tutmuş, sanığın sadece ifadesini almış ve babam ağır yaralı olduğu halde direkt serbest bırakmış. ayrıca, tuttukları tutanak kendi içinde aşırı derecede çelişiyor. bir yerde bisikletli arabanın önüne çarptı diyor, başka yerde arkaya, bazen sol ön tampon, bazen sol yolcu kapısı. babamın çarpışmanın etkisiyle nereye düştüğünü yazan yok, arabanın krokisi yok, ufacık bir kaza sonrasında bile arabanın fotoğrafını çektiren polis, çarpan arabanın fotoğrafını çekmemiş, tutanaklarda sanığın ifadesi dışında hiçbir şey yok. kazadan sonra polise gittiğimizde bize “zaten bu ülkede taksirle adam yaralamanın cezası ne kadar ki, çok da üstüne düşmeyin” demişliği var ama.

    arife günü (30.07.2020) ve bayramın ilk gününü (31.07.2020) kuşadası adliyesi’nde geçirirken biz, nöbetçi savcıyı dahi göremedik. ilk iş gününde, yani kazadan 6 gün sonra bir avukat bulduk ve vekalet verdik. zaten vekalet verdikten 3 gün sonra da babamı kaybettik. ölüm çok acı ancak ölümün başka bir insanın eliyle olması daha da acı. çarpan kişi bize ulaşmadı, hastaneye gelmedi, merak etmedi, sormadı, aramadı bile; yani pişmanlık göstermedi bile.

    avukat tuttuktan sonra dosyamıza bakan savcının atanmasını bekledik. ancak 1 eylül’de olur dediler, yani adli tatilden sonra. adli tatil de bitti ama bizim savcımız hala atanmadı. avukatımızı değiştirdik, daha deneyimli birini bulduk. yeni avukatımız fark ettti ki bizim dosyamız daha jandarmadaydı. dosyanın yerini tespit edip savcılık’a göndertmek yaklaşık 3-4 hafta sürdü, çünkü jandarma babamı hala yaralı sanıyor, ifadesini almayı bekliyordu. bu süreçte fark ettik ki, polis bizim ifademizi bile almamıştı, biz sanıktan şikayetçi bile olmamıştık, çünkü kimse bizi yönlendirmemişti.

    dosyamız savcılığa gittikten sonra avukatımız dosyayı inceleme imkanı buldu, ama içinde tutanak dışında hiçbir şey yoktu. arabanın fotoğrafı yoktu, mobese görüntüleri yoktu, hiçbir şey yoktu. ama neyse ki biz mobese kaydına ulaşmıştık ve olayın nasıl olduğunu gördük. kuşadası polisi görgü tanığı da bulmadı, o kadar kalabalık yerde kimseye ulaşamadı. atanan savcı tekrar görgü tanığı bulunmasını istedi, dosyayı tekrar polise gönderdi ama tabii ki olaydan 3-4 ay sonra görgü tanığı yoktu ve bulunamadı.

    olaydan tam 8 ay sonra, 18 mart 2021 tarihinde trafik ihtisas dairesi’nden bilirkişi raporunu aldık. bilirkişi raporu sanığın kusursuz olduğuna ve babamın yüzde yüz suçlu olduğuna kanaat getirdi. oysa sanık videoda göründüğü gibi ana yoldaki araçlardan daha hızlı gidiyor, karşılaştırıldığında ise bu açıkça görülebiliyor. otoparkta hız yapıyor, otoparka girerken hızdan dolayı arabanın arkası patinaj yapıyor. ve rapora göre, sanık suçsuz…

    avukatımız hemen bu rapora itiraz etti ama artık umudumuz yok. savcı dosyayı kapatabilir. tek istediğimiz şey adalet. tek istediğimiz şey mevcut bilirkişi raporunun incelenmesi ve yeni bir bilirkişi raporu. ben her sabah telefonumdaki babamın öldüğü videoya uyanıyorum. 29 temmuzdan beri yaşamıyorum. tek istediğimiz şey adalet.

  • dükkanda ne satılıyorsa tamamı legal :) baskın esnasında lokmasını çiğnemeye devam eden boş bakışlı arkadaşın rahatlığından hepimize birer doz lütfen

  • x'i okuyorum, berbat, sakın x yazma diyenleri boşverin.

    misal ben x okuyorum, sıçtım batırdım. ama sizin kişisel özellikleriniz uygunsa x'in altından girer üstünden çıkarsınız. kendi kararınızı verin, korkak olmayın. hayalci olmaktan korkup aptalca kararlar vermeyin.

  • tlc'ye "bir gün extreme cheapskates'i türkiye'ye uyarlarsanız elinizin altında böyle biri var" diye haberini vermek istediğim eski sevgilim, evde demlenen çayın hesabını yapardı. çok uzun bir süre -3 hafta- düşünüp taşındıktan sonra arkadaş grubuyla karaköy namlı gurme'ye kahvaltıya gitmemize karar vermişti, yerken öğürdüğü halde sırf almış olduğu için rokfor peynirini canı çıkarak yutmuştu. hesabı (bozuk 4 tl'si hariç ben ödedim) görünce kısmi felç indiği için arkadaşlarına "hadi bana gidelim otururuz" dedi, birlikte yola çıktık, tramvayda buna "gidince bir çay demleriz şimdi" dedim ama vay babovv demez olsaydım. adam gözümün önünde titredi lan titredi. zangırdaması geçince "çayı az önce kahvaltıda içtik ya" diye azarladı beni. "salçalı makarna yaparken salçayı yağı yağ yarı suyla kavuruyorum daha soft bir tadı oluyor" demişti. ailesi dubai'yle ticaret yapıyordu, kendisi mühendisti. ne sebepten ayrılırsam ayrılayım herkes cimriliği yüzünden ayrıldığımı düşünecek diye jet hızıyla ayrılmaya utanıyordum; neyse ki seviyeli birlikteliğimizin 45. gününde "ortamda senin esprilerine benimkilerden daha çok gülünüyor, bu kabul edilemez" diyerek benden ayrıldı. aro kardeşim, cennette peygamberle komşu olasın.

  • inancım gereği alkole mesafeli biriyim. içilen ortamda bulunmamaya çalışırım. fakat bu yasak beni oldukça rahatsız ediyor. beni ilgilendirmiyor gibi görünebilir ama, birilerinin tercihi mantıksız bahanelerle engellenebiliyorsa yarın bir gün benim de yapmaktan haz duyduğum bir eylemin saçma sapan gerekçelerle kısıtlanabilmesi muhtemeldir. eğer ben bugün , bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersem yarın da benzer mağduriyette farklı görüşlerden beni savunacak kimse bulamam. burada önemli olan , hak ve özgürlüklerin kimi muhatap alındığına bakılmaksızın engel ve kısıtlamasına karşı çıkmaktır. ülkenin yıllardır içinde bulunduğu makus zihniyetten kurtulmasının en temel gerekçesi de budur.

  • avrupalıların oryantalist merakının bir örneği olan kişi.

    özellikle iskandinavlarda var bu, türkiye'yi çok egzantrik, oryantalist ve heyecanlı buluyorlar. hindistan'a gitmeyi gözü yemeyen türkiye'de buluyor kendini.

  • nuri killigil,asker bir ailenin ferdi olarak 1890 ylında istanbul'da doğdu.enver paşa'nın kardeşi,halil kut'un yeğenidir.1911-1912 yıllarında mustafa kemal atatürk ile birlikte trablusgarp'ta savaştı.savaş alanındaki başarılarından dolayı 28 yaşında yarbay oldu.

    1. dünya savaşı'nın sonlarında azerbaycan'a hakim olan rus ve ermeni birliklerinin müslüman katliamları yapmaları üzerine,fahri tümgeneral rütbesiyle kafkas islam ordusu adına azerbaycan'ı işgalden kurtarma harekatı başlattı.bakü'yü işgalden kurtaran nuri paşa,bakü fatihi olarak tanındı.itilaf devletleriyle yapılan mondros mütarekesi sonrası kafkas islam ordusu da dağıldı.

    istanbul'a çağırılan paşa,ingilizler tarafından tutuklanarak batum'a gönderildi. 1919 yılında azerbaycan türklerinin yardımıyla hapisten kaçırılmasının ardından milli mücadele'ye katıldı.erzurum ve kars'ta silah ve cephanelerin bakımı için bir atölye kuran nuri paşa,düşmandan ele geçirilen silahları onararak anadolu'ya yolladı.

    savaştan sonra zeytinburnu'nda kok kömürü satan bir şirketi satın alıp burayı bir madeni eşya fabrikasına dönüştürdü. bu fabrikada tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretmeye başladı.daha sonra killigil fabrikasını genişleterek 1946'da sütlüce'ye taşıdı, yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı.

    ancak dünya silah lobisinin hamleleriyle silah üretimi engellenmeye çalışılır. engellemelerden bıkan nuri killigil, fabrikanın silah üretmeyeceğini beyan ederek üretime gizlice devam etti.

    2 mart 1949 günü saat 17.10'da fabrikada faili meçhul peş peşe üç büyük patlama meydana geldi. ilk patlama kimyahanede olmuştu. oradan cephane deposuna sıçrayan ateş, mühimmatın patlamasına yol açmış, ertesi gün bile duman ve patlamalar devam etmişti. barut kokusu, galata köprüsünden hissedilmekteydi. fabrika çevresi, kordon altına alındı. içişleri bakanı, ankara’dan gelerek tahkikatla bizzat ilgilendi.

    aralarında nuri killigil'in de bulunduğu 27 kişi bu patlamada hayatlarını kaybetti. nuri killigil'in cesedi bulunamadı ve boş tabutla defnedildi. patlamanın kimler tarafından gerçekleştirildiği ise meçhul kaldı. olayın siyasi bir sabotaj olduğu da iddia edildi. 18 mart’ta olay mecliste görüşülürken, bazı milletvekillerinin "hadise örtbas edilmeye çalışılıyor" diye itiraz etmeleri, bu ihtimalin gözden uzak tutulmadığını gösteriyor.

    nuri killigil tarafından sınırlı sayıda üretilmiş 9 mm çapındaki, yarı otomatik killigil tabancası, zamanının ilerisinde bir tasarıma sahiptir. italyan silah üreticisi bernardelli tarafından kopyalanarak 1980'li yıllara kadar kullanıldı.mükemmel durumda saklanmış bir örneği istanbul harbiye askeri müzesi'nde görülebilir.